HABER MERKEZİ
Genç Kürt yönetmen Ersin Çelik’in yönetiminde Rojava Film Komünü tarafından çekilen Ji Bo Azadiyê / Sonu muhteşem olacak filmi, Avrupa Prömiyerini Rotterdam Uluslararası Film Festivali’nde yaptı.
Film, Türk devletinin 2015 yılında Amed’in tarihi Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek başlattığı Kürt soykırımına karşı YPS komutanı Çiyager öncülüğünde 100 gün süren büyük direnişte yaşananlara gerçekçi bir bakış ile odaklanıyor.
Film, Türk devletinin hemen her gün Sur’un mahallelerine baskınlar yaparak, gençleri, çocukları gözaltına alması ve insanları sokak aralarında katletmesine karşı gelişen direnişi, kardeşinin ölümünün öğrenmek için kente gelen Zilan’ın bakış açısıyla anlatıyor.
Sur halkının, Türk devletinin saldırılarına karşı yaşam alanlarını savunmaya çalışmaları ile başlayan film, Zilan’ın bir anda kendisini güç dengesizliğinin hâkim olduğu bir savaşın içinde bulmasıyla bambaşka bir noktaya eviriliyor.
Zilan’ın, “Buraya geleli bir hafta bile olmadı. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki… Ne okuduğum kitaplarda ne de izlediğim filmlerde görmediğim şeyler yaşıyorum” şeklindeki sözleri Sur’da yaşananların kelimenin tam anlamıyla bir savaş olduğunu ortaya koyuyor.
Ama nasıl bir savaş? Bir tarafta NATO’nun ikinci en büyük ordusu olmakla övünen Türk ordusu, diğer tarafta ellerinde kalaşnikof ve benzeri hafif silahlarla, tanka, topa ve helikopter bombardımanına karşı bir avuç Kürt gencinin kahramanca direndiği bir savaş.
Filmde Türk devletinin yüzlerce asker, özel harekat timleri ve DAİŞ çeteleri ile savaş ilan ettiği Amed’in Sur ilçesini tank ve top atışları ve helikopterlerle bombalayarak yok etmesi hiçbir abartıya yer vermeden dile getiriliyor.
Filmde, Türk devletinin vahşi saldırılarına karşı Zilan ve arkadaşlarının direnişleri de yer yer gerçek görüntülerin kullanıldığı bir sahicilikle yansıtıyor.
Filmde mekân olarak Türk devletinin desteklediği DAİŞ çetelerine karşı gerçekleştirilen özgürlük savaşı sırasında tahrip olan Kobanê’nin belli mahallelerinin kullanılması ise gerçeklik duygusunu önemli oranda perçinliyor.
Mekânsal olarak yaratılan gerçeklik duygusunun yanı sıra filmin bir başka önemli başarısı da, Sur direnişindeki gerçek kişileri canlandıran oyuncular Cihan Sever, Arin Baysal, Delil Piran, Arif Demir ve Sevda Kina’nin sahicilikleri.
Kadın savaşçıların kararlılığı
Filmdeki oyuncuların hepsi Kuzey ve Doğu Suriye’de DAİŞ çetelerine karşı savaşmış Kürt gençleri. Bu durum ise bir film için içerdiği risklere rağmen, Kürt direnişçi kişiliğini gerçekçi bir şekilde izleyiciye aktarılmasını sağlıyor.
Öyle ki, filmde komutan Ciyeger’in Türk albayı ile yaptığı telsiz görüşmesi sahnesi, filmin Kürt direnişçi kişiliğini hafızalara kazıyan önemli sahnelerden sadece birisi.
Filmde rol alan savaşçıların oyuncu olamamalarının yaratığı olumsuzluklar ise yer yer aksamalara neden olsa da, olası daha büyük riskler, yakın plan çekimleri ve hareketli kamera ile başarılı sayılabilecek bir şekilde aşılabilmiş.
Finale doğru giderek sertleşen filmde savaşın şiddeti ve direnişçilerin kahramanlığı, oyuncu yönetimi ve sinematografik başarı ile etkileyici bir şekilde izleyici sunuluyor.
Filmdeki kadın direnişçiler ise Türk devletinin 40 yıllık soykırım saldırılarına karşı geliştirilen Kürt direnişinin başarılarındaki özgürlük ideolojisinin ve sosyolojisinin temelini gözler önüne seriyor.
Filmde, Türk devletinin insanlık dışı uygulamaları ve Kürt direnicilerinin yoldaşlık bağları ile insani özellikleri oldukça başarılı bir şekilde tasvir edilmiş.
Halil Dağ’ın mirası canlılığını koruyor
Filme, özellikle oyuncu yönetimi ve sinematografi açısından baktığımızda, Dağların sinemacısı Halil Dağ’ın dağlarda yaptığı filmler ile yarattığı mirasın Kürt sinemasında canlılığını koruyarak yaşatıldığını söyleyebiliriz.
Kuşkusuz ki, Ji Bo Azadiyê gibi aksiyonu bol olan savaş filmlerinde usta oyuncularla çalışmak, hem sinematografi hem de dramaturji açısından filmlere pek çok değer katar. Ancak bu açığı, savaş sahnelerinde yarattıkları sahici atmosferle kapatan film ekibinden Cemil Kızıldağ, Sose Avakian ve Xavi Carrasco da burada özel olarak anmak gerekir.
Yeni Özgür POLİTİKA/BAYRAM BALCI