HABER MERKEZİ
Başkanı tanımak için başkanla kalmış olmak gerekiyor. Onun gösterdiği inceliği anlamadan bazı gerçekleri anlamak zor oluyor.
“Bizim felsefemiz bir atın gözlerindeki anlamı sezmekten tutalım, bir kuşun sesindeki anlamı çözmeye kadar yaşamı bir bütün olarak algılar. Yaşlı bilgeye büyük saygıdan başlayıp bir ceylan kadar ürkek genç kızın gözlerindeki arayışa yanıt olmaya kadar anlam yüklüdür” der Başkan Apo.
İşte bu inceliği görmeden inanmak ya da görmeden anlamlandırmak zor oluyor. Belki Önderliği okuyup da o düzeyde tanıma ve anlama gücü gösteren insanlarda vardır. Bunu yadsımamak gerekir. Kapasite, incelik ve ilgili olmayla alakalı bir durumdur bu. Derin entelektüel birikimin ve derin tarihi anlayışın ve kavrayışın varsa belki bu yöntemde anlamlı olabilmektedir.
Ben Önderliğin insana yaklaşımlarından hep etkilendim. Benimle konuşurken insan diyor ki “en çok sevdiği insan benim” ve gerçekten buna inanıyor insan. Ama bu duygu onunla yani Önderlikle ilişkilenen her insan için böyledir. Herkes biraz da Önderliği kendi Önderliği bilir. Belki bunun için bencilce kendisinin olmasını ister.
Önderlik çözümlemelerini okurken-ki o zaman daha Önderliği görmemişim-yaşadığım duygu yine aynısıdır. “Önderlik sanki beni yazmış, beni dile getirmiş” gibi bir kanı insanda gelişiyor. Ve yoldaşlarla derin tartışabilme zemini yakalandığında aslında her yoldaş için böyle olduğu ortaya çıkıyor.
Önderlik bunu nasıl yapıyor, nasıl bunu insanların içerisinde başarıyor diye insan kendisine hep soruyor. Ama bir türlü o sırrın ne demek olduğunu çözen insan sayısı az oluyor. Çünkü bizim insanlarla olan ilişkilerimizde pürüz çok. Hâlbuki insan ister ki karşındakinin kalbine derinden nüfus etsin. İnsan ister ki derin izler bıraksın. Ama maalesef çoğu kez yaşadığımız gibi derin izler bırakmışız ancak negatif olarak. İnsanları kırarak, dökerek, tepkilendirerek ve daraltarak.
Hâlbuki Önderlikle bir kez ilişkilenmişsen o sende artık bir anıdır. O artık sende bir milattır. Ve sende artık unutulmayacak bir mirastır.
Örneğin Önderlikle sen bir kez şöyle ya da böyle mektupla, raporla, cihaz konuşmasıyla ya da direk ilişkilenmişsen aradan yıllar da geçse ilk merhabalaşmasında ismiyle anar seni. O, o kadar bireyle ilgilidir. Ve o dönemin konuşmasını sana hatırlatır. Yine varsa devrim içerisinde akrabaların bir de bakmışsın onlara sana anlatmış ve sormuştur. Onlarla anılarını anlatmış, o coğrafyayı öyle sana yakın kılmış ki hemen oraya gitmek isteyişin uyanır.
Evet, bu insana olan ilgidir. Kendimiz yıllarca birlikte kaldığımız yoldaşları, insanları, akrabaları eğer bir müddet bizden ayrılmışlarsa isimlerini, simalarını ve belki de anılarını unutuvermişiz. Düşünün sizin ismini unuttuğunuz yoldaş, insan, akraba, akran size ilişkin düşünceleri ne olacaktır? Herhalde çok sıcak ve içten olmayacaktır. Çünkü siz onu unutuvermişsiniz. Yani başka bir kavramlaştırmayla siz onu kendinize yakın görmemişsiniz ve by pas etmişsinizdir. Karşınızdaki bunu böyle anlayacaktır, böyle anlam yükleyecektir. Belki de siz gerçekten öyle yaklaşmak istememişsiniz. Ama eğer unutuvermişseniz orada bir ilgisizliğin olduğu kesin değil midir?
Önderlik sahasında bir Rüstem yoldaş vardı. Bize göre biraz farklıydı ayrı duruyordur. O yoldaş sonra Cudi’de şehit düşecekti. Önderlik onunla sohbet ederken insan hayret ediyordu. Hepimizi bırakarak, Rüstem yoldaşa “söyle bakayım, herkes seni deli görüyor. Ve zaten toplumda beni deli biliyor. Ama ben ve sen deli değiliz. Belki de en akıllıları biziz. Söyle bakayım kampta neler var?” evet, aynen böyle. Düşünün, bir daha Rüstem arkadaş Önderlikten kopabilir mi?
Örneğin benim Önderlikle bir ara ilişkilenme durumum olmuştu akademide. Ancak yarım günlük bir şeydi. Aradan epey zaman geçmişti. Bir gün Önderlik dolaşırken benimle basının bulunduğu yerde karşılaştı. Kıştı, hava soğuktu. Benim üzerimde sadece bir gömlek vardı. Bu durumu gören Önderlik “üşüyorsundur. Birde Avrupa’dan geldin. Hasta düşeceksin. Hemen sana bir elbise verelim. Kazak almalısın.” Ben ne kadar reddetsem de ısrar ederek, görevli arkadaşları da çağırarak bana elbise vermelerini söylemişti. Birde ismimi söyleyerek dile getirmişti tüm bunları. Çok etkilenmiştim. Düşünün kampta 400 arkadaş var ve sizi sadece bir kez görmüş ve bu kadar ilgi gösteriyor. Siz bir daha bu insanı unutur musun? Unutabilmek için manda derili olmak gerekmez mi? Önderlikte insana karşı müthiş bir ilgi hep vardır. Ve herkese dönük bu böyledir.
Başka bir sefer Önderliği Şam da 1994 yılında görecektim. Bir Avusturyalı diplomat gelmişti. Beni Önderlik tercümanlık için çağırmıştı. Önderlikle çok geniş bir tartışma yürütüldü. Özelde TC devletinin konsolosluk elemanlarının çok aktif olduklarını ve buna karşı barış söylemlerini öne çıkarmak gerektiğini söylemişti. Yabancı diplomat hem bizim Avusturya da ki yoldaşların iyi yönlerini, hem de zayıf yönlerini geniş izah etti. Özcesi eleştirileri vardı. Önderlik epey dinledikten sonra “size katılıyoruz, arkadaşlarımızın tecrübesi az olabilir. Bunun için yetmezliklerde yaşanmış olabilir. Siz orada ne yapılması gerekiyorsa yapın. Siz benim adıma yazı da yazabilirsiniz. Ve hatta bildiriler de yazabilirsiniz ve benim imzamı atabilirsiniz. Yani siz nasıl uygun görüyorsanız öyle yapın. Ve yoldaşlarımıza da yardımcı olabilirsiniz” dedikten sonra “isterseniz bizim temsilcimiz gibi yaklaşabilirsiniz” sözlerini ekleyecekti. Diplomat çok etkilenmişti. Ancak diplomattan çok ben etkilenmiştim. Çünkü Önderlik karşısında duran yabancı bir diplomatta olsa ona ne kadar güvendiğini gösteren sözler sarf etmişti.
Şimdi bu yabancı diplomat bir daha Önderlikten kopabilir mi sizce? Kopamaz. Kopamaz, çünkü Önderlik mükemmel bir insan ilişkisini o diplomata kısa bir zaman dilimi içerisinde yaşatmıştır.
Evet, Önderlik insanı çalışmasının merkezine koyuyor. İnsana değer biçiyor. Saygı vererek onure ediyor. İnsan olmanın erdemini yaşatıyor insana.
İnsanı insandan çalma üzerine kurulu bir sistem hiç şüphe yoktur ki, Önderliğin bu insan yaklaşımlarından rahatsız olacaktır. Çünkü bu sistem insanı sağma üzerine kuruludur. İnsanı bu sistemde çalacak her adımı bu sistem lanetleyecektir. Kaf dağlarına çivileyecektir. İsa gibi çarmıha gerecektir.
Bu sistemin ayakta kalabilmesi için insanı öne verecek, insanı insan yapacak, insanın insan olma şerefine erişmesi için mücadele edenlerin yaşamaması gerekecek. Tarihte ne zaman bu yalana dayalı sisteme karşı onurlu insan başkaldırısı olmuşsa, orada topyekun sistem koruyucuları birleşerek bu insan sevdalısı insanlara yönelmişlerdir. Hem de dünyanın gözünün içine baka baka yalanlarla, dolanlarla bunu yapmışlardır.
15 Şubat’ı anlamak istiyorsak, birde bu pencereden bakmakta yarar vardır.
Devam edecek…
Militan Agit