HABER MERKEZİ – Peki KDP’nin güç gönderdiği bölgeler YNK kontrolünde olmasına ve YNK’nin bu durumu ‘kabul edilemez’ görmesine rağmen KDP buraya ısrarla güç yığmasının nedeni ve önemi nedir ve dahası PKK bu çıkartmaya neden bu kadar hassas ve ciddiyetle yaklaşıyor?
Dünyada hele ki Ortadoğu’da sıradışı askeri bir hareketlilik söz konusu olduğunda, durumu sadece bölgesel ele almak eksik kalacaktır.
Elbette bölgede tablonun görüntüsünü oluşturan bölgedeki aktörlerin çıkar birliği veya çatışmasıdır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, bölgesel güçler kendi politik gerçeklikleri temelinde öyle veya böyle Uluslararası güçlerin, yani emperyal güçlerin çıkarları ve ittifakları doğrultusunda pozisyon alırlar.
Uluslararası siyasetin küreselleşmiş ve her gelişmenin neden sonuç üzerinden birbiriyle bağlı olduğu gerçekliği ile, Zînê Wertê Hamlesini, bölgedeki durum ve bu durumun içinde bulunan aktörlerin uluslararası güçlerle konumu/ilişkisini ele alarak değerlendirmek gelişmeleri bütün boyutuyla kavramak açısından önemlidir.
Bölgede Neler Oluyor?
Kandil geniş bir alana yayılmış sıradağlar silsilesidir. Kandil’in doğu cephesi İran tarafına, batı cephesi ise Irak yani Güney Kürdistan’a açılır. Kandil’in batı cephesindeki alanların neredeyse hepsi YNK’nin kontrolü altındadır. Şunu belirtmek gerekir, Kandil PKK’nin merkezi bir üssü olmasıyla birlikte, Kandil’in batı cephesi doğu cephesine göre gerillacılık için daha elverişlidir.
Zînê Wertê köyü Karox’a bağlı ve burası YNK’nin denetiminde. Zînê Wertê alanı ise Kandil ile Karox’u birbirine bağlayan bir geçiş noktası konumunda.
Bu bilgiler ışığında, Güney Kürdistan’da onlarca TSK-MİT üslerinin açılmasını sağlayan KDP, Zînî Wertê’nin YNK denetiminde olacağına dair önceden yapılan anlaşmayı yok sayıp, alanı TSK-MİT ortaklığıyla tutarak, Kandil üzerine hava saldırıları ile PKK’yi Kandile sıkıştırıp ciddi bir darbe vurma hesapları yapıyor.
Elbette bu hesap için sadece Zînî Wertê alanı değil, Diyana ve Rewanduz arasındaki Babişka’ya ve bununla birlikte Soran bölgesinde iki alana daha askeri güç yığdı.
Tablo özetle şu; Kandil’in Güney Kürdistan’a açılan batı cephesi, karadan KDP peşmergesi ile tutularak yine tutulan noktalarda kurulacak üslerle sağlanacak istihbarat sayesinde hava saldırısıyla PKK yi kandile sıkıştırıp büyük darbeler vurmak.
KDP nin PKK’ye duyduğu bu düşmanca saldırgan tutumunun nedeni Güney Kürdistan’da ciddi yolsuzluk hırsızlıklar ile bütün zenginliği kendi ailesi ve çevresinde toplaması ne halka ne de bölgeye hiçbir yatırımın olmaması bundan dogan rahatsızlıklara kulak asmaması ve dahası baskıyla karşılık vermesi ve bütün bunlarla birlikte askeri ve burokratik basiretsizliklerinden siyasetinin iflas etmesiyle, PKK’nin Güney Kürdistan’da alternatif olabileceği gerçekliğinden dolayıdır. KDP siyasetinin iflası öyle bir boyut kazandı ki, halk artık Saddam döneminde ki ekonomik rahatlığı yâd edip hatta keşkelerle kıyaslamalar yapar duruma gelmiş.. Gelen gideni aratırmış meselesi.
Halkın duyduğu özgürlük ve bağımsızlık heyecanı bir tarafa, aslında KDP nin bağımsızlık referandumu durumu kurtarmak için atılan aldatıcı bir girişimdi. Sonucları itibari ile bunun böyle olduğu anlaşıldı zaten..
Elbette YNK de aynı endişeleri taşıyor, ancak hedefte şimdilik kendisinin değilde baş rakibi hatta düşmanı KDP nin olması öncelik olarak bu durumdan istifade etmeye çalıştığını söylemek yerinde bir tespit olur.
Denilebilir ki bölgedeki gelişmelerin Uluslar arası güç ve siyasetle nasıl bir ilişkisi var?
Dikkatinizi çekmek istediğim ve çok az bahsettiğim bir aktör var; TC..
Evet, TC/TSK demek NATO demek, NATO demek ABD ve kısmen (Ab ülkelerinde NATO ile ilgili çatlak seslerin olmasını şerh koyarak) Ab demek..
Irak ‘ın işgali ile birlikte start verilen ve artık bahsinin açık bir şekilde yapılıyor olmasının sahiplerince bir endişe görülmediği ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ BOP ve hatta bunun Eşbaşkanı herkesin malümu..
Bu çerçevede, ‘Arap Baharı’ sürecinde halk kendi demokratik iktidarlarını kuramayınca, ayaklanmaları Libya, Mısır, Yemen ve Suriye’de kendi (BOP) çıkarları doğrultusunda vesayet savaşlarıyla yön vermeye çalıştılar.
Bu vesayet savaşlarında en önemli bölge Rusya, Çin ve İran ile Siyasi ekonomik ve askeri ilişkiler olan Suriye Rejimiydi.
Suriye’de plan şuydu; TC öncü karakol rölüyle dinci gerici çeteleri her türlü imkanlarla örgütleyip rejimi devirecek ve emperyal güçler Suriyeye demokrasi ve barış getirmek için müdahele edecek böylelikle ABD-NATO güdümünde bir iktidar kurulacak ve herkes çıkarları doğrultusunda payını alacaktı. Senaryo aynı..
Ancak kimsenin, sonuçları değıstirecek boyutta, hesaba katmadığı bir gelişme oldu; Rojavada kürtler hızlı ve bir o kadar da etkili bir sekilde hem askeri hem de yönetimsel olarak örgütlendi ve defacto bir alan yarattı.
Bu durum hem TC için, ilhak ettiği Kuzey Kürdistan’ın da böyle bir yolu tutacağı işten bile değil,ciddi bir tehlike hem de Uluslararası Güçlerin-Emperyalistlerin Suriye için düşündükleri planın sekteye uğrama tehlikesi vardı.
TC’nin hamiliğini yaptığı ve militan, cephane, lojistik, istihbarat, teknik olarak cömertçe desteklenen DAİŞ çeteleri Rejime yönelmekten vazgeçip bütün gücüyle Rojavaya saldırdı.
Her ne kadar YPG-YPJ güçleri tarihi bir direniş ortaya koymuş olsada, Rojava düşmek üzereydi. Gerçekten de ‘ha düştü ha düşecekti’
Ancak gelişmelerin seyri şu noktada değişti; bir taraftan emperyalist ve basta TC olmak üzre gerici devletlerin desteklediği dinci gerici çeteler diğer tarafta bunların karşısında, kadın özgürlüğü ekoloji hassasiyeti ve ceşitli milletlerin mezheplerin-dinlerin ve toplulukların komün ve meclislere dayanan demokratik yönetim anlayışını ön planda tutarak ezilen sömürülen ortadoğu ve dünya halklarına esin kaynağı olan dünya kamuoyunun sempatisi ve desteğini alan YPG-YPJ savaşçıları..
Bununla birlikte Kuzey Kürdistan ve hatta Türkiye metropollerinede sıçrayan, 7 den 70e bütün kürtlerin katıldığı ve desteklediği 6-8 Ekim Kobani Ayaklanması tabiri caizse TC’yi felç etmesiyle şu durum çıktı ortaya; Kobani düşerse Rojava düşecek, Rojava düşerse, Kuzey Kürdistan durulmayacak ve hatta bir ayaklanmadan çok daha fazlasına tanık olunacak bir sürecin başlangıcı olacaktı.
BOP çerçevesinde ciddi roller verilen TC’yi böyle bir tehlikeye atmak istemeyen emperyalist güçler mecburi bir şekilde Rojava nın statüsünü tanımak zorunda kaldılar; ama şimdilik!
İşin ilginç tarafı, PKK’yi bir kaşık suda boğmak istiyecek kadar düşman gören KDP, DAİŞ’e karşı savaşan YPG-YPJ güçleri için ağır silah yardımı gönderdi. Hem de bu yardımı Türkiye üzerinden geçirerek yaptı. Neticede Peşmerge yabancı bir askeri güçtü ve unutmamak gerekir ki 2003’te Irak’a müdahale için TC’den toprakları üzerinden ABD askerini Iraka geçirtmek için TBMM ye sunulan tezkere onaylanmayarak red edildi. Peşmerge güçlerinin ağır silahlarıyla Türkiye üzerinden Kobani’ye yapılacak yardım için böyle bir resmiyet yapılmadı. Bu emperyalistlerin ve onun çavuşluğunu yapan TC’nin nasıl bir mecburiyet içinde olduklarını gösteren çarpıcı durumdur.
Rojava Devrimi ve 6-8 Kobani Ayaklanması yarattigı ve yaratacağı sonuçları itibarı ile tarihsel anlamda ayrıca incelenecek bir süreç, ancak şimdilik burda bitirip konumuza geri dönelim.
Bütün bu gelişmelerden sonra yeni bir sürece girildi.
ABD-NATO DAİŞ e karşı ortak hareket etme teklifiyle Koalisyon Güçleri olarak Rojava’ya yerleşti. Tehdit, şantaj ve mecbur bırakma taktikleriyle YPG/YPJ güçlerini Suriye’de hatta Ortadoğu’da (Irak-İran-TC) çıkarları doğrultusunda hareket etmek için iknaya zorladı. ABD’nin istekleri şu yöndeydi; komün ve meclisler dağıtılsın, milis ve gerillacılık bitirilsin ve ekonomik ve iktisadi açıdan Emperyalist-kapitalist sisteme tam entegrasyon.. Böylelikle Kürt Özgürlük Hareketi tıpkı KDP gibi sırtı sıvazlanıp desteklenecekti.. Kuzey Suriye ve Rojava’daki yönetim modeli emperyalistler namına, Ortadoğu’ya örnek teşkil etmesi açısından endişe vericiydi.
Suriye’de istenilen tablo elde edilemeyince vesayet savaşları yerine daha kapsamlı ve ciddi planlar devreye sokuldu.
PKK’nin kurucu ve öncü kadrolarına ‘kelle ödülü’ konuldu ve ABD-NATO-Koalisyon Güçleri QSD ve YPG/YPJ güçleri ile ‘ortaklığinı’ unutup, Kuzey Suriye ve Rojava’yı, işgali kolaylaştiracak bir sekilde, TC’nin önüne attı.
Hali hazırda siyasi, ekonomiK ve toplumsal krizlerle boğuşan TC, hamiliğini yaptığı çeteler yerine bizzat kendisi duruma el koydu. Kuzey Suriye ve Rojava’yı işgale girişti. Böylelikle dışarda gelişen bir savaşla, içte meşruiyetini kaybetmiş olan AKP-MHP koalisyonu, devlet ve düzenin tepetakla gitmesinin önüne de geçmiş olacaklardı.
Ne kadar başıboş dinci gerici örgüt artığı varsa toplatılıp paralı bir ordu kurularak TSK-MİT öncülüğünde Hama, Halep, İdlip gibi yerlerde Rejime karşı savaştırıldı ve en son TSK birebir Suriye Rejimiyle çatışmalara girdi.
Bunlar bilinen son gelişmeler.
Peki KDP’nin bütün bu gelişmelerle ilgisi ilintisi nedir?
Öncesinden belirttiğimiz gibi emperyalistlerce, özellikle Suriye’de istenilen tablo elde edilemeyince daha ciddi ve kapsamlı planların devreye konulduğunu söylemiştik. Görünen o ki emperyalist kapitalist sisteme entegre olmayı red eden PKK’nin Rojava’daki her anlamda bütün bağı koparılmak isteniyor. Kandil’in batı cephesinin TC ve KDP peşmergeleriyle ablukaya alınmasının uzun vadede nedeni PKK’yi büyük darbeler vurarak bitirmek istemeleridir. Diğer taraftan ise Rojava işgal planları yapılırken olası bir aksilik çıkmasın diye askeri olarak TC tarafından eğitilen Roj Peşmergeleri YPG/YPJ yerine, siyasi olarak da PYDyerine KDP-ENKS ikame edilmeye çalışılıyor.
Bir gerçeklik olarak karşımızda duran şey; emperyalistlerce devreye konulan veya icazet verilen bahsettiğimiz kapsamlı plan dahilinde TC tarafından eğitilen ve yine TC güdümünde paralı ÖSO çeteleriyle birlikte Roj Peşmergelerinin Libya’da bulunması KDP-ENKS’nin de bunun bir parçası olduğunun kanıtıdır.
Buna benzer hareketlilik, Serêkani, Grêspi vs. işgal hareketi başlamadan önce Güney Kürdistan’da gerilla alanlarına yine TC ve KDP peşmergesinin ortak çalışması ile gerilla hareketliliğinin önüne geçilmeye çalışılmıştı.
Zînî Wertê’deki hareketlilik emperyal güçlerin izni ve icazetiyle PKK’yi bitirmeye dönük yeni bir aşamanın bir adımıysa, kısa vadede Rojava’ya bir işgal saldırısının ön hazırlığı olabilir.
Roni SERHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi