HABER MERKEZİ
Dijital teknolojik aletlerin ve uydu sistemlerinin gelişmesi ile medya çok daha fazla bir devletin ve toplumun siyasi, ahlaki ve vicdani gerçeğini yansıtmaya başlamıştır. Bir devletin ve milletin ne olduğu ve ilkelerini medyasına bakarak anlamak mümkündür. Bu nedenle medyayı takip ederek içinde olunmasa da bir toplumun kişilik analizini, değer yargılarını anlayabiliriz. Medya verdikleri ile kendisine, devletine ve milletine ayna tutmaktadır. Örneğin Türklerin nasıl bir millet ve devlet olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz medyasına bakın. Türkler nasıl bir hükümet tarafından yönetiliyor, öğrenmek mi istiyorsunuz medyasına bakın. Bu yöntem sadece Türkler için değil diğer halk ve devletler için de geçerlidir. Konumuz Türkler olduğu için biz Türk medyasına bakmaya çalışacağız.
Medya analiz ile devlet ve toplumu anlamak meşakkatli bir iştir. Biz kimi temel başlıkları belirteceğiz. Yorumu ve değerlendirmeyi sizlere bırakacağız.
Yıllar önce El-Cezire TV’nin Türkiye ve Ortadoğu sorumlusu olan adını şimdilik hatırlayamadığım bir Arap gazeteci, ‘Türk medyasının iş yapma biçimi üniversitelerde konu yapılıp incelenmelidir’ demişti. İlk etapta bunun bir övgü olduğu sanıla bilir. Ancak Arap gazeteci, Türk medyasının kabul edilebilir standartlarında iş yapmadığı halde kendine medya demesini nasıl başardığını anlatmaya çalışmıştı. Zamanla takip ettikçe insan uzman gazetecinin ne demek istediğini çok daha iyi anlıya biliyor.
Türk medyasında haber olmaması gerekenler her zaman anahaber konusu yapılır. Kabul edilebilir ölçüler içinde yayın yapan medya organlarında anahaber konusu bir gelişme hangi ilke ve yöntemle ele alınıyorsa, Türk medyası bu yöntemi haber değeri olmayan konulara uygulayarak sunabiliyor. Çok önemli olmayan bir gelişmeyi anahaber haline getirebiliyor. Birkaç dakikalık yayınla verilebilecek bir gelişmeyi saatler alacak biçimde sunmaktan sıkılmıyor. Yani eşeği boyayarak sahibine satabiliyor. İşte buna basıncılık, yayıncılık demekle kalmıyor, toplumu da buna inandırmaya çalışıyor. Hiçbir haberin devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne halel getirmemesine özel bir itina gösteriyor. Devlet ‘milletin ırzına geçse’ de bu haber olarak kabul görmüyor. Milleti devletin hizmetinde tutacak konular özenle seçiliyor. Buna göre bir dil kullanıyor. Türk medyasına göre devlet her zaman tarafsız, koruyucu, sorun çözücü, büyük ve her şeye hakim olan güçtür. Millet her zaman muhtaç, karmaşık, sorunlu, cahil vb… olan bir güruhtur. Haber değeri olan konulardan biri de milletin gerilikleri, ilkellikleri, mağduriyet içinde devlete yalvaran hali oluyor.
Duruş ve yeri asker, istihbarat, polis ve para kimdeyse onun safıdır. Normalde medya toplumun, halkın vicdanı ve gözü olması gerekir. Türk medyası TSK’nin, Mit’in, Polisin ve hükümetlerin gözüdür. Vicdan ise tanımadığı yabancı bir değerdir. Örneğin hiçbir kanalın ve gazetenin Ankara temsilcisi MİT ile doğrudan ya da dolaylı irtibatlı olmadan iş yapamaz. Daha doğrusu MİT onaylı olmazsa göreve getirilemez. Türk medyası halkın gözünden yöneticilere bakmaz. Yöneticinin gözüyle halka bakar. Bunu yaparken de öyle alçaklıklara başvurur ki ancak ince eleyip sık dokursan anlayabilirsiniz. Örneğin iktidarın yerine muhalefeti koyarak halkın yanındaymış gibi konuşur yazar. Gerçek yüzünü suçları artık iyice ayyuka çıkmış bir bürokrat veya seçilmişi devletin itibarını ve gücünü zedelemeden yererek gizlemeye çalışır. Suçu ve eksikliği her zaman kişilere yükler. Sistemi ve kanunları dokunulmaz göstererek, çözüm yolunu kapatır.
Türk medyasının dili her zaman iktidar gurupları içinden bir tarafı tutarak diğerini eleştirmek, karalamak ve gözden düşürmek biçiminde olmuştur. Olmaktadır. Belki bunda ne var denilecektir. Medya gurupları aynı zamanda sermaye guruplarının birer şirketidir, çıkarları için bunu yapabilir denilecektir. Bu doğrudur. Ancak Türk medyası bu çizgisini sanki egemenlere ve iktidara karşı halkın çıkarlarını savunuyormuş gibi yaparak topluma sunuyor. Buraya kadar da çok ciddi bir sorun yokmuş gibi görünebilir. Ancak işin sırrı tam da buradadır. Türk medyasının yayın çizgisinde değişmez bir özellik de iktidar gurupları arasındaki çıkar çatışmasında karşıt gurup ya da gurupları eleştirip yandaşını desteklerken bunu halkın tarafını tutma biçiminde yansıtıp halkı buna inandırmaya çalışmasıdır. Böylece olay ve olguları saptırma, yalan söyleme, gerçekleri tersyüz etme Türk medyasının gerçek yayıncılık dediği şey olmaktadır. Bu nedenle dünya da Türk basını kadar yalan söyleyen başka bir medya yoktur. Toplumun buna inanmasa da ses çıkarmaması, Türklerin kimlik ve kişiliğindeki irade kırılmasını, fukaralığını yalanla yaşamaya razı olmasını ele vermektedir. Demek ki Türklük yalanla yaşamaya razı olmaya mecbur edilmiş bir kimlik oluyor. Kimlik ve kişilik yitimi olan bu durum aynı zamanda insanlıktan uzaklaşmaya ses çıkarmamak anlamına da gelmektedir. Medyasına bak Türkleri gör. Medyasına bak Türkleri anla…
Dikkat edildiyse AKP-MHP faşizmiyle birlikte Türk medyası tam olarak ‘penguen medyası’ oldu. Bu tanımlama yanında bir de ‘havuz medya’ kavramı, ‘yandaş medya’ tanımı var. Havuz ve yandaş medya bu katagoriye girmediğini iddia eden diğer medya kolunu akladığı için gerçekleri tam ifade etmiyor. İçindeki şahsiyetli gazetecilere rağmen Türk medyasının tümüne ‘penguen medyası’ demek en doğru tanımlama olacaktır.
Böyle bir medyanın en derin sorunu ahlakilikte yaşanmaktadır. Türk medyasında ahlak ve vicdan yoktur. Doğruluk, haklının yanında olmak, güçsüzü, mağduru savunmak ahlaki bir tutum olduğu gibi özgür medyanın da olmazsa olmaz ilkesidir. Ancak gel gör ki Türk medyası Kürtlere yaklaşım gibi çok önemli konularda asker ve polisten çok daha savaşçı, istihbarat örgütlerinden çok daha ajan işi yapabilmektedir. Savaş çığırtkanlığı Türk medyasının en çok odaklandığı konulardan biridir. Yüzlerce TV kanalında, yedi-yirmi dört Kürt siyasi örgütleri ve çalışmaları tek bir Kürt siyasetçi olmadan konuşula bilinmektedir. Kürtler konusunda savcı, hakim ve avukat aynı kişi olabilmektedir. Bu tür kişiler uzman diye sunula bilinmektedir.
Türk medyasının ahlak ve vicdan düzeyinin ne olduğunu anlamamızı sağlayan güncel ve aynı zamanda en çarpıcı örnek devletin Kürt mezarlıklarına saldırısına bakışıdır. Sadece bu konuda değil Kürtlerle ilgili her konuda Türk medyası kör, sağır ve dilsizdir. Gören, duyan ve konuşan durumdaysa küfürbazdır. Yalancı ve iftiracıdır.
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi