HABER MERKEZİ
Önemli gördüğümüz bir konu olarak yurtseverlik konusuna değinmekte yarar görüyoruz. Çünkü yurtseverlik ilişkileri yoldaşlık ilişkilerinin bir parçasıdır. Yurtseverlik yitirilmiş, çarpıtılmış, ihanete uğramış durumdadır. Bu konudaki durum çok hazindir. Yurt inkârı, Türkiye yurtseverliği, hâkim ulus milliyetçiliği biçimine kadar gidebilmiştir.
Böylece enternasyonalizmi de, insanlık duygusunu da yerle bir eden konumdadır. Böyle olduğu için, kişilik oluşumumuzun temelinde sağlam bir yurtseverlik anlayışı ve ilişkisini oturtmak vazgeçilmezdir. Yurt sevgisi, insan topluluğunun daha ilk şekillenişinde aradığı bir vatan sevgisidir. İlk toplumsal yoğunlaşma, ilk toplumsal ilişkilerin gelişmesi küçücük bir dünya parçasında gerçekleşir. Orada bir ev kurulur, küçük bir üretim alanı açılır ve sınırlar çizilir. Tanışılır, bununla bağlantılı bir kültür gelişir. Burayı koruma duygusu gelişir ve bu bir kişiliği yaratır. Burada emek, verimliliğe ve en değerli ürünlere ulaşır.
Bu temelde sınıflaşma gelişir. Yoğunlaşan emeğin üzerinde sömürü imkânı ortaya çıkar. Sömürü ise sınıflı toplumu doğurur ve bu temel üzerinde devlet oluşturulur. Bu, toprakla direkt bağlantılı bir olaydır. Sınırların çizildiği yerde, “burası benimdir” denilen yerde siyasal olgu ortaya çıkar. Siyasal olgu devlete dönüşür. Devlet daha gelişmiş bir topluluk çizer. Görüldüğü gibi, inkârcı yaklaşım kadar eski olan bir olgudur. Bir toprak parçasında yaşamak onun üzerinde yükselmek bu şekilde gelişir.
Günümüze geldiğimizde en ilkel klan kabile boylarının bile yaşam açısından vazgeçilmez gördükleri toprak parçasını, günümüz Kürdistan’ında toptan ailece terk etmek, insanlıktan ne kadar geri kaldığımızı, ondan da öteye koptuğumuzu en bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Çok hazindir ki, bu durum kendiliğinden olmaktadır. Bugün İsrail’de, bir Filistin ailesinin topraktan kopmama savaşımı çok önemli bir savaşımdır. Bugün bir Filistin direnişi, oraya bir aile daha iskân ettirmek için, İsrail iskânını kabul etmemeyi en önemli bir uğraş olarak görmektedir. Bu bütün dünyada böyledir. Bizde bölük bölük, tabur tabur insanlar karın doyurmak uğruna bin yıllık anavatan topraklarını terk ediyor. Karın doyurmak da mümkün olsa…
Her şeylerini yitiriyorlar. Geçmişte, katliamlar döneminde zorla göçertildiler, iskân ettirildiler. Peki ya şimdi? İnsanlar aç bırakılıyor. Bu da bir kaçırtma yöntemidir. Yalnız bu da değil, toprak üstünde kalıp da toprağa ihanet etme durumu da var, toprağa beş metelik değer vermeme durumu var. Onun özgürlüğü uğruna dilini bile kıpırdatmama var. Bundan daha büyük inkârcılık, bundan daha büyük vatansızlık söz konusu olabilir mi? Ama bu yaygındır. Bu kadar toprağa bağımlılığını, sevgisini terk etmiş, bunu yadsımış ve böylece yabancılaşmayı en tehlikeli noktada yaşayan bir kişi, bir aile, bir halk aslında kendi kendine köleliğin en tehlikeli biçimlerinden birisini yakıştırmış demektir. Günümüzde bir karış toprak uğruna savaşlar oluyor, oluk oluk kan akıyor. Bizde yâdsıma had safhadadır. Hiçbir ülkede bizim ülkede olduğu kadar toprağa hor bakma, onu harabelerden ibaret, kuru ve verimsiz görme yoktur. Ona hayır getirmez olarak bakma, toprağa sırt çevirme, onu çiğneme gibi kötü bir duygu hiçbir halkta gelişmemiştir. Toprağımız çiğnenilmektedir. Üzerinde vatan olduğu için yaşanılmıyor. Acaba bu
duyguyla büyütülecek çocuklar, geliştirilecek aileler, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam kaç para eder? Dikkat edilirse diğer dünya halkları, ulusal kurtuluş aşamasında şiddetli bir savaşımdan, başkaldırı gerçeğinden geçerek “burası vatanımızdır ve sonuna kadar orada kalacağız” demişlerdir. Orada ulusal kurtuluş, siyasal kurtuluş temelinde ekonomik olarak sınıflaşma, sosyalleşme, kültür, teknik, bilim ve giderek ulusal güçlenmenin çok çeşitli biçimlerine ulaşmışlardır.
Dünya halklarının ezici bir çoğunluğunun gelişimi böyle olmuştur. Temel doğrultu, eğilim ve yaşam şekli bu biçimde gelişmiştir. Bugün ulusal kurtuluş savaşlarının tümü bu amaçla gelişmektedir. Savaşlar bunun içindir. Hatta sosyalist ülkelerde bile, herhangi bir ulustan daha fazla bir kesim belli bir parçada yaşadığı için onun uğruna savaş vermektedir. Bu günümüzün en yakıcı sorunudur. Bizde ne yapılmıştır? Bizde kaçış vardır. Bu sadece fiziki olarak değil, topraklar üzerinde olunduğu halde kaçma vardır. Bu konuda kendinizi yoklayın. Doğduğunuz yöreye, köye ve çevreye giderek dolaşın. İl, ilçe, tarihsel kalıntılar, geleneklerimiz, toplumsal şekillenme, ulusal özellikler sizi ne kadar sarıyor, ne kadar değer veriyorsunuz, ne kadar derin anlayış içindesiniz, ne kadar sizi tutkuyla kendine bağlıyor? Bu duygularınız, bu konudaki arayışınız şiddetliyse, derinse o zaman bu kısmi bir yurtseverleşmenin başlangıcı demektir. Eğer bu yoksa bir vatan haini olduğunuz ortaya çıkmaktadır Maalesef gelişmeden değil, herhalde gittikçe azalmadan ve tükenmeden bahsedeceğimize göre, vatansızlık meselesinde durumlarınız son derece yakıcıdır. İlkel klan ve kabilelerin bile onsuz edemedikleri, ancak bu temelde kültüre, daha fazla ürüne, tekniğe, bilime ve inanışa ulaştıkları ortadadır. Bu olgudan bu çağda uzak durursak kaç para ederiz? Manevi bir güç olmazsa, yüksek bir sevgi ve tutku olmazsa, bırakalım insanlıktan bir şeyler kavramayı, kendimizden dahi hiçbir şey kavrayamayız.
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi/Temmuz Ağustos sayısı
Dergiye şu adresler üzerinden kolaylıkla ulaşılabilirsiniz
https://www.ciwantv.com/category/yurtsevergenclik/
https://www.yumpu.com/user/yurtsevergenclik
https://issuu.com/yurtsevergenclik
https://drive.google.com/file/d/1wFeftoWtFygmkx0LtcMVucqwGPV74_wf/view?usp=sharing