HABER MERKEZİ
Bir annenin rüya ve hayalleri, hisleri nasıldır? Sadece yaşadığım duygular ve anıları dile getirmeye çalışıyorum küçük gerillam. Buraya geldiğimiz tarih olan 1988’den bu yana çok kısa bir sürede tarihimizle tanışıp buluşmuştuk. Birlikte bu güzel tarihi yazan mücadele içerisinde üzerimize düşen görevleri kendi gücümüz yettiği oranda yapmaya çalışıyorduk hatırlıyor musun? Ben ve sen, ikimiz her zaman, her yerde birlikte kendi ülkemizin kurtuluşu ve özgürlüğü için çalışan çok uyumlu ve güzel iki yoldaş olmuştuk. Birbirimize çok da bağlıydık. Sen bana hitap ederken “Şenge heval” diyordun. Ben de sana hem “heval”, hem de “küçük gerillam” diyordum. Aramızda çok tatlı sohbetler oluyordu. O sohbetlerde birbirimize ülkeye birlikte gideceğimize söz veriyorduk. Derken Sinan heval de gelip bize yetişti.
O zaman küçük bir grup kurmuştuk. Daha da güçlü bir şekilde çalışmalara sarıldık. O güzel günler sürüp giderken,Sinan Ulusal mücadele içerisinde yerini aldı. Böylece iki yıl sonra sen katılım kararı verdin. Yaşın küçük olduğu için ben sana “acele etme, biraz daha bekle, birlikte gidelim” dediğimde çok kızmış,kabul etmemiştin. Yine her şeye rağmen seni kırmadım, moral vermeye çalıştım ve babanla birlikte seni arabayla götürüp, giderken yerlere ulaştırdık. Hem mutluluğu, hem de üzüntüyü bir arada yaşıyordum. Yine kendi kirli tarihimize lanet ediyordum.Niçin bize hep kan, göz yaşı, katliam ve sürgün düşüyordu? O zaman bize tek yol kalıyordu. Küçük, büyük, yaşlı, genç, kadın,erkek herkes bu mücadelede yerini almalı ve mücadeleyi yükseltmeliydi. Ya özgürce yaşamak,ya da hiç yaşamamak…
Bu düşünceyle ben de kendi çapımda yıllarca emek verip yürüttüğüm çalışmaları yetersiz bulup, ‘insanın özgür bir ülkesi olmazsa özgür yaşamı da olmaz’diyerek, o küçük kuş yuvasını yıkıp, daha büyük ve özgür bir yaşam için söz verdiğim üçlü gruba ulaştım. Sonra aramızda ülke yarışı başladı. Birinciliği Sinan aldı. İkinci ben oldum ve peş peşe o kutsal sahaya gittik; yine sevinç ve hüznü iç içe yaşıyordum. Çünkü sen aramızda yoktun, gözüm arkada kalmıştı. Çok üzülüyordum, hep rüyalarıma giriyordun. Oysa artık küçük değildin. 20 yaşını doldurmuş bir delikanlıydın artık. Ama senden bir türlü doğru haber alamıyordum. Her gelen farklı şeyler söylüyordu. Ve yine bir gün tarih 21 Ekim’di gece seni rüyamda görmüş-tüm. Kendini yakmıştın, ellerin beyaz sargı beziyle sarılmıştı. Bir sedye ile götürülürken bir an gözüme gözüktün. Hemen üzerine koştum, baktım ki daha önce şehit düşen Besime’nin oğlu Ahmet hevaldi. Ama yaşıyordu. Bana,“Ben iyim, çabuk koş Taylan’ı kurtar” diyordu. Herkes çığlık çığlık ağlayarak seni arıyordu. O telaşla kan ter içinde uyandım. Nefesim kesilmiş, kalbim yerin-den fırlayacakmış gibi çarpıyor-du. Bütün vücudum titriyordu.Etrafıma baktım, koğuştaki bütün arkadaşlar uyuyordu. Bense sabaha kadar can çekiştim.
Sinan ülkesinin o kutsal dağlarına gittikten sonra, bazen kendi kendime düşünüyordum. Acaba bir gün Sinan ülkede şehit düşse,Taylan da Avrupa’da şehit olsa, ikisinin haberini birden duysam, o zaman ne yaparım. Uzun uzun düşünüyor, ama bir türlü tam cevap veremiyordum. Parti Önderliği yurt dışına çıktıktan sonra, özgürlük ateşleri her yerde alevlenip yükselince, o kıyamet günlerinde bütün herkes televizyon başında her saat başı haberleri izliyordu. Ben ise aylardır içime doğan haberi bekliyordum. Ve en son o haber de telefonla geldi. Önce Sinan’ı söylediler, ben seni sorayım dedim, onu da söylediler. Telefon başında donup kalmıştım. Hiç hareket etmeden yerimde duruyordum. Aylarca ağlamayı sanki unutmuştum. Bazen içimden diyordum ki,keşke Kürdistan’ın o özgür dağlarına, kutsal vadilerine gidebilsem.Türküler söyleyip ağıtlar yakabilsem, özgürce ağlayabilsem ve o küçük gerillamın, evimin en küçük bebeğinin mezarı başında ninniler söyleyebilsem… Ama bize bunu bile çok görüyordu zalimler. Çocuklarımızın mezarını bile özgürce ziyaret edemiyorduk.Ama cenazelerini özgürce alıp istediğimiz gibi rahatça gömemiyorsak, özgürce ağıtlar yakıp ağlayamıyorsak, biz de ağlamayı içimize döküp büyük bir güce dönüştürüp intikamcı bir şekilde o insanlığın beşiği olan Kürdistan’ı, o her şeyimizi uğruna feda ettiğimiz kutsal toprakları ve cennet güzeli ülkemizi, sizlerin ödediği bedellerle ve sizlerin bıraktığı yerden devralarak yükseltecek, özgürlüğe ulaşana kadar mücadeleyi sürdüreceğiz. Seni ve Sinan’ı hiçbir zaman unutmayacağız küçük gerillam. Çünkü unutmak ihanettir.
Annen ve yoldaşın Şenge