Özgürlüğe olan güçlü inancın kaynağa akışıdır Bermal yoldaş
Bermal yoldaş, yaşamının baharında bu denli baharı yaşayan Rewşen yoldaşını, aynı tarzdaki eylemiyle karşılarken bütünleşmenin en görkemlisini birbirlerine sunuyorlardı. Yoldaş olma gerçeğinin en güzel ifadesi oluyorlardı. Kadın ruh ve duygularının özgürlüğe olan özlemini, verdikleri ortak mücadelede başarıya kilitlenerek eyleme dönüştürmenin adı oluyorlardı.
Bermal yoldaş, fedaileşmenin yüce duygularını inançla ve bağlılıkla yoğurmuştur… Özgürlüğe olan güçlü inancın, kaynağa akışıdır Bermal yoldaş… Ve bu görkemli duygularını tanımlarken şöyle diyor;
“Ölümsüzleşmek daha da zordur hevallerim!… İnsanlık varoldukça yeryüzünde bilinmek, hatırlanmak, anılmak demektir… Eylemleri ateş kadar sıcak, güneş kadar parlak, ay kadar duru olan insanlar ölümsüzleşir… Onları ölümsüzleştiren dünyanın maddi güzellikleri değildir. Onları ölümsüzleştiren bağlı oldukları davaya olan sonsuz inançtır, kararlılıktır!…”
Onlar Zilan yoldaşın eylemiyle başlayan ve 15 Şubat’a dek uzanan komploya karşı gelişen görkemli eylemler silsilesinin cesaretli kahramanlarından oldular. Her bir silsile onların yüce cesaretleri ve sonsuz inançlarıyla onurlandıkça yükseldi. Ve evreni kucaklamaya kadar uzandı… Onlarca genç kızın ve kadının, özgürlük savaşçısı ve acılarıyla umudun mayası olan anaların çekinmeden bedenlerini özgürlük tutkusuyla ateşe verme, patlatma ve param parça etmenin bileşkesidir Rewşen ve Bermal yoldaşlar…
Onlar yıllardır süren ve bugüne dek uzanan komplonun, bilinçleri aydınlatan Apocu ideolojiye saldırısına karşı güçlü direnişin adı oldular.
Kürdün sadece ölümü çıplak gözlerle gördüğü an direnen gerçekliğinin kırılıp, yaşarken öldürülmenin ne demek olduğunu görebilecek aydınlığı yürek ve bilinçte edinmenin anlamlı ifadesidir. Rewşen ve Bermal yoldaşlar.
Onlar, komplonun Apocu ideolojiyi marjinalleştirme çabalarına öfkeyle ve tarihi bir bilinçle karşı çıkıştırlar. Fedailik kervanına öncülük etmenin berrak ruhudur Rewşen ve Bermal yoldaşlarda filizlenen ve onlarca ardıllara dönüşen tohum… Yaşam tohumudur ektikleri… Özgürlüktür yeşerttikleri… Apocu ruhtur insanlığa ve yaşama sundukları…
Rewşen ve Bermal yoldaşlar yine Güneşimizi Karartamazsınız eylemcileri, ateşten çemberin özgürlük alevleridir. Tüm geri ve liberal anlayışları yakan alevlerin keskinliğindedir inanç ve bağlılıkları…
Onlar, komplonun şimdiye dek devam eden özgürlük hareketini marjinalleştirme çabalarına yönelik tavizsizce mücadele etmenin çizgi ve felsefesini yaşamlarında somutlaştıranlardır. İlkel milliyetçi ve geri sınıf anlayışlarını param parça eden eylemci öncülerdir Onlar…
Apocu ruhla arınmış yürek ve beynin berraklığıdır Rewşen-Bermal yoldaşlar ve ardılları…
Özgür ve onurlu bir yaşam içindi Meryem ananın mücadelesi
Tarihten günümüze, günümüzden geleceğe bir yolculuktur ekim şehitleri kervanı… Genç kızlarıyla, kadınları ve analarıyla bir kadın ayıdır ekim ayı… Anaların saf duygularını da bağrına basmıştır ekim ayı… Bir ana, bir ana daha, ve….
Meryem (Meryem Çolak) anaya gelince… O kutsal bir anadır. Kızına yazdığı günlüğü okuyordu. Kızına dair yazdığı duyguları, denizleri ve okyanusları aşan derinlikte ve kutsallıktaydı. O duygular ki, bir ananın közden yüreği kadar sıcak ve güneşin merkezinden yükselen alevler kadar yakıcıydı… O duygular ki, güneşin yakıcılığı ve canlılığından alırdı kaynağını… Yüreğinin büyüklüğü en yüksek dağları bile aşardı. Bu yürek büyüklüğü karşısında en yüksek ve asi dağlar dahi utançla baş eğerlerdi… Bir ana olarak tarihi görevinin bilincindeydi. Devrim karşısındaki görevi, sadece canından çok sevdiği kızı için değil, annesi, babası, katledilen yüzlerce çocuk, yine ülkesinden ayrı yabancı topraklarda büyüyen çocuklara özgür bir gelecek yaratmak içindi. Özgür bir ülke yaratmak için omuzlamıştı devrim görevini. Özgür ve onurlu bir yaşam içindi her şey… Devrim görevleri ile analık duygusu arasında müthiş bir bütünlük oluşturmuştu. Kadın kurtuluş hareketi’nde öncü bir misyona sahipti.
Orduda komutandı…
Derin ideolojik yaklaşımı, cins bilinci ve yoğun birikimiyle ihtiyaç duyulan her yerdeydi. Hümanist olduğu kadar örgütsel gereklilikler ve örgütsel işleyişte tavizsizdi. Gerektiğinde güçlü ve cesaretli bir savaşçıydı. ’97’de bir grup bayan arkadaşla Haftanin ve Metina arasında hainlerin kurduğu bir pusuya düştü. Büyük bir direniş ve kahramanlıkla savaşarak, ’97 Ekim ayının tanrıçaları arasında yerini aldı.
O bir militan her dem savaşan…O bir sevgi deryası daima akan…
Ekim ayı kahraman kadın şehitler ayı… Öyle kahramanlar bağrına bastı ki, yazılamaz, çizilemez ve anlatılamazlar. Her birisi ciltler dolusu romanların konusu… Her birisi birer efsanenin baş kahramanı…
Hele bir de kalemiyle, bilinciyle, emeği ve mücadelesiyle eşsiz iseler, bu daha da zor. Zeynep (Gurbetelli Ersöz) yoldaş her yönüyle güçlü, yaratıcı ve üretken bir militan… O’nu yazmak kalemin gücünü aşıyor, O’nu hissetmek ve yaşayarak anlamaktır en güzeli.
O, kendi renginde ve kendine has yarattıklarıyla bütünleşmişti Apocu ruhla…
Özgürlüğü, pratiği ve bilinciyle anı anına hissederek yaşardı. Anlam yüklüydü her anı.
Durmadan yazardı bu tarihi doğuşu. Ana tanrıçanın bereketli diyarında arardı geçmişin ve geleceğin izlerini. Yaşam O’nun için çözmek, anlamak, aramak ve mücadele etmekti. Dur durak bilmeden bilinç deryalarından süzülür, diyar diyar dolaşırdı insan ve yaşamın gizli kentlerinde. O yaşam tecrübeleriyle doluydu. Yaşamı baştan sona mücadeleydi. Bir arayışçı, bir basıncı, bir eylemci, bir militan ve yaratıcı bir kadındı.
Gurbetelli, o adı gibi gurbetin acısıyla bilincini bütünleştirmiş, yurtseverlik ve toprağa bağlılığıyla duygularını büyütmüştü. O Kürdün inkar edilen gerçeğini hiçbir zaman sindirememiş, halkını ve kendisini yok sayan egemen sistemi kabullenmemiş ve sürekli mevcut sistemi çözümleyerek onun tüm etkilerinden arınmayı ilke edinmişti.
El attığı her işi en iyi yapan ve üretmeyi bilendi. Yaratıcı karakteriyle Kürt basıncılığında da önemli gelişmeler sağlamıştı.
Ancak Zeynep, sistemin kendisini tüm ayrıntılarında yaşamsallaştırdığı basın ve gazeteciliği, Apocu ideoloji doğrultusunda yeni bir kimlikle yaratabilirdi. Bir kimlik, bir yaşam, bir halk ve özgür insan yaratmanın coşkusuyla sarılmıştı bu tarihi görevine. Zamanın akıcılığı O’nun karşısında yavaşlardı. Bilincinin derinliğinden, yüreğinin şeffaflığından almıştı bu görev emrini. Bilgeliğin gizemini ve erdemini çözmüştü… Hizmet, hizmet, hizmet… Durmadan, insanlığa, halkına, kadına, gence, çocuğa, yaşlıya hizmet etmek O’nun yaşam felsefesiydi. Bilgeliğin sırrı buydu, O’nun erdemli yaşamında. Sistemin tüm engellemelerine, tutuklama, işkence ve zorlamalarına rağmen o kendini adamıştı yeni yaşamı yaratma mücadelesine.
O’nu mahkemede yargılayanları yargılamıştı derin bilinci ve bilgeliğiyle. Zindanın parmaklıkları arasında ütopyasını daha da büyütmeyi bilmiş ve mücadelesini amansızlaştırmıştı. Özgürlüğü ve yaşamı sevdiği için yargılanmak O’nu sisteme karşı daha da güçlendirmiş, sevgisini büyütmüştü. Kalemi zindanın dar duvarları arasında durmamış, güçlenerek yazmaya ve yaratmaya devam etmişti. Güçlü çözümlemeleri ve mücadele cesaretiyle yoldaşlarına güç veren, yaşamı güzelleştirendi.
Ve zindan duvarlarından kurtulur kurtulmaz, ufka doğru yolculuğa çıktı. Sonsuzluk yürüyüşünü ülkesinin asi dağlarında ve ana tanrıçanın tarihi meskeninde devam ettirme tutkusu O’nda müthiş bir enerji ve moral kaynağına dönüşmüştü.
Büyük buluşmanın heyecanıyla tüm asi dağları yüreğine sığdırmaya çalışarak kucaklaşıyordu ülkesinin asi dağlarıyla. Yüreği dağları aşardı. Yaşamı ve tüm doğayı kapsardı.
O bir kadın militan her dem savaşan…
O bir sevgi deryası daima akan…
İdeolojik derinliği ve Apocu felsefeyi anlama düzeyiyle her türlü soruna çözüm bulandı. O çözümleyici ve yaratıcıydı. Gücünü ana tanrıçanın bilgeliğinden, Apocu ruhun bilimselliği ve diyalektik gerçekliğinden alıyordu. Kadının özgürlük ihtiyacı ve özlemini, ideolojik ve tarihi bilinçle yoğurarak örgütlü gücün gerekliliğini ve kadının yaşamı yeniden yaratma mücadelesinin vazgeçilmezliğini derinden kavrayan ve kavratmaya çalışandı.
Kaleminin ve bilincinin güçlü dili, kadının ruhsal güzelliği, çirkinlikten ve lanetlilikten arınmış gerçekliğinden gelirdi. O’nun yaşam, üslup ve tarzı tanrıçalar kültürünün Apocu ideolojiyle bilimselliğe ve çağdaş özgür bir yaşama dönüşme gerçekliğiydi.
Sevginin ve yaşamın emekle yaratıldığına inanan ve bunu yaşam felsefesi haline getirendi.
O’nun her anı sevgi, yoldaşlık ve yaratıcılıktı.
Savaşırken korkusuz bir savaşçı, çalışırken emekçi bir proleter, düşünürken bilge bir kadındı.
Yüze yakın yoldaşıyla birlikte Zap’tan Gare’ye geçerken ihanetin sınır tanımayan ve pervasız karanlık yüzüyle karşılaşarak pusuya düşmüş, onlarca yoldaşıyla birlikte ihanete karşı büyük öfke ve kiniyle, kahramanca savaşmıştı. İhanete karşı tanrıça büyüklüğünde bir cesaret sergilemişti. Yaralandığı için geri çekilen yoldaşlarıyla birlikte hareket edemeyecek durumdadır. Onları engellemek, yavaşlatmak istemez. Bu yüzden alabildiğine sorumlu bir ruhla arkadaşları yanına çağırır. Hewler’de şehit düşen Helin yoldaşın kendisine verdiği ve çok sevdiği silah ve raxtı yoldaşlarına verir. Ve duygularının derinliklerinden yükselen çığlıklarını, hislerini, heyecanlarını, düşüncelerini büyük bir incelikle yazdığı günlüğünü yoldaşlarına verir. Tüm hayallerini, ütopyalarını, hislerini ve düşüncelerini geleceğe yolcularken, gözlerindeki ve yüreğindeki coşkunluk bir düş misali hissedilerek canlanıverir yoldaşça yüreklerde. Canından çok sevdiği ve koruduğu bu emanetleri yoldaşlarına verirken mutlaka partiye ulaştırılması gerektiğini ısrarla belirtir. Ancak yoldaş yüreği Zeynep’i orada bırakmaya el verir miydi? Tüm ısrarlara rağmen yoldaşlarını uğraştırmamak ve onları engellememek kaygısıyla gitmeleri talimatı verir Zeynep yoldaş. Onların da, buruk bir yürekle ve büyük bir acıyla gitmek istemediklerini bilmektedir. Ancak O artık yaşamının her anına işlediği şehit kardeşi Agir yoldaşa kavuşacağını ve Güneş’in merkezine doğru yolcu olduğunu hissetmiştir. Acelesi bundandı. Son kez yoldaşlarını uyarır ve talimatını yineler. Yoldaşları henüz Ondan çok kısa bir mesafe kadar ilerlemişlerken son kurşunun sesi ve Agir diyen çığlığı duyarlar. Anlarlar ki, Gurbetelli sonsuz yolculuğuna çıkmıştır…