BEHDİNAN – PKK Şehit Aileleri ile Dayanışma Komitesi, AKP-MHP iktidarının şehitliklere dönük vahşi saldırıları üzerine yazılı açıklama yaptı.
Komitenin açıklaması şöyle:
“Türkiye hükümeti emriyle mezarlıkları yıkma, cenazeleri parçalama, cenazeleri mezarlıklarından çıkarıp atmalar yapılıyor. Mezarlıklara ve cenazelere yapılanlar kamuoyundan gizleniyor. Gizlendiği için insanlar onların insanlıktan uzak vahşi yanlarından habersiz kalıyor. Yandaş medyanın bunu yayımlayacağı da zaten beklenemez. Yine hükümete yakın sivil kurum ve kuruluşlarının da görmezlikten, duymazlıktan geleceği bellidir. Türkiye hükümetinin emriyle mezarlıkların tahribi, yıkımı, cenazeleri parçalama vahşetine ana muhalefet ve ona yakın kurum, kuruluşların da göz yumduğu anlaşılıyor.
Oysa mezarlıkların yıkımı, cenazelerin parçalanması sanal medyada jandarma ve özel harekâta bağlı kişilerce yayımlanmaktadır. Jandarma ve özel harekâtçılar tarafından yapılan mezarlıkları yıkma, cenazeleri parçalama Türkiye hükümetinin özel talimatı arasındadır. Yapılanlar bir veya iki jandarmanın, polisin yapacağı türden değildir. Bakın, Bitlis Garzan Şehitliği’nde gömülen 282 şehit cenaze mezarlarından çıkartılmıştır. Çıkartılan cenazeler Kilyos Kimsesizler Mezarlığına götürüldü. Ancak cenazelerin büyük bölümü mezarlığın yakınındaki bir kaldırımın altına topluca gömüldü. Tam 261 cenaze kaldırım altına konulmuştur. Türkiye hükümetinin emriyle kaldırım altına cenaze gömme dünyada ilk olmaktadır. Ne din, ne iman, ne insanlıkla izahı yapılamayan bu icraat AKP-MHP iktidarının faşist karakteridir. Yapılanları faşizmden öte başka ne tanımlayabilir ki…
‘BU ALÇAKLIK VE VAHŞET SADECE TÜRK HÜKÜMETİNDE GÖRÜLDÜ’
Türkiye hükümetini yürüten, AKP-MHP sadece şehit cenazelerinin mezarlarını yıkma, cenazelerini parçalamakla kalmadı. Şehit cenazelerinin belediye araçlarıyla taşınmasına izin verilmemektedir. Cami imamlarının cenazeleri yıkamasını engellemektedir. Dini vecibelerin yerine getirilmesine müsaade etmemektedir. Hem camiler hem de cemevlerinin cenazenin dini vecibeye göre yıkanmasını, kaldırılmasını açıktan engellemekte ve kolluk güçleriyle oraları ablukaya almakta ve hatta saldırmaktadır.
Bütün bir insanlık ve dinlerin en temel hak olarak tanıdığı gömülme hakkı halkımızın elinden alınmakta, şehidin hak ettiği biçimde gömülmesine ve yasının tutmasına izin verilmemekte, saldırı, işkence, gözaltı ve tutuklama gerekçesi yapılmaktadır. Cenazelerimiz kargo ile annelerin eline tutuşturulmaktadır. Şehit düşen aileleri mezarlıklara zorla getirerek o annelerin gözleri önünde çocuklarının kabirleri parçalanmaktadır. Bazı mezarlıklar bir sefer değil tam 7 sefer saldırılıp tahrip edilmiştir.
Ölü bedenlere işkence yapan, bütün dinlerce kabul edilmiş ölünün ruhani mekanı olan kabirleri kıran, bombalayan bir alçaklık ve vahşet TC. hükümetlerinde görülmüştür. Bu yapılanlar sadece Kürtlere değil, şehit ailelerine değil, aynı zamanda tüm topluma bir tehdit ve korku amaçlı yapılmaktadır. Kamuoyundan gizlenirken, el altından sanal medya üzerinden jandarma ve özel harekâtçılar tarafından yapılanları yayınlayarak bunu yapmaktadırlar.
Mezarlara yapılan saldırı aynı zamanda bütün bir insanlığa, bütün bir inanca yapılan saldırıdır. Peki, AKP-MHP devletinin yaptığı vahşet ile DAİŞ yaptığı vahşet arasında bir fark var mı? Yok, çünkü DAİŞ’in akıl hocası AKP-MHP’dir. Nasıl bütün dünya DAİŞ’e karşı durduysa, AKP-MHP faşizmine karşı da durmak bir insanlık borcudur.
‘KÜRT DÜŞMANLIĞINDA SINIRI YOK’
AKP-MHP faşizminin bu ahlaksız saldırıları Kürt düşmanlığında geldiği noktayı göstermektedir. Kürt düşmanlığında sınır tanımayan siyasetinin bir parçası olarak şehitlerimize saldırmaktadır. Nasıl yaşamımıza müdahale edip bizleri Kürtlüğümüzden uzaklaştırmak istiyorlar, şehitlerimize, kabirlerine saldırarak bizi moral değerlerimizden uzaklaştırmak, şehitlerimizin bize bıraktığı hafızadan koparmak istiyorlar. O nedenledir ki, halkımızın büyük kahraman ve önderleri olan Şex Said’lerin, Seyit Rıza’ların mezarları halen saklanmakta, hak ettikleri ibadet ve törenle gömülmelerine izin verilmemektedir.
AKP-MHP faşizminin şehitlerimize bu kadar saldırmasının nedeni şehitlerimizin gücünü biliyor olmalarıdır. En çok da şehitlerimizin gücünden korkuyorlar. Onlar da biliyorlar ki, bir halkın arkasında böylesi fedai bir şehitler ordusu olduğunda o halk yenilmezdir. Bu kadar vahşice şehitlerimize saldırmalarının nedeni özgürlük mücadelesinde toprağa düşenleri yüreğimizden, aklımızdan ve hafızamızdan silmek istemeleridir. Onlar da biliyorlar ki, şehitlerimiz ruhumuzu dirilten, direniş gücümüze güç katan yaşam ve mücadeleleriyle geleceğimizi aydınlatan yegane güçtür.
‘SON ZAMANLARINI YAŞIYORLAR; EYLEMLERİ ÇEŞİTLENDİRELİM’
Şehitlerimize işkence yaparak, mezarlıklarımızı tahrip ederek, cenazelerimizin gömülmesini engelleyerek aynı zamanda en ağır cezayı şehit ailelerimize, bütün bir halkımıza ve hatta insanlığa veriyorlar. Ölülerimizi gömmek, onların yasını tutmak kadar daha insani ve ahlaki bir talep olabilir mi? İnsanlıktan kopmuş faşist baskı ve korkuyu kendisi için bir çözüm aracı gören bir Türkiye hükümetiyle karşı karşıyayız. Elinde kalan sadece korku ve baskı ile insanları sindirmeye çalışmaktır. Her an ve her gün dağılma korkusu yaşayan Türkiye hükümetinin sürekli beka sorunundan bahsetmesi bundandır. Türkiye hükümeti derin bir yıkılma korkusu yaşamaktadır. Onun için hep saldırı ve savaştan söz etmektedir. Türkiye hükümeti varlık yokluk aşamasındadır. Bugün yarın bitti bitecek sürece girmiştir. Zaten bunu kendileri de söylüyor. O nedenle Türkiye hükümetinden iyileşmeler, demokratik adımlar insani davranış ve söylemler beklemek ne kadar inandırıcı olabilir ki… Kendilerinin inanmadığına başka insanlar nasıl inanabilir ki? Türkiye hükümeti rejim olarak son zamanlarını yaşamaktadır. Korku ve baskının her türünü denemeleri bundandır. Artık Türkiye hükümeti için günlük bir basın açıklaması bile onun için her an yıkılırım korkusu anlamına gelmiştir. Tüm yürüyüşleri, basın açıklamalarını yasaklamaları terörü engelleme değil korkularını engellemedir. Korku devleti kuranlar korkular içinde yaşayanlardır. Ve tarihte göstermiştir ki korkulan her zaman başa gelmiştir. Türkiye hükümetinin bu korkularından dolayı yaptığı baskı ve korkutma çabaları onu yeni korkulara koyacaktır. Türkiye hükümetinin korkusunu derinleştirmek için her insanın elinden geleni yapmasının koşulları daha çok ortaya çıkmıştır. Her türlü karşı duruş, söylem, eylem, davranış, engelleme, boşa çıkarmayı basit görmemeliyiz. Daha da artırmak farklı yöntem ve araçları denemek, uygulamak mücadeleye katkı verecektir. Her insan kendi çapında Türkiye hükümetinin korkularını artırmak, onu daha da derin korkulara içine koymak için elinden geleni yapabilir. Eylemin büyüğü küçüğü yoktur. Önemli olan Türkiye hükümetinin korku üzerinden yaptığı politikayı korkularını artırarak boşa çıkarabiliriz. Hiçbir eylem biçiminden asla vazgeçemeyiz. Her türlü direnişi geliştirmek, çeşitlendirmek faşizmin korkular içinde boğulmasına yol açacaktır. Ve elbette ki yapılanların onlara kalmayacağını onlar da bilmektedir. O korkuyla daha fazla baskılara saldırılara yönelmektedir.
DEMOKRATİK KAMUOYUNA ÇAĞRI
AKP-MHP faşist devletinin şehitlerimize karşı gerçekleştirdiği alçakça saldırılarına karşı halkımızın her türlü ve çok çeşitli mücadele yöntemlerini uygulaması meşru olmaktadır. Türkiye halklarının bu insanlık dışı uygulamalar hakkında yaptığımız bu bilgilendirme temelinde gereken tutum ve tavır alacağını biliyoruz. Yine İnsan hakları dernekleri, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve meslek odalarını yaşanan vahşet karşısında duyarlı olmaya çağırıyoruz.”