Faşist Erdoğan ve Vladimir Putin’in de aralarında yer aldığı 12 ülke lideri ve 5 uluslararası kuruluş başkanının katıldığı zirve, bolca laf kalabalığı ve içi boş vaatlere sahne oldu. Konferansın ev sahibi Angela Merkel kapanışta; “Kapsamlı bir plan üzerinde uzlaştık” diyerek -ateşkes değil- sadece çatışmaların dondurulmasını büyük bir başarı olarak lanse etti. Ancak zirve, savaşın asıl tarafları olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanı Fayiz Serrac ve Libya Ulusal Ordusu lideri General Halife Hafter’i bir araya getirmeyi bile başaramadı. Peki Merkel’i bu kadar sevindiren Libya Konferansı’nda ne oldu? Kim kazandı, kim kaybetti?
Konferansın 55 maddelik Sonuç Bildirgesi’ne göre katılımcılar, Libya’da tansiyonun düşürülmesi ve kalıcı ateşkes için “çabalayacak”. Çatışmaların sonlandırılmasına ilişkin süreçte 5’i Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden 5’i de Hafter’e bağlı güçlerden olmak üzere 10 kişilik bir komite görev alacak. Birleşmiş Milletler’in 2011’de kabul ettiği silah ambargosunun uygulanmasını taahhüt eden bildirgeye göre çatışan taraflara dış desteğin önüne geçilecek. “Tüm katılımcılar Libya’daki silahlı çatışmalara müdahale etmeme taahhüdünde bulunmuştur” denilen sonuç metnine göre ayrıca, silahlı gruplar dağıtılacak. Son derece diplomatik(!) bir dille yazılan maddelerin detaylarına inildiğinde kazanan ve kaybedenleri görmek mümkün olacaktır.
Öncelikle zirvenin kazançlılarından başlayalım. Batılı devletlerin denkleme girmesini hızlandıran ve Rus desteği ile geldiği Berlin’den Avrupa vizesini kapan Hafter, zirvenin en çok kazananı oldu. 6 gün önce Moskova’daki ateşkes görüşmelerini aniden terk eden Hafter, pazar sabahı Libya’nın Zaviye kentindeki petrol boru hatlarını keserek Berlin’e en büyük ve sona sakladığı kozuyla geldi. El Şarara ve El Fil yataklarından Trablus’a akan petrolü engelleyen Hafter, çoğunu Avrupa ülkelerinin satın aldığı günlük 1,2 milyon varillik üretimi durdurdu. Petrol hamlesi Hafter’e, Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin Berlin’de muhatap olarak kabul edilmesini sağladı. Bu durum konferansın Sonuç Bildirgesi’nde “Katılımcılar Libya Temsilciler Meclisi’nin onayladığı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkin bir hükümetin kurulmasını desteklemektedir” ifadeleriyle yansıdı.
Zirve’de kazançlı çıkan bir diğer güç ise Avrupa Birliği oldu. Libya’da 2011’den beri etkinliğini kaybeden AB bu sayede oyuna dahil olma fırsatını yakalayarak zirvede gözlemci rolünü oynadı. Böylelikle Libya sahnesine yeni bir aktör olarak çıkmayı başaran AB, Hafter’in istediği şekilde, Türkiye ve Rusya’nın yerine geçti.
Zirve sonunda imzalanan 50 maddelik Sonuç Bildirgesi’nde her ne kadar açık bir şekilde belirtilmese de konferansın başta Sarrac olmak üzere onu her yönüyle destekleyen Türkiye açısından büyük bir hezimet olduğu kesin. Silah ambargosunun uygulanması halinde Sarrac’a bağlı güçlerin sahada Hafter’in ordusunu yenilgiye uğratma ihtimali oldukça düşük. Dahası eskiden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasını koz olarak kullanan Sarrac, artık Hafter’in de aktör olduğu bir durumla karşı karşıya. Tüm bunlara, tek geliri olan petrol ticaretindeki aksama da eklenince Sarrac’ın, kuşatma altındaki Trablus’ta iç isyanlarla karşılaşma ihtimali artıyor. Bu da tıpkı Sirte’de taraf değiştirerek kentin Hafter’e teslim edilmesini sağlayan durumun bir benzerinin Trablus’ta yaşanabileceği anlamına geliyor.
Zirvenin kuşkusuz en çok kaybedeni pastadan pay almak için her türlü kanunsuz, hukuksuz ve meşru olmayan yollara başvuran Erdoğan faşist rejimi olmuştur. Sonuç Bildirgesi’nde yer alan maddelerin çoğu Türkiye’nin şimdiye kadar yürüttüğü örtülü operasyonlarını ve tezkereyle gelen açık müdahaleyi önleyen çerçevedeydi. Özellikle Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un hem zirvede hem de zirve öncesinde “Türkiye, Trablus kentine Suriyeli ve yabancı savaşçıları getirmeye son versin” şeklindeki açıklamasıyla sonuç bildirisine yansıyan kararlar Erdoğan’ın beslediği çetelerinden kurtulma planlarını da boşa çıkarmış oldu. İslamcıların engellemesi yüzünden 2014’te Trablus yerine Tobruk’ta açılmış olan Temsilciler Meclisi, Hafter’in liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nu ülkenin milli ordusu olarak görüyor. BM Güvenlik Konseyi’nin meşru yasama organı olarak tanıdığı bu meclis, Türkiye ile yapılan anlaşmaları da geçersiz sayıyor. Eğer bu meclis belirleyici olacaksa Türkiye’nin Trablus’la yaptığı anlaşmalar sadece bir müseddev olarak kalacak.
Bu 50 maddelik Sonuç Bildirgesinin pratiğe geçirlmesi durumunda ortaya çıkacak hezimetin sadece küçük bir boyutu. Asıl, “Sonuç Bildirgesi” pratiğe geçirilmemesi ve savaşın devam etmesi Türkiye faşist rejimi için en büyük hezimet olacak. Sirte’yi almasıyla birlikte Libya’nın neredeyse %80’ını kontrolü altına alan ve 4 önemli dış gücün direkt desteğini alan Hafter’in kazanması büyük hatta kesin bir ihtimal. Yani anlaşılacağı üzere Erdoğan faşist rejimi sonuç ne olursa olsun büyük kaybedecek!
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi