BEHDİNAN
1995 yılının sonbahar mevsimiydi. On iki arkadaştık. Hepimiz de birbirimizden küçüktük, ilk Dêrsîm eyaletine gitmiştik. Peyman arkadaşı ilk burada tanıdım. Peyman arkadaş bu süreçte takım komutanıydı. Ayrıca benim de ilk takım komutanım oluyordu.
Dêrsîm’in Kızılağaç noktasıydı bulunduğumuz nokta. Bu noktadan Dêrsîm merkezini net olarak görebiliyorduk.
Peyman arkadaş Rojava’lı olduğu için dikkatimi çok çekmişti. Başka parçada Kürtlerin yaşadığını ilk olarak burada öğrendim ve bu konuda sık sık soru sormaya başladım. Peyman arkadaşa; mücadele içerisinde Rojavalı arkadaşlarda mı yer alıyor? diye sorduğumda, şöyle bir cevap aldım: “Neden Zazalar, Türkler yer alıyor da, Rojavalılar yer almasın? Mücadele tüm Kürtleri kapsadığı gibi, tüm insanlığı da kapsıyor. Kaldı ki biz de Kürdistan’ın bir parçasıyız, öyle değil mi?” dedi. Daha sonra, o zaman yanımızda yer alan bir Laz arkadaş vardı, onu örnek gösterdi. Amcasının kızından bahsetti. Amcasının kızı mücadele saflarında şehit düşmüştü. Oysaki ben mücadele içinde sadece Kürtlerin yer aldığını sanıyordum. Sürekli olarak benimle sohbet ederdi. Kürtlerin parçalanmışlığını, Kürt gerçekliğini, kendi gerçekliğimiz ve Dêrsîm’den sıkça konuşur olmuştuk.
İnsanlara yaklaşımı çok farklıydı. Bunu sürükleyici sohbetleriyle, yaklaşımlarıyla gösterebiliyordu. Peyman arkadaş yoldaşlık sorumluluğunun da bilincindeydi. Bendeki “yapamamam” olgusunun duvarlarını yıkmıştı. Sürekli olarak Önderliği anlatırdı. Şehit Bêrîtan çizgisinden bahsederdi. Bêrîtan yoldaşın eylemini ilk Peyman arkadaş anlatmıştı bana. Bêrîtan yoldaşın çizgisini kendisine ilke edinmişti. O, bu efsanevi komutana ve çizgisine adeta aşık olmuştu. Doğa aşkı, eğitim aşkı, yoldaşlık aşkı ve birçok yaşam aşkıyla bütünleştirmişti Bêrîtan yoldaşa olan aşkını. Yaptığı her işi büyük bir zevk duyarak yapıyordu. Alandaki tün yoldaşlar tarafından sevilmesinin sırrı belki de burada gizliydi. Yer yer zorlansa da bunu kendisine engel yapmıyordu. Çükü Dêrsîm doğasıyla kendisini bütünleştirmişti. “Dêrsîm dağlarında herkes yürüyemez, ne kadar zorlansam da tabiat beni kendisine bağlıyor” diyordu. Bêrîtan yoldaş, Dêrsîmliydi; o da bu yüzen Dêrsîm’e bu kadar candan bağlanmıştı. Bunun için de Peyman arkadaş Dêrsîm’den kopmayı bir türlü göze alamıyordu.
Ali Boğazı, şelalesi, mağaraları, buz kütlelerinin arasındaki yeşilliklerle adeta cenneti andırıyordu. Peyman arkadaş aslında Dêrsîm’in her köşesine ayrı bağlıydı. Ali Boğazı’nın şelalesinin yanında günlüğünü yazması arkadaşa müthiş bir zevk veriyordu. Hatta Ali Boğazı’na ilişkin bir hayali de vardı, bu hayalini bizlerle paylaşırken; “devrimden sonra bu boğazda, şelalenin yanında bir evim olacak, şark odası şeklinde döşeyeceğim. İçinde Önderliğin fotoğrafı, bir kleş, bir Dêrsîm şelemesi, bir de el emeğiyle örülmüş kilimle süsleyeceğim” derdi. Paylaştığı her düşünü gerçekleştirmek için daha azimle mücadele yürütürdü. Yine Peyman arkadaşın aşkı Munzur’a, Zel dağına bambaşkaydı.
Peyman arkadaşın zorlanmalarını gördüğüm zaman kendime örnek almak istediğim yönler hep ilgimi çekiyordu. Her zaman şunu düşünüyordum: Arkadaş da zorlanıyor, fakat benim kadar güçsüz değil. Güçlüydü Peyman arkadaş. Askerlikte örnek alınacak bir kişiliğe sahipti. Bu gücünü bize verme çabasındaydı her zaman. Hatta sürekli; “eğer kendinizi zorlarsanız aslında hepiniz birer Bêrîtan olabilirsiniz” diyordu. Bêrîtan yoldaşın yaşam ilkelerini sürekli bize örnek verirdi. Bir sorun karşısında zorlandığımız zaman da, Bêrîtan yoldaşı bize örnek verirdi. Ve şunu söylerdi. “Bu savaş içerisinde her yönüyle Bêrîtan yoldaşı kendimize örnek almamız gerekir.” O süreçte tanrıça Zîlan da takımda yer alıyordu. Zîlan yoldaşın zorlandığı bir süreçti, Peyman arkadaş her zaman Zîlan yoldaşa yardımcı olmaya çalışıyordu. Zîlan yoldaşın eylemi 1996 yılında olduğunda Peyman arkadaş; “onu anlama, bilince çıkarma zayıftı bizde. Arkadaş yanımızdayken, biz ona o değeri vermiyorduk. Şehit düştükten sonra ağlamak, hayıflanmak faydasızdır. Önemli olan bundan sonra derin bir öz eleştiri vererek, onun çizgisine layık olmaktır” demişti. Zîlan yoldaşın gerçekleştirdiği o kutsal eylem birçok arkadaşta olduğu gibi Peyman arkadaşta da, kendisini özeleştiri süzgecinden geçirerek yeni bir çıkış yapmasına vesile olmuştu.
Şunu net olarak görebiliyorduk. Kendi cinsine olan yaklaşımıyla, halka yaklaşımıyla, duruşu ve coşkusuyla köylülere güven veriyordu. “Siz çok şanslısınız, böyle bir yerde yaşamınızı sürdürdüğünüz için. Bunu değerlendirmeniz gerekiyor” diyerek, bizlere her zaman düşmanın halka yönelimlerini anlatmaya, kavratmaya çalışıyordu. Diğer yandan da halka yanlış yaklaşımlarımızı asla kabul etmiyor, bu konudaki en ufak bir yanlışımızda bizleri uyarıyor, eleştiriyordu. Halkla olan diyaloglarında sürekli Önderliği anlatıyordu. Halkı bilgilendirme istemi çok fazlaydı. Çünkü o devrimin ancak bilinçlendirilmiş bir halk ile toplum ile gerçekleşebileceğine inanıyor ve inancının gereklerini yerine getiriyordu.
Dêrsîm’de doğu-batı alanları vardı. ‘98’de düzenlemeler oldu. Peyman arkadaşla batıya geçtik. O süreçte Peyman arkadaş bir grupla birlikte Önderlik sahasına geçecekti. Önderliği görmeyi çok istiyor ve hep hayal ediyordu. Yürüyüşümüz sırasında Afkasar vadisini bana gösterdi. Coğrafyayı tanıtıyordu. Batıya geçtikten bir ay sonra ayrıldık. O zaman son sözü şuydu “Dêrsîm’e iyi bakın, onu size emanet ediyorum.” Bu sözleri dilinden dökülürken gözyaşlarını tutamadı. O günden sonra Peyman arkadaşı uzun bir süre göremedim. Beş yıl sonra Peyman arkadaşı şu an bulunduğum noktada gördüm. Toplantıya gideceği sırada bizim noktaya uğramıştı. İçtima saatimizdi, içtimadan sonra bulunduğu mangaya yöneldim. Peyman arkadaşı uzun bir süreden sonra kucaklayacaktım. Onunla göz göze gelir gelmez, merhaba dedim. Bana “Şervin yoldaş sen misin? Ne kadar büyümüşsün. Senin şehit olduğunu sanıyordum” dedi. Ayakta gerçekleştirdiğimiz kısa sohbetten sonra oturduk. “geri çekilmelerde Dêrsîm’den en son siz geldiğiniz için çok şanslısınız” diyordu. Çok yoğun bur duyguyla Dêrsîm’i hemen anlatmamı istiyordu. Farklı bir duygu ve coşkuya kapılmıştı. Bir ara fotoğraflara baktı. Şehit arkadaşın resimlerini görünce çok etkilendi. Bu sırada ben kendisine bakıp, gülümsedim ve heval sende bir değişiklik yok dedim. Bana şunu söyledi; “tüm arkadaşlar şehit düştü, benle sen kaldık.” Gözleri öyle dolmuştu ki, sanki ben birkaç cümle daha kursam, gözyaşları sel olup akacaktı. Konuşmalarımız haber saatine kadar böyle sürdü. Haber saati gelince televizyonun bulunduğu yere gitti. Sabah erkenden toplantıya gitmek için hazırlandı. Bana; “toplantıdan dönünce tekrar görüşeceğiz” dedi. Fakat toplantıdan sonra onu görme şansım hiç olmadı.
Bir zaman sonra, biz bir grup arkadaş eğitim amaçlı araziye çıktık. Bir ateş yakmış, ateş etrafında oturarak çember oluşturmuştuk. Peyman arkadaş birden güler yüzlü bir şekilde yanımıza doğru geldi. Tüm arkadaşlarla merhabalaştı. “Şervin arkadaştan başkasını öpmeyeceğim” diyerek bana doğru yöneldi. Arkadaşlar ona takılmak için; “neden özellikle Şervin arkadaş?” dediler. Peyman arkadaş bir şey söylemeden gülmeye başladı. Ve bizimle birlikte oturdu. Sohbet etmeye başladık. Bir ara bölüğüyle fotoğraf çektirdik. Yanan ateş gürleştikçe bizim de eskiye dair olan sohbetimiz çoğalıyordu. Ayrılık vakti gelmişti. Ayrılırken; “tamam, gelirken sadece Şervin arkadaşı öptüm ama üzülmeyin giderken hepinizi öpeceğim” diyerek ateşin etrafında çember oluşturan arkadaşları tek tek kucakladı. O sıcak gülüşü ve kucaklayışı adeta içimi ısıtmıştı. O günden sonra Peyman arkadaşı bir daha hiç göremedim. Ara sıra haberini alıyordum, ama bir dönem ondan haber de almamaya başladım.Ta ki Peyman arkadaşın bölüğünde bir kaza olduğunu duyana dek. Arkadaşlar ilk önce bana bir şey söylemediler. Ben duyum almıştım. Bana yalnızca Peyman arkadaşın yaralı olduğunu söylüyorlardı. Cenazesini görünceye kadar da inanmamıştım şahadetine. Çok yoğun duygulardı yaşadığım. O an’a kadar olan tüm birlikteliğimiz gözümün önünden bir bir geçti. Şu sözü aklımdan hiç çıkmıyordu: “Şervin benle sen kaldık o günlerden şehit düşmeyen, bizim takımda yer alan tüm arkadaşlar şehit düştü.” Çok kötü bir duygu kapladı bedenimi. Şehit olacağını hissediyor muydu ki, bana böyle bir şey söyledi. Hala da onun şahadetine inanmak istemiyorum.
Peyman arkadaş şehit Bêrîtan yoldaşın çizgisindeydi. İlkelerini ilke olarak edinmiş, bu ilkeleri her zaman yaşamsallaştırmıştı. Çok büyük bir tesadüftür ki şehit düştüğü hafta, Kahramanlık Haftası’ydı. Peyman arkadaşın kendisi de bir kahramandı zaten. Kendisini Önderliğe, şehitlere, halkına ve yoldaşlarına adayan, ülkesinin her bir parçasına aşk derecesinde bağlı olan bir kahraman. Yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle, Peyman arkadaş kahramanlığını bin defa ispatladı. Şehit Bêrîtan yoldaşın yalnızlığını paylaşacak bir arkadaşı, çizgi yoldaşı oldu. Sürekli olarak örnek verdiği çizgide şehit düştü. Biz de onun ardılları olarak ona layık olmalı, onu ve tüm şehit yoldaşlarımızı her zaman yaşamımızın tüm alanlarında yaşatmalıyız.
Adı: Stêra
Kod adı: Peyman Dêrsîm
Doğum yeri ve tarihi: Tirbê Spî/1973
Katılım tarihi: 21 Mart 1992
Şahadet tarihi ve yeri: 26 Mart 2003/Xakurkê