BEHDİNAN – Kürdistan’da, iki kayalık gördüm yan yana duran ve ortasına çimento dökülmüş ama üzerinde çimler yeşermiş. Oysa çimentonun içinde bile demirler dövülmüş ama nasıl çıkar ki şu çimler?
Kürdistan’da, küçük ve yüreği kendisinden büyük bir kadın gördüm Rudaw Tv’ye katılıp, kendi ülkesinin güzelliğini, meşruluğunu ihanete karşı savunuyordu. Ve herkesin Türkiye’nin göz yumduğu küçük kız çocuklarına yapılan evlilik adı altında ki tecavüzü işlemişti bir öyküsünde ve kazanmıştı.
Kürdistan’da bir kadın gördüm eşi, KDP’nin adamlarının zoruyla Duhok’tan zorla, güpegündüz evden kaçırılıyordu. Ve bir çok gazeteci gördüm Güney Kürdistan’da gerçeğin peşinde koştuğu için KDP tarafından hala nereye kaçırıldığı bilinmeyen bir ölüm mekansızlığında. Ve iki genç gördüm, ülkesinin işgaline hüküm vereye gelen işgalcilerin istihbaratını vurmuş diye kendi ulusunun sözüm ona yasasına göre idama mahkûm edilmeyi bekliyordu.
Kürdistan’da bir güzel gördüm kendi ülkesinin kurtuluşu adına Heftanîn cennetinden yola çıkıp Botan’a ulaşmış ve orada kendini kurtuluş davasında özgürlüğe armağan etmişti. Ve bir gerilla gördüm, gözlerini Pırpula’da tepeye dikmiş; “ bak yoldaşların orada, yürekleri orada, Zana, Mizgin, Mazlum orada” diyordu.
Kürdistan; dört değil, milyonlarca tel örgüyle, tel örgülerin mayınlarla, bombalarla döşendiği, en güzel arazilerine karakolların yapılıp, işgalci askerilerin nöbet tutmalarıyla dört parçaya değil milyonlarca parçaya bölünen bir ülke. Bedeni parçalanan, tehlike arz ettiği söylenilen ama ruhunu dört değil milyonlarca mekanda aynı anlamda toplayan ülke. Kürdistan; anlamla anlamsızlığın, direnişle ihanetin, fedailerle alçakların, zalimlerle mazlumların, ses olan ve ses kesenlerin, özgürlük ve köleliğin, işitenlerin görenlerin ve kör ve sağır olanların çarpıştığı bir düello sahası. Bir mekan, bir vatan, özgürlüğüne susamış bir toprak ve yüce bir ülke. O yüzden hiçbir şey birbirinden kopuk değildir Kürdistan’ da. Ne toprağa armağan edilip şehit olanlar ne de toprağa düşenin düşünü sırtlayıp davayı devr alan.
Kürdistan’ da, gerçeği kulaklarını kapalı olana ne kadar haykırsanız da duymaz. Ta ki kendi yüreğinin kulaklarıyla özgürlüğün ve kurtuluşun davası adına savaşanların seslerini duyana kadar. Kürdistan’da en değerli varlık şehitlerdir. Bir gün yolunuz düşerse ya da kendini bu toprak parçasında yaşıyorsanız toprak uğruna kendini feda etmenin ne demek olduğunu hissedersiniz. Eğer dağlarda bir gerilla ile çay içerseniz, özgür bir avuç toprağın ne anlama geldiğini ve kısa süreliğine bile olsa özgürlüğü hissedip sonra ömrünü bu bedele yatırmanın anlamına ve değerine ulaşırsınız. Miras tartışmasının kardeş öldürmeye kadar götürdüğü, bir maddi değerin insanları dolandırmaya, kandırmaya kadar götürdüğü anlamsız bir yüzyılın demlerinde, gerillanın yoldaşlık değerlerine bakarsanız bir mirası sahiplenmek ya da bir düşü sırtlamanın ne demek olduğunu anlarsınız. Çünkü Cenga Heftanîn savaşı ve o savaştan çok önce ki savaşlarda da, gerillayı yürüten, ayaklarına nefes veren, namlusunu soğutmayan en büyük sebeplerden biri yoldaşın yoldaşa bıraktığı düştü. Kobane’yi Kela Dımdıme yapan, Sur’u Paris Komunun geçen direnişini destansı yapan, Xakurke’yi fedailer ordusunu mekanı yapan, Heftanîn’i ceng meydanı yapan şey; gerillanın kendi yoldaşını toprağa armağan etmesi ve düşünü sırtlayıp yürümesiydi. O yüzden, Kürdistan toprağının hepsi boşaltılsa da, sürgüne maruz kalsa da, üzerinde nefes alacak bir canlı kalmayana kadar bombalansa da ve nefes alanları sürekli öldürülmeye çalışılsa da, onurlu olana hep ihanet edilmeye çalışılsa da enemeyecekleri gerçeklikler var Kürdistan’ da. Gece onları rahat bırakmayacak, enselerine soğuk bir kabus gibi çökecek olan, toprağın üzerinde kimse kalmasa bile onları korkutan ve baş edemedikleri gerçeklik olarak karşılarına dikilen; özgür yaşam aşkı ve bu aşk uğruna toprağa serpilen şehitler. O yüzden boşuna uğraşmayın bu yaşamı yenemezsiniz.
Laleş Rênas