HABER MERKEZİ
Klasik olarak “ulus” kavramı şöyle tanımlanıyor. Kültürel, Dilsel, Tarihsel, Coğrafik olarak bir birliği oluşturan benzerlikler ulus olmayı gerektirir. Buna ekonomik birlik de eklenir.
16. yüzyılda özellikle Deniz ve Liman Ticaretinin yaygınlaştığı İngiltere ve Hollanda Londra ve Amsterdam merkezli yoğun bir ticaret gelişti. Bu ticaret hem pazarlamayı hem de giderek ticaret ilişkileri ile yaşanan hareketlilik de o koşullarda sermayenin akışını gerektiriyordu. Yani bir nevi ilkel Kapitalizm diyebileceğimiz bir ilişki sistemi oluştu. Bu ilişki sistemi giderek klan, kabile ve aşiret olarak grupların adım adım etnisite olarak ayrışmasını getirdi. Millet, Ulus kavramları da toplulukların yaşamına bu ticaret ilişkileri ile girmeye başladı.
Tarihsel olarak artı değerin ortaya çıkması ile sömürü ve kavgalar temelde gelişince doğal olarak ilişkiler adım adım yapay ve menfaatçi ilişkilere dönüşmeye başladı. Takasın terk edilmesi ve sonrası para-pul mübadele aracının insan yaşamına girmesiyle birlikte “kâr hırsı ve sömürü” daha fazla katmerleşti. Millet ve Ulus kavramları iktidar ve devlet hiyerarşilerinin denetimine girince muazzam bir ırkçılık, ayrımcılık, baskı, zulüm, sömürü had safhaya ulaştı.
Klasik anlamda Dil birliği, tarih birliği, Ekonomik birlik, Kültürel birliği ve aynı Coğrafyada birarada yaşama birliğinde benzerlik içerdi mi “ulus” denilen bu kavramın ulus-devletlere dönüşmesi bahsettiğim 16. Yüzyıla ve Ticari ilişkilere dayanır. Sonrası ulus-devletler oluştu. İngiliz, ulus-devleti, Fransız ulus-devleti, Alman ulus-devleti vb. giderek Devletin ve iktidar erkinin hüküm sürdüğü dünya Coğrafyasında 200’ün üzerinde ulus-devlet ortaya çıktı. Sivil olarak da yasalar ve Anayasalarla ulus-devletler halklara ve kültürel gruplara karşı kendisini korumaya aldı ve devlet, devlet çıkarları halkların ve toplulukların çıkarlarını baskı altına alan dokunulmaz Kutsal yapılar haline getirildi.
Devlet baba, kavramları da bu kutsallık mihverini meşrulaştırmak için tüm insanlığın basına bela oluşturdu.
Bilimin, sosyolojinin gelişim, düşünce ve zihniyet alanında yaşanan devrimsel yeniliklerle jeoloji, Arkeoloji, Etnoloji, Etimoloji ve Antolojinin daha kapsamlı ulaştığı araştırma ve sonuçlarla Millet, Etnisite ve ulus kavramlarının sadece klasik teorilerde tanımlanan Ekonomik, Kültürel, Dilsel, Tarihsel ve Coğrafik birlikle sınırlanan ulus kavramı giderek zihin ve duygu anlamında yeni tanımlarla karşı karşıya kaldı. Araştırmalar sürekli devam ediyor. Yalnız Kürtler ve Kürt ulusu tarihte dönem dönem Federasyon ve Konfederasyon birlikler biçiminde Aşiret ve grup toplulukları biçiminde kendisine yaşam ve sistem oluştursa da kültürel , renkli ve direngen, köken olarak Altın Hilal’in yerleşik halkları, coğrafik olarak en verimli olan Fırat, Dicle, Zap havzalarında yaşamaları, yaşadıkları coğrafyanın her türlü iç ve dış saldırılara karşı savunmaya elverişli ve her şartta yaşam sunması Kürt ulusunu devletleşmezse dahi günümüze kadar yaşatmıştır. Bu kısa değerlendirmelerle bakıldığında ulus olmak için devlet olma zorunluluğu olmalıdır gibi görüşler yetersiz görüşlerdir. Kaldıki tüm dünya coğrafyalarında giderek ulus devletler adım adım parçalanmaktüdır. Endüstriyal ve Finansal Kapitalizmin bu kadar revaşta olduğu bir süreçte ulus-devletler sermayenin birer sömürü kar Pazar alanı olmaktan öteye gidemezler.
Şüphesiz bunları belirtirken ulus olmaz anlamı çıkarılmamalı. Ulus olmalı ama ulus-devlet biçiminde denenen ve adım adım tarihin çöplüğüne atılacak yapıları kutsamak da insanlığa hiç bir hayır getirmeyecektir.
Kürt ulusu açısından gelinen süreçte, tüm Kürdistan tarihinde yaşanan direnişler, sömürüye, Zülme, işgale karşı tüm Coğrafyamızda verilen mücadeleler, Kürtlerin direngen Kültürü ve tarihi artık Kürt ulusunun varlığını kanıtlamıştır. İnkarcılar, at gözlüğü ile bakanlar, basını kuma gömerek görmek isteyenler dışında her kes artık Kürt ulusunun varlığını görmekte ve kabul etmektedir.
Özellikle de son 50 yıllık PKK Öncülğündeki mücadele Türk imha ve inkar siyasetini paramparça etmiş, Kürtlerin varlığı ve tarihselliğini büyük bedeller vererek kanıtlamıştır. Bu kanıtlama gerçekleşmiş olsa dahi “Kürt Ulus”nun tümden kurtulduğu anlamına gelmemektedir. Kürtlerin sömürge politikaları sonucu parçalanmış, köle hale getirilmiş olmaları neticesinde, köle kişilik ve zihniyet olarak aileci, hanedan ve dar ufuklu olmaktan kaynaklı kendine ve benliğine güvenmeyen , işbirlikçi kişilik ve anlayışlar hala tüm Kürdistan coğrafyası ve Kürt ulusunun dağıldığı coğrafyalarda görülebilmektedir. Kısacası işgalci ulus-devletlerden, Endüstrialist ve Finansal Kapitalist politikalardan, Su, Enerji ve petrole göz diken hegomonist – emperyal güçlerden kaynaklı Kürt ulusu açısından çok tehlikeli politikalar hala tüm çıplaklığı ile yürütülmektedir.
Kürt ulusunu ve Kürtleri temsil eden parti, grup, örgüt veya oluşumların zaman kaybetme lüksü yoktur. Hele hele aileci, aşiretçi, devletçi, hanedancı, dar milliyetdçi eğilimler işgalcilere ve hegomonist emperyal güçlere hizmet etmekten başka hiç bir anlamı olmamaktadır. 21. yüzyılda dünyanın süper gücü olarak nitelenen ABD vb. güçler dahi ortaçağ düşüncesine ve yönetim anlayışına sahip Taliban hareketi ile sürekli müzakere halindedir.
Kürtler ve Kürt ulusu açısından büyük, küçük her yaratılan değer kimin adına olursa olsun bir kazanım olarak ele almak, kazanılana saygı duymak, gelişimini daha da pekiştirmek doğru olan tutum olmaktadır.
Bakur, Başur, Rojava, Rojhılat veya Dünyanın değişik coğrayalarında yaşayan Kürtlerin yarattığı kazanımlar her Kürt partisi, örgütü ve oluşumu tarafından açıkça desteklenmeli ve korunmalı, geliştirilmelidir. Varsa eksik ve hatalı yanları eleştiri ve özeleştirilerle düzeltme yoluna gidilmelidir. Ulusal Birlik başta Demokratik uslup ve kültür gerektirir.
Onun için Ulasal anlamda doğru zihniyet oluşumu yine duygu ve düşüncede Kürtleşmeyi yaratmak ve yaşatmak önemli olmaktadır. Düşmanların ve işgalci – sömürgecilerin politika ve kültürlerinin etkisinden onların yarattığı uslup, yöntem ve tarzlardan uzak durmak gerekiyor. İtici, dışlayıcı, küçük düşürücü, parçalayıcı politikalar Kürt parti, örgüt, oluşum ve yapılarının tarzı ve uslubu olamaz. Düşüncesi farklı olabilir, ayrı örgütsel sistemde olabilir, yalnız amaçta özgürlük Demokrasi ve Kürt ulusunun Birliği varsa birbirine her türlü Demokratik eleştiri geliştirerek adım adım bir iç güven yaratılmalı. Birbirine kaybettiren değil farklılıklar temelinde birbirine kazandıran bir ilişki sistemi doğru yola girmeyi getirecektir.
Halkımızın tüm çağrıcıları “Ulusal Birlik” diyor. Aydınlar, Demokratlar, Sanatçılar, Kadınlar, Gençler, emekli, savaşçı ya da permergeler, toplumu toplum yapan yücelik temsili Analar, tüm toplumun sesleri Ulusal Birlik diyor.
Bu çağrılara karşı suskun kalan, tutum sahibi olmayan, kulak ardı eden, görmezlikten gelen adı ve sanı ne olursa olsun tarihe yüz karası olarak geçecektir. En basit sorundan en karmaşık soruna kadar siyasi, ekonomik, kültürel, askeri,sosyal her alanda Kürtler ve Kürdistani gruplar Ulusal hassasiyetler karşısında sorumlu davranarak her türlü sorunu görüşmeler yolu ile her açıdan gizli açık ilişkiler kurarak diyalog ve müzakere yolu ile çözebilirler, çozmelidirler. Basından öğrendiğimize göre Başurun Yurtsever Gençlik inisiyatifi Zinê Wertê’ye Ulusal Birlik yürüyüşü yapacaklarını duyurduar. Kürt kamuoyunu aylardır uğraştıran ve tehlikeli bir mecraya gelen Zînê Wertê’’ye mevzilenen KDP peşmergesi güçlere de Ulusal Birlik mesajını ileten , parti ve grup adına değil Ulus adına provokasyondan dönün diyecek bu yürüyüşe yaklaşım Ulusal Birliğin ve geleceğimizin genç nasıllere nasıl yaklaşacağını beliryecektir. Bu gençlik yürüyüşü tüm parti ve gruplar için bir Turnosol rolünü oynayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle 16 Mayıs Ulusal Birlik Yürüyüşü’nün yolunu açalım, destek verelim, güçlendirelim. Özgürlük ve Demokrasi kazansın. Ulusal Birlik kazansın diyorum.
Hasan ÇARÇELLA