HABER MERKEZİ
Özelde kadın cinsi kendi içerisinde her ne kadar kategorileştirilemez ve bölünüp parçalarına ayrılamaz desek de maalesef bu kadınlar açısından en acımasız yöntemlerle uygulanmıştır. Ancak sınıflı-egemenlikçi ataerkil sistemler toplumdan topluma bir kar topu gibi büyüyerek gelen insanlık değerlerinin taşıyıcısını hiçe saymıştır. Günümüze gelecek olursak bunu en yoğun şekilde genç kadın kimliği üzerinden inşa ettiğini rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Genç kadın olmak, kadın kimliği açısından belirleyici bir evredir. Kadın kimliğinin inşa edilmesinde, oluşturulmasında en can alıcı aşamadır. Elbette insan gelişimi açısından erkekler için de gençlik çağı aynı nitelikte önemlidir. Ancak toplumun varoluşunda ve gelişiminde kadının rolünü yadsımazsak, öncülük rolünü doğru değerlendirirsek o zaman genç kadın evresinin kadın şahsında toplumun gelişimi, değişimi ve varlığı açısından ne kadar önemli olduğunu bilince çıkarabiliriz. Kapitalist modernist güçler bunu iyi analiz edip araştırmış olmalılar ki sistemin en önemli dişlisi olarak kadını gördüğünden ve taze kana her zaman ihtiyaç duyduğundan genç kadını komple sistemin bir motoru olarak ele almaktadır.
Günümüzde kapitalist güçlerin bilimi ve teknolojiyi tekelleştirmesiyle birlikte gençlerin, kadınların zapt edilmesi işlemi başlatılmıştır. Geçmişte zor ve ikna yoluyla bir şekilde ele geçirilen toplum, bilim ve tekniğin gelişimiyle birlikte daha fazla kurumsallaşmış saldırıların cenderesine alınmıştır. Saldırı, baskı ve ele geçirme resmileştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında genç kadın üzerinden geliştirilen politikaların ne kadarının toplum, aile, erkek, devlet, din ve özel savaş eliyle olduğu adeta anlaşılmaz bir düzeydedir. Toplumsal yapının erkek eliyle aile denilen toplumsal gerçekliğe hapsedilmesinden kaynaklı tartışılamaz, sorgulanamaz zihniyeti neredeyse herkesçe kabul edilmiştir. İnsanlık uzunca bir süre iktidar kurumlarının geliştirdiği yapıları göz ucuyla bile sorgulayamamıştır. Dolayısıyla mevcut durumda simülasyona uğramış genç kadın kimliği ve en genel anlamda hem kadını hem de genç erkekleri tesiri altına alan simülark gerçeklik her şeyi kapitalist modernist sistemin amaçlarına göre dizayn etmiştir. Bundan on beş-yirmi yıl öncesine kadar 3S’ler dediğimiz sanat, seks ve spor üçlemesine gerek bile kalmamıştır. Uyuşturucu ve içkiyle zehirlenen beyinler, bedenler toplumdan zaten ayrı düşmüştü. Özel savaş mekaniği istediği sonucu tam olarak alamamış olmalı ki yeni yol ve yöntemler geliştirmiştir. Özel ve psikolojik savaşın toplumla bir mücadele yöntemi ya da en somut tanımıyla toplum kırım istenilen düzeyde gerçekleşmemiş ki günümüzde teknik en hunhar şekilde servis edilmektedir. İnsanın gelişimi ya da kadının hak ettiği konuma ulaşması ve ekolojik felaketlerin durdurulması için değil elbette. Kadının en fazla gelişim sağladığı dönemlere ket vurmak, gençlerin toplumla bağının kesilmesi için kullanılmaktadır. Toplum kırım amacıyla hareket eden bu iktidar sahipleri sistemin kriz içinde kriz üretip bu şekilde kendisini sağlama alma çabası genç beyinler üzerinden olmaktadır. Küreselleşmiş bir sistemin çanağına çomak sokma ihtimali olan genç beyinler artık günümüzde simülasyon gerçeklikle zapt u rapt altına alınmaktadır. Kendi gerçekliğinden kopan, bir başka kişiliğe istediğinde geçebilen, tekniğin içine hapsolmuş bir mahkum vardır ortada. Sormadan, sorgulamadan, kim olduğunun ve nereden geldiğinin bilincine varamayan bu toplumsal kesim kendini bilgisayarların, sanal dünyanın soğukluğunda bulmaktadır. Her gün bir kimliğe bürünmekte, istediği şekilde içinde yaşayabilmektedir. Bedenini bu dünyada bırakmakta ve hiç olmamış uygarlıklar ve topluluklar içinde yaşamaktadır. Tanımadığı insanları öldürmekte, sabah akşam şiddet uygulamaktadır. Atari ve şiddet araçlarıyla mayalanan bir çocuk sanal ortamlarda kendini tümden kaybetmektedir. Yani doğal sorumluluklarını ve görevlerini daha öğrenmeden bireysel bir yaşama koşturulmakta, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamdan soyutlanmaktadır. Bir kez bile bu gerçeklikle karşılaştığında kimlik krizi yaşamaktadır. Çünkü alt yapısız maddi bir bina bile çökmektedir. Bu kadar kendi toplumsal gerçekliğinden soyutlanmış, kimlik, cins ve sınıf bilinci edinmemiş, mücadele etmemiş bir kişiliğin bir anda kendini toplumsal sorunların içinde görmesi normal bir tepki ya da davranış ortaya çıkarmayacaktır. Bu açıdan simülasyona uğramış ve uğramakta olan genç beyinlerin çarpıtıldığını, soyutlandığını, gerçeklik dışı düşündüğünü, alt yapısız olduğunu unutmamak gerekir. Aslında bir başkalaşıma uğramıştır, farklılaşmıştır. Adeta mutasyona uğramış gibi toplum içinde geçinen tipler çoktur. Dolayısıyla temelden bilinçlendirme, düşünmesini ve üretmesini sağlama, dinleme, anlama ve öğretme çabasının olması gerekir. Kişinin iradesizleştirildiğini, güven sorunu yaşadığını, emeksiz ve sorumsuzca geliştirildiğini de bilmek gerekir. Bu açıdan bakılırsa görülecektir ki aslında günümüzde yaşanan siyasi ve toplumsal krizlerin büyüklüğüne rağmen neden toplum bu kadar öncüsüz ve eylemsiz kalabiliyor. Çünkü adeta toplumun başı kesilmiştir. Toplum kırım yaşanmaktadır.
Özel savaş denilince ilk akla gelen nedir? Bence ilk akla gelen devletin ya da devlet destekli güçlerin toplum üzerinde özelde de toplumun temel asli unsurları olan kadın ve gençlik üzerinde yürüttüğü ahlaksız savaştır. İlk bakışta fark edilmeyen, elle istenildiğinde tutulamayan, duyulan ama hemencecik reaksiyona neden olmayan ince bir savaş tarzıdır. Savaş diyoruz çünkü topluma rağmen, ahlaki ve kültürel değerlere rağmen, daha doğrusu insana rağmen, insana karşı kullanılan insanlık dışı bir savaştır. İnsanı hiçleştirmeyi esas almaktadır. İnsana insani olmayan yöntemlerle mücadele etmektedir. Hem de insanın bunda hiç bir suçu yokken, yine insan tarafından ve insan aklıyla geliştirilen çirkin bir savaş aracıdır. Buradaki amaç elbette egemenlikçi güçlerin çıkarlarıdır. Uygarlıklar boyunca egemen ve hegemon güçler hiçbir zaman her istediklerini kolay yollardan elde etmemişlerdir. Bazen belki ikna yöntemi o dönemin koşullarına ve niteliğine göre değiştiği için egemen sınıflar hemen sorun olarak gördükleri şeyi değiştirip dönüştürebilmiş ve kendi emellerine alet etmişlerdir. Ancak ikna yöntemi her zaman kullanılmamıştır. Ya da ikna yöntemi o dönemin niteliği ve gelişimi nedeniyle başarılı olamamıştır. Tıpkı günümüzdeki gibi… İnsanlık diyalektik bir gelişim içerisindedir. Dolayısıyla artık herkes kolaylıkla her söylenene ya da her yazılıp çizilene inanmamaktadır. İnsanlık ciddi anlamda bir birikim ve kültür edinmiştir. Herkes bir şekilde bazı doğru bilgilere de ulaşabilmektedir. Kaldı ki doğru ve hakiki bilginin savunulması ve mücadelesi tarihte her zaman bir öncü güç tarafından ya da önder APO’nun deyimiyle demokratik modernite güçleri tarafından korunmuş ve geliştirilmiştir. Tarihin bir akışı da bu yönlü olmuştur. Bu açıdan her zaman egemenlikçi erkek egemen sınıflar kazanamamıştır, mücadele devam etmektedir. Demokratik-devrimci güçler insani bir direniş içerisinde olmaktan vazgeçmemiştir. Özellikle de tarihin her döneminde sistematik olarak ezilmeye ve ikinci sınıf insan muamelesi gören kadın cinsi açısından direniş -güçlü ya da zayıf- bir şekilde hep var olagelmiştir. Çünkü demokratik modernite güçlerinin öncüsü kadınlar olmuştur. Kadın demokratik özgürlükçü hareketlerin şah damarı olarak işlev görmüştür. Hayat veren kadın, temel yaşam damarı olarak rol oynamış ama diğer direniş odaklarını hiç bir zaman küçük görmemiştir. Kadının ilham olduğu direnişler tarihte her ne kadar çokça yazılmamış olsa da günümüzde ağır da olsa uygarlığın çatlakları arasından gün yüzüne şimdilerde çıkmaktadır.
Bu açıdan kadının temel bir hedef olarak belirlenmesi ve egemenlikçi güçler açısından bir tehdit olarak algılanması konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir. Ancak ‘önce kadınları vurun’ zihniyeti hiç bir şekilde meşrulaştırılamaz. Kadının tarihsel-toplumsal gelişim seyri içerisinde oynadığı role bakılırsa belki durum biraz daha iyi anlaşılabilir. Ancak kadınların herkesten ve her şeyden önce günah keçisi olarak seçilmesi de makul bir durum değildir. Bu açıdan toplumun temel dinamiği olan kadınların ve gençlerin bileşkesi olan genç kadınlar hiç kimseye fark ettirilmeden toplum dışı bırakılmaktadır. Hem kadının hem de gençliğin ortak paydasını teşkil eden genç kadın kimliği korunması gereken nadide bir değer ve özdür. Toplumun esas temeli ve tarihin gerçek seyri bu kimlik üzerinden akacaktır. Tarihi toplumsal değerlerin ve bin yılların köhnemiş zihniyetinin yerle bir edileceği kesimi temsil etmektedir. Bir kesim diyoruz ama bu toplumsal kesim hiç de yadsınacak bir güce sahip değildir. Bu toplumsal kesim kesinlikle tarihi tersine çevirecek güce ve enerjiye sahiptir. Bu açıdan iktidarcı-erkek egemen zihniyet genç kadın kimliğini sonuna kadar istismar etmektedir. Kadın üzerinden yürütülen ideolojik ve politik savaşlar genç kadın üzerinden daha çocuk yaşlarda başlamaktadır. Ana karnından çıkar çıkmaz ideolojik ve psikolojik savaş altında şekillenen genç kadın kişiliği daha kendisi olmadan dumura uğratılmaktadır. Genç kadınların bilincini çarpıtmayı, bilinci üzerinde tesirde bulunarak onu yedi yirmi dört yönlendirmeyi, bu anlamda kadın cinsinin iradesini ve belleğini alıp kırmayı ve bir başka şeye dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Özellikle de günümüz kapitalist modernite çağında bu özel ya da psikolojik dediğimiz hemencecik fark edilmeyen savaş yöntemleri ile yapılmaktadır. Yani daha belli bir kişilik ve karakter edinmemiş, kendi iç dünyasında debelenen, ergenlik sorunları ile meşgul, kimlik edinme çabasındaki bu kesim hunharca aslında katledilmektedir. Her şeyine bir şey biçilmekte, her düşündüğüne bir kılıf uydurulmakta ve adeta sen düşünme biz senin yerine onlarca yıl önce düşündük ve karar verdik al sen şu gömleği giy der gibi bir rahatlıkla yaşayacağı sistem, yaşam, koşullar, maddi ve manevi açıdan yönlendirilmektedir. Binlerce seçenek arasından en kolayına kaçarak kendini sorunlardan sıyırmaya çalışan bu kimlik daha kendini bulamadan kaybetmektedir. Nasıl mı? Aslında herkes bir kaç dakika düşünürse yol ve yöntemlerini sıralayabilecektir. Çünkü bizler kapitalist modernite çağında yaşamaktayız. Beynimiz her gün yönlendirilmekte, şekillendirilmekte adeta başkalaşıma uğramaktadır.
Bir kadının özelde de genç olan kadının düşünme yetisi çok güçlüdür. Beyinsel, fiziksel, biyolojik ve psikolojik olarak henüz temiz, saf ve el değmemiştir. Bu genç kadın kimliği en mükemmeline ulaşma çabası içindedir. Sürekli yönlendirme ve tercihlere zorlama söz konusu olmasa belki de mükemmel bir dünya yaratmanın ütopyasına hızla ulaşacak ve hep onun için mücadele edebilecektir. Normal şartlarda bir gencin beyni hele bir de genç kadın beyni milyonlarca soruyla doludur. Doğal muhalif bir karaktere sahiptir. Öğrenme, bilgi edinme, bilgiye ulaşma, tecrübe kazanma konusunda muazzam enerji yüklüdür. Verili olanı, mevcut olanı reddeder. Kendisini bulmak, yaratmak, inisiyatif geliştirip farklı olan bir şeyler yaratmak, kendi farkını ortaya koymak ister. Herkes kendi genç halinden bunu bilir! Hiç kimseye benzemek istemezsin, kendini bulma çabasının yanında kendini bir de yeniden var etmek, imkan olsa belki de yeniden doğurmak istersin. Ama kendin yapmak istersin. Eğriyi doğruyu ayrıştırma gayretindesindir. Hatalı, kusurlu ve yanlış olanı sevmezsin. Güzel, iyi, doğru peşinde koşarsın. Zayıf olana yardım etmek istersin. Ezilenin yanındasındır, fiziksel ya da ruhen bir şekilde herkesi kucaklamak istersin. Tüm gücü elinde bulunduran bir avuç insan olduğunu öğrenince, yani iktidarın ayırdına varınca da bu sefer tüm öfkeni ona yönlendirirsin, değiştirmek istersin. Mesela ailede baskı uygulayanı sevmezsin, özgürlüğünü kısıtlayanı kabul etmezsin, ya da cins ayrımını sezince üzülürsün, başkaldırırsın. Yanlışı gördüğün yerde evde, okulda, sokakta ya da insan ilişkilerinde hemen itiraz edersin. Bazen kendini her şeyden daha güçlü hissedersin. Düşündükçe, derinleştikçe gücünün her şeye kadir olduğunu sanırsın. Bazen de direkt eyleme geçersin, protesto edersin.
Şimdi düşünün iktidarcı-devletçi güçler böylesi bir potansiyeli göz ardı edebilir mi? Etmez. Etmiyor da… Ne yapıyor peki? Var gücüyle bu potansiyelin akmaya başladığı ilk noktada önünü kesmeye çalışıyor. Bunu da kendi yöntemleri ile yapıyor. Günümüz gerçekliğini ele alırsak ilk sıraya tekniği alabiliriz. Telefon, internet, bilgisayar kablosuz kablosuz ağ sistemiyle yaşamın her alanındadır. En ücra köylerde bile insanların evinin içine girebilmektedir. Adeta bir ajan gibi teknik yoluyla her insan takip edilmekte, denetlenmekte ve yönlendirilmektedir. Özelde de genç kadınların hedef olduğunu düşünürsek her şeyin bir genç kadının yoldan çıkarılmasına göre hazırlandığını vurgulamak önemli olacaktır. Evinden çıkar çıkmaz, sokakta, okulda ya da eğitim ve öğretim gördüğü temel devlet kurumlarında ise zaten özel ve psikolojik savaşın elemanları olduğundan kaynaklı genç kadınların kaçış yolu yok gibidir. Şimdilerde devlet okullarında özelde de görsel tekniğin kullanımında artış olmasından kaynaklı genç kadınların algısının değişiminde ciddi anlamda sistem mesafe kat etmiştir. Gençler, kadınlar teknik bağımlılığıyla toplumsal bağlarını neredeyse tümden koparma noktasına ulaşmıştır. Teknik üzerinden her şey en mükemmel denilecek şekilde dolaşıma sokulduğu için aslında ortalama maddi bir durumda olan bir gencin neredeyse hiçbir zaman yaşayamayacağı bir yaşam önüne serildiğinden kaynaklı insanlar hep o ekranlarda gördükleri gibi olmak, onlara ulaşmak hatta mümkünse ‘o’ olmak istemektedir. Reddettiği ya da kabullenemediği mevcut gerçekliği aşma, değiştirme ya da bunun için mücadele etme yerine en kolay yolu seçmektedir. Adeta gençlerin beyinleri bir başka yere taşınmıştır. Normal bir davranışı sergileyememektedir. Günümüzde yaşanan toplumsal sorunlar artık geçmişteki gibi sadece sosyolojik bir analizle gerçek tanımına kavuşamayacak denli derinleşmiştir. Bunun adı krizdir. Ve bu krizi yaratan bu sistemin sorumlusu Kapitalist modernist hegemon güçler, ulus üstü şirketler ve sermayedarlardır. Mevcut sistem insanı robotlaştırmaktadır. Adeta gençlerin, kadınların yaşamı bir bilgisayar ya da telefon tuşlarında akmaktadır. Toplumun öncüsü, toplumun geleceği dediğimiz bu kesim artık teknik yoluyla simülasyona uğramıştır. Şimdiki gençler, genç kadınlar savaşlarını, mücadelelerini aslında enerjilerini elektromanyetik alanda, simülasyon ortamlarında akıtmaktadır. Üç boyutlu beş boyutlu derken insanlar boyutlar arası yaşamda seyretmektedir. Hep bir sonuca daha doğrusu mutluluğa ulaşmak isteyen genç kadınlar ve en genel anlamda gençler teknik ortamda bir sonuca ulaşamamaktadır. Hep bir hayal ortamında bir topaç gibi kendi etrafında dönüp durmaktadır. Sistem bize karşı bilgi savaşı yürütmektedir. Genç kadınlar ve gençler yoluyla toplumun beyni kontrol altında tutulmaktadır.
Peki, bizler nasıl mücadele edeceğiz? Psikolojik ve özel savaşın anlaşılması, araştırılması ve bilince çıkarılması şarttır. Kimler ve hangi yöntemlerle bu savaşı yürütmektedir? Evimizin içinde, sokakta, okulda, sanal ortamlarda hangi yol ve yöntemlerle etki altına alınıyoruz? Bunların tespit edilmesi gerekiyor. Bir örnek verecek olursak; örneğin AKP-Erdoğan faşist iktidarı bugünlerde Türkiye’de okullarda rehber öğretmenlik yapan öğretmenlere bir kitapçık dağıtmış. Öğrencilerin hal-hareket ve davranışlarını daha iyi çözümlesinler ve nasıl yaklaşacaklarını bilsinler diye sözde Milli Eğitim bakanlığı böyle bir broşür hazırlamış. Broşürde anlatılan konuyla alakalı bazı resimler var. Resimler karşılaştırmalı olarak sayfalarda düzenlenmiş. Bir resimde bir anne çocuğuna şiddet uygulamaktadır. Bu çocuğun psikolojisi çözümlenmiş. Bir diğer resimde ise yine bir anne var ancak o sözde örnek anne çocuğuna şefkatle yaklaşmaktadır. Tabi bu şekilde anlatırsak sorun yoktur. Ancak resimlerde çizilen annelerin kılık kıyafet ve biçimlerine bakarsak orada nasıl bir subniminal mesaj verildiğini anlayabiliriz. Bu da bir özel savaştır. Şiddet uygulayan anne başı açık, pantolon giymiştir. Şefkatli annemiz ise başı kapalı ve geleneksel bir giyim tarzına sahiptir. Yani Türkiye’de başı kapalı her anne sevgi ve şefkatle çocuğunu büyütürken diğerleri anne bile olamamaktadır. Annelikten nasibini almamıştır. Burada yaratılmak istenen algıyı herkes biraz çözümleyebilir. Tabi çok güncel olduğu için bu örneği verdik. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak bizler de buna karşı düşmanın araçlarını kullanarak mücadele edebiliriz. Örneğin bu kitapçıkları dağıtan mukaddes kuruma 200.000 elektronik posta göndererek kınama yapabiliriz. İnternet taarruzu denilen bu savaşı batılılar şimdilerde ise herkes kullanıyor. Bizim tek mücadele yöntemimiz ise bu olamaz. Birincisi bilinçlenme ise ikincisi de eyleme geçmedir.
Yine Amed HDP il binası önünde kandırılarak ya da para pulla bir şekilde getirtilip oturtulan annelerin durumu var. Bu bizler açısından bir psikolojik savaştır. AKP özel savaş kurumlarının başında gelen içişleri bakanı Süleyman Soylu günlük açıklamalar yaparak Türkiye halkını bu annelere sahip çıkmaya çağırıyor. Yapay, sanal ve hiç bir gerçekliği olmayan köpürtme haberlerle bu annelerin sözde evlat nöbetinde olduğunu TV kanallarından her gün servis ediyor. Gerilla da olan 3000 gence ulaştıklarını, ikna etmeye çalıştıklarını belirtiyorlar. PKK çözüldü çözülecek diyerek mal bulmuş mağrip misali tüccar kafasıyla hesaplar yapıyor. Adeta hayal dünyasında yaşıyor. Neredeyse kendi kurguladıklara yalanlara kendileri inanacak. Herkesin tür haberlerin özel savaş kapsamında yapıldığını bilmesi gerekir. Bu tür haberler nasıl işleniyor, aynı gün on tane kanalda nasıl benzer başlıklarla servis edildiğini takip ederek analiz edebilmesi gerekir. TC faşist rejimi kırk yıla aşkın bir süredir savaştığı Kürdistan Özgür Hareketine karşı özel savaş yöntemlerine baş vurarak sonuç almak istemektedir. Askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik savaş yöntemlerinin tümünü denemesine rağmen sonuç almamıştır. Dış güçlerin özellikle de ABD-Rusya ortaklığına ve NATO’nun tüm imkanlarına rağmen Kürdistan özgürlük gerillalarına darbe vuramamıştır. Bölüp parçalayarak yönetememiştir. Her daim özgür Kürdün iradesi galip gelmiştir. Bu açıdan her türlü ahlaksız yönteme baş vurmaktan kaçınmamaktadır. Bunun bilincinde olarak beyaz, gri ve kara propagandanın etkisi altına girmemek önemlidir. Düşmanın aracı olmamak için güçlü bir amaç sahibi olmak şarttır. Amaçsız emelsiz bir insanın her yere savrulması muhtemeldir. Kaldı ki kimse amaçsız olarak yaşayamaz. Ama düşmanın kurduğu ham hayallerin berheva olacağını da gösterme zamanı gelmedi mi?
Bilmek sorumluluk gerektirir. Sorumlulukların da örgütlü bir şekilde yansıtılması sonuç alınması açısından olmazsa olmazdır. Sonuçta psikolojik savaş bilgi savaşı olarak tanımlanıyor. Kavramları üretmek, dağıtmak, daha çok kitleye ulaştırmak bilgi çağında artık mümkündür. Sistemin ele geçirdiği zihinleri temizlemek, arındırmak ve toplumun hizmetine koymak zor değildir. Yeter ki isteyelim. Ondan sonra her şey daha kolay olacaktır. Demokratik ulusun özgürlük-eşit birey yurttaşı olabilmek için irade sahibi olmak gerekir. Özgür düşünmek, örgütlenmek ve eyleme geçmek gerekir. Sistemin çarkına çomak sokma zamanı gelmiştir. Her önümüze süsleyerek getirileni güzel, her cilalanmış olanı yeni olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Soru sorma, sorgulama, araştırma, muhakeme etmek gerekir. Kendin olma mücadelesini başlatabilmeliyiz. Sorumluluk ve aidiyet duygularımızı güçlendirmeliyiz. Büyük düşünme cesareti gösterebilmeli, öz güvenli olmalı ve öz savunmamızı yaşamın her alanında geliştirebilmeliyiz. Öz gücümüze dayanarak her şeyi mümkün kılabiliriz. Yeni bir dünya bile yaratabiliriz. Çünkü artık bunun zamanı gelmiştir! Araç değil bir amaç uğruna öncü olun!
Ş. G.
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi