HABER MERKEZİ
Kürtler kendi katilleriyle ve kendilerine saldırı ve linç girişiminde bulunanlarla kardeş değiller. Kürtler, eşit
ve demokratik ulus koşullarını kabul eden ve bu çerçevede yaşamayı ilke edinen herkesle kardeşçe yaşamayı değerli bulurlar, bunun savunucusu ve uygulayıcısı olurlar. Kürtler ve Kürt Halk Önderliği bunu yıllardır dillendiriyor. Kürtler, Ortadoğu çapında böyle büyük bir kardeşlik projesiyle yaşamayı hedeflemiş durumdalar. Kürtler, hiçbir zaman klasik milliyetçilik ve geleneksel ulus devlet sınırlarına önem vermemişler, itibar etmemişlerdir. Çünkü Ortadoğu’nun yüz yıllık bu çıkmazının batı orijinli ulus devlet ve bu katı zihniyetin yarattığı sınırlardan kaynaklandığının bilincine ulaşmış durumdalar.
Bu açıdan Kürtler, bütün geriletici, düşmanlaştırıcı, yok edici ve yaşamı cehenneme çeviren bütün geri zihniyetlere karşı savaş açmışlardır. Kürtler, en başta kendilerini yüz yıl boyunca baskı ve soykırım kıskacına almış olan bu gerici muhafazakar sisteme karşı kırk yıldır büyük bir mücadele yürütüyor ve bu mücadelede de önemli ölçüde devrimci bilinç yaşamış, demokratik ve özgür bir halk haline gelmiştir. Kürtler, inanç sahibi bir toplumdur. Kürdistan’da her inancı bulmak münkündür ve hepsi de hem Kürtlerin, hem de Ortadoğu’nun inanç ve kültürel değerleri ve mozaiğidir. Sömürgeci sistemler yıllarca Kürtlerin inancını Kürtleri kendi egemenliklerinde tutmak ve soykırıma uğratmak için bir afyon olarak kullandılar.
Sömürgeci sistem, Kürtlerin bilinçlenmesini, ulusal bilince sahip olmasını, kendi ulusal önderlik ve ulusal savunma gücüne sahip olmasını hiçbir zaman hazmedememiştir. Kürt şehir, kasaba Belediyelerine kayyum atanması bu hazmedememe ve Kürtlerin iradesini kabul etmemenin en açık ıspatları oluyor.Kürtleri bir ulus olarak kabul etmediklerinden dolayı Kürtlere ait ne varsa hepsini yok etmek istiyorlar. Sömürge sistemi Kürdistan’da her bakımdan ağır bir yenilgiye uğratıldı. Sömürge devleti bu yenilgiyi bir türlü kabullenemiyor. Halkın iradesiyle gelen iradeyi bundan dolayı etkisizleştirmek istiyorlar.
Kürtler ne yapıyorlarsa kendi kimlik ve özgürlükleri için yapıyorlar. Kürtler hiçbir zaman her hangi bir zorlama ve baskı altında olmadan kendi özgürlük kavgalarını fedakarca yürütüyorlar. Öyle bir hava yaratılmış ki, sanki Kürtler bu mücadeleyi zor ve baskıyla yürütüyorlarmış gibi. Zor ve baskıyla, devlet terörüyle Kürdistan’da kalmak ve Kürdistan’ı ve Kürtleri asimilasyona uğratmak isteyenler devlettir.
Kürtler yüz yıllık bu asimilasyoncu ve sömürücü sisteme artık kahramanca dur dediler. Kürdistan’da yenilgi alan Akp ve geleneksel iktidar odakları, çeşitli hile ve entrikalarla Kürtlerin değerlerini, irade ve gücünü ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürtler, mevcut muhafazakar sistemin etkisinden çıktılar. Hiç kimse Kürtlere ”Kürtler muhafazakarlar” diyemezler. Çünkü Türkiye’de ve Ortadoğu’da mevcut muhafazakarlığın halklara neler çektirdiğini, hayatı cehenneme çevirdiğini en iyi Kürtler biliyorlar. Bu açıdan kimse, Kürtlere kalkıp ta din ve inaç konusunda akıl vermeye kalkmasınlar, haddelerini bilsinler. Kürtler, hangi ideojoji ve sistemin kendilerini özgürlük ve kurtuluşa götürdüklerini kırk yıllık mücadeleyle öğrendiler. Geleneksel sömürü sistemi Kürtlerin, kendi muhafazakar etkilerinin dışına çıkmasını hazmademiyorlar, kabullenemiyorlar.
Marksizm sanayinin gelişimi ve işçi sınıfının oluşmasıyla kendisini bilimsel olarak ortaya koymuş, özelde işçi sınıfı ve genelde de ezilen bütün halkların ve ulusların modern bilimsel kurtuluş ideolojisidir. Yani kapitalist yamyamların, kalemşörlerin iddia ettikleri gibi, Marksizm din düşmanlığı değildir, dinle ve inançla da bir sorunu yoktur. Ancak, Marksizm kapitalizmin toplumu kaderciliğe, kısmete razı olmaya ve sisteme kulluk yapacak şekilde afyon olarak kullanılan dine karşıdır. Çünkü yüzlerce yıldır dinler toplumu egemenlik altında tutmak için afyon olarak kullanılıyor. Dolayısıyla Marksizm gerçek dine karşı değildir, çünkü gerçek din devrimci bir öz taşır. Toplumu öbür dünyayla, öbür dünyadaki cennetle avutmak, kandırmak kapitalist haydutların hatta köleci ve feodal sistemlerin eskiden beri kullandıkları bir yöntemdir. Bu yöntem Kürdistan’da iflas ettiği için, RTE bir defa Kürdistan’a eline Kuran alarak Kürtlerin karşısına utanmadan çıkmıştı. Hem ”tek millet, tek dil, tek kimlik” de hemde Kürtlerin karşısına utanmadan ve yüzsüzce çık! Kürtler, din ve inancı Akp ve RTE’den öğrenecek değiller. Çünkü ne RTE ve ne de Akp gerçek manada dindardır. RTE ve Akp’nin dindarlığı tıpkı Muaviye’nin dindarlığına benziyor.
Muaviye ve babası Ebu Süfyan da, kendilerini, halka kabul ettirmek için, toplumu öbür dünya ve öbür dünyadaki cennetle kandırırdı. Türkiye’de yıllardır toplumu egemenlik altında tutan siyasal İslam aslında gerçek İslam değil, maskedir, Muaviye’nin sahte İslamıdır. Kürtler bu sahteliğin etkisinden kurtuldular. Hiçbir toplum özünde muhafazakar değildir, ama Türkiye ve Ortadoğu örneğinde olduğu gibi demokratik dönüşümü yaşayamayan toplumlar, uzun süre muhafazakar sistemin etkisinde kalırlar. Kürtler, büyük bir mücadeleyle adı geçen muhafazakar sistemi kendi zihniyetlerinde söküp attılar.
Artık hiçbir gerici güç Kürtleri kendi denetimlerine alamayacaklar, kayyumlarla da, Kürtler üzerinde etkili olamayacaklardır. Kürtler, Marksizmi Kürdistan’ın kendine özgü toplumsal koşullarında Apoizm olarak komünal çalışmalarla bir yaşam biçimine dönüştürmenin çabası ve uğraşı içindeler. Marksizm her toplum ve ülkenin kendine özgü yapısı içinde farklı isimlerle gelişim göstermiştir. Komunal sistem zaten toplumların daha önce yaşadıkları özyönetim olmaktadır. Karl Marks, komünizmi sonradan sıfırdan geliştirmedi. Marks, sanayileşmeyle beraber komunal sisteme ideojojik açıdan zenginlik kazandırdı, komunal sistemin günümüz koşullarında nasıl yaşanılacağının teorik ve ideolojik planlamasını yaptı. Yani Marks, dünya toplumunun daha önce yaşadığı ilkel komünalizmi her yönden zenginleştirdi, modernleştirdi, geliştirdi. Günümüzde ise Kürtler APOİZM çizgisinde Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da, komünalizmi yaşamsallaştırma uğraşı ve çabası içindeler…
Kemal SÖBE