BEHDİNAN
1997 yılında Dersim alanındaydım. Yeni gerillacılık yıllarım diyebileceğim süreçlerdi. Yoğun eylemliliklerin olduğu bir dönemdi ve biz bir grup arkadaş eylem yapma kararı aldık. Aldığımız karar doğrultusunda beş arkadaş eyleme gidecektik
Eyleme gidişimiz baya farklı bir havadaydı, çok müthiş bir heyecan içerisine girmiştik. Baharın yeni yeni gün yüzüne çıktığı günlerdi ve bizler intikam eylemi yapmak istiyorduk. Kısa bir süre önce arkadaşlarımız şehit düşmüştü ve onların intikamını alacak olmamız bizi mutlu kılmıştı. İnsan yoldaşını yitirdiğinde, onun acısını, sancısını çektiğinde düşmana karşı çok büyük bir kin ve öfke duyar. Bu kin ve öfke eyleme dönüşmediğinde hiçbir anlam arz etmez. Tam tersi sönmeyen bir ateş gibi durmadan insanın canını acıtır. Yüreğini kavurur. Ama eyleme dönüşmesi, intikamlarının alınması insanı huzura kavuşturur. Bizde eylemlerin rengi biraz böyledir. Yapılan hiçbir eylemimiz, ister askeri, ister ideolojik ve siyasi olsun sebepsiz, nedensiz değildir. Tam tersi hepsinin yalnızca güncel değil, tarihsel nedenleri ve sebepleri bulunmaktadır.
Bu temelde bir eylem kararı aldık ve eylem planlamasını gerçekleştirdik. Gidecek, eylemimizi planladığımız gibi uygulayacak ve geri dönecektik. Her şey bizim açımızdan netti. Bizler her konuda kendimizi netleştirmiştik. Keşfimizi yapmış bu temelde planlamamızı gerçekleştirmiştik.
Kısa bir süre içinde eylem yapacaktık. Eylem yapılabilmesi için erzağa ihtiyacımız vardı ama erzağımız kalmamıştı. Eylem alanına yakın bir yerde tesadüfen bir köye girdik. Böyle olunca bizde bir eve girme kararı aldık. O evin sakinleri bizi çok iyi karşıladı. Çok coşkulu bir şekilde bizleri selamladılar. Biz halkın bizleri sıcak karşılamasına alışmıştık fakat bu karşılamanın sıcaklığında bir abartı hissetmiş olsak da, bunu çok önemsemedik. Bunu halkın bize karşı olan duygularına yorduk. Kısa bir süre orada kaldıktan sonra, biz onlardan ihtiyacı olan malzemeleri istedik, evin sakinleri çok kısa bir zaman içerisinde ihtiyaçlarımızı karşılayacaklarını söylediler. Biz bu sözü aldıktan sonra evden hemen ayrıldık. Ertesi gün o alandan çıkmamız gerekiyordu bu yüzden acele ediyorduk. Bir an önce ihtiyaçlarımızı karşılamalı ve alandan ayrılmalıydık.
Tabi biz bu eve çok rahat ve huzurlu bir şekilde girerken, daha önce içimizden kaçan bir ihanetçinin o evin çocuğu olduğundan haberimiz yoktu. Kaçan kişi bizi askerlere ihbar etmiş, düşmana haber vermiş; “burada bir grup eylem hazırlığı yapıyorlar” demiş. Hala anlayamamaktayım, insan kendi katiline nasıl bu kadar köle olabilir. Oysaki o düşman, sadece bugün değil tarih boyu Kürtleri katletmiş, Kürt çocuklarının kanına girmiştir. Hele ki Dersim, daha 1938 Dersim katliamının akıttığı kanlar soğumamış, hala bedenler toprakta yok olmamışken nasıl böyle bir ihanet gerçekliği yaşanabilir? Oysa Dersim çocukları tarihini unutmamalı, tarihine ihanet etmemelidir. O insan PKK’den kaçarak yalnızca PKK’ye ihanet etmemiştir. Kendisini düşmanını kucağına atarak, her şeye, kendisine, onurlu halkına ve özgürlük ilkelerine ihanet etmiştir. Oysa sarıldığı düşmanın ellerinde hala dedelerinin, ninelerinin, Dersimli bebeklerin kanı damlamaktadır. Kürt halkının yaşadığı katliamların intikam gücü olan PKK’ ye ihanet özünde tüm insanlık onuruna ve değerlerine ihanet demektir. İşte O bizden kaçan ihanetçi de tüm bu değerlere, kendisine ihanet ederek gitmiştir.
Bizim ise bu olaydan haberimiz yoktu. Eylem hazırlıkları esnasında biz nereye gitsek, düşmanın pususuyla karşılaşıyorduk. Sanki düşman hep yanımızdaydı. En azından bizlere böyle geliyordu ve anlam veremiyorduk. Panzer, tank bir türlü bizim peşimizi bırakmıyordu. Planlama çerçevesinde gece polislerin kaldığı evi yakmayı düşünüyorduk fakat nereye gitsek karşımıza düşman çıkıyordu. Bu kadar zamanda düşman denetimine girmek bizleri şaşırtmıştı. Bulunduğumuz alana yeni gitmiştik, olanlara bir türlü anlam veremiyorduk. Bir türlü eylem planlamamızı gerçekleştiremiyorduk. Sonra bir daha o eve dönme kararı aldık. Fakat düşman evin her tarafını tutmuştu. Kayıp vermeden o çevreden çıkmaya çalıştık. Arkadaşların yanına ise gitmek istemiyorduk çünkü eylem yapamamıştık. Arkadaşların yüzüne nasıl bakacağız diye düşünüyorduk, arkadaşlar; “koskoca Karakoçan’da bir eylem yapamadınız” diyeceklerdi. Biz de “eylem yapamadık bari istediğimiz malzemeler gelmişse gidip alalım” dedik. O eve gidip istediğimiz malzemeleri alma kararı aldık. Zaten istediğimiz o malzemeler için para da vermiştik ve verdiğimiz paranın boşa gitmesini istemiyorduk. Evin yakınlarına ulaştığımızda düşmanın evin etrafını kuşattığını gördük. Kendi kendimize “demek ki bizler denetime girmişiz” dedik. Bekledik ve asker geri çekilince eve gittik. İçeri girdiğimizde siparişlerin geldiğini gördük. Tabi biz düşmana haber verdiklerini bilmiyorduk. Onlarda dizlerine vuruyor, “sizin için endişelendik. Düşmanın sizlere bir şey yaptığını düşündük, çok korktuk. Ama size bir şey olmamış. Çok şükür, Allah sizi korumuş” Dediler. Neyse bizler siparişleri alıp oradan çıktık. Aldığımız siparişlerle birlikte arkadaşların yanına döndük. Arkadaşların yanına gittik, tabi hiçbir şey planlandığı gibi olmamıştı. Arkadaşlar bize doğal olarak eylemi sordu. Ama bizim cevabını verebileceğimiz bir eylem söz konusu değildi. Bizim grupta olan bir arkadaş, bu süreçte yaşadıklarımızı anlatarak; “eylemi gerçekleştiremeyince bizde ihtiyacımız olan bazı malzemeleri bir köylüden istedik ve siparişler geldiğinde o eve gittik” diyerek, o süreç içerisinde yaşadığımız tüm olayları anlattı. Arkadaşlar gittiğimiz evi sorduğunda cevapladık ve arkadaşlar gittiğimiz evin bir ajan evi olduğunu söylediğinde bizler buz kesmiş gibi kala kaldık. Kısacası ajan evine gitmiş ve denetime girmiştik. Böylesi bir hata bırakalım eylemin sabote olmasına, o eylemde yer alan tüm arkadaşların imhasına neden olabilirdi. Bu yüzden diğer gruplardaki arkadaşlar bizden rapor istediler. Biz birkaç gün boyunca, bizden istenilen raporu yazmamak için uğraştık. Ne yaptıysak, ne söylediysek hiçbir arkadaşı ikna edemedik. Böyle bir konu için rapor yazmak bizlere gerçekten çok zor geliyordu. Gururdan bu raporu yazamıyorduk. Ama arkadaşları ikna edemedik ve grup adına bir özeleştiri raporu yazarak aynı hatayı bir kere daha yapmayacağımızın sözünü verdik. Tabi daha sonrası bizler için tam bir felaketti çünkü herkes bize neden eylem yapmadığımızı, ne zaman yeni bir eylem yapacağımızı sorup duruyorlardı. “eylem yapmamışısınız, eylem yapmamışsınız” deyip duruyorlardı. Bu söylemler de bizlerin çok zoruna gidiyordu. O yüzden grup olarak yeniden bir eyleme gitme önerisinde bulunduk ama bizlere izin verilmedi. Çünkü yaptığımız yanlış hareket tarzıyla arkadaşlarda yeterince endişe yaratmıştık. Ee tabi gerillada böyledir. Bir hata yalnızca sana mal olmaz, bir hata bazen birçok şeye mal olabilir. Bu yüzden gerilla olunca her şeye, attığın her adıma dikkat etmek zorundasın. Hele düşman karşısında en ufak bir hata yapman söz konusu olmamalıdır. Hatalar yavaş yavaş başarısızlığa götürür ve bizim başarısızlığı kendimize kabul etmemiz gibi bir durum söz konusu olamaz.
Bir de biliyorduk, arkadaşlar bir süre bize karşı endişe duyacaktı. Bu doğal bir durumdu ama biz zamanla gerilla içerisinde tecrübe kazandıkça onlar bizlere yeni bir eylem şansı verecek ve bizler de, bize verilen bu şansı en iyi şekilde değerlendirerek, hata ve eksikliklerimizi gidererek yeni eylemler yapacak ve başarılara yol alacaktık…
Ruçem Dersim