HABER MERKEZİ
İşgalci Türk devletinin desteklediği DAİŞ çetesinin işgal ve katliam saldırısına karşı direnişin 134. günü olan 26 Ocak 2015 tarihinde YPG-YPJ Kobanê’de zafer ilan etti. 26 Ocak, Kobanê’nin kurtuluşunun 5. yıldönümü. Kobanê direnişinde toprağa düşenlerden birisi de 21 yaşındaki Renas Karaz’dı.
Zılgıt ve çığlıkların aynı anda yükseldiği Kobanê’ye ulaşmak için Pirsûs’a (Suruç), oradan da sınıra gittiğimde çok şeye tanık olmuştum. Üç ay sonra yaralandığımda ise tanıklık ettiğim, bizzat parçası olduğum direnişten birçok anıyla Pirsûs’a geri dönmüştüm. Fakat benimle aynı duygularla sınırı aşan yüzlercesi ise varır varamaz, imdadına koştuğu toprağa düşüp geri gelememişlerdi. Ben ve benim gibi yararlanıp gelenler, kalanların ve hiçbir zaman gelmeyeceklerin şahitleriydik artık. O sarsılmaz inancın, o kahramanların şahitleriydik. O teslim olmaz, can verir ama yenilmez kadın ve erkeklerin şahitleriydik.
Onları anlatmak? İşte en zoru da buydu. Dilimizin lal kesilmesi onları anlatmaya yetmediğindendi belki. Belki de lal kesilmek en derin anlatma biçimiydi?
Rojen’i nasıl anlatabilirdim!
Pirsûs’ta birkaç ameliyattan sonra kendime gelir gelmez soru yağmuruna tutulmuştum ziyaretçilerin. Kobanê’yi, daha çok da kadın direnişçilerin kahramanlıklarını anlatmamı istiyorlardı. Onlara, onların içinde olmadığı bir şeyi anlatmanın ne kadar inandırıcı olabileceğine hep kuşkuyla bakıyordum. Bu kuşkumu da hala koruyorum. Onlara Rojhilatlı Rojen’in bir grup kadınla günlerce Qada Azadî’yi tek başlarına savunduklarını nasıl ve hangi dil ile anlatacaktım.
En zoru cephe gerisiydi
Kobanê direnişçileri için Kobanê savaşının birçok cephesi vardı. Bu cephelerden biri, ön cephedir; ön mevzilerde her gün onlarca kadın ve erkek cansiparane savaştı. Ve yine Kobanê’nin içinde ama cephe gerisi dediğimiz lojistik cephe vardı. Bana göre en zor cephe de bu cepheydi. çünkü hemen yüz metre ilerisinde kıyamet koparken, ne olup bittiğinden habersiz kuşkular içinde öylece beklemek vardı. Direnişçiler için en zoru geri cephede olmaktı. Diğer önemli bir cephe ise Kobanê’nin hemen yüz, iki yüz metre ilerisinde, aralarında direnişçilerin eşi, dostunun da bulunduğu binlerin beklediği mayınlı sınırın diğer tarafıydı.
Karanlığın çökmesiyle yoğunlaşan çatışmalarda bir yandan kulakları sağır eden düşmanın Doçka sesleri yükseliyordu. Bir yandan da Doçkaları susturan direnişçi kadın zılgıtları. Diğer yandan da tellerin Pirsûs tarafından Kobanê’de karanlığı yırtan YPJ’li kadınların zılgıtlarına “Bijî Berxwedana Kobanê” soğanlarıyla eşlik eden sınır cephesinin sloganları duyuluyordu.
Dengbêj avaz avaz haykırıyordu…
Tellerin diğer tarafında direnişe ortak olanların anlatacakları çok hikaye vardı. Sonradan bir çoğunu dinleme fırsattım oldu. İlk dinlediğim hikaye Pirsûs’ta yoğun bakım servisinde yatarken ağabeyimin bana dinlettirdiği bir dengbêj ağıtıydı. Bizler Kobanê’de savaşırken dünya Kürdistan’ın her tarafından Pirsûs-Kobanê sınırına akın eden Kürtlere şahitlik etmişti. Bu kalabalığın arasında toz dumana bürünmüş zılgıtların yükseldiği Kobanê’ye bakan bir dengbêjin yaktığı bir ağıt kayıt altına alınmıştı. Kim olduğunu, isminin ne olduğunu bilmediğim bu yaşlı dengbêj hepimizin (Kobanê direnişçileri) en derinden yaşadığı fakat hiçbirimizin dokunmaya cesaret edemediğimiz o yoğun duyguları bütün çıplaklığıyla avaz avaz haykırıyordu. Kobanê’de yaşadıklarımızı o kadar derinden benimsemişti ki sanki bizimle beraber Kobanê savaşında kendisi mevzi mevzi, ev ev savaşmıştı. Silah yokluğu çektiğimizi, günlerce aç susuz savaştığımızı, nasıl vurulup yaralandığımızı ve bütün bu olumsuzluklara rağmen nasıl direnmeye kararlı olduğumuzu nağme nağme anlatıyordu.
‘Her silah sesiyle tekrar tekrar vuruluyordum’
Bir süre sonra Türkiye ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında devam eden ‘çözüm süreci’ sona ermişti. Tedavim sürüyordu, ancak hakkımda Kobanê direnişine katıldığım için dava açılınca yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. Tabii çıkmak zorunda kalan tek ben değildim. Erdoğan zulmünden payını alan birçok Kürt siyasetçi de vardı. Bunlardan biri de Sur Belediye Eşbaşkanı Fatma Şık’tı. Kardeşi Muhammed Şık (Renas Karaz) Kobanê direnişin şehitlerinden.
Kobanê’de olduğum süreçte annesi Rukiye şık oğlunu sormak için beni aramıştı. Kızını görmek için geldiği Cenevre’de yüz yüze geldik ilk kez. Rukiye Şık’ın oğluyla alakalı anlattığı, beni sarsan olay, Kobanê savaşının en gerçekçi özetiydi:
“Renas’ımın vurulduğunu hissettim. Ben ve babası sınırda sizleri izliyorduk. Kobanê’nin gökyüzüne kara dumanlar yükseliyordu ve durmadan kulakları sağır edercesine silah sesleri duyuluyordu. Ben bazen kulaklarımı kapatıyordum, o silah sesleri duymamak için. Fakat yine kendime kızarak, ‘Bunlar benim yüreğime, Renas’ıma ve arkadaşlarına sıkılıyor’ deyip tekrar dinlemeye kendimi zorluyordum. Her bir uçak vurduğunda biz sınırda sizleri izleyenler orada sarsılıyorduk. Haftalarca hemen önümüzde olup biten bu savaşa, oğlumun içinde savaştığı bu savaşa şahitlik ediyordum. Duyduğum her silah sesiyle tekrar tekrar vuruluyordum.”
Göğsüme bir hançer saplandı
Oğlunun şehadet günü 31 Ekim’i şöyle anlatıyordu Rukiye anne: “Öğleden sonra saat 14.00 civarıydı. Yine Kobanê’ şehrinden kara dumanlar yükselmekteydi. Bir yandan da aralıksız bir silah sesi ve silah seslerin arasında da yer yer insan sesleri duyuluyordu. Dünyanın gözü önünde o küçük şehirde büyük bir kıyamet kopuyordu. Biz sınırdakiler her zamanki gibi çaresizce pür dikkat Kobanê’ye bakıyor ve baktıkça kahroluyorduk. O gün her günkünden daha tedirgindim. Dizlerim durmadan titriyordu. Kendimi çaresiz hissediyordum. Belki de son günlerde Renas’ımla konuşmadığım içindi.
Birkaç gün önce aramıştım, fakat yoğun bir çatışma içindeydi, bunun için aramamamızı istemişti. Dikkatsiz bir saniyenin şehadetine sebep olabileceğini söyleyerek, bizi uyarmıştı. Bir ara birden dalıp Kobanê’ye yüreğimle baktım. O an göğsümün hemen üstüne, kalbime bir hançer, bir kurşunun saplandığını hissetim. Olduğum yerde, yere yığıldım. Etraftakiler benim düştüğümü görünce yanıma koştular. Sol göğsümü işaret ederek vurulduğumu söyledim. Eşim beni kontrol edip bir şeyimin olmadığını söyledi.
‘Arkadaşlar şehit düştü, acil yardım gönderin’
Zor bela kendimi toparlayıp ayağa kalkabilmiştim. Fakat ne yüreğimdeki sızı dinmiş ne de bedenimi yakan o ateş sönmüştü. Eşime ‘Renas’ımı ara, telefonu bana ver. Sesini duymak istiyorum” dedim. Eşim aramayacağını söyleyince, ‘Renas vuruldu. Ansızın yüreğime saplanan bu sızı boşuna değildir’ diye haykırdım. O an titremekte olan ellerimi sakinleştirmeye çalışarak cebimdeki telefonu çıkartıp numarasını aradım. Uzun bir çalıştan sonra telefona bir kadın cevap verdi. Kadının o ilk sesi hala kulağımda yankılıyor. Büyük bir telaş içinde, “Hevalno, heval hemi şehit ketinin. Ez bi tenê mamim. Zu alikariyê bişînin. (Arkadaşlar, arkadaşlarımın hepsi şehit düştüler. Ben yalnızım. Acilen yardım gönderin) diyordu.
‘Cenazesi DAİŞ’in eline geçmesin’
‘Renas’ın annesiyim’ dediğimde ‘Ben sana kurban olurum anne kapatmam lazım’ dedi. Bir yandan da ona çok yakın bir yerde durmadan silah sesleri geliyordu. ‘Renas’ım demin vuruldu biliyorum. Ben annesiyim, bana doğruyu söyle’ dedim. Derin bir ah çekerek, Renas’ın birkaç dakika önce arkadaşını kurtarmak isterken vurulduğunu söyledi. ‘şu an başı kucağımda. Yanımdaki bütün arkadaşlar şehit düştü’ dedi. ‘Arkadaşlarımın cenazeleri düşmanın eline düşmemesi için benim savaşmam lazım’ dedi ağlamaklı bir sesle. Ona, ‘Senden son bir isteğim var. O evin en küçüğü, yüreğimin en değerlisidir. Renas’ımın başını yere koyma kızım, cenazesi çetelerin eline düşmesin’ dedim.
O savaşırken telefonu hala acıktı. Birkaç gün sonra Renas’ımın cenazeni almaya gittiğimde o gün o kadın arkadaşın saatlerce tek başına savaştığını ve kendisinin de o gün orada yaralandığını, fakat çetelerin cenazeleri almasına izin vermediğini öğrenmiş oldum.
En değerlilerimizi feda ettik
Biz o toprakları ve o orada yaşayan halkı en değerlilerimizi feda ederek savunduk. Kobanê ve bütün Rojava büyük bedeller ödenerek savunulmuştur. Biz annelerin yürekleri (çocukları) o toprakları korumak için kendilerini feda ettiler. DAİŞ ile başaramayan Erdoğan şimdi kendisi Rojava’yı işgal etmek istiyor. Vicdanıyla yaşayan herkes bu işgale karşı durmalı ve Rojava’yı savunmalı. Dünyanın birçok ülkesinde kadın erkek kalkıp buraya gelip bu mücadelede can verdiler. Bundan dolayı Rojava’yı koruma mücadelesi sadece Kürtlerle sınırlı olmamalı.
Yeni Özgür POLİTİKA– Ronî RIHA