BEHDİNAN
Bedran yoldaşı anlatmak zor geliyor insana. Güleçliği ile nezaketliği ile ve de komple bir yoldaşlığı olan bir militanı yazmak zor geliyor. İnsan zorlanıyor.
Bedran yoldaş 1999 yılında saflara katılmıştı. Ancak onu görenler onun yeni birisi olduğunu bilemezlerdi. Çok fazla olgundu. Çok fazla birikimliydi. Ve çok fazla insan sevdalısıydı. Hele bir de gözlerinin üstüne bıraktığı gözlükleri onun o güzel mavimsi gözlerine daha başka bir ahenk katıyordu.
Dağda yaşam konusunda hiç zorlanmadı. Ancak o hipermetroptu yani yakını görmüyordu. Belki bu biraz zorluyordu. Ancak dağlara gelirken bu zorlayıcı faktörünü biliyordu.
Lakin önderlik düşmanın eline tutsak düşmüştü ve o da birçok Kürdistanlı genç gibi dağlara tırmanın yollarını aradı. Hem Kürdistan ulusal demokratik mücadelesine katılmak için bunu yapıyordu hem de önderlik şahsında Kürt halkına ve onun öncü gücü olan militanlarına yapılanlara karşı intikam almak için dağlara çıkmıştı.
O ülkesinde büyümemişti, o bir nevi yurtdışında büyümüştü. Aslen Malatyalıdır ancak o yurtdışında dünyaya gelmiş ve ülke hasretini orada yaşamış öğrenmiştir. Bursa doğumludur. Ancak ulusal diriliş mücadelesinin geliştiği bir çağda nerede olursa olunsun gelip o bireyi bulur. Birey ne kadar kendini ayrıda tutsa devrim dalgası insanı yakalar, kendine çeker, kendine sarar ve belli bir kıvama eriştikten sonra insanın yönünü dağlara verir. Hem de kutsal dağlara, kutsallık yaratan dağlara.
Belki Bedran yoldaşın katılımı tam da böyle olmamıştır da. O belli bir araştırma inceleme sonucu gelmişti. Ancak önderliğin tutsak edilişi bu kararını hızlandırmıştır. Ve o okulunu yarıda bırakarak eski üniversiteyi bırakarak dağlara yönelmiştir, yeni yaşam üniversitelere yönelmiştir.
Bedran yoldaşı daha iyi tanımak için birazda onun HPG Ana Karargâh Komutanlığına yazdığı rapordan bazı pasajları alıntı yapmak gerekecektir:
“HPG ANA KARARGÂHINA BİR YILLIK BİREYSEL YOĞUNLAŞMA RAPORUMDUR
Malatya 1975 doğumluyum. Ailemin 70’li yıllarda Kürdistan’dan ayrılması nedeniyle Türkiye metropollerinde büyüdüm. Kürdistan ve Kürt gerçekliğinden uzak bir aile yapısı vardı. 95 yılından sonra partiyi tanımaya başladım ve ilişkilerim gelişmeye başladı. Örgütle çeşitli düzeylerde ilişkilerim gelişmeye başladı. 99 yılının başında Amanos’larda gerillaya katıldım.
Bir süre Amanos’larda kaldıktan sonra 2 Ağustos 99 geri çekilmesi sonrası Suriye üzerinden Kandil alanına geçtik. Kandil’de genel olarak askeri güçlerde kaldım. PÇDK’nin kurulmasıyla birlikte güney partisinin askeri güçlerine katıldık ve Karux’ta 2004’e kadar kaldım. Kuzey gruplarının oluşmasıyla da 2004 yılının baharında bu güce yani Dersim gurubuna katıldım. “
2003 ve 2004 yıllarında etkili olan ihanetçi işbirlikçi çetelerin yaptıklarını, yapmak istediklerini genişçe ele alarak yapımız üzerinde yarattığı tahribatları bir bir anlatarak bundan böyle alınması gereken militan tavır üzerinde duruyor. Özelde de kendisinin yapacaklarını yazıyor. Bu esasta böylesine ağır bir süreçte militan duruşun nasıl olması gerektiğini de gösteriyor.
Devam edelim:
“Kongra Gel’in kuruluş kongresinde ortaya çıkan ve örgütün kriz, deprem ve örgütsel kaos olarak nitelendirdiği ve Ferhat ve Botan’ın başını çektiği eğilim özellikle Kandil yapısı üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede hazırlanan (Serhat, Dersim) kuzey gruplarının yoğunlaşma ve kararlaşma düzeylerinde ciddi bir yetersizlik vardı. Kuzey sahaları için kendini ikna eden ve büyük bir mücadeleye sahip olabilmek için kuzeye yöneliş değil, daha çok bu eğilime tepki niteliğinde bir kuzeye gelme durumu vardı. Örgütün en üst yönetiminde bu sorunların yaşanması, belirli düzeyde harekete karşı bir inançsızlığı beraberinde getirdi. Zaten amaçlanan da yapıda bu inançsızlığı geliştirmekti. Bunun etkileri kuzey gruplarının hazırlık ve eğitim döneminde, yol sürecinde ve sahaya ulaştıktan sonra görüldü.
Ferhat-Botan yandaşlarıyla birlikte hareketten kaçtılar, fakat ciddi bir kafa karışıklığı bırakıp, yapının inanç düzeyini zayıflatıp, örgüt yönetimini tartışılır bir hale getirdiler. Bunun etkileri hala yaşanıyor. Amaçları zaten bunu yaratmaktı.”
Ve Dersim’e ulaştıktan sonraki pratiklerini, katılımını ve yapması gerekenleri özelde önderlik savunmaları ışığında özcesi şunları söylüyor raporunda:
“Dersim sahasına ulaştıktan sonra kısa bir süre pratikte kaldık. Kış üslenme çalışmalarımız ve kış kamp hazırlıklarına başladık. Kış kampı eğitimlerinde saha yönetiminin kampta bulunmasından dolayı sahanın pratiği, açılım alanları, yönetim sorunları, şahadetler, eğitim konuları içerisinde değerlendirildi. Bununla birlikte eğitimlerin temelini Önderlik Savunmaları oluşturdu.
Savunmalar üzerinde kamp sürecinde yoğunlaşmaya çalıştım. Dönem dönem kapsamlı sonuçlara ulaştım. Dönem dönemde kendi yüzeyselliğimi aşamamamdan, yoğunlaşmamızın zayıflamasından kaynaklı çok fazla istediğim sonuçlara ulaşamadım. Bunu kendimde temel bir eksiklik olarak görüyorum ve tamamlamak için bir gayret ve çaba içerisinde olacağım. Savunmalarda her bölümde zihniyet ve vicdan devrimi karşıma çıktı. Kavrama ve anlam vermede bir zorluk yaşadım. Beni zorlayan temel nokta kendi dogmatizmimle karşı karşıya gelmekti. Birçok noktada katı dogmatizmimle bir mücadele içerisine girdim. Zihniyet ve vicdan devriminin yakıcılığını savunmamla birlikte, çok fazla hissettim ve düşüncede de bir netlik durumunu yaşamamı beraberinde getirdi.
Savunmalar üzerine yoğunlaşmalarımı daha arttırma gayreti içerisinde olacağım. Yine saha yönetimin kış kampında bulunmasından kaynaklı olarak, sahanın bir bütün olarak pratik faaliyetleri, eğilimler çerçevesinde de alındı ve eğitim konusu yapıldı. Açılım eyaletlerinde ortaya çıkan yetmez yaklaşımlar, örgütsel boyutta ortaya çıkan sorunlar, saha bünyesinde yürütülen faaliyetler, 1 Haziran sonrası sahanın ortaya koyduğu pratikteki yaklaşımlar olumlu ve olumsuz yönleriyle tartışıldı. Belirli düzeyde eleştiriler yapıldı ve özeleştiriler verildi. Yetersizliklerin kaynağı noktasında tam olarak bir ikna gelişmedi kamp sürecindeki eğitimlerde.
Dersim özgülünde kitle yapısı, arazi yapısı, düşmanın operasyon tarzı vs. konuları eğitim çerçevesinde değerlendirildi. Pratik mücadele sürecine ilişkin genel arkadaş yapısında bir kararlılık düzeyi kendini gösterdi.
Kış eğitimlerinin tamamlanmasıyla birlikte kampta bulunan bütün arkadaşların platformları yapıldı. Platform da, pratikle daha güçlü bir duruşun sahibi olabilmem için arkadaşlar tarafından yerinde eleştiriler geliştirildi. Bende Önderlik Savunmalarından aldığım güç ve inançla, başta Önderliğimize, Kürt halkına, şehitlere ve arkadaşlara layık olma ve ona uygun bir pratik yürütme kararlılığına ve zorunluluğuna kendimi mecbur hissediyorum. Bu çerçevede 2005 yılını, içinde geçtiğimiz bu sancılı süreçte kazanımlarla dolu bir yıl haline getirmenin zorunluluğu altında olmam gerektiğini düşünüyorum. Bu doğrultuda baharla birlikte olumlu ve güçlü bir pratiğe ulaşmak için elimden gelen çabayı ve gayreti göstereceğim.
Bedran yoldaşla Dersim’de birlikte kalan bir bayan yoldaş ona dönük söyledikleri anlamlıdır. Söylediklerini aynen buraya alıyoruz:
“Bedran Malatyalı bir arkadaştı. İstanbul’da üniversite okumuştu. İletişim okumuştu. Dersim’e 2004 yılında gelmişti. Ağırlıklı olarak Nazmiye’de kaldı. Yine Mazgirt tarafında cephecilik yaptı.
Bedran arkadaşın göz sorunları vardı. Hipermetroptu. Hipermetrop olmasına rağmen hiçbir zaman engel olarak bu durumu görmedi. Her zaman pratiğin tam ortasında yer aldı.
Bedran arkadaş karşısındaki yoldaşlarda doğal bir saygınlık yaratıyordu. Hem birikimliydi. Hem de mütevaziydi. Bu karşısındaki insanlarda saygınlık yaratıyordu.
Halkta Bedran yoldaşı çok seviyordu. Bir Dersim halkı herkesi benimsemez. Birikimli olacak, doyurucu olması gerekecek. Özcesi bir devrimcinin dolgun olmasını bekler Dersim halkı. Böyle olunca herkesi aynısı görmez. Ancak halk Bedran’ı kabul ediyordu. Bağrına basmıştı. Elbette her yoldaşı halk sever, her gerillaya bağrını açar, lakin bazen işte Bedran yoldaş gibi arkadaşların ismi geçti mi birde bakmışsınız ki gözlerinin feri açılmış. Daha duyarlı olunmuş. İşte bu durumu Bedran birikimiyle yaşam duruşuyla halkta hem de Dersim halkında yaratmıştı.
Özcesi Bedran yoldaşa halk her şeyi bilen gözüyle bakıyorlardı. Ve ona “kültürlü arkadaş nerede” diye soruyorlardı.
2005 yılında Nazmiye Pokus’ta beraber kalmıştık. Mazgirt’te dediğim gibi cephe biriminde kalmıştı. Daha sonra yine Nazmiye’ye dönmüştü. Bezikler de kalmıştı. Yaylacılar gelmişti. Arkadaşlar üslenme çalışmalarını örgütlüyorlardı. Yaylacıların aracılığıyla çalışma yürütüyorlardı.
Bir ormanda kalıyorlar. Yabani kavak ormanıydı. Sık bir ormanlıktır. Karışık bir yerdir. Ancak sırt açıktır, orman yoktur. Eskilerde askerlerin mevziileri bulunuyor. Bir birimdir. Sayıları azdır. Arkadaşlar yamaçları kullanıyorlar. Keşiflerini yapıyorlar. Saat sabahın 9.00 sıralarıdır. Üzerlerinde Skorsky helikopteri geçiyor. Bedran arkadaş geçen Skorsky’e bakacak, nereye gittiğini tespit edecek. Sırta çıkıyor. Dolu mu boş mu olduğunu tespit edecektir.
Sırta çıkıyor. Arkadaşlar noktadadırlar. Düşmanın bir hareketli birliği gelmiş sırta yerleşmiş Bedran yoldaşın ve diğer yoldaşların bilgisi yoktur. Sırta Bedran yoldaş çıkar çıkmaz direk Bedran arkadaş vuruluyor ve şehit düşüyor. Sabah keşif saatlerinde asker ya da düşman gücü yoktur ancak düşman daha sonra hava açıldıktan gizli bir şekilde gelip sırta yerleşiyor.
Dediğim gibi yoldaşların haberi yoktur. Bedran arkadaşta düşman hareketli var mı yok mu, Skorsky dolu mu boş mu tespitini yapmak için sırta çıktığında düşmanın ortasına düşüyor. Ve silahına sarılma fırsatı bulmadan şehit düşmüştü.
Bedran yoldaş genelde duyarlı bir yoldaştı. Ancak dediğim gibi gözleri yakını görmüyordu. Zaten gözlük taşıyordu. Acaba düşmanın içine düşmesi onu yakını görememesinden mi kaynaklıydı onu bilemiyoruz. Ve bu tabii onun için bir dezavantajdı” diye bize anlatacaktı.
Bedran yoldaş gerçekten oldukça sevgi dolu bir insandı. Kibardı. Kadınlara karşı çok duyarlıydı. Halka ölümüne bağlıydı. Bu bağlılığını partizan güçlerindeyken de göstermişti. Kürtçe bilmemesine rağmen halk onu bağrına basmıştı. Onun halka karşı olan sevgisi, saygısı güleç gözlerinden görülüyordu. Çok ağır başlıydı. Oturaklıydı. Bilinç düzeyi yüksekti. Her şeyden önce duygu yüklüydü. Onunla bir kere oturan bir insan onu bir daha unutamazdı. Öyle insan canlısıydı.
Evet, böylesine güzel bir yoldaşı hem de böyle çok talihsizce kayıp etmek insana zor geliyordu. Devrim mücadelesine çok katacak şeyi varken aniden aramızdan ayrılması insana zor geliyor. İnsan kaldıramıyor. Hele hele onunla aynı mevziide düşmana karşı göğüs göğse çarpışmışsanız onun böyle sessiz sedasız gitmesini hazmedemezsiniz. Ve biz asla hazmetmedik. Ve etmeyeceğiz de. Ve öyle görülüyor ki düşmanda bizim ve halkın Bedran yoldaşa karşı bu yaklaşımını bildiği için şehit düştüğünde Bedran yoldaşın naşını helikoptere asılı bir halatla vahşice götüreceklerdi.
Düşmandır ona karşı diş bileyenlere karşı öfkesi büyük olacaktır. Ancak unutulmamalıdır biz de Bedran yoldaşın yoldaşlarıyız ve bizim öfkemizin derinliği ve büyüklüğü bize sorulmalıdır.