HABER MERKEZİ – Kürdistan’da 20. yüzyılda başlayan ulus devlet sömürgeciliği, Kürtlerin yok edilmesi, kimliklerinin soykırımla ortadan kaldırılması üzerine kurulmuştur. Bu kapitalist iktidar kurallarına göre Kürt adıyla egemenlik iddiasında bulunabileceklerin çıkmasını tümüyle engellemiştir. Bu nedenle KDP defalarca yenilmiş olsa da egemenler adına mîrlik-şêxlik çizgisinde kalarak sahnede olmaya devam etmiştir. Bu durum işgalcilerin işini her zaman kolaylaştırmıştır. Çünkü bu duruş, çağdaş Kürt ulusal hareketlerin çıkışını engellemiştir. Sömürgeciler KDP adı altındaki egemen sınıf siyasetine, ağırlıkta da 1975’ten itibaren bazen doğrudan bazen de dolaylı bu görevi vermiştir. İran devleti, Irak KDP’si eliyle başta İran KDP’sini olmak üzere birçok devrimci yurtsever Kürt örgütünü, Türk devleti Irak KDP’si eliyle Bakur KDP’sini tasfiye ettirmiştir. Tümü belgeli ve ispatlı olan bu pratiklere siyaset, askerlik ve Kürtlük denilmeye devam edilmektedir. Sömürgecilerin yanında Kürt yurtseverlerine karşı savaşan Barzanîlerin KDP geleneği, 1980’lerde yönünü Başûr’daki yurtsever kişi ve örgütlere, 1990’lardan sonra da TC ile birlikte PKK’ye vermiştir. PKK’ye karşı TC’nin yanında durma, Kürt gençlerini verdiği istihbaratla Türk uçaklarına katlettirmesi biçiminde sürmektedir.
1960’lardan sonra tarikattan aldığı güçle derebeylik siyasi geleneğini kullanıp partiye dönüşen yapı, 1990’lardan itibaren tarikat-derebeylikten sermaye birikimine geçiş yapmaya başlamıştır. 2003’te Baas rejiminin yıkılmasıyla da ticaret burjuvazisi diyebileceğimiz sürece geçilmiştir. Bu değişimle birlikte tarikat müritliği bağlılığından memur maaşlarıyla kitleleri kendine bağlama, inanç yerine çıkar ilişkileri ile örgütlenme dönemi gelişmeye başlamıştır. Aşiret aidiyeti yerine para ve maaşa bağlanmış ilişki biçimi ile Kürt ulus devlet kimliği yaratılmaya çalışılmaktadır. ‘Ekmeğinizi muhtaç diğer müritlerle paylaşın, sofranızda her zaman bir misafirin yeri olsun’ inancıyla başlayan Barzanî köyü tarikat geleneği, kim daha çok dolar biriktirecek, kim yurtdışında daha çok mülk edinecek, kim daha pahalı arabaya binecek vs yarışının kıyasıya sürdüğü sermayedarlar birliğine dönüşmüştür. KDP’lilik; cebinde aç olana vermek için kuru ekmek taşıyan inançlı bir şêxle başlayıp, Kaliforniya’da eli milyon dolarlık villa almayı harcamadan saymayan, İstanbul Cihangir’de mağaza kapatmayı normal gören siyasi liderliğe dönüşün adıdır. KDP adı altında örgütlenmiş Kürt egemen sınıfının bazı üyelerinin milyarlarca dolar sermayeyi kontrol ettikleri uluslararası basına da yansımıştır. KDP’nin Türk devleti ile ilişkilerinin temelinde bu paranın güvence altına alınması vardır. Kürt halkı bu paraya kurban edilmek istenmektedir.
Hangi egemen sınıfı ele alırsak alalım, hangi etnik kimliğe sahip iktidar güçlerine bakarsak bakalım değişmez iktidar kanunlarını işlettikleri görülecektir. Bu kanunlardan biri de; temsil ettiklerini iddia ettikleri halkın tümünü kendine bağlamak, tarihsel yurtları olan toprakları ele geçirmektir. Ne egemenliğini ne de ele geçirdikleri zenginlikleri ucuz ve kolayından yabancı bir egemenle paylaşmamaktır. Bu iktidar kanununa göre KDP iktidar anlayışını ve Kürt egemeni iddiasını değerlendirelim: Birincisi; Kürdistan’ın parçalarını birbirinden ayıran, parçaları birbirine yabancılaştıran ve Kürtlerin kafasına bunu yerleştirerek Kürt halkı arasındaki tarihi bağları yok edip güç dinamiklerini baltalayan KDP olmuştur. Özellikle de Başûr Kürtleri arasında diğer parçaları unutturan KDP’dir.
Birkaç yıl öncesine kadar da KDP sadece Hewlêr, Silêmanî ve Dihok vilayetlerini kapsayan bölgeyi Kürdistan diye adlandırıyordu. Ülkenin yüzde doksan yedisini görmezden geliyordu. Ve halen KDP çizgisinde Kürtlük yaptığını iddia edenlerin önemli bir kesiminin kafasındaki Kürdistan, bu üç vilayetle sınırlı bölgenin ismi olarak karşılık buluyor. KDP, düşman tarafından ülke zenginliklerimizin talan edilmesine karşı çıkmak bir yana destek sunuyor. Hewlêr’in ne kadar Kürt şehri ne kadar Türk şehri olduğu artık tartışmalıdır. Tüm ticaret Türk şirketlerinin, sermaye Türk bankalarının eline geçmiştir. Bir Türk yetkili KDP ile başlattığı petrol alışverişinden sonra, ‘Lozan’da kaybettiğimizi kazanıyoruz’ diyebilmiştir. Soykırımcı Türk devletinin Kürtleri katletme politikasına PKK’nin gerekçe gösterilmesi ile de KDP gerçekliğe ters düşüyor. Şayet Türk sömürgeciliği PKK olduğu için Kürtleri katlediyorsa, köylerini yakıp yıkıyor ve boşaltıyorsa sormazlar mı Enfal’de 182.000 şehidin verildiği Baas katliamının sebebi de siz misiniz, diye. Sömürgeci saldırıları görmezden gelip, halkını saldırıların sorumlusu göstermek, Kürtler kimlikleri ve ülkeleri için mücadele etmesin, demektir. Bugün PKK Başûr’dan çıksın, diyenlerin dün bir çırpıda Musil ve Kerkûk’ü terk edenler olduğunu bilmek gerekir. Bunlar için ülke, oturdukları sarayları, paralarının olduğu yerdir. Bu zihniyet ve politika sahiplerinin yarın nereleri terk edecekleri, yurtseverlerden nereleri boşaltmalarını isteyecekleri belli değildir. Türk sömürgecilerine Başûr’un her yerinde askeri ve istihbarat üsleri açarken, PKK’ye, Başûr’dan çık, diyenin siyasetinden önce Kürtlüğü ve insanlığı tartışmalıktır. Tartışılmalıdır. Kaldı ki sadece Türklerin değil en az on devletin Başûr da askeri vardır.
Kürt egemenler, on yıllardır her şeyleri ile Kürtler için çalıştıklarını söylüyorlarsa onlar da tarihleri ile hesaplaşmalıdır. Çünkü; bunca yıl Kürtler için çalıştığını iddia eden bir insanın, siyasi örgütün hata yapmaması düşünülemez. Hata yapmamak Allah’a mahsustur. Örneğin; halkımızın adına Aşbetal dediği 1975’teki yenilginin sorumluları kimdir? Durup dururken yüz binden fazla pêşmergeyi birkaç günde silahsızlandıranlar kimlerdir ve neden bunu yapmışlardır? Bu kime ne kazandırdı? Halkımıza ne kaybettirdi? 2014’te Şengal’de on binden fazla pêşmerge gücünü çekip binlerce Êzidî’yi katliama maruz bırakan kimdir? Neden ve ne amaçla bunu yapmıştır? 21. yüzyılda Kürt kadınlarının dünyanın en lümpen ve alçakları tarafından köle pazarlarında satılmasına zemin sunan hangi akıl ve vicdandır? Hangi Kürtlük ve milliliktir? 2017’de adına bağımsızlık referandumu denilen referandumu yapıp ülkemizin bir parçasının yarısını kaybettiren kimdir? Hangi akıldır ve şimdi nerededir? Neden hesabını vermek bir yana altın kaplamalı saraylarda görüntü verebiliyor? Kürt egemenlerin tarihsel hesaplaşmaları bu ve benzer sonuçlar üzerinden olmak zorundadır. Halkımız bunları her zaman gündeminde tutmalıdır. Onlar özeleştiri yapmıyorsa halk yargılamalıdır.
Kürtler sömürgecilerin çizdiği sınırları tanımamalıdır. Dünyanın bir köye döndüğü bir dönemde bir ülkenin kendi içinde sınırlar koyması, ülkesini iktidar gruplarının çıkarları uğruna bölgelere ayırması, hanedan devletleri döneminde kalmıştır. KDP’nin PKK’ye dönük söylemlerinde Kürt ulusunun çıkarlarını dikkate alan bir dil yerine hanedan devleti dili vardır. Tabii ki Kürdistan parçalarının mevcut statüleri, devletler arası hukukun neden olduğu bazı özgünlükler ve hassasiyetler vardır. Ancak KDP, bu hassasiyetleri, uluslararası hukuku soykırımcı Türk devletine karşı değil, PKK’ye karşı kullanmaktadır. Adeta yıkılmakta olan soykırımcı faşist Türk devlet ve iktidarının ölümünde kendi ölümünü görür gibi can simidi olmaya çalışmaktadır. Ölüm korkusu yaşayacağına, kendini değiştirip Demokratik Ulus çizgisine gel, halkının safında yer al, diyen çağrılara, köy kavgalarında, aşiret çelişkilerinde kullanılan sözlerle yanıt vermektedir. Neden olduğu kayıpları, yol açtığı sorunları PKK’ye yüklemeye çalışmaktadır. PKK başta Türk sömürgeciliği olmak üzere Kürt halkına saldıran düşmanların olduğu her parçada Kürt halkını savunma partisi ve gücüdür. Sonuç olarak KDP’lilik bir zihniyettir. Bir yaşam biçimi, örgüt modeli ve politik bir tarzdır. Tüm Kürtlerin en başta da Kürt aydın ve sanatçılarının bunu ulusal bir sorun olarak görmesi gerekmektedir. Bu zihniyet ve yaşam biçiminin, örgüt ve politik tarzın yeterince eleştirilmemesi, karşısında tavır alınmaması, sayarak bitiremeyeceğimiz eksiklikleriyle, suçlarıyla Kürtlük adına sürmesine zemin olmaktadır. Herkesin milliyetçiliğini, egemenlerin çıkarları için halklarına yaptıklarını eleştirirken, kendi halkımız içinde özgünlükleri ile aynı çizgiyi sürdürenlere ses çıkarmamak ahlâki değildir. Yurtseverliğe de terstir. KDP’liliğin örgütlenip siyasi ve askeri çalışmalara dönüştürülmesindeki dış bağlantıları, ilişkileri değerlendirmek pek gerekli değildir. Çünkü sorun Kürt halkının varlığına kasteden Türk sömürgeciliğinin KDP’yi Kürtlere karşı kullanma noktasına kilitlenmiştir.
KDP-TC ilişkileri Kürdistan’ın dörde bölünerek tek tek yok edilmesi strateji üzerine kurulmuştur. Değişen dünya gerçekliği karşısında KDP’nin eski misyon ve görevlerine göre hareket etmesi, taraf seçmesi, politika belirlemesi kendisine de büyük zarar vermektedir. Bu çok somut olarak referandum döneminde ortaya çıkmıştır. Değişmemekte ısrar eden KDP, beklemediği zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durumdan kurtulmak içinse Kürtleri kalkan yapmaya, gerekirse kurban etmeye çalışmaktadır. Asıl tehlike de budur. Sadece PKK’nin ya da PKK çizgisinde yurtseverlik yapanların değil tüm Kürtlerin bu gidişatı durdurma sorumluluğu vardır.
Cihan Eren