HABER MERKEZİ – Kapitalizmin üretim biçimi olan endüstriyalizm sonunda yapacağını yaptı. Koronavirüsü dünyanın başına bela etti. Aslında bu daha başlangıç. Endüstriyalizmin önüne geçilmezse ortaya çıkacak hastalıklar ve belalar bugünkünün 100 katı olur. Endüstriyalizm üretim için öyle kimyasallar kullanıyor, öyle atıklar ortaya çıkarıyor ki, bunların bilinmeyen birçok hastalığı ortaya çıkarması büyük olasılık. Her canlının bir evrim ve ortaya çıktığı çevre var. Virüs de bir canlı, kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Bir çevreye dayanıyor ve bir evrimle karşımıza çıkıyor. Aynı Covid-19 gibi.
Kapitalizmin doğayı tahrip ettiği, iklimi değiştirdiği çokça yazıldı, çizildi. Doğa alarm veriyor, denildi. 2019’da İsveçli genç kız Greta Thunberg iyi bir ekiple ikilim değişikliği konusunda bir duyarlılık yaratmaya çalıştı. Herhalde birçok kapitalist bu çabalara gülüp geçiyordu. Trump’ın bu kıza nasıl küçümseyici yaklaştığını unutmadık. Ama bu genç kızı ve çevrecileri haklı çıkaran bir durumla karşılaştık. İklim değişikliği gibi virüs de kapitalist üretimin ortaya çıkardığı bir kötülük. Ya da doğa, endüstriyalizmi dayatanlardan kendi tarzı ile intikam alıyor. Benimle bu kadar oynamayın, sizi var eden doğaya saygılı olun, diyor.
Dikkat edilirse bu salgın hastalıklar nereden çıkarsa çıksın, ilk nerede görülürse görülsün esas yayıldığı yer büyük metropollerdir. Ekolojistlerin bir itirazı da bu obez şehirlereydi. Bu tür şehirleşmenin insanın yaşam alanını bozduğu ve birçok hastalığa zemin sunduğu vurgulanıyordu. Bu tür şehirleşmeye yönelik eleştirilerin de doğru olduğu kanıtlandı. Bu şehirler de endüstriyalizmle ilgilidir. Bu tür şehirler hem ucuz işgücü hem de alt yapı olarak daha fazla sömürü imkanı sunduğu için büyütülmektedir.
Reel sosyalizm başarısız bir toplumsallık modeli oldu. Saptırılmış bir toplumsallığı yaşadı. Zaten reel sosyalizm en az kapitalizm kadar endüstriyalizmi yüceltti. Toplumculuğu, devletçilik ve bürokratik bir zümreye her şeyi teslim etme olarak ele aldı. Böyle olunca teoride var olan komünler ve meclisler anlamsızlaştı. Bu pratikleşmede halk, toplum güç olmadı, saptırılmış toplumsallık adına toplumun da bireyin de iradesi kalmadı. Toplum güç olmayınca, toplumun iradesi ve sesi olunmayınca tabi ki yıkıldı. Kapitalizme karşı devrimler gerçekleştiğinde toplum her türlü fedakarlığı yaparken, bu reel sosyalist pratikleşmeyi toplum sahiplenmedi, yıkıldığında da üzülenler fazla olmadı. Bunun üzerine neoliberalizm kendisini düşüncede, politikada, siyasette, kültürde, yaşamda son siyasi sistem olarak ilan etti ve tarihin sonunda olunduğunu söyledi. Ancak neoliberalizmin tüketim toplumuna dayalı küreselleşen kapitalizmin tüm boyaları 30 yılda döküldü. Kuşkusuz kapitalizm bazı ayıplarını kapatıp ömrünü sürdürmek isteyecektir. Ancak daha koronavirüs ortaya çıkmadan kapitalizm ve modernitesinin insanlık açısından alarm verici durumu ortaya çıkmıştı. Koronavirüs bu durumun daha da fazla sorgulanmasına yol açacaktır.
Ancak bazılarının cahilce belirttiği gibi kapitalizm, neoliberal tüketim toplumu ve küreselleşme iflas etti, yeniden ulus-devlete dönüş durumu yaşanmayacak. Ya da bu çöküşün alternatifi kapitalizmin bizzat yarattığı, hala kabuk değiştirerek sürdürdüğü ulus-devlet değildir. Ulus-devlet kapitalizmin hem anası hem babasıdır. Ulus-devlet sorgulanmadan kapitalizm de endüstriyalizm de sorgulanamaz, neoliberalizm de anlaşılamaz. Çözüm ulus-devletin ortaya çıktığı dönemdeki gibi sınırları yükseltmek ya da geçilmez engeller koymak değildir.
Kapitalizm sorgulanacak, endüstriyalizm sorgulanacak. Tüm kültürleri yok edip tek kültür-o da tüketim kültürü- yaratması sorgulanacak. Ulus-devlet de soykırımcıydı, şu andaki neoliberal devlet ve ekonomik sistem de soykırımcıdır. Eskiden soykırım devletin zor dahil birçok aracıyla yapılıyordu. Şimdi bilimsel teknik devrimin tüketim toplumu hizmetine sokulmasıyla yapılıyor.
Kapitalizme karşı tek çare demokratik toplumculuktur, demokratik sosyalizmdir. Yerel demokrasinin güçlendirilmesidir, komün ve meclislere dayalı ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal sistemin yaratılmasıdır. Devletçilikten kopulmasıdır. Bırakalım merkezi ulus-devlete dönmeyi, devlete alternatif toplum yönetimi olan demokratik konfederalizmin yaratılmasıdır.
Kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığı içe kapanma olamaz. Her yerde devlet sınırlarını ve duvarlarını yükseltme olamaz. Tarih boyu hiçbir zaman sınırlar ulus-devlet dönemi kadar engellerle donatılmamıştır. Devletlerin katı duvarlarla kendilerini korumaya alması insanlığın tarihsel, toplumsal, kültürel, ekonomik birikimine ters bir durumdur.
Ulus-devlet tüm kötülükleri yaratan kapitalizm ve burjuvazinin ulus-devlet sınırlarını sömürü tekeli olarak ele almasıdır. Bir burjuvazinin fabrikası ne ise ulus-devlet de o ülkenin tüm burjuvalarının sınırlar içindeki sömürü yaptığı fabrikasıdır. Toplumcular, sosyalistler burjuvazinin aksine sınırları istemezler. Kaldı ki ilk küreselleşmeyi işçiler ve sosyalistler Enternasyonalizm, diyerek savunmuşlardır. Halkların, emekçilerin dünyasını yaratmak isteyenler için ulus-devlete dönüş sadece bir karşı devrim olur. Halkların, emekçilerin enternasyonalizmi, demokratik halklar konfederalizmi imkanı dahiline girmişken yine burjuvaların halkların buluşması ve ortaklaşmasını engelleyecek bir forma dönmesini emekçiler, sosyalistler kabul edemez. Küreselleşme çöktü, ulus-devletlere dönüş olacak gibi absürt söylemleri duydukça bunları belirtme ihtiyacı duyduk. Herhalde İngiltere’nin AB’den çıkışı, ABD’nin politikaları küreselleşme karşıtı olarak görülemez.
Sağlık başta olmak üzere her şeyin topluma ait olması gerekir. Ancak İspanya’nın hastaneleri devletleştirmesi; topluma, kamuya ait hale getirmek değildir. Tabi ki sağlık hizmetleri özel işletme, alım-satım konusu yapılamaz. Nasıl ki güzellik, iyilik yaratma olan sanat ve edebiyat alım-satım konusu yapılamazsa! Ancak hastanelerin devletleştirilmesini savunmak toplumcu bir düşünce olmaz. Devlete ait olmak bürokrasiye, o bürokrasinin hizmet ettiği sınıfa ait olmaktır. Sağlık hizmeti veren hastaneler ve tüm kurumlar doktorların, hemşirelerin, sağlık emekçilerinin, halk temsilcilerinin, sağlıkla ilgili bilim insanlarının içinde olduğu bir sağlık meclisi ve yönetimi tarafından yönetilmelidir. O zaman halka ait olma olur. Eğitim de adalet sistemi de tüm toplumsal yaşam alanları da böyle bir perspektifle halka ait hale getirilmelidir. Kapitalizme karşı mücadele böyle verilir, tüketim toplumuna dayalı küreselleşmeye karşı demokratik toplumcu bir yaşam sistemi böyle kurulur.
Reel sosyalist bir pratik yaşandı. Yanlış pratiği sadece bazı yöneticilerin revizyonist ya da oportünistliğiyle veya pratikteki yanlışlıklarla izah edemeyiz. Marks, Engels, Lenin ve Mao’ya da böyle saygı duyulmuş olunamaz. Eğer devlet dışı bir sistem kurulur ve endüstriyalizme karşı olan komünal ekonomiye dayalı bir demokratik sosyalizm anlayışı ile hareket edilirse bugün kriz ve çıkmaz içinde olan kapitalizme, endüstriyalizme ve onun modernitesine alternatif yaratılmış olur.
Kuşkusuz kapitalizme karşı farklı düşünceler olabilir. Ancak farklı düşüncelere rağmen kapitalizme karşı mücadelede hem tek tek ülkelerde hem de dünya genelinde anti-kapitalist ittifak geliştirmek, bu temelde insanlığa yük haline gelen kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir. Kapitalizmin ciddi sorgulamaya tabi tutulduğu, en geniş toplumsal kesimlerde tepki yarattığı günümüzde tüm anti-kapitalistlerin önüne böylesi tarihi bir fırsat çıkmıştır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika