HABER MERKEZİ
Kişiliği olmayan bir kadın benim için hiçbir şey ifade etmez.
Bir dünyası olmayan, bir gerçekliği olmayan, uydu bir kadın, yalvaran veya yaşamı zenginleştirme gücü olmayan bir kadın, benim için yaşamın hakaretidir, işkencesidir.
Eğer bugün ben, ben isem, biraz da bu yaklaşım sayesindedir. Asla ne kendime bir köle yakıştırırım, ne de çokça yaşandığı gibi kendimi düşmüş ilişkilere esir ederim. En büyük eylemimi, ahlaki yeteneğimi bile böyle geliştirdim. Bugün sizlerle son derece içtenlikli olmaya çalışıyorum. Siz cesaretli yaklaşıyorsunuz, ben yaklaşıyorum. Görünüşte kişilerdir, ama dikkat ederseniz burada yarınki toplumun gelişimini belirleyecek tavırlar sergileniyor. Şu andaki mevcut düzey, yarının gerçekleşecek olan toplumudur. Birey olarak davranmıyorum. Ben eğer ben isem, kendimi özgür bir topluma dönüştürecek isem, daha şimdiden sizlerle olan ilişkilerde onu kanıtlamalıyım. Tutarlı bir Önderlik ancak kendini böyle gösterebilir ve siz bunu herkesten isteyebilmelisiniz. Sizi göreve davet edenler, sizi savaşa davet edenler veya birlikte savaş yürüttüğünüz herkesle toplum nasıl gerçekleştirilir? Gerçekten böyle bir yeteneği var mı? Öyleyse yürüyebilirsiniz. Aksi halde bir maceracısınız, sonu belli olmayan yitip gidecek bir yaşamın yolcususunuz.
Hayret ediyorum; özgürlük düzeyine karşı neden bu kadar lakayt kalıyorsunuz? İlişkileri bu kadar göz ardı ediyorsunuz? Aslında bununla kendinize de en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Kendi cinsiniz lanetli bir cins değildir. Eğer gururla yaşanılacak bir cinsseniz, o zaman kendiniz dünyanızı idealize etmelisiniz, gerçekleştirmelisiniz. Bu bence gereklidir. Çok aşırı erkeğe bağlanmış, hatta mutlak onun egemenliği altında şekillenmiş çok uydu bir kişilik hiçtir. Buna istediğiniz kadar “namus” deyin, istediğiniz kadar “kocasının iyi karısı, babasının iyi kızı, anasının kızı” deyin, özgürlük bilimi açısından sadece bu bir hiçliktir.
Sizin de kesin bir ahlaki tutumunuz olmalı, özgürlük ahlakınız olmalı, kesin gözeten ilkeleriniz olmalı. Size belletilmiş “iyi kadın şöyle olur, böyle olur” denilmiş. Kim demiş, hangi gerekçeyle? Gelenekler söylemiş, klasik yerleşmiş ahlak bunu söylemiş. Açın, bakın içinde her türlü despotizmin çıkarı vardır. çocuklar gibi kandırılmış, oraya bağlanmışsınız. Buna saygılı olmamak gerekir.
Çok düz yaşamaya alışmış olanlar için, bu yaşamımız belki çok saçma gelebilir. Geleneklere göre fiziğiniz birazcık kadınsal gelişmenizi gösterdi mi, hemen bağlanmanız gerekir. Buna “baş bağlama” derler. “Baş bağlamak, dilek bağlamak” acaba çok mu doğru, çok mu gelişmeye açık bir tutum? Hayır! Evine, ailesine çok bağlı kadın, acaba gerçek ahlakı mı temsil ediyor? Sanmıyoruz, hayal bile edilemeyecek bir savaşçı topluluğu durumu söz konusu. Bu çoklarının hafızalarına sığmaz. Ama tarihin temel sorularına karşılık vermek için, bu yaşam kaçınılmazdır. Düşünün, bağımsız bir iradeniz olmazsa, daha on ikisinde baş-göz bağlanarak irade, hafıza, zihin bağlılığına düşmüşseniz, sizinle konuşulamaz. Zaten bir hiçsiniz, ancak başkalarının olabilirsiniz. Her şeyi ile onlar sizin adınıza konuşur. Onun için dedim ki, böyle özgürlük toplantıları önemli.
Siz şimdi bir hiç değilsiniz, fazla bağlanmamışsınız. Benim saygıdeğer bulduğum bir gerçeklik de budur. Bilirsiniz, kocakarılara toplumlarda, cemaatlerde fazla söz hakkı vermezler. Hep “sen elinin hamuru ile karışma”, “mutlak başkalarınınsın, ne konuşuyorsun?” derler. Bu doğru mudur? En kötüsü de bu yaşamda duygu ölmüştür, aşk yoktur.
Önderlik devrimi, aynı zamanda aşk devrimidir.
Vahşi sömürgeciliğin, soykırım güçlerinin bir diğer başardıkları da aşktan, duygudan eser bırakmamaları oluyor. Bizim eyleme bakın; büyük bir tutku eylemidir, aşk eylemidir aslında. siz kendinizi çok duygusal sanırsınız ama, bizim duygu düzeyimiz ile kendinizi karşılaştırın, ne kadar zayıfsınız? Hemen her şeye bu derece bağlı olabilmek, ana topraklara, halk gerçekliğine, yoldaşlığa, temel görevlere bu kadar iliklerine kadar bağlı olmak.
Kimler ne kadar güçlüdür? Kendinize de bakın, düzeyiniz nedir? Ucuz lafa geldi mi herkes konuşur. Ben hiçbir zaman göz yaşına boğmak istemem ama, en büyük duyarlılığı, duygulu yaşamı biz temsil ediyoruz. Ucuz duygulardan nefret ederim. Ucuz kadınsı kişilik; biraz da böyle ucuz ve neredeyse bir gelenek haline gelmiş, hemen ağlayan göz yaşına boğulan çaresizliğin göstergesidir. Benim bu dünyada hiçbir yerim olamaz. Ama karşımda hanginiz diyebilir ki, “kabul düzeyine göre ben bir yeteneğim”. Yalnız sizler için söylemiyorum, karşıma çıkacak tüm ilişkiler için ben böyleyim. Kimseyi ilişkiye zorlamam, ama bir Allah’ın kulu eğer selam veriyorsa, eğer çok art niyetli biri değilse, bu selamı insan adına veriyorsa, gelsin dayansın bakalım.
Niye biz, siz kadınları geleneksel erkek gücüne, ahlakına, şu-bu kuralına göre kendimize bağlı tutalım? Hayır! Benim felsefemde, ahlaki tutumunda buna yer yok. Anlaşılır olmak, duyarlı ve hissedici olmak, sonuna kadar en gelişkin tarzıyla ilişkiyi ele almak bana daha onurlu ve ahlaki değeri yüksek geliyor. Umarım biraz anlıyorsunuzdur.
Anam bana “sen bana dört metrelik hassa bezi almıyorsun” derdi. Biraz da para kazanmaya başlamıştım, aklıma bile getirmedim. Çünkü benim ahlak tutumumda, dört metrelik hassa beziyle insanları mükafatlandırmak fazla değerli değildir. Ama onun ahlaki düzeyi ona böyle söylettiriyordu. Benim daha değerli birisi olabileceğime, daha iyi armağanlar sunabileceğime ufku yetmiyor, hafızası almıyordu. Evet, aklımdan bile geçmez, bir kadını da, anayı da, değerli bir dostu da, yoldaşı da maddi bir hediyeyle tatmin etmek aklımdan geçmez. Büyük fikirleri, büyük duyuşları, büyük çalışmaları, hatta savaşı dayattım. Dikkat ederseniz bu daha büyük bir beraberliğe yol açıyor. Size savaşı dayatan ben, belki de karşınızda en güçlü otoriteden daha güçlüyüm. Neden? Savaş fedakarlık ister. Kadını kontrol etmek, çok parayla olabilir, yüzyıllardır gelişen felsefe, ahlaki kurallarla olabilir ama, yine de çok zordur. Her zaman ikiyüzlü tavırlar ortaya çıkar. Erkek kadına, kadın erkeğe ikiyüzlü yaklaşır. Bunu küçük bir aile içinde bile sağlam gerçekleştiremezler.
Gelin görün ki, bu en büyük zor eylem içinde, mutlak çok yalın ve ölümüne bağlılık ilişkileri de ortaya çıkıyor. Bağımlılık değil, bağlılık. Hem de bir değil, binlerce gerçekleşiyor. Acaba neden? Doğanızda çok temel bir ihtiyaca cevap verildiği içindir. Sözüm ona birbirlerini çok beğenen karı-kocalar, günlük ucuz beğendikleri taktikleri yaptılar mı mutlu olduklarını söylerler. Ne kadar düşkün düzeyi olan bir mutluluk! Yine sizlerin ölümüne bağlı olmanıza ve her şeyinizi adamanıza rağmen, daha da “yükselebilmeliyiz” dememize karşın kendinizi yitirmeniz ne anlama gelir?
Bazıları parayla, bazıları kadın sermayesine dayanarak güçlü olduklarını söylerler. Veya paralı adamlara sahip, ordulara sahip ve hatta o oranda güçlülüklerini belirtirler. Gerçekten ordularda biraz güçlülük ölçüsü, kendilerine bağlı erkek ve kadınlarıyla ölçülebilir. Ne kadar özlü size bağlı olan varsa, o kadar güçlüsünüz. Bunlar çocuklar olabilir, eşler olabilir, akrabalar olabilir. Ama bir bağlılık türü var ki, en güçlüsüdür. O da fedai bağlılığı, yiğitlik bağlılığıdır. Bizde biraz bu düzey gerçekleşmiştir. Dikkat edilirse, ölçülerinizde yiğitlik var. Ölçün, biçin esas itibariyle böylesiniz. Veya değilseniz bile olmak durumundasınız. Başka hiçbir biçimde bağlılığınız kabul görmez. Yeni toplum böyle şekilleniyor, yeni ilişki düzeyi böyle belirleniyor. Yapılanlar belki sınırlı bir gelişmeyi ortaya çıkarabilir ama, ısrar edilirse, gerçekten bu yeni bir toplum düzeyidir.
Daha çok siz taleplerinizi sergileyebilirsiniz. Biz zemini sunabiliriz. Ortamı, koşulları olgunlaştırabiliriz ama, iradesini konuşturması gereken kesim sizlersiniz. Nasıl bir dünya, nasıl bir ilişkiler düzeni? Bunda mutlaka iddianız olmalı. Tek taraflı dayatmalarla yaşam düzenlenemez. Bu çok tehlikeli de olur. Dikkat edin, her şeyi erkeğe göre hazırlamış kadın ne kadar köleliğe hizmet ediyor. Kendi reyini, kendi taleplerini gözler -ki, bunu da ahlak adına yapar- kadın konuşmaz, kadın tavır belirlemez. En iyisi büyüklerine, ağabeyine, babasına, kocasına bağımlıdır.
Türkiye toplumu bile, Kürdistan’daki halk bile dilsiz bırakılmıştır. En barbar bir faşizme karşı bile tepkisiz bırakılmıştır. Belki de bu kadınca durumdan ötürüdür. Şimdi bunlar aşılıyor. Tamamen devrimsel bir aşamadır. Bize de gerekli olan budur. Belki, aşktan fazla nasibinizi almadığınız için yadırgarsınız. Çok düzen, statüko altında yetiştiğiniz için bizi anlayamazsınız da ama, gerçekten ben buna büyük özen gösteriyorum. Alışagelmiş gibi yürüyemem, yaşayamam, fazla bireysel olamam, sıradan bir duyguyla yetinemem. Hele bu Önderlik çok iddialıysa, bir ulusun neredeyse en temel umuduysa, çok ileri iddiaların temsilcisiyse, sıradan olamaz, basit duygularla yetinemez. Biraz öyle olmaya çalışıyoruz. Aşksızlığı kim size veriyor? Ben kara sevdadan bahsetmiyorum. Sizin ilişki düzeyiniz bana çok zavallı geliyor. Size bu anlamda oldum olası saygılı olamıyorum.
Ben mi kendimi çok beğenmiş birisiyim. Çok mu kıskanıyorum sizleri? Sanmıyorum. Beğenmiyorum, çok katılımcı olduğum rahatlıkla söylenebilir. “Bu adam nasıl?” diye halime belki sizler de şaşar gülersiniz. Ama unutmayın, bir halkın ki, dünyada eşi benzeri görülmemiş. Bir yaşam ki, zırdeli etmekten başka verebileceği bir şey yok. Ben nasıl başka olmayayım, nasıl farkı ortaya koymayayım, açmayayım? Nasıl sizler gibi sıradanlığı kendime yakıştırayım? Ucuz ağlamam, bağırıp-çağırmam ama, büyük öfkemi de çok iyi biliyorsunuz.
Sizin gibi çok genç kızları da gördüm. Bugün sizlerle çok yakınım, ama yıllarca “bu kız kim oluyor, nasıl anlayabilmeliyim, kurallara göre nasıl yaklaşılabilir?” dediğim oldu. Yani bir “nasılsın” demenin bile mümkün olmadığı koşullardan bugüne geldik. Ve “bunlara nasıl bir dünya, nasıl bir yaşam?” dedim. Biriktirdim, sonuçta sizlerin özgür çıkışınıza kadar getirebildik. Ama en değme erkeğimiz gözüne bir kadın kestirir, onun için ölür, öldürür, her şeyini bağlar biter. Ben yapmadım, öze kadar indim. Madem çok sevmesi gereken bir varlık ise, çok bağlanılacak bir varlık ise, gerçeğini de sonuna kadar bilmek gerekir.
Görüyorsunuz ki, çok farklı bir yaşam seçeneği oluyoruz. Gelişmeler sizi yakından ilgilendiriyor. Sadece düşünce gücünüzü ortaya çıkarmak, en yüce duygularınızı uyandırmak için bunları söylüyorum. Tercih ve talep sizindir. Kendinize layık olanı ortaya çıkarmak, gerçekleştirmek düzeyinizle ve ciddiyetinizle bağlantılıdır. Tüm yaptığımız dürüst olarak kalmak, dili-gözü olan insanlarla, kadınlarla yaşamak, bu belki çok zordur ama, gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Gerçekten kendini kadının doğal sahibiymiş gibi görmekten nefret ediyorum. Hiçbir kadın benden asla doğal bir sahip gibi tutum beklememeli, ben bu konuda belki de en çaresiz insanım. Her şeye sahip olabilirim ama, bir kadına sahip olmayı aklımdan geçirmem. Ahlaksızlık ve kendime karşı bir suç telakki ederim. Ama bir kadınla da düzeyli yaşam geliştirmek tutku derecesindedir. Bir kadınla değil, bütün kadınların özüyle düzeyli yaşam geliştirmek bende bir tutkudur. Burada da mülkiyet, sınıf tanımam. Varsa mülkiyetli, sınırlı kadınlar, hepsini bundan çekmeye çalışırım.
Nitekim sizleri bu sınırlardan biraz özgürlük ortamına çektik. Bu biraz benim amansız taleplerimin sonucu oluyor. Kadın arayışımın doğal bir sonucu oluyor. Ne siz kolay sahiplenmeyi arıyorsunuz, ne de kimseler size sahip olabileceklerini aklına getiriyorlar. Sadece arkadaş olmaya çalışabilirler. Bu daha güzel. Bir kadına, kendimi haksız dayatmaktan nefret ederim. Haksız dayatmayı en büyük alçaklık sayarım. Ama bir kadının da kadının yerleşmiş tutumuna, ahlakına, mülkiyetli ilişki tarzına dayanarak, kendi bütün geriliğini, yetmezliğini dayatmasından da nefret ederim, alçaklık addederim. Onun için bana erkenden “sen hayırlı bir oğul olamadın” diyorlardı. Bu anlamda hayırlı bir oğul olmam şurada kalsın, çok hayırsızım.
Görüyorsunuz, belki de insanlık tarihinde kadınla böyle iddialı bir yürüyüşü de gerçekleştirdik. Kesin özgür kadınlara yakışan durumdasınız. Özgür kadına yaklaşan durumunuz olduğu için, insan sizlere de güvenebilir, katılabilir, dünyasını paylaşmak isteyebilir. Bana göre, bu helal olandır. Haram olan; mülkiyetin insanı çerçevelediği yerdir. Eğer bundan kurtulmayı sağlarsak, yüce duygular gelişebilir, irade ayaklanabilir, düşünce fışkırabilir. Biraz da olanlar böyle oluyor.
Tekrar öyküyü anlatmama gerek yok. Çocukken de yaptıklarım hep böyleydi. Kırk yıl geçmiş aynı oyunu daha değişik, biraz bilimsel, örgütsel, eylemsel çapı çok büyümüş olarak oynuyorum. Evet sizleri çok mu zorladım? Ama unutmayın ki, hiç kimsenin sizinle olmadığı kadar sizinleyim. İddia edebilirim ki, en sevdiklerinizden daha fazla hem sevilenlerdenim, hem sevenlerdenim. Kadın yoldaşlarımı kavrayan ve birlikte yürümeye çalışan kişi olduğum kanıtlanmıştır. Dolayısıyla çok zorlandığınızda, “bu ne iştir başımıza gelen” dediğinizde yadırgamayın. Onun nedeni ben değilim. Yüz yıllardır kaybeden kişiliğinizdir, kaybettiğiniz toplumsal gerçekliğinizdir, kaybettiğiniz halktır, halkın özgürlüğüdür. Ben biraz var etmeye çalışıyorum. Bilemem daha ne isteyebilirsiniz?
Ne istiyorsunuz? Aşk mı istediğiniz, bizde bulamadığınız? Emniyet mi, güveni mi aradınız da bizde bulamadınız? Düşünceyi mi istediniz bulamadınız? Sanmıyorum. Bütün bunlarda biz iddialıyız. Taleplerinizi geliştirmelisiniz. Yaklaşım gücüne kavuşmalısınız. Bize ne çok anlamsız hayallerle yaklaşın, ne çok ulaşılmaz gibi yaklaşın. Hayır! Bir değerler sistemidir, ulaşılabilir. Yalnız kadınlar üzerinde demiyorum, adına hareket yürüttüğümüz bu halk üzerinde de öncü güç kılmaya çalıştığımız bu militanlar üzerinde de elbette ki amansız bir güç olacağız. Çünkü; devrimler başka türlü yürümez. Ama bu yürüyüş aynı zamanda, sizin en çok muhtaç olduğunuz ve hemen her şeyden önde gelen kimlik, haysiyet, onur yürüyüşünüzdür. Zaten bu böyle olmasaydı, bir gün bile mecal bulamazdınız, değer vermezdiniz. Demek ki doğru yoldayız.
Esas olan benim aşkım oluyor, özgürlük tutkularım oluyor. Gerçekten tanrıya bağlanır gibi bu halk da, siz kadınlar da buna bağlanma zorunluluğunu duyuyorsunuz. Belki ben de hepinizden daha amansız bağlanan kişiyim. Bu hayaller kimin hayalleri, bu aşk kimin aşkı? Ben bir faniyim ama, yüzyıllara doğru akıp gidecektir. Bireyle alakası yok. Tamı tamına bir halk bireyi, bir değerli insanlık parçasıdır. Bireyin de gerçek hakkıdır. Onu ifade etmeye çalıştık, kabul görüyor ve ben de yakıştırıldığı gibi kaçmadan temsil etmek istiyorum.
Peki siz ne diyorsunuz? Söz hakkı biraz da sizin olmalı. Çok canlı bir öyküyü de size anlattık. Sizinle ilgili yönlerini de bu vesileyle daha da açabilirim. Öykünün canlı ve belki merak ettiğiniz yanı varsa sorabilirsiniz. Her zaman böyle toplantılar olmayabilir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan