HABER MERKEZİ
AKP-MHP faşist diktatörlüğü uzun süredir gündeminde tuttuğu “ceza” ve “infaz” yasasındaki değişiklikleri TBMM’sinden geçirdi. Daha önceden planladığı gibi, cezaevinden çıkarmayı düşündüklerini bıraktı. İlgili araştırma kurumlarının yaptıkları açıklamalara göre de 90 bin civarında tutuklu ve hükümlü ceza ve tutukevlerinden salıverildi.
Kuşkusuz AKP-MHP faşist diktatörlüğünün asıl amacı bu 90 bin civarında olan hükümlü ve tutuklunun hepsinin ceza ve tutukevlerinin den bırakılmasını sağlamak değildi. Onlara sadece birer garnitür rolü verilmiştir bununla birlikte uygun gördüklerini yeni cezaevlerine doldurma olanakları da vardır. Zaten daha şimdiden içlerinden cezaevlerine yeniden dönenler olmuştur. Böylece yaratılan genel görüntü altında asıl yapılmak istenen gizlenmeye çalışılmıştır. Bunun dışında salıverilmiş olmalarının başka bir nedeni de yoktur. Her ne kadar AKP-MHP faşist diktatörlüğünün olası bir erkek seçimde, yapmış oldukları “ceza” ve “infaz” yasalarındaki değişiklikleri kullanacak olsalar da, asıl amaç Alaattin Çakıcı vb. gibi tescilli faşist çete/mahya örgütlerinin ele başlarının cezaevlerinden çıkarılmasını sağlamaktı. Bu konuda Devlet Bahçeli’nin açık beyanları da vardır. Devlet Bahçeli aleni olarak, Alaattin Çakıcıya söz vermişti.
Alaattin Çakıcı’nın MHP’li olduğu biliniyor. Dün olduğu gibi, bugünde aynı kimlikle hareket ediyor. Salıverilmesinin ardından Bahçeli ve Erdoğan’a “teşekkürlerini” iletmiş olması da bunu gösteriyor. Ancak Alaattin Çakıcı vb. gibilerinin salıverilmiş olması, sadece MHP’li, faşist kimlikleri ile biliniyor olmalarıyla da ilgili değildir. Sedat Peker vb. gibi faşist çete grupları da bugün AKP-MHP faşist diktatörlüğünün paramiliter güçleri arasında yer alıyor. Bunların hepsi silahlandırılmış ve aktif bir konumdadırlar. Bu güçlerin hepsi AKP-MHP faşist diktatörlüğünün lejyon güçleri olarak dün Cizre, Sur, Nusaybin, Gever vb. yerleşim merkezlerinde olduğu gibi, bugün de Özgürlük Gerillasına karşı Bakur, Başur ve Rojava Kürdistan’da yine Suriye ve Libya’da birer paralı asker olarak kullanılmaktadırlar. Yarın ise 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra olduğu gibi farklı ülkelerde değişik amaçlar doğrultusunda kullanılacaklardır. Bunları gerçekleştirmek için de son yapılan “ceza” ve “infaz” yasasındaki değişikliklerle birlikte yaptıkları kirli planlamaları uygulanmak üzere düğmeye basmışlardır.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP-MHP faşist diktatörlüğü yürüttüğü sömürgeci-soykırım saldırıları için bu türden paralı çete gruplarına daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’deki işsizlik ile bugün tamamen paralı askerlerden oluşan ve misyonu paralı savaş güçlerine dönüşmüş olan “sözleşmeli personel”, başlarına “özel” sözcüğü eklenmiş olan “polis”, “jandarma”, “harp”, “güvenlik” vb. militer örgütlenmelerde yer alanların oranı neredeyse birbirlerine paralel bir düzeyde bulunmaktadır. AKP-MHP faşist diktatörlüğü büyük çoğunluğu gençlerden oluşan işsizler ordusunu, hazır bir kıta olarak el altında tutmayı kendi çıkarlarına görmektedir. Hatta el altında tuttuğu bu işsizler ordusu diplamasına göre konumlandırmakta ve maşa bağlamaktadır. Bunlarında nerdeyse tamamı; AKP’li, MHP’li, BBP’li faşistlerden ve bunlara yakın duran, açlık ve sefalet nedeniyle kendilerinden istenen her şeyi (Annesi, babası, kardeşi vb.lerini öldürmek dahil) yapabilecek hale gelmiş olanlardan meydana gelmiştir.
AKP-MHP faşist diktatörlüğünün planladığı “ceza” ve “infaz” yasasındaki değişikliği TBMM’sinden geçirdiği koşullar da önemlidir. Korona virüs salgını tehdidi bahane gösterilerek Türkiye’nin “yarı-açık” cezaevinden, “hücre tipi” cezaevine dönüştürüldüğü koşullarda böyle bir yasa değişikliği içerisine girilmiştir. Böylece kamuoyu tarafından tartışılması ve protesto edilmesinin önüne geçilmiştir. Eğer daha farklı bir ortamda bu yasa değişikliği TBMM’de görülmeye başlansaydı, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün o kadar kolay hareket etmesi mümkün olmazdı. Sosyalist, devrimci, demokratik ve AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı olan güçlerin daha güçlü tepkileri ile karşılaşmaları söz konusu olurdu.
AKP-MHP faşist diktatörlüğü yaptığı bu zamanlama ile sosyalist, devrimci, demokratik ve diğer muhalif güçlerin sokaklara, meydanlara çıkmasını, demagojik söylemlerinin, yalanlarının ve aldatmacaların önüne geçilmesini engellemiştir. Bir başka deyişle de meydanı boş bularak istedikleri gibi hareket etmişlerdir.
Bunlarla birlikte görülmesi gereken stratejik anlam ifade eden başka gerçeklikler daha vardır. Başta sosyalist, devrimci, demokratik güçler, çevreler bu konuda mutlaka bir hafıza yoklaması yapmalıdırlar. Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde 1991 yılında da “ceza” ve “infaz” yasasında değişikliklere gidilmişti. O zaman da siyasi tutsaklar, yapılan bu değişikliklerin dışında tutulmuşlardı. Ardından da “Anayasal eşitlik” ilkesi gereği yapılan bu değişlikler tartışma konusu olmuş ve Anayasa Mahkemesi’ne taşırılmıştı. Yapılan bu başvuruları ise Anayasa Mahkemesi esasta kabul etmiş ve görüşülmesini karar altına almıştı.
Anayasa Mahkemesi yapılan başvurulara isnaden yapmış olduğu oturumlar sonucunda, TBMM’den yapılan “ceza” ve “infaz” yasasındaki değişikliğin kapsamını ‘Türk Ceza Kanunu’nun diğer başka maddelerini de içerisine alarak genişletmişti. Ancak Anayasa Mahkemesi de yapılan başvuruları karara bağlarken kendisi de TBMM’nin yaptığının bir tekrarını gerçekleştirmişti. Bir yanda kendine yapılan başvuruların bir kısmını “Anayasanın eşitlik” ilkesi gereği doğru bulurken, diğer taraftan da, o da Kürt siyasal tutsakları, “ceza” ve “infaz” yasasında yapılan değişikliklerin dışında tutmuştu.
Sonuçta ise Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde yapılan “ceza” ve “infaz” yasasındaki değişikliğin ardından, zindanlarda ekseriyetle Kürt siyasal tutsaklar kalmıştı. Onlara da nasıl bir geleceğin planlandığı zamanın TC Adalet Bakanlığı Müsteşarı olan tescilli kontra faşist Arif Yüksel’in başında olduğu ekiplerin kontrolü altında açılan “ölüm tabutlukları” ile kendini ele vermişti. Eskişehir’de “özel tip” adını verdikleri tek kişilik hücreler biçiminde düzenleniş olan tabutluklar ekseriyeti PKK’lilerden oluşan tutsaklarla doldurulmuştu. AKP-MHP faşist diktatörlüğünün “ceza” ve “infaz” yasasında yapmış oldukları değişikliğin ardında, yapılan demagojiler, yalanlarla aldatmalarla asıl gizlenmek ve yapmak istediği de bundan başkası değildir. Korona virüs salgını da onlar için istedikleri tarzda koşullar yaratmaktadır. Bir nevi Hitler nasıl temerküz kamplarında sosyalistleri, devrimcileri, rejim muhaliflerini, Yahudileri, Çingeneleri zehirli gazlarla imha etmişse, AKP-MHP faşist diktatörlüğü de içinde Korona virüs salgınına, Hitlerin zehirli gazlarının rolünü oynatmak istemektedir. Daha şimdiden bunun belirtileri de görülmektedir.
Kürdistan’da, Türkiye’de ve yurtdışında olan sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların, AKP-MHP karşıtı olan tüm muhalif güçlerin “ceza” ve “infaz” yasasında yapılan son değişikliklerle birlikte asıl hedeflenin bu gerçeklik olduğunu, ardından da elde edecekleri sonuçlar doğrultusunda tüm toplumu kapsamı içerisine alacak olan bu faşist, soykırımcı yönelimi görmesi ve tutumunu da buna göre belirlemesi gerekmektedir.
“Görelim”, “bakalım”, “ne olacak” vb. gibisinden bir beklenti içerisine girilirse yarın çok geç olacaktır.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi