HABER MERKEZİ- KCK Genel Başkanlık Konseyi, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat 1999’da gerçekleşen devletlerarası komplonun 21’inci yıl dönümü dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı.
KCK, “Uluslararası komplonun temel amacı, Kürtleri 21. Yüzyılda yine Önderliksiz, kimliksiz ve statüsüz bırakmaktır. Devletleşmemiş bir ulus olarak Kürt Halkına, bir yüzyılı daha kaybettirmektir” vurgusunda bulundu. Ulusal birlik çağrısını da yineleyen KCK “Tüm parçalar açısından elde edilmiş halk kazanımlarını elde tutmanın ve korumanın biricik yolu ulusal birliğin sağlanmasından geçmektedir” diye kaydetti.
‘SAHİPLENME DÜZEYİNİ SELAMLIYORUZ’
KCK Genel Başkanlık Konseyi’nin açıklaması şöyle: Önder Apo şahsında Kürt halkına ve Özgürlük mücadelesine karşı geliştirilen 15 Şubat uluslararası komplosunu, yirmi ikinci yıla girerken, bir kez daha nefretle kınıyor ve lanetliyoruz. Bu kirli komploya ve yarattığı esaret koşullarına 21 yıllık zaman zarfında, çağın emsalsiz direnişiyle cevap veren Önder Apo’yu selamlıyoruz. Komployu kabul etmeyip boşa çıkarmak amacıyla, Ş.Halit Orallardan, Ş.Viyan Caflardan, Ş.Umut Acarlar’a, Ş.Zülküf ve Ş.Zehralara kadar bedenini Önder Apo etrafında ateşten çember yapan “Güneşimizi Karartamazsınız Şehitleri” şahsında tüm Kahraman Şehitlerimizi anıyor, anıları önünde saygı ve minnetle eğiliyor, yirmi ikinci yılında uluslararası komployu yenilgiye uğratma sözünü veriyoruz. Yirmi bir yıllık süre içerisinde uluslararası komplonun kirli amaç ve hedeflerine ulaşmasını engellemek amacıyla; sömürgeci faşist TC rejiminin her türlü işkence ve zulmüne rağmen, ülke içinde ve dışında sürekli bir mücadele ve karşı duruş içerisinde olan yiğit, yurtsever Kürt Halkının ve onurlu dostlarının, çok kıymetli direnişini ve Önder Apo’yu sahiplenme düzeyini selamlıyoruz.
‘AİHM, AK VE CPT SESSİZ KALARAK ORTAK OLDU’
15 Şubat uluslararası komplosu; başta Önder Apo’nun hem düşünsel hem fiziksel direnişi olmak üzere, Kahraman Şehitlerimizin, yiğit yurtsever Halkımızın, Özgürlük hareketimizin ve Gerilla güçlerimizin komplo karşısındaki mücadelesi sonucu boşa çıkarılmıştır. Ancak yirmi bir yıllık direniş karşısında sömürgeci soykırımcı özel savaş rejimini dönemsel kirli ittifaklarla yöneten faşist AKP hükümeti, kendi siyasal iktidar çıkarları için komployu sürekli canlı tutarak yenileme arayışında olmuştur. Komployu, mevcut durumda mutlak tecrit siyaseti olarak uygulamaktadırlar. Kirli bir dönemsel ittifaktan ibaret olan mevcut AKP-MHP faşist hükümeti, Komplonun yenilenmesini ve süreklileşmesini, uluslararası güçlere de sürekli dayatan bir pozisyonda olmuştur. Uluslararası hegemon güçler, Önder Apo’nun halklar lehine, demokratik toplum lehine açığa çıkardığı, yol açtığı kazanımları kendi kapitalist çıkarlarına uygun bulmadığı için, İmralı’daki mutlak tecrit uygulamasına sesiz kalmaktadırlar. Yine AKP-MHP iktidarının Kürdistan’daki Kürt düşmanı soykırımcı politikalarına ve Türkiye toplumu üzerindeki faşizme karşı sesiz kalarak, bu soykırımcı faşizme ortak olmaktadırlar. AİHM, AK, CPT gibi Uluslararası İnsan Hakları kurumları da hem İmralı’da uygulanan mutlak tecride ve Kürt düşmanı faşist politikalara aynı şekilde sesiz kalarak, devletler arası siyasi dengeci çıkarlar temelinde yaklaşarak bir şekilde ortak olmaktadır. Bu Uluslararası İnsan Hakları kurumlarını, İmralı’daki mutlak tecrit uygulamasına ve AKP-MHP iktidarının Kürt düşmanı faşist uygulamalarına karşı duyarlı olmaya ve üzerine düşen rolü oynamaya çağırıyoruz.
MUTLAK TECRİT KARŞISINDAKİ DİRENİŞ
Uluslararası komplo, mevcut durumda kendisini mutlak tecrit siyaseti ve uygulaması olarak sürdürmektedir. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi bahane edilerek, dönemin OHAL uygulaması adı altında Önder Apo üzerinde uygulamaya konulan mutlak tecrit sistemi karşısında, Kürt Halkı ve Özgürlük Hareketi sürekli bir direniş içerisinde olmuştur. Kürt Halkı ve Hareketinin geliştirdiği direnişler sonucunda mutlak tecrit zaman zaman zayıflatılmış ancak direniş süreçleri sona erdiğinde mutlak tecrit tekrar uygulamaya sokulmuştur. Kürt siyasetçileri öncülüğünde geliştirilen 2016 direnişi ve Kasım 2018’de Sayın Leyla Güven öncülüğünde zindanlarda başlatılan ve iki yüz güne varan büyük süresiz dönüşümsüz açlık grevi direnişi bunların başında gelmektedir. Bu büyük süresiz dönüşümsüz açlık grevi sürecinde, çok değerli sekiz yoldaşımız, direnişe fedai tarzda ivme kazandırarak Şehadete ulaştı. Kürt Halkı ve dostlarının dışarıdaki katılımıyla da giderek büyüyen ve genişleyen bu direniş hamlesinin ortaya çıkardığı irade karşısında AKP-MHP özel savaş hükümeti, Önder Apo’yu avukatlarıyla görüştürmek zorunda kaldı. Direnişin ortaya çıkardığı güç ve irade, İmralı’daki mutlak tecrit uygulamasında önemli bir gedik açtı. Önder Apo’nun avukatlarıyla görüşmesini sağladı. Ancak AKP-MHP faşist hükümetinin bu sürece yaklaşımı, özel savaş siyaseti çerçevesinde oldu. Avukatlarla gerçekleştirilen toplam beş görüşmenin ardından İmralı’daki tecrit hali, tekrar mutlak tecride dönüştürüldü. Mevcut durumda, Ağustos 2019 tarihindeki görüşmelerden itibaren Önder Apo’dan hiçbir biçimde haber alınamamakta, iletişim sağlanamamaktadır.
‘KOMPLONUN AMACI KÜRTLERİ KİMLİKSİZ VE STATÜSÜZ BIRAKMAK’
Önderliksiz kalmak, Kürtler için kimliksiz ve statüsüz kalmanın, eşitsiz ve özgürlüksüz kalmanın yüz yıllık sebeplerinin başında gelmektedir. Uluslararası komplonun temel amacı, Kürtleri 21. Yüzyılda yine Önderliksiz, kimliksiz ve statüsüz bırakmaktır. Devletleşmemiş bir ulus olarak Kürt Halkına, bir yüzyılı daha kaybettirmektir.Kürdistan ve Türkiye’de Kürtler lehine, Demokrasi ve Özgürlükler lehine ortaya çıkan kazanımlar, Önder Apo’nun derin yoğunlaşmaları, büyük öngörüsü, aydınlatıcı fikir ve düşünceleri, değerli emek ve çabası sonucu ortaya çıkmış gelişmelerdir. Bu sebeple Önder Apo’nun üzerindeki mutlak tecrit, uluslararası komplonun güncel bir uygulaması olarak sürdürülmektedir. Dolayısıyla Önder Apo’nun fikir ve düşünceleri sayesinde Kürt Halk kazanımları büyüdükçe, geliştikçe, iradi bir güce dönüşüp yeni bir toplumsal yaşam sistemine kavuştukça, İmralı’daki işkence ve mutlak tecrit sistemi de buna paralel olarak derinleştirilmektedir. Önder Apo’nun Kürtler için ortaya çıkardığı değer ve kazanımlar birer suç unsuru sayılmakta ve bunların karşılığında ağırlaştırılmış özel ek cezalarla cezalandırılmaktadır. Adeta “Kürtleri niye var ettin, niye ruh verdin, Türkiyeli kardeşleriyle beraber niye yeniden uyandırıp ayağa kaldırdın” diye suçlamakta ve hesap sormaktadır.
‘TECRİDİ REDDETME VE YENİLGİYE UĞRATMA HAKKI MEŞRUDUR’
Kürtler halk olarak, Önder Apo’nun esaretini kendi esareti olarak görmekte ve özgürlüklerini Önder Apo’nun özgürlüğünde görmektedirler. Önder Apo’ya büyük bir sevgi bağı ile bağlıdırlar. Bu yüzden halk olarak, biran önce esaret koşullarından çıkarılmasını ve özgür bırakılmasını talep etmektedirler. Halkımız Önder Apo’nun özgür bırakılmasını beklerken ve bunun için her yerde direnirken, faşist özel savaş hükümetinin mutlak tecrit uygulaması ve özel savaş yöntemleriyle cevap vermesi kabul edilmezdir. Bu anlamıyla Kürt halkının tecrit siyasetini ret etme, karşı çıkma ve yenilgiye uğratma hakkı meşrudur. Bu yüzden komplonun güncel uygulama tarzı olan İmralı mutlak tecridi karşısında direnmek, Kürtlerin yeni dönemdeki ibadet tarzı olacaktır. Çünkü ibadet etmek; her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı durmaktır; baskı, zulüm ve işkenceye karşı çıkmanın ve mücadele etmenin inanç felsefesindeki eylemsel karşılığı olmaktadır. Bu anlamıyla Kürtler, yirmi ikinci mücadele yılında mutlak tecrit siyasetini kırmak ve komployu yenilgiye uğratmak amacıyla, günlük olarak ibaret edercesine, sürekli bir direniş ve mücadele içerisinde olacaktır. Halkımız, nasıl ki Kürdistan’ın tüm parçalarında ve dünyanın her tarafında ayaklanarak ve Önder Apo etrafında kenetlenerek bu kirli uluslararası komployu boşa çıkarmayı başardıysa, yirmi ikinci mücadele yılında aynı düzeyde bir direniş ve mücadele düzeyini göstererek komployu yenilgiye uğratmayı da mutlaka başaracaktır.
‘TECRİT SİYASETİ, UYGULAMADA FAŞİZMİN DİĞER ADIDIR’
İmralı’da Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecrit, giderek tüm Kürdistan ve Türkiye toplumu üzerinde tam bir tecrit siyasetine dönüştürülmüştür. İmralı’da test edilip giderek tüm Kürdistan ve Türkiye’ye yaydırılmıştır. Tecrit siyaseti artık AKP-MHP faşist hükümetinin ülkeyi yönetme siyaseti haline gelmiştir. Bu anlamıyla tecrit siyaseti, uygulamada olan faşizmin diğer adı olmaktadır. Faşizmi ayakta tutan temel siyaset tarzı olmaktadır. Bu açıdan tecrit siyasetiyle mücadele artık sadece Kürt Halkının değil, Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan herkesin sorunu haline gelmiştir.
‘TÜRKİYE, DERİN BİR GELECEK KAYGISINA SÜRÜKLENMEKTEDİR’
Türkiye’deki hukuk, siyaset, sivil toplumsal, sosyal ve kültürel yapılar faşizmin soykırımcı kıskacı altına alınmış ve adeta nefessiz bırakılmıştır. Faşizm karşısında gösterilen en ufak bir toplumsal tepki ve itiraz, en küçük muhalif bir ses, en sıradan demokratik sivil eylemsellik bile terörize edilerek suç kapsamına alınmakta ve baskı, işkence, göz altı, tutuklama ve zindan cezalarıyla cezalandırılmaktadır. Savaş karşıtı bir bildiriye imza atmaktan, bir spor kulübüne taraftar olmaktan, sosyal medyada paylaşılan bir-iki muhalif cümleden, bir televizyon konuşmasından veya yazdığı bir gazete makalesinden dolayı insanlar en ağır suçlar kapsamına giren cezalarla cezalandırılmaktadırlar. Kapasitelerini çoktan aşmış cezaevlerine aydınlar, yazarlar, akademisyenler, parti eş başkanları, seçilmiş siyasetçiler, hukukçular, sivil toplumcular istiflenmiş durumdadır. Faşizmin mevcut baskı, şiddet ve tecrit siyaseti karşısında yurt dışına büyük bir beyin göçü yaşanmaktadır. Haddi hesabı olmayan kirli savaş giderleri ve sarayın dev çete ordusuna yapılan harcamalar, ekonomik krizi daha da derinleştirmekte, toplumu dayanılamaz bir açlığa ve yoksulluğa mahkum etmektedir. İnsanların açlıktan ve yoksulluktan çaresizce intiharına neden olmaya başlamaktadır. Türkiye toplumu, derin bir gelecek kaygısı ve endişesi içerisine sürüklenmektedir. Faşist hükümetin şiddetle bastırma, sindirme ve haksız yere cezalandırma siyaseti, tüm toplumu büyük bir kıskaç altına almaktadır. Bu kıskaçtan kurtulmanın biricik yolu, faşizm karşısında toplumsal mücadele gücünü birleştirmek ve demokrasi bloğunu geliştirmektir.
‘ULUSAL BİRLİK ÇAĞRISINA SOMUT CEVAP VERİLMELİ’
Demokratik Ulusal Birliği sağlamak, Kürt Halkı için yirmi ikinci mücadele yılında uluslararası komployu yenilgiye uğratmanın temel şartlarından biri olmaktadır. Kürtler arasında Demokratik Ulusal Birliğin sağlanması halinde, uluslararası komplocu güçlerin yüz yıllık hesapları yerle bir olacaktır. Kürtlere belirlenmiş olan kimliksizlik, statüsüzlük ve özgürlüksüzlük kaderini parçalayacak ve kendi kaderini belirlemesini sağlayacaktır. Bir ulus olmanın tüm vasıflarına sahip olan Kürt Halkının 21. Yüzyılı Önderliksiz, kimliksiz ve statüsüz geçirme yönündeki hesaplarını paramparça edecektir. Önder Apo’nun Demkoratik Ulusal Birliğin sağlanması yönünde harcadığı çaba ve emekler bilinmektedir. Mutlak tecridin bir amacı da Kürtler arasında ulusal birliği engelleme siyasetidir. Bu bakımdan yirmi ikinci mücadele yılında tüm Kürtlerin ve önde gelen siyasi güçlerinin Önder Apo’nun Ulusal Birlik çağrısına somut cevap vermesi, en temel ulusal görev olmaktadır. Aksi taktirde bu güne kadar keskin mücadeleler ve paha biçilmez büyük bedellerle elde edilen Kürt kazanımları üzerindeki tehdit ve tehlikeler tüm parçalar açısından daha da derinleşecektir. Tüm parçalar açısından elde edilmiş Halk kazanımlarını elde tutmanın ve korumanın biricik yolu ulusal birliğin sağlanmasından geçmektedir.
‘STATÜKOCU REJİMLER BİRER BİRER DAĞILACAK’
Tecrit siyaseti, Kürdistan ve Ortadoğu halklarına karşı da kullanılmaktadır. Kürtlerle beraber Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Keldani halkları ve Êzidi, Alevi toplumlarına karşı da yürütülen bir siyaset olmaktadır. Ortadoğu’da halkların, kültürlerin, inançların kardeşliği ve birlikte yaşam temelinde, demokrasiye ve kadın özgürlüğüne dayalı konfederal yapıların Kürdistan merkezinden başlayarak bölgede gelişme aşamasına girmesi, 21. yüzyılın başındaki en büyük gelişme olmaktadır. Sömürgeci faşist AKP-MHP hükümetinin güncel olarak İmralı’da uyguladığı mutlak tecride karşı uluslararası güçlerin sesiz kalarak destek vermesi, tam da Önder Apo’nun demokratik insanlık lehine yol açtığı bu büyük gelişmeler sebebiyledir. Demokratik Konfederal toplum sisteminin ve Demokratik Ulus projesinin yeni bir toplum modeli olarak gelişme aşamasına girmiş olmasındandır. Rojava üzerindeki işgal ve ilhak operasyonları, Başur üzerindeki imha operasyonları, Mahmur ve Şengal halkları üzerinde giderek artan saldırılar, sömürgeci işgalci faşizmin bu gelişme karşısında yaşadığı korku, panik ve aciziyetin göstergesidir. Halklar lehine bu gelişmenin başarıyla savunulması, korunması ve büyütülmesi karşısında, sömürgeci soykırımcı Türk faşist rejiminin öncülük ettiği Ortadoğu statükocu rejimleri de birer birer dağılacak ve yeni bir Ortadoğu demokratik konfederal birliği imkan dahiline girecektir.
‘EN ÖNCÜ ROL KÜRT GENÇLERİNE DÜŞMEKTEDİR’
Komplonun yirmi ikinci yılına girerken; en büyük öncü rol ve misyon, Kürt gençlerine ve kadınlarına düşmektedir. Bu temelde başta Kürt gençleri ve kadınları olmak üzere, Kürdistan’ın tüm parçalarında ve yurt dışında yaşayan yiğit yurtsever halkımızı ve dostlarını; mutlak tecridi kırma ve komployu yenilgiye uğratma kararlılığıyla mücadeleyi yükseltmeye, örgütlülüğünü büyütmeye ve güçlendirmeye, direniş ve eylemselliğini süreklileştirmeye çağırıyoruz.”