HABER MERKEZİ
AKP-MHP iktidarının İdlib’de 9’dan başlayıp 36’ya kadar artırdığı asker ölümünü resmen kabullendiği günün ertesinde, Erdoğan’ın bir demeci basına düştü. Putin ile telefonda konuşan Erdoğan bu konuşmayı aktarırken, “Putin’e telefonda söyledim. Çekilin aradan, bizi Rejim ile başbaşa bırakın. Senin orada ne işin var ya?” cümlelerini kuruyordu. Aynı konuşmada Erdoğan, “Biz işlerin buraya gelmesini istemezdik. Bizi buna zorladılar. Sonuçlarına da katlanacaklar” sözleriyle tehdidini sürdürdü.
Erdoğan’ın ortağı Bahçeli, tehditlerini daha da üst perdeden sürdürdü. “Silahımı kuşanır koşa koşa cepheye giderim” diyen Bahçeli, Erdoğan’a atıfla “Şehitler tepesi boş kalmayacak” sözleriyle ölüm güzellemeyi sürdürdü.
İşin özeti hem Erdoğan, hem de Bahçeli muhalefete ölüm üzerinden ders vermeye kalktılar, Hatay’dan girip Şam’dan çakacaklarını söylediler.
Bu arada Moskova’dan gelen haberler dikkat çekiciydi.
Tehdit savuran, Avrupa’nın desteğini almak için onbinlerce göçmeni sınıra süren Erdoğan-Bahçeli iktidarı, bir yandan da Putin ile görüşmek için can atıyordu.
Bunun tek nedeni vardı.
Sahada daralmışlardı ve Suriye askerlerinin kuşatmasına giren askeri üslerine bir paket makarna bile gönderemez duruma düşmüşlerdi. 9 Türk gözlem noktasının etrafı Suriye askerleri tarafından sarılmıştı. Rusya’nın engellemesi olmasa, bu noktaların birçoğunun yerle bir edilmesi, onlarca yeni asker ölümü haberinin Ankara’ya ulaşması saatleri bulmazdı.
İçte bangır bangır tehdit savuran Erdoğan ile Bahçeli, “şehitler tepesine” yeni ölümler geldiğinde bunu açıklayamayacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle Putin’le görüşmeye can atıyor ve belliydi ki her tavizi vermeye hazırdılar.
Putin nihayet imdada yetişti. 5 Mart günü Erdoğan ve heyeti ile görüştü. Ardından iki ülkenin Dışişleri Bakanları bir mutabakat metni açıkladılar.
Türk tarafı bir tek ateşkese sarıldı. Türk televizyonları sadece ateşkesi konuştu. Sahadaki durumun ne olduğunu, nasıl bir mutabakata imza attıklarını kimse sormadı, konuşmadı. Birgün önce Şam’a kadar gideceklerini bangır bangır bağıran Erdoğan ve Bahçeli de ağız değiştirdi. Erdoğan öyle bir konuştu ki, insan dudaklarını ısırır. Sıkılmadan “Bu mutabakat ile Müslümanın Müslümanı öldürmesinin önüne geçtik” dedi.
Bu bir yana. Erdoğan’ın hamaset yaptığı çok belli. Bu şekliyle taraftarlarının duygularını istismar ediyor, dini inançları kendi kirli siyasetinin lehine kullanıyor. Elbet bunu yaparken de hakikati gizliyor. Öyle ki kimse kendisinden hesap sormasın istiyor.
Niye mi?
Suriye ordusu İdlib’e dönük geçtiğimiz yılın mayıs ayında operasyon başlattığında başta işi gevşek tuttu. Türk devleti Soçi anlaşmasında verdiği İdlib’i çetelerden arındırma sözünü yerine getirmeyince Suriye ordusu geçtiğimiz yılın son günlerine doğru operasyonun dozajını artırdı. Önce Maret El Numan’ı ardından Seraqib’i aldı. M5 karayolunun tamamı Suriye ordusunun kontrolüne geçti. Bu durumu çeteler lehine değiştirmek isteyen Erdoğan, savaşın açık tarafı oldu. Gözlem noktalarından, havadan, karadan, Hatay’dan, Efrîn’den başladı saldırmaya. Suriye ordusuna destek veren Rusya, bağırmadan çağırmadan işini yaptı. Havadan Türk askerini bombalayıp öldürdü, AKP-MHP iktidarı “Askerlerimi Rusya öldürdü” bile diyemedi. Suriye ordusu ilerlemesini sürdürdü. Erdoğan bir kez daha rejimi tehdit edip, Suriye’nin Şubat ayının sonuna kadar Soçi’de belirlenen sınırlara geri çekilmesini, aksi halde yerle göğü bir edeceklerini söyledi.
Olmadı, Erdoğan ne yaptıysa sökmedi. En nihayetinde gidip kuzu kuzu önüne konan mutabakatı imzaladı.
AKP’nin çamur medyası istediği kadar güzellesin, Erdoğan’ı kahraman ilan etsin. Sonuçta Moskova’da imzalanan mutabakat ile Erdoğan, M4 ve M5 karayolunun tamamını Suriye ordusuna bırakmayı kabullendi. Suriye ordusu bu sürede aldığı yerlerin tümünde kalmaya devam edecek. Belki Erdoğan’ın tek kazancı, Suriye ordusunun kuşatmasında kalan gözlem noktalarındaki askerlerine nohut, pirinç, un ve makarna göndermek olacak.
Eh! Gerçekten tebrik etmek gerekir. Erdoğan yüzlerce askerin yaşamını yitirmesi karşılığında askerlerine iaşe göndermeyi başardı. Bunu da yapamayabilirdi.
Peki, bu Erdoğan hala niye iktidar?
Doğrusu o da muhalefetin, özellikle ‘şehit edebiyatı’ yapan, ırkçılık ve milliyetçilikte Erdoğan’la yarışan kesiminin ayıbı.
Oysa böyle bir iktidarın 1 saniye bile hükmünü sürdürmesi mümkün değil.
Yeni Özgür Politika/Fehim Işık