HABER MERKEZİ – Asrın Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
“İmralı Cezaevi’nde bulunan müvekkillerimiz Sn. Öcalan Sn. Yıldırım Sn. Konar ve Sn. Aktaş ile ilgili hukuka aykırı kararlar ve gerekçelerle uygulanan iletişim yasakları Covid-19 pandemisi ile birlikte daha ağır ve kaygı verici bir durum oluşturmuştur. Bu konuda gerekli sağlık tedbirlerinin alınması ve uygun yöntemlerle iletişimin sağlanması amacıyla iç hukukta yaptığımız başvuruların reddedilmesi üzerine 19.06.2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne tedbir talepli başvuruda bulunmuş olduğumuzu kamuoyu ile paylaşmıştık.
AYM KARARI
Anayasa Mahkemesi 22.07.2020 tarihinde tarafımıza tebliğ etmiş olduğu kararında başvurumuzun tedbir talebini ‘başvurucuların yaşamlarına ya da maddi veya manevi açıdan yönelen ve derhal tedbir kararı verilmesini gerektiren ciddi bir tehlikenin bulunduğu söylenemez’ gerekçesiyle reddetmiştir. Anayasaya aykırılık iddiasıyla yapılan başvurumuz ise esas bakımından geçerliliğini korumaktadır. Bu konuda hukuka uygun davranması durumunda AYM’nin esas bakımından ihlal kararı vermesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin tedbir talebimizin reddi kararını yine tedbir talepli olarak derhal görüşülmek üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunmuş bulunmaktayız.
‘SÜREKLİ SAĞLIK TAKİBİ VE İLETİŞİM ŞART’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yine Sayın Öcalan ile ilgili başka bir başvurumuz neticesinde 2014 tarihli kararında müvekkilimize yönelik uygulanmakta olan Ağırlaştırılmış Müebbet İnfaz rejiminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi ‘İşkence Yasağı’nın ihlali olduğunu açık bir şekilde hüküm altına almıştı. Bu karar 21 yıldır uygulanmakta olan İmralı Tecrit Sistemi’nin işkence niteliğinde olduğunun çok açık belgesini oluşturmaktadır. Buna ilaveten aile ve avukat görüşmelerinin engellendiği Mutlak Tecrit uygulamasının Covid-19 pandemi sürecinde de sürekli ve kesintisiz uygulanması, tecridin müvekkiller nezdindeki etkisini daha da arttırmaktadır. Kaldı ki müvekkillerimiz açısından İmralı Ada Cezaevi’nin özgün ağır koşulları, cezaevlerinde geçirdikleri süre, yaş ve bir kısım kronik sağlık sorunları vb. durumlar sürekli bir sağlık takibini ve iletişimi gerektirirken, pandemi bu ihtiyacı daha fazla ortaya çıkarmaktadır.
‘SAYIN ÖCALAN OLASI RİSKLERE DİKKAT ÇEKMİŞTİ’
İmralı Tecridi geçmiş dönemlerde gemi arızası, hava muhalefeti veya OHAL KHK’sı gibi uygulamalarla derinleştirilirken son iki yıldır belli periyotlarda otomatik güncellenen disiplin cezaları ile derinleştirilmektedir. Bu disiplin cezaları halihazırda yeterince hukuksuz olan yasa metinlerini bile yok sayarak suç oluşturacak keyfi bir şekilde ve hukuki denetimden kaçırılarak verilmektedir.
Covid-19 pandemisi ile ilgili gerek Dünya Sağlık Örgütü’nün ilgili açıklamaları gerekse CPT’nin pandemi koşullarında cezaevlerinde uygulanacak ilkeler beyannamesi bilinmektedir. Diğer yandan Adalet Bakanlığı da bu konuda tedbir mahiyetinde kararlar almış, genelgeler yayımlamıştır. Ancak bu ilke ve kararlar İmralı Cezaevinde uygulanmamış, uygulanmamaya devam etmektedir. Sadece 27 Nisan 2020 tarihinde kamuoyunun yoğun baskısı neticesinde İmralı Cezaevinde ilk ve tek olan 20 dakikalık aile ile telefon görüşmesi mümkün olabilmişti. Sayın Öcalan o görüşmede ‘şu an durumumuz iyidir, ancak sonrasında ne olur bilemiyorum’ diyerek olası risklere işaret etmişti. Nitekim o günden sonra herhangi bir iletişim imkânına izin verilmemektedir.
Türkiye hukuk ve siyaset sistemi açısından İmralı Tecrit Sistemi’nin bir prototip olduğu her geçen gün daha net görülmektedir. Türkiye, birçok alanda hukuksuzluk ve keyfiyet bakımından İmralı’laşmaktadır. Geçtiğimiz yıl Adalet Bakanlığı’nın İmralı’da aile ve avukat görüşme konusunda bir engel yok sözünün ne kadar uygulandığı veya karşılık bulduğu kamuoyunun malumudur. 7 Ağustos 2019 tarihli avukat görüşmesinden Sonra hiçbir avukat görüşmesi gerçekleşmediği gibi Sayın Öcalan dışındaki diğer müvekkillerimiz İmralı Cezaevi’nde bulundukları 5 yılı aşkın bir süredir herhangi bir avukat görüşmesi yapamamışlardır. Bu konu sadece İmralı ile ilgili değil bir bütün olarak Türkiye’de insan hakları, demokratik hukuk ve demokratik siyaset mücadelesinin de konusudur. Zira görüldüğü üzere İmralı’daki hukuksuzluk ve keyfiyet engellenemediği sürece başka yerlerde de engellenememektedir.
‘AİHM ACİLEN KARAR VERMELİ’
Dosyamız başvurumuzla birlikte diğer başvurularımızda olduğu gibi Avrupa Hukuk Sistemi ve Avrupa Demokrasi’nin de gündeminde olacaktır. Zira Türkiye tüm çelişkilere rağmen; özellikle yargısal pratik açısından uluslararası sözleşmeler ve anayasal olarak Avrupa Hukuk ve İnsan Hakları Sistemi’nin bir parçasıdır. AİHM’in keyfiyete ve sürekli devam eden işkence sistemine geçit vermemesi gerekmektedir. Aksi halde AİHM’de kuruluş sözleşme ve felsefesine bağlılık daha fazla zedelenmeye yol açacaktır. Bu açıdan Aihm’in vereceği karar sadece İmralı ile ilgili değil bu hukuksuzluk ve keyfiyetin yayılmasına veya sınırlanmasına dönük bir karar olacaktır.
Bizim talebimiz AİHM’in kuruluş sözleşmelerine uygun olarak pandemi sürecinde ağırlaştırılan ve süreklileşen iletişim yasaklarının insanlık dışı muamele kapsamında ivedilikle ele alınması ve tedbir kararının verilmesidir. Yaptığımız bu başvuruyu ilgili tüm kamuoyunun bilgisine ve duyarlılığına sunarız.”