HABER MERKEZİ
27 Şubat Perşembe günü hiç kimse bilgi sahibi olmamasına rağmen bir gazeteci Süleyman Soylu’ya İmralı’daki yangının ne durumda olduğunu sordu ve o da denetim altına alındığını söyledi. Kışın ortasında nerdeyse her metrekaresi gözetlenen ve devletin bilgisi olmadan en küçük bir bilginin bile dışarıya yansımasına izin verilmeyen bir yerde nasıl oluyor da yangın çıkıyor ve sadece bu gazeteci duyup soruyor, anlamak zor değil. Demek ki devlet bu konuyu gündeme getirmek istemiş ve bunun sonucu soru gazeteciye sordurulmuştur. Peki, ama neden? Bu ne anlama geliyor?
Haber duyulur duyulmaz kafalarda oluşan soru işaretleri ve duyulan kaygılar sonucu Kürt halkı haklı olarak bulunduğu yerde sokağa çıkmaya ve uluslararası sorumlu kurum ve kuruluşları görevlerini yerine getirip Önder Abdullah Öcalan hakkında güvenli bilgi almak istediklerini, bunun için de avukatların ve ailesinin bir an önce kendisiyle görüşmesi gerektiğini ortaya koydular. Olan biten hakkında net bir bilgi sahibi olmayana kadar da sokakları bırakmayacaklarını açıkladılar. Tabii ki İmralı normal bir yer değil, dolayısıyla orada yaşanan hiçbir şeyi de normal görmemek ve normal yaklaşmamak gerekir.
Bu yangının neden çıktığı üzerine çok fazla düşünmeye gerek yoktur aslında, çünkü kışın ortasında kendiliğinden ya da herhangi bir nedenle böyle bir şeyin olması mümkün değil. Sürekli yağmurun olduğu, çok nemli ve küçücük bir adada bu vakitte ancak zorla yangın çıkarılabilir. Onun için bu tür konuların üzerine ne yorumlar yapılmalı ne de hangi tedbirler ya da şunlar yapılabilir gibi şeyler denmeli ve buna kafa yorulmalıdır. Kim bilir belki de ortada yangın bile yoktur, ama yangın olursa neler olabileceği görülmek isteniyor, yani yoklama yapılıyor olabilir. Çünkü söz konusu İmralı olunca her şeyin bir siyasi anlamı olduğunu bilmek gerekir. Diğer yandan Türk devletinin kirli bir tarihinin olduğunu ve her türlü çirkin oyunu oynayarak çok kötü şeyler yapabileceğini de düşünmek gerekir. Bu devletin sicili bozuk, iktidarın karakteri hastalıklı, çirkin ve berbattır. Dolayısıyla her şeyi düşünmek gerekir.
İmralı’da çıkan yangından ya da bu söylemden şunlar anlaşılabilir: Önder Apo’nun 2013 yılında başlatmış olduğu demokratik çözüm süreci 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Mutabakatıyla bir sonuca götürülmek isteniyordu. Ancak Tayyip Erdoğan 2014 Ekiminde gerçekleşen Milli Güvenli Kurulu toplantısında kararlaştırdığı ve hazırlıklarını yapmaya başladığı ‘Çöktürme Planı’nı devreye koyarak bu sürece bir tekme vurmuştu. Böylece Kürt sorunundan Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi ve bunun üzerinden de Önder Apo’yu etkisizleştirip Kürt halkını tümden yok ederek kurtulma yolunu tercih etmişti. Bu tarihten sonra da Önder Apo üzerinde tecrit politikası en yoğun biçimde uygulanmış, ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüşmesine izin verilmişti. Özgürlük Hareketi’ne yönelik de çok kapsamlı saldırılar başlatmış, Kürt halkını soluk alamaz hale getirmek istemişti.
Bu tecrit politikası 2019 yılında zindanlarda Leyla Güven öncülüğünde gelişen ve her tarafa yayılan açlık grevi direnişiyle belli düzeyde kırıldı. Ancak hem direnişin sonuç alması hem de gerçekleşen yerel seçimlerde AKP-MHP faşizminin yemiş olduğu darbeyle siyasal olarak yeni bir aşamaya geçmesi beklenirken tecrit politikaları, yeni cezai yaptırımlar üzerine eklenerek devreye kondu. Şu anda yayılan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla AKP-MHP aklı aslında tecridin belli bir aşamaya vardığını, bunun üst bir aşamaya geçmesi gerektiğini ve şimdiden hazırlıklarının yapılması gerektiğini düşünmektedir. İşaretler bunu gösteriyor. Ancak bunu nasıl yapacağı konusunda yöntemler arıyor ya da bir infial ya da kaos durumu çıkıp çıkmayacağına bakıyor ve atacağı adımları da ona göre belirlemeye çalışıyor.
Tabii yine de İmralı’da nelerin yaşandığını kimse bilmiyor. AKP-MHP faşizmi psikolojik savaş yöntemleriyle bir yoklama da yapabilir, ama Önder Apo’yu imha da etmiş olabilir. Onun için de Kürt halkının kaygıları ve tepkisini ortaya koyması haklı olmaktadır. Bu devlet geçmişte cumhurbaşkanını, generallerini öldürmüştür. İmparatorlar devlet için bir gecede 17 çocuğunu öldürmüştür. Bunlar düşünüldüğünde Kürtleri soykırıma uğratmanın önünde engel olan ve özgür Kürt’ü yaratan Önder Apo’ya neler yapmaz ki! Önder Apo şunu demiştir “İmralı’da normal bir ölüm olmaz!”
Zorlanarak yazıyoruz bu tür şeyleri, aklımıza bile getirmek istemiyoruz, ama bu saate kadar avukatlarının görüşme taleplerine olumlu cevap verilmemesi kaygılanması gereken bir durumun olduğunu daha fazla arttırmaktadır.
Bu Önderlik Kürt toplumu için her şeydir; çünkü yaşamını her şeyini bu halk için vermiştir. Bu Önderlik için kendini feda etmek isteyen on binlerce militanı bulunmaktadır, bunu herkes biliyor. AKP-MHP faşizmi öyle baskılar yapmışım, kimse sesini çıkarmaz, bir şey yapanı yakalarım ya da öldürürüm gibi düşünüyorsa büyük bir gaflet içindedir. Söz konusu Önderlik olunca her şey değişir. Ateş topudur bu, her yeri yakar, herkes yanar. 15 Şubat’ta Önder Apo engellemeseydi “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemini gerçekleştiren fedailer binleri, on binleri bulurdu. Halklar boğazlaşması yaşanırdı, bu bilinmelidir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2019 yılında Önder Apo engellemeseydi zindanda, Kürdistan ve dünyanın her yerinde binlerce insan ölüm orucunu sonuna kadar götürürdü ve Türkiye bunun altında kalırdı. Önder Apo’nun dışında da hiç kimse eylemcileri durduramazdı.
AKP-MHP faşizmi ciddi olmalı ve arı kovanına çomak sokmaya kalkmamalıdır. Ayrı bir devlet aklı varsa AKP’ye bunu hatırlatmalıdır. Ayrı bir devlet aklı yoksa Trump devreye girmeli ve Erdoğan’a ahmaklık yapmamasını söylemelidir.
Kürtlerin bir Önderi vardır, O da Önder Apo’dur. Sadece militanları değil, Önder Apo’nun ideolojik-felsefi düşüncelerini benimseyen milyonlarca insan Önder Apo’yu yaşam ve mücadele gerekçesi olarak görmektedir. Bu halk her gününe bu Önderliğe rojbaş diyerek başlıyor, 24 saat onu yaşıyor. Dolayısıyla ona uzanan elleri de kırmak için verilmesi gereken her türlü bedeli göze alır.
Mart’ın başlarındayız, Serhildan ayı oluyor Mart. 8 Mart’tan Newroz’a, 28 Mart’a kadar her anında serhildan ruhu bulunmaktadır. İmralı’dan şimdiye kadar herhangi bir haber alınamaması en büyük serhildan gerekçesi olmaktadır.
Yeni Özgür POLİTİKA/Rohat BARAN