İSTANBUL – Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 15 Şubat Komplosu’nun yıl dönümü dolayısıyla, müvekkilleri Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik devam eden mutlak tecride ilişkin basın toplantısı düzenledi. Taksim Hill Otel’de gerçekleşen toplantıya DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven, HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, THİV Başkanı Prof Dr. Şebnem Korur Fincancı, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ÖHD Eş Genel Başkanı Ayşe Acinikli, EHP avukatlarından Gülhan Kaya ve Sezin Uçar katıldı.
‘TECRİT, ÜLKEDEKİ TÜM SORUNLARIN DİĞER ADI!’
Toplantıda ilk sözü alan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, İmralı tecrit sisteminin, Kürt sorununa yaklaşımın ve Türkiye’de yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasal tüm sorunların diğer adı olduğunu vurguladı ve şunları kaydetti:
“Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik temelde onurlu bir barışa kavuşması için ortaya koyduğu yol haritaları ve barış çağrıları hep çözümsüz bırakıldı ve hesapçı politikalarla boşa çıkarılmaya çalışıldı. Geldiğimiz noktada Kürt sorununu çözmeyen Türkiye devleti, demokrasiyi unutmuş, halklar ekonomik ve toplumsal sorunlarla boğuşur hale gelmiştir. Yeni tip dünya savaşıyla da Ortadoğu’da kriz, kaos ve savaşlar, halkların geleceğini çalmaya devam etmektedir. Sayın Öcalan’a yaklaşım, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşananlarla bağlantılı ve iç içedir.”
Sarıca, Kürt halkının siyasi iradesi olarak gördüğü Öcalan’ın 1993 yılından bu yana verdiği barış mücadelesi ve demokratik yaşam paradigmasıyla halkların kabul ettiği bir lider olduğunu hatırlattı. Sarıca, Öcalan’a uygulanan yasakların son bulması, Anayasa ve yasalarda yer alan hakların uygulanması için 8 Kasım 2018 tarihinde Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve cezaevlerine yayılan süresiz dönüşümsüz açlık grevinin ardından ancak görüşmelerin kısa süreli de olsa tekrar başlatıldığını anımsattı.
‘SAYIN ÖCALAN, TOPLUMSAL UMUDU DİRİLTTİ’
Yapılan görüşmelerde Öcalan’ın çözüme dair irade ve kararlılığının yükselttiğini, toplumsal umudu yeniden dirilttiğini, gelecek açısından motivasyon kaynağı olduğunu vurgulayan Sarıca, şöyle konuştu:
“Sayın Öcalan, siyaset anlayışının, ‘ölüme karşı yaşamı savunma, yaşatma siyaseti’ olduğunu bize yeniden hatırlatmıştır. İlk görüşmemizden sonra Sayın Öcalan’ın ve diğer müvekkillerimizin imzası ile demokrasi deklarasyonu niteliğindeki 7 maddelik mektubu kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu mektupta; derin bir toplumsal uzlaşıya ihtiyaç olduğunu, sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç olduğunu, Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle, yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebileceklerini ortaya koydular. İmralı’daki duruşun, 2013 Newroz Bildirgesinde belirttikleri ifade tarzının daha da derinleştirilerek ve netleştirilerek sürdürme kararlılığında olduklarını, esas olanın onurlu bir barış ve demokratik siyaset olduğunu deklare ettiler.
Yine tüm bu görüşmelerde Sayın Öcalan, Kürt ve Türk halkının tarihsel birlikteliğinin Anadolu ve Mezopotamya birlikteliği olduğunu, bugünkü sorunların bu birlikteliği bozan anlayıştan kaynaklandığını ve de tarihsel hakikate zıt, riyakar bir tarih yaratıldığını ifade ediyordu.
‘Ortadoğu’da yaşananlarla benim 21 yıldır burada tutulmam birbiri ile bağlantılıdır’ diyordu. Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ile halkların birlikteliğine dayalı demokratik bir Ortadoğu.”
UYARI VE ÇAĞRI
Öcalan’ın üzerindeki yasakların kalıcı bir şekilde kalkması talebini tekrar yenileyen Sarıca, devlet ve iktidar yetkililerine şöyle seslendi: “Biz de Devlete, Hükümete, Adalet Bakanlığına, İmralı Tecridini dönemsel değil kalıcı olacak şekilde bir an önce kaldırın çağrısı yapıyoruz. Demokratik, sivil, insan hakları kurumlarını, İmralı Tecridine karşı demokrasi ve insan hakları mücadelesini vermeye çağırıyor, kamuoyunu duyarlılığa davet ediyoruz.”
FİNCANCI: İNSANLIĞA KARŞI SUÇ
Türkiye İnsan Hakları Derneği ( TİHV) Başkanı TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 19 Aralık Katliamı’nı anımsatarak, tecrit nedeniyle yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiğine dikkat çekti. Bu süreçle birlikte cezaevlerinin tecrit ortamlarına dönüştürüldüğünü dile getiren Fincancı, “Birçok insan tecride maruz kaldı, tıpkı Abdullah Öcalan gibi “ dedi. Danimarka’da tecridin insan yaşamı ve bedeni üzerindeki yapılan tespitlere değinen Fincancı, tecridin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunun altını çizdi.
MANDELA KURALLARINA ATIF
Mandela kurallarına atıfta bulunan Fincancı, uzun süreli uygulanan tecridin suç teşkil ettiğinin altının çizildiğini hatırlattı. Uzun süreli tecridin insanlarda ölümcül sonuçlara neden olduğuna dikkat çeken Fincancı, tecridin bir halk sağlığı sorunu olduğunu ve işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Fincancı, İmralı tecridinin vakit kaybedilmeden kaldırılması gerektiğini kaydetti.
TÜRKDOĞAN: BARIŞA GİDEN YOL ÖCALAN’DAN GEÇİYOR
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İmralı Cezaevi’nde hukuken açıklanamayacak kişiye özel bir sistemin mevcut olduğuna dikkat çekti. Bu tecridin sürdürülmesinin ciddi sorunların oluşmasına neden olacağı uyarısında bulunan Türkdoğan, İmralı tecridinin kaldırılması için 15 Ocak 2019 tarihinde Adalet Bakanlığı ile tekrar görüştüklerini ancak hukuksuzluğun devam ettiğini vurguladı.
Yeni bir barış sürecinin ihtiyaç olduğunu söyleyen Türkdoğan, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin yeniden bir barış sürecine ihtiyaç olduğunu tekrar tekrar söylemek istiyoruz. Kötüleşen bir tablonun daha fazla kötüleşmemesi için tekrar tekrar söylemek istiyoruz. Barışa giden yolun Abdullah Öcalan’dan geçtiğini tekrar söylemek istiyoruz. Bütün dünya örneklerinde görülmüştür ki çalışmaların devam ettiği süreçlerde yeni barış süreçlerini inşa etmek gerekiyor ki demokrasiye gidelim. Özellikle Meclis’te bulunan grupların bu sorunla ilgilenmesi, bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolunun yeni barış sürecinin örülmesinden geçtiğini söylüyoruz. Geçen yılın Mayıs-Haziran ayını düşündüğümüzde herkeste bir umudun yeşerdiğini görüyoruz. Dolayısıyla Abdullah Öcalan ve mahpusların yasal haklarını kullanması gerektiğini yeniden dile getiriyoruz.”
ACİNİKLİ: TOLERANS DEĞİL, HUKUKA SAYGI BEKLİYORUZ!
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Eş Genel Başkanı, Avukat Ayşe Acinikli, Türkiye’nin 71 yıl önce İnsan Hakları Bildirgesi’ne imza attığını ancak insan hakları noktasında bir ilerleme kaydedilmediğini belirtti. Acinikli, “Tecrit insanlık suçudur. İmralı’da uygulanan tecrit politikasının sonlanması gerekiyor. Kimseden tolerans, ayrıcalık beklemiyoruz. Hukuka saygı duyulsun. Bütün kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapıyoruz” dedi.
GÜVEN: ÖCALAN İLE BÜTÜNLEŞMİŞ BİR KÜRT SORUNU VAR
İmralı tecridinin kaldırılması talebiyle 200 süresiz dönüşümsüz açlık grevi yapan DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekilli Leyla Güven, Türkiye’nin en önemli sorununun Kürt sorunu olduğunun altını çizerek sözlerine başladı. Öcalan ile bütünleşmiş bir Kürt sorunu olduğunu vurgulayan Güven, Kürt meselesi çözülmeden de ne açlıktan ne şiddetten ne de başka sorunlardan söz edilebileceğini kaydetti. Türkiye’de Kürt sorununun tüm sorunların ana kaynağı olduğunu belirten Güven, ancak sorunun hâlâ gündemde doğru tartışılmayıp perdelendiğine dikkat çekti.
Güven, şunları ifade etti: “15 Şubat Kürtler için bir kara gündür. Uluslararası komploda yer alan egemenlerin yaklaşımını yeniden kınıyoruz. Bunun aslında Türkiye’ye karşı da geliştirilen bir komplo olduğunu belirtiyoruz. Çünkü egemenler, ‘biz onu size veriyoruz ama siz gardiyanlığını yapın’ diyerek Türkiye’ye teslim etti. Türkiye bundan cesaret alarak İmralı Adası’nı tahsis etti. Şimdi Türkiye birçok anlamda bu konuda egemenlere minnet borcu taşıyor. Dolayısıyla onların söylediği çizginin dışına çıkamıyor.”
‘SAYIN ÖCALAN, ÇÖZÜMÜN EN ÖNEMLİ KİŞİSİDİR’
Sadece İmralı’nın değil, bütün cezaevlerinin alarm verdiğine hatırlatan Güven, hukuksuzluğa karşı her yerde direniş olduğunu vurguladı. Dünyada ve Ortadoğu’da da üçüncü dünya savaşı olarak nitelendirilen bir süreç yaşandığını anımsatan Güven, şöyle konuştu: “Herkes içinde bulunduğu sistemi kabul etmiyor. Medeniyetin doğuşu olan Ortadoğu’da bir ve her yerde bir değişim kendisini dayatıyor. Bu değişimi isteyen halklar ayakta. Peki, yerine koyacak olan sistem nedir? Sayın Öcalan burada en önemli ve kritik kişidir. Rojava’da yapılan bir kadın devrimi var. Kadınlar, haklar ortak bir yaşam kurmuş ve orada beraber yaşıyorlar. Bunu hedef alan bunu yok etmeye çalışan bir zihniyet var. Biz de diyoruz Sayın Öcalan’a tecrit uygulamak tam da bunun içindir. Dolayısıyla bu tecridin bir an önce kalkması gerekiyor.”
Öcalan üzerindeki uygulanan mutlak tecridin kaldırılması için kendisiyle birlikte binlerce insanın açlık grevine girdiğini hatırlatan Güven, bu süreçte tecridi protesto etmek için yaşamını yitiren 8 kişinin isimlerini teker teker sıralayıp andı. Güven, “Bizi yokluktan var eden bir liderdir, dediler. Onun için gencecik bedenlerini bu uğurda feda ettiler” diye ekledi.
‘SAYIN ÖCALAN, ÖZGÜR OLMALI’
Tecridin kalkması için siyasetçilerin üzerine düşen görevler olduğunu hatırlatan Güven, şunları kaydetti: “Bizim siyaseten de sorumluluklarımız var. Şu anda tecridin kalkması kuşkusuz önemlidir. Açlık grevi eylem sırasında gelip bizi ziyaret eden değerli insanlar vardı. Bize, ‘açlık grevini bırakın, siz ölmeyin, biz tecridin kaldırılması için başka yöntemlerle mücadele ederek kaldırırız’ dediler. Biz bu gün onlara sesleniyoruz: Gelin, tecridi birlikte kaldıralım. Tecrit hâlâ devam ediyor. Sayın Öcalan özgür olmalı. Ortadoğu’nun barışı için, ahlaki, politik bir toplum için Sayın Öcalan özgür olmalıdır. Kimse tecrit konusunda kendisini yanıltmasın. Bütün toplum tecrit altında. Dolayısıyla tecrit kaldırılırsa bütün toplum rahat bir nefes alacak.”
Konuşmaların ardından gazetecilerin soruları yanıtlandı ve toplantı bitti.