HABER MERKEZİ
Savaş üzerinde yoğunlaşıyorum. Neden savaş? Nasıl savaş? Kimin için savaş? Kimler nasıl savaşmalı? Komutan, savaşçı kimdir, nasıl olmalıdır sorularını kendime yoğunca soruyorum. Ve tabii böyle beynime muazzam cevaplar sökün ediyor. Ayrıca komutan adaylarımız neden yüksek bir savaş çizgisini tutturamıyorlar diyorum. Savaşan kişi kimdir, nedir, nasıldır? Savaşa gelmeyen kişi nedir, nasıldır? Neden gelemiyor? Savaşma yeteneğini kaybetmiş bir halk, dolayısıyla onun kişisi, kişiliği yaşamı kaybetmiş oluyor. Bunun hemen farkına varıyorum. Yaşamı da ana hatlarıyla kaybettikten sonra bütün sahtelikleri yaşam adı altında yaşamaktan, kandırmaktan, dolayısıyla yalanla-dolanla kendini idare etmekten kurtaramaz. Bu sonuç, bizde bu kadar zayıf kişiliğin yaşamayı neden bilememesini; vatanına sahip çıkamamayı, özgürleşememeyi, saygı, sevgi olayı haline gelememeyi açıklığa kavuşturuyor.
Savaş, sadece bir şiddet olayı değildir. Savaş; bizim için bir kör şiddet hiç değildir. Belki düşman için öyle denilebilir, fakat onun için de öyle değildir. Kör şiddet diyoruz, ama düşman da savaşarak kendisi için yaşam alanı yaratıyor. Kendisi için, sınıf için, hakim ulus egemenleri için yaşam alanını sürekli geliştiriyor. Siz başarıyla savaşamadığınız için de yaşam alanını kaybediyorsunuz. Zaten yaşam alanını kaybettikten sonra burada kişilik, toplum; toplumun sosyal ve siyasal düzeyi gelişmez, manevi bir yaşam söz konusu olamaz. Bunun yerine kendini aldatan toplum, şikayetçi, saygısız, birbirlerinin kuyusunu kazan, toplumsallaşmayan, kısaca toplumsal bağları, kişisel bağları sağlam geliştiremeyen, pamuk ipliğine bağlı ilişkiler, güvensiz, bilinçsiz, aydınlıksız ilişkiler sürüp gider. Sonuçta dağılmış, kolay sömürüye gelen bir toplum, kolay baskıya alınan, güdümlenen, kullanılan bir köle kişilik ortaya çıkar. Ve bu sizin yaşam hikayeniz oluyor.
Ben bu tanımları daha da geliştirebilirim, sorun bu değil. Sorun; bunca çabaya rağmen, neden yüksek savaşçı özellikleri kazanamadığınızdır. Bana göre, PKK çizgisinde çok etkili savaş kişilikleri çıkmalıydı. Bunun çıkmayışını, büyük bir sorun olarak ele alıyorum. Ve sizin en temel sorununuz budur. Savaş çizgisine doğru gelişim gösteremezseniz yaşayamazsınız diyorum. Artık bazı hususları tamamen anlayabilmelisiniz. Kendini müthiş aldatan bir konumda seyrediyorsunuz. Bu aldatıcılık nedir? Aldatıcılık derken kasıt, kötü niyetten bahsetmiyorum. Yanılgılarınız köklü. Yüreğinizi, beyninizi açamıyorsunuz. Ve bu yürek, beyinle de savaş planlanamaz, büyütülemez, geliştirilemez, kazanılamaz.
Tabii bu bir sonuç. Neden buraya gelindi? Neden kolay kaybediyorsunuz? Onu anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz. Ama sorun benim için anlatmak da değil. Zaten bu büyük eylemi biraz da çözüm için geliştirdik. Tabii bu yalnız benimle olmaz. Ben biraz savaşı geliştirdim. Kişilik çözümlememi de onun için yaptım. Benim bugün halka, tarihe en büyük katkım, ilk defa savaşı bu düzeyde geliştirme sorumluluğunu gösterebilmiş olmamdır. Bu, zaten başlı başına bir olay, zafer gibi bir şeydir.
Savaş; bir halkı kendine getiren köklü bir eylemdir. Bir halkı savaşır duruma getirdin mi bu halkı yarı yarıya kurtarır duruma getirdin demektir. Ve ben bunu nasıl sağlayabildim? Hiç olmazsa bu tecrübeyi incelemelisiniz. Savaş gücü olmaktan çıkarılmış bir topluluk, köle bir topluluktur. Savaş dışı bırakılmış, deklase edilmiş -ki, bizim durumumuz öyledir- bir toplum, bir halk üzerine her türlü baskının, sömürünün, çirkinleştirmenin, düşürülmenin geliştirilebileceği bir halktır ve siz oradan geliyorsunuz. Siz bir şeyleri anlamaya yanaşmıyorsunuz. Bu çok tehlikeli bir kültürdür. Oradan, yani bu köle kültüründen geliyorsunuz. Kendinizi çok kandırıyorsunuz. Böyle kişilikler savaş gibi soylu bir eyleme, mutlak böyle yiğitleşmeye, sağlam bir ideolojik temele dayanmayı gerekli kılan bir olaya çözüm gücü olamazlar. Dolayısıyla da ciddi bir yaşam gücü haline gelemezseniz. Çoğunuz lafazansınız. Lafazanlık, çözüm gücü olamıyor. Veya kör pratikçisiniz, kör pratik yine köle halkların başvurduğu bir pratiktir. Çözüm gücü olamaz. Şimdi tanımları daha da geliştirmem mümkündür. Bence sorun bu değildir. Daha pratik bir yaklaşım olarak Önderlik gerçeğini incelemek, herhalde sizi daha öğretici kılabilir, kendinize güveninizi geliştirebilir. Savaşın teorisinden ziyade herhalde hikayesi, sizin için daha öğreticidir. Örneğim ben buna çok tutkuluyum. Yalnız cephedeki savaştan bahsetmiyorum. Benim için yaşamın tüm yönleri bir savaş gibi ele alınmaktan ibarettir. Her şeye savaşın düzeltebileceği, mücadelenin biçimi ne olursa olsun düzeltmesi gereken bir olay, bir yaşam tarzı olarak bakarım. Başka türlü yaşam hiç aklıma gelmez.
Elime almışım kılıcımı, burayı şöyle kessek, -ki, bu eylem oluyor- burasını böyle kessek bu yaşanılır hale gelebilir diyorum. Hatta sıkça kendime, çıkayım şu topluluğun içine, elimde yalın kılıç -Ortaçağlarda biraz böyleydi- şuradan bu kadar, şuradan şu kadar keselim -ki, bunlar hainler oluyor, düşman cephesinden oluyor- geriye şöyle bir yaşam ortaya çıksın diyorum. Ruhum bana hep bunu söyler. Yani toplumun içine girdim mi, geri yanlarını şöyle kesmek, geriye kalanı şöyle ayağa kaldırmak olmalıdır. Günlük olarak hep böyleyim. Kime bakarsam bakayım böyleyim. Şunun için şurasını koparmak, şurasını sökmek, şurasını yapmak… Dikkat ederseniz hepsi savaşla ilgili yaklaşımlardır. Ama size bakıyorum, sizin hırs, öfke, hatta yıkma ve inşa gerçeğiniz çok zavallıca. Neyi yıkmak istiyorsunuz? Neyi yapmak istiyorsunuz? Farkında değilsiniz. Savaş, hırs demektir, savaş, kin demektir, bir anlamda öfke demektir. Tabii diğer anlamda da plan demektir, örgüt demektir, müthiş hazırlık demektir. Bütün bunlarla sizin ilişkiniz nedir diye sorduğumda, durumlarınızı fazla umutlu göremiyorum. Siz partiye, orduya böyle kaybettiriyorsunuz. Sanki kölelik midir, paralı asker de demeyeceğim, sanki zorla mı sürülmüşsünüz? Böyle bir namus meselesi var, bizim geleneksel toplum tipimizde sınırlı bir kavga düzeyi var, sanki ben onu genelleştirmişim gibi bize geliyorsunuz. Yüksek bir halk savaşçılığı değil de, toplumumuzun genel ölçülerine göre bir namus anlayışı, bir kavgacılık anlayışı var. Onu temsil etmeye bayılıyorsunuz. Şu anda saflarımızda da aslında savaştıran demeyeyim, savaştan alıkoyan tutum budur. Size göre savaşçılık böyle olur. İşte trajik tarz, klasik Kürt kavgacılık tarzı ve hepsi de feci sonuçlara yol açıyor. Size hikayeyi anlattım. İlk tabanca sesini ne zaman duyduğumu ve o anki ruh halimi size anlatayım. Halen hatırımda, caminin arkasında bir baktım tabanca sesi geliyor. Adeta ödüm koptu, bu ne müthiş sestir, insanlar karşı karşıya geldiklerinde bu ne çılgınlıktır dedim. Buna nasıl cesaret ettiklerine uzun süre anlam veremedim ve o beni şoke etti. Bu, köyümüzdeki bir tabanca atışıydı. Ona bakmaya gücüm yoktu. Halen hatırlıyorum o olayı. Neden olabilir? Aslında orada büyük bir akıl dışılık görüyorum. Büyük ihtimalle halk içindeki çelişkilerin öyle halledilmemesi gerektiğini düşünüyorum ve bu iyi bir yaklaşım. Büyük ihtimalle bu kavgacılıkta umut yok diye anlamlı bulmuyorum. Tehlikeli görüyorum ki, şoke oluyorum. Bu kavga tarzı, hiçbir zaman bana anlamlı gelmedi.
Daha önceki olayları da anlattım. Beni kavgaya götürebilecek çelişkileri, arkadaşlık kurarak nasıl önlemek istediğim aslında onunla bağlantılıdır. Ama kendi psikolojinize bakın, bu tip kavgalara bayılırsınız. Biri geriden sizi dolduruşa getirdi mi, aileden, kabileden biri elinize silah verdi mi rahatlıkla belinize takarsınız, onunla fors atmaya bayılırsınız. Bu ne demektir? Düşmanın yüzyıllardan beri aile, kabile kavgalarını körükleyen kültürünün şahsınızda dile getirilmesi demektir. Şu anda savaşın bir numaralı sorumlusuyum, ama hiç böyle duygularım, böyle bir kültürüm yok. Oldum olası bundan kaçındım ve bu yaklaşımı tehlikeli buldum.
Halk savaşına nasıl giriyorum? Şu anda bile saflarımızda neden planlama, düzenleme zayıftır? Neden çok ciddi bir eylem planı geliştirilemiyor? Bu, çok geleneksel kültür yüzündendir. Neden birlik ruhu güçlü değil? Neden silaha yerinde kullanma gibi bir anlam veremiyorlar? Bu kültürdendir. Dikkat ederseniz, silaha kolay alışmış, kolay yanaşıyorsunuz. Ama benim gibi birisi halen silaha kolay yanaşmıyor. Sizin kültürünüze göre silaha ucuz yaklaşılır, silah ucuz patlatılır. Her an onunla kaza da yapılır, yapılıyor da. Benim durumum öyle değil, Önderlik çok farklıdır. Ve ilk çocukluk kavgalarımızdan birisi de taşlı eylemdi. Beni vurdukları için çok zor da olsa bir eyleme kalktım. Cımo’yla, Mıho’ya karşı düzenlediğim eylem hikayesi de ilk isyan kadar önemlidir. Bu iki eylemi de şunun için yaptım: Baktım aile beni kabul edemez duruma geliyor, çok zorunludur, artık yapmasam fazla yaşayamam. Çocuk aklıma peki nasıl eylem yapmalıyım geldi. Cımo yaramaz bir çocuk, her türlü pisliğe bulaşmış, kavgada kural dinlemiyor. Ben de son derece çekingen bir çocuğum, kolay kavgaya gelemem. Ve bu çok ciddi bir engel. Baş edilmesi güç biriydi. Kendisine Fırdo (fırlama) derdik, adeta fırdo gibiydi. Bir baktım Cımo aşağı derede yürüyor. Çarnaçar, artık bilemiyorum benim her zamanki sürpriz çıkışlarım gibi. Artık biz hareketlendik.
Halen hatırlıyorum, derenin üstüne çıktık. Onun üst kısmına yerleştik, izlemeye, takip etmeye başladık. Yine o zaman üzerimde kıraslar (uzun elbise) vardı, kırasımın eteğine taş doldurmaya başladım. Biraz uzağımda da bir komşum vardı, yani en azından iyi bir dost olmasa da ortada durabilir veya bana yardımcı olabilirdi. Bir de müttefikim vardı, kavgaya kesin katılmayacak, fakat beni gözleyebilir. Yani bir kavgada doğru tarz üzerine aslında her şeyler var. Yeterince hazırlık, sağlam mevzilenme, yine takip, hareket tarzı ve bir ittifak, yani bir örgütsel durum. Ondan sonra üstten Cımo’ya taş yuvarlamaya başladım. Cımo, kolay çekilecek biri değil ve üzerime hep olumsuz gelmeye alışmış, taşları fırlata fırlata Cımo’yu en son kaçma pozisyonuna soktum. Kaçmaya başlayınca daha da bir yüklendim. Yamaçtan evine kadar -çok iyi hatırlıyorum- kaçırttım ve en son evine girdi, hatta sanıyorum bir de üzerine kapıyı kapattı. Çok ilginç. Aslında benim için büyük bir başarıydı. Herhalde anam o zaman bunu çok iyi değerlendirmiş olması gerekiyor, çünkü onlarla çelişkilerimiz vardı. O mutlaka cevap vermemiz gerektiğini söylüyordu. Bu eylem böyle gelişti ve sonuç, tam başarı. Halen hatırımdadır, abartmıyorum. Mutlak başarı. Çünkü oldukça belalı bir tip. O güne kadar beni yıldırmış, fakat düzenlediğim bir eylemle Cımo’nun işini bitirdim. Oldukça hazırlıklı, planlı, inisiyatifli gelişiyor. Mıho için de aynı şeydi. Mıho da bizi oldukça uğraştırmıştı. Başımı yarmıştı, belki daha izi bile vardır. Ona da aynı şekilde cevap verdik. Damın üstüne çıktık. Köşeden çıkış yapacak, bir de bize gözükmüyor. Köşeden çıkacak, ben de diğer damın gözükmeyen köşesindeyim. Yine eteklerime taş doldurdum ve Mıho köşeden çıkar çıkmaz taş yağmuruna tuttum; Mıho yarayı aldı. O da büyük bir hızla evinin içine kadar gitti. Onu da ta evinin karanlıklarına kadar kovaladığımı hatırlıyorum. Ve Mıho’nun da işi öyle bitti.
Bu olayada da benim tarzım yine bütün yönleriyle kendini ele veriyor. Plan, gizlilik, inisiyatif var. İlk hücum bende ve bir de sonuna kadar tahrip. Dikkat edilirse, burada bir gerillanın bütün özellikleri gizli. Yani çok erken yaşlarda buna benzer bir çok kavgadan bahsedilebilir. Ama bu bile yeter. O zaman çocuklar yüz yüze, göz göze girerlerdi. O onu yere atardı, o da onu. Galibi belli değil, mağlubu belli değil. Şimdi sizin tarzınız da öyledir. Şu anda bizim çok iyi hazırlanan çalışmalarımızı bile TC ile olan kavgada öyle karıştırıyorsunuz ki, yenilgisi, başarısı kesinlikle belli değil. Aslında bu da kişiliklerinizle ilgili. Seçkin bir komutan yok. Ha o zamanki köy kavga ortamı, ha sizin TC ile kavga ortamınız, birbirine çok benziyor. Çok kavga ediyorsunuz, fakat başarısı yok. Bütün köylülerin yaşamı kavgalı geçer. Fakat köylünün bu tarzında başarı yoktur. Bu, halk savaşına aykırı bir durum. Kürt kavgacılığı, halk savaşının inkarıdır. Ve bu yüzden de iç çelişkilerle birbirlerini tüketmişlerdir. Bunun diğer bir yüzü de pafisizmdir. Bu kavgacılığın sonucu köylü pasifizmi, kadere boyun eğmedir. Ve hikayeniz biraz böyledir. Benimki farklıdır. Kavgayı bir sanat gibi, bir hazırlık gibi ele alıyorum. Yıllardan beri öyleyim. Örneğin şu andaki kavga durumuna, savaşın vardığı düzeye bakın, size kalsa bunun ömrü aslında bir kaç haftalıktır. Ama benim bir ayarlamam var, bu savaşın ömrü en az benimledir. Ben yaşadığım müddetçe, bu savaşın hızının kesilmesi söz konusu olamaz. Bu sizinle ilgili değil, benimle ilgili bir olay. Planlamamı yapmışım, günü gününe bunun hazırlığı içindeyim, ta ki birisi PKK’yi durdurana kadar. PKK’yi durdurmak isteyen çok kişi de çıktı, fakat sonuç alamadılar.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan