HABER MERKEZİ
Son aylarda ABD’nin Irak’taki askeri üslerinde gözle görülür bir hareketlilik ve değişim göze çarpıyor. Yılın ilk günlerinde İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra hız kazanan bu hareketlilik ve yer değiştirme, ABD’nin Irak stratejisinin taktik hamleleri olduğuna dair doğruluğu yüksek, yaygın bir görüş var.
ABD Irak’ta Şiileri kazanmaya dayalı bir strateji izliyor. ABD’nin Irak’taki asıl hedefi, Şiilerin tümünü olmasa da politikalarına zarar vermeyecek bir kesimin devlet ve hükümet olmasını sağlamaktır. Şii guruplar içinde ABD çizgisinde sayıca az, toplum üzerindeki etkisi zayıf bir kesim bulunuyor. Bunlar ağırlıkta batıcı, geleneksel Şii gerçekliğine göre laik sayılabilecek kesimlerdir. Ancak Şiilerin çoğu ABD karşıtı ya da ABD’ye güvenmiyor. Bu güvensizlik Trump yönetiminden kaynaklı oldukça artmış görünüyor. Çünkü ABD Ortadoğu’da yaşanan toplumsal değişimi ve halkların taleplerini görmezden gelerek bakıcı unsurları destekliyor, halklar ve mezhepler arasında savaş ve çatışmayı derinleştiren bir siyaset izliyor.
ABD, Irak Şiilerini ‘İran’a karşı yanımda olun’a ikna etmeye çalışıyor. ‘Eğer yanımda olursanız Irak sizindir, eğer benimle hareket etmezseniz Irak üçe bölünür’ diyor. ABD askerlerinin Başur Kürdistan’a ve Sünni Arap yoğunluklu bölgelerde üslenmesi, biri Ambar eyaleti olmak üzere Hewler ve Süleymaniye bölgelerinde askeri üsler kurmaya çalışmasıyla Şiilere bu mesaj verilmek isteniyor. Irak’ta hükümetin bir türlü kurulamaması da bu politikadan kaynaklanıyor. Şayet Şiiler İran’a karşı olmaktansa Irak’ın bölünmesine razı olurlarsa da ‘sorunlu bölgeler’ gerekçe edilerek Kürt-Şii, Haşdi Ş’abinin Daiş ile mücadele sürecinde Sünni bölgelerde yaptıkları gerekçe edilerek de Sünni-Şii çatışması çıkarılacağına dair çok yaygın bir görüş vardır. Ve bu görüşleri doğrular nitelikte sahada gelişmeler yaşanmaktadır.
Böyle bir çatışma sürecinde Başur hükümetinin Şiilere karşı durması çok zor görünüyor. Bu 2017 eylül referandumundan sonra Irak ordusunun ve Haşdi Ş’abinin birkaç saat içinde Kerkük’ü almasında da görülmüştü. Peşmerge güçlerinde olası bir Kürt-Şii savaşına katılmama istemi çok güçlüdür. Kürtler Şiilerle savaşmak istemiyor. Bu bilindiği için Daiş adı altında ya da ABD ile bağlantılı kimi Şii gurupların Kürtlere saldırması sağlanacak provokasyon girişimleri devreye konulmasına çalışılıyor. Bu yolla Kürtlerin savaştırılmasına gerekçe ve zemin yaratılacağı ön görülüyor. ABD’nin Kürdistana yerleşmesi de milliyetçi Arapların Kürtlere saldırması için tahrik unsuru olarak kullanılacağa benziyor.
ABD’nin Kürt-Şii çatışmasında KDP’yi daha çok kullanmak istediğine dönük somut emareler var. KDP’de böyle bir çatışmada rol almak istemektedir. Ancak KDP’nin buna parası dışında ne askeri gücü ne de toplumsal desteği olmadığı çok iyi biliniyor. Bu nedenle de bir süredir farklı arayışların, destek ve ittifakların kurulması yönünde bir çalışmanın olduğu söyleniyor. ABD’li yetkililerin KDP’ye bu zayıflığınızı Türkiye’den destek alarak aşabilirsiniz telkininde bulunduğu, Türkiye ile anlaşmalarına yardımcı olacaklarını söylediği belirtilmektedir.
ABD, Şiileri çizgisine çekmek için Türkiye, KDP ve Irak’lı Sünnilerden önemli bir gurubu ortaklaştırmak için yoğun çalışıyor. ABD’nin nihai hedeflerinden biri de Irak Şiilerini yanına çekmek suretiyle, başta Arap Şiiler olmak üzere Şii dünyası üzerinde etkisini artırmak, İran’ı teslim alıp Şah dönemine dönmektir. Bunun için ABD Irak’ta uzun sürecek bir savaştan çok Şiileri politik değişiklik yapmaya mecbur etmek istiyor. Asıl hedefi Şiilerde politik değişiklik yapmak olduğu için de askeri konseptini buna göre düzenliyor. Mevcut durumda Irak’ta savaş isteyen asıl iki güç bulunuyor; Türkiye ve KDP. AKP ancak savaşla ayakta kalabileceğini, Kürtlerin kazanım elde etmesini engelleyebileceğini, KDP ise PKK ve YNK’yi güçten düşürerek tek olmasa da Kürdistan’da birinci güç olacağı hesabını yapıyor.
Türkiye stratejik hedefleri için ABD ile çalışırken taktik olarak da yerel güçlerle ilişki kuruyor. Türkiye’nin Irak’taki stratejisinin asıl dayanağı ise Sünni Araplar oluyor. Türkiye Irak’taki olası bir savaşta Sünni Arapları yeniden temel güç yapmak istiyor. Ve bunun gerçekleşmesini çok istiyor. Bu nedenle birçok Sünni Arap önde geleninin Türkiye götürüldüğü, Daiş yerine yeni bir İslami örgütün kurulduğu bu örgütün başına da Daiş’in Musul Türk konsolosluk görevlilerini yanında tutuğu süreçte Türk MİT ile görüşmeler yapan ve o zaman Bağdadi’nin yardımcısı olan birinin getirildiğine ilişkin söylentiler dolaşıyor. Türkiye’nin Irak stratejisindeki amacının ilk ayağında ise Başur Kürdistan statüsüne son vermek geliyor. Bunun için Türkiye asıl stratejisi yanında ikinci bir yedek planı da devrede tutuyor; Çıkarlarına karşı olmayacaksa ve Irak’lı Türkmenleri düşman görmeyecekse, Kürtlere karşı olacaksa Şiilerle de hareket edebileceğini de değişik tonlarda dilendiriyor. Türkiye ABD’nin Irak politikasındaki asıl amacının İran’ı zayıflatmak olduğunu bildiğinden ABD’nin Şiileri yanına çekmesi için de ayrı bir kanaldan çalışıyor. Daha açık bir ifade ile Dış İşler Bakanlığı ile Şiilerle, MİT ve Askeri İstihbaratıyla da Sünniler ve KDP ile çalışıyor. Türkiye, PKK ile savaşında ABD’den daha çok destek görür ve Rojava’daki statüyü zora sokacak adımlar attığını görürse tümüyle ABD planına yatmaya hazır görünüyor. Kürt düşmanı bu politikanın Başur ayağı ise önce Kürtleri Araplarla çatıştırıp yeri ve zamanı geldiğinde terk edip Araplarla baş başa bırakmak, federe hükümeti bitirmek şeklinde olacağı kesin gibi görünüyor.
Türkiye’nin Irak’taki gelişmelerde istediğini alması KDP’nin kendisine vereceği desteğe bağlıdır. Bu nedenle Türkiye’nin KDP’yi kendisine daha çok bağlamak ve inandırmak amacıyla sadece PKK’ye karşı değil, YNK’ye karşı da destekleyeceği sözü verdiğine dair işaretler görülüyor. KDP, Türkiye ilişkileri bağlamında böyle bir kanaat Başur halkı içinde çok yaygın oluşmuş durumda. Bu amaçla TC, KDP’ye YNK’nin İran ve Şiilerle ilişkileri olduğu ve referanduma karşı çıkmalarının da nedeninin YNK İran ilişkileri olduğunu, KDP hakimiyetindeki Başur Kürdistana karşı olmadığını anlatmaya çalıştığı belirtiliyor. Mesrur Barzani’nin Türkiye ziyaretinde bölge bayrağının görüşmelerde olması da bu sözlere inandırıcılık için delil olarak sunulmuş. Türkiye’nin KDP’ye, PKK’nin sizi başta Rojava’da olmak üzere diğer bölgelerde zorlamasında YNK’nin PKK’ye verdiği desteğin rolü olduğunu, Irak’ta başlamış bu süreçten sonra tüm Başura hakim olmanız için YNK’yi tasfiye değilse bile çok daraltmanızın ikimizin de yararına olacak dediği söylenmektedir. Bu söylentinin özellikle de YNK kongresinden sonra Başur halkı içinde giderek daha fazla dilendirilmeye başlanması da dikkat çekmektedir.
Yaşanan askeri ve siyasi gelişmeler Türkiye’nin Irak sahasında Arap-Arap savaşı yanında Kürt-Kürt savaşı çıkarmaya dönük yoğun çalıştığını gösteriyor. Türkiye bu konseptiyle AKP-MHP ile sürdürdüğü Kürt soykırımında önemli bir mesafe alacağını hesaplıyor. Irak Araplarını da parçalayarak kendisine bağlı daha geniş bir kesim yaratacağına inanıyor.
Son dönemlerde KDP de tıpkı AKP’nin Kürt düşmanlığı üzerinden Türkiye’deki muhalif siyasi partileri ‘teröre destek veriyorsunuz’ baskısı kurup muhalefet etmelerini engelleme taktiğini YNK’ye karşı kullanarak baskı altına almaya çalışması, yukarıda belirttiğimiz duyumların doğruluk oranının yüksek olduğunu gösteriyor. Bir süredir KDP basınında YNK hakimiyetindeki bölgelerdeki herhangi bir olumsuz gelişmenin böyle bir plana hizmet edecek biçimde abartılarak verilmeye başladığını da buna eklemek gerekiyor. KDP, YNK tabanı içinde ‘PKK tehlikelidir, PKK Kürtlere zarar veriyor, YNK bunu görmek istemiyor, YNK Kürdistan’ı istemiyor, Şiilerle ortak hareket ediyor vb…’ söylemini yaygınca kullanmaya başlamıştır.
YNK içinde KDP’ye yakın olanların duruşu parçalı bir görüntü oluşturuyor. KDP bunu derinleştirip YNK’yi daha da güçsüzleştirmek istiyor. YNK’nin içinde bulunduğu zayıflığı nasıl aşacağını bilemeyen bir kesimse CHP’nin HDP’ye dönük siyasetini PKK’ye karşı izleme eğilimini güdüyor. CHP’nin, HDP’ye AKP-MHP ittifakını göstererek kendi çizgisine çekmeye çalışması gibi YNK’deki bu kesim de PKK’ye KDP-Türkiye ittifakını göstererek yanına almaya çalışıyor.
YNK’nin uzun yıllardır PKK-KDP arasında sıkıştığı bilinmektedir. YNK’nin artık bu siyasetle yol alamayacağını bilen KDP, PKK’yi kullanarak YNK’yi safına çekip içinde eritmek istemektedir. Dolayısıyla YNK ya KDP ile birleşip içinde eriyerek yok olmak ya da daha ulusal ve demokratik bir çizgide Başurun hakimi gücü olmasını sağlayacak adımlar atmak gibi bir ikilemle karşı karşıyadır. Tam bu noktada KDP YNK içine müdahale ederek ve etkisini artırarak güçlenmek istiyor. YNK’nin KDP’nin Türkiye’ye ve kimi uluslararası güçlere dayanarak hazırladığı planın nihai hedefini tam anlayamaması günü birlik politikalar izlemesine yol açıyor. Bu da Kürtlerin başta Başurda olmak üzere dört parçadaki tarihi fırsatları kullanmasını geciktirmeye sebep veriyor.
Sonuç olarak, Irak’ın geleceğinde Şiilerin, Başur Kürdistan’ında ise YNK’nin politik tutumunun önemli rol oynayacağı bir dönem yaşanıyor. Sünni egemenliğindeki Irak’ın Saddam’ın çok gerisinde olacağının göstergesi Daiş’tir. KDP hakimiyetindeki Kürdistan’ın nasıl olduğu ve olacağı ise Başur halkının ‘dema Saddam ji niha pir baştir bu’ sözü yeterince anlatıyor. Bu durum Şiilere ve YNK’ye avantaj sağlıyor. Bu avantajın demokratik federal bir Irak için kullanılmasının çok büyük gelişmeleri beraberinde getirecek başlıca yol olduğu görülüyor.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi