HABER MERKEZİ
Tarih; 25 Kasım 1960.
Yer; Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesi.
Olay; Bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulundu. Yapılan kimlik tespitlerinde, Patria Mercedes Mirabel, Minerva Argentina Mirabel, Maria Mercedes Mirabel isimlerine ulaşıldı. Üç kadın tecavüz edildikten sonra, vahşice katledilmişti.
Peki kimdi bu kadınlar ve kim tarafından katledildiler?
Evet, doğru bildiniz onlar Clandestina Hareketi’nin öncülüğünü yapan Mirabel kardeşler. Katledilmelerinin nedeni, Dominik’te iktidarı elinde bulunduran diktatör Rafael Trujillo’ya karşı yürüttükleri mücadeleydi.
Peki Rafael Trujillo kimdir? (NOT; Eminim bu faşist diktatör sizede tanıdık gelecektir. Çünkü bütün faşist diktatörler birbirlerine benzerler.)
Rafael Trujillo, Amerika kıtası tarihinin en kanlı diktatörlerinden biri. Askeri darbe ile başa gelen Rafael, önce halk oylaması ile devlet başkanlığı yaptı ve sonrasında tahtından ayrılmayı reddederek askeri-politik lider olarak 31 sene boyunca Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten bir diktatör oldu. Senelerce ABD desteği ile iktidarda kalmayı başaran Rafael Trujillo, iktidarda olduğu dönem boyunca ülkenin sözde “ekonomik gelişimine katkıda bulunduğu” ve “ülkeye alt yapı” sağladığını gerekçe gösteren burjuva sınıfı tarafından destek aldı. Burjuva sınıfı ekonomik kaygılarından dolayı bu diktatörün işlediği tüm cinayetlere, ihlal ettiği tüm insan haklarına göz yumdu.
Ülkedeki şehirlerin, dağların isimlerini kendi adıyla değiştiren Rafael Trujillo, kendisine karşıt olanlara da tahammül edemiyordu. Onun yönetimine karşı gelenlerin hepsi ya tutuklandı ya da “faili meçhul” olarak katledildi. Rafael, rejimine karşı her ayaklanmayı bastırırken, halk arasında gizli örgütlenmeler kurulmaya başlanmıştı. Bu örgütlerden bir tanesi de Mirabel Kardeşler olarak bilinen üç cesur kadın tarafından kuruldu. Eşit insan hakları ve demokrasi için canlarını kaybetme pahasına mücadele veren bu üç kadın yürüttükleri mücadele ile Rafael Trujillo’nun kabusu haline gelmişlerdi. Öyle ki kanlı diktatör Trujillo, üç kahraman kadını ve başlattıkları Clandestina Hareketi’ni hedef gösterdiği açıklamasında, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabel Kardeşler” demişti. Bu cesur kadınlar diktatörlük tarafından terörist ilan edildi ve vatan haini oldukları gerekçesiyle defalarca tutuklanıp bırakıldılar. Defalarca yakalanan, yargılanan, tutuklanan Mirabel kardeşler, affedilmeleri için kendilerinden istenen özür mektuplarını da her defasında ret etti. Mirabel kardeşler kararlıydı ve diktatörlük yıkılana dek mücadelelerini sürdüreceklerdi. Son olarak 25 Kasım 1960 senesinde arabalarından zorla indirilerek tecavüz ve işkence ile katledilirler. Kanlı diktatör Rafael Trujillo’nun askerleri tarafından tecavüze uğrayan kadınların “katliam haberi” ise, gazetelere ve kayıtlara “araba kazası” olarak geçti.
Evet dönüp baktığımızda tüm yaşananlar aslında bugün bizlerin yaşadıklarına ne kadar da benziyor. Tecavüzcü zihniyet ve onun kurumlaşmış hali devletler, yürüttükleri soykırımcı politikalar kapsamında kadınlara yönelik her zaman spesifik ve sistematik bir şiddet uygulamıştır. Kadına yönelik kaçırma, alıkoyma, cinsel taciz ve tecavüz, şiddet, intihara sürükleme, katletme ve şüpheli intiharlar özel savaş politikası kapsamında bilinçli ve sistematik bir şekilde yürütülen soykırım saldırılarıdır. Bugün Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da faşist AKP-MHP iktidarının ve kanlı diktatör Erdoğan rejiminin temel hedefi Önderliğimizin ortaya koyduğu ‘kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez’ çözümlemesi temelinde özgürleşen kadın ve özgürleşen toplum oluyor. Yaşamın her alanında kadınlar büyük bir saldırı altındadır. Toplumsal cinsiyetçilik nirvanaya ulaşmıştır. Toplumsal cinsiyetçilik demek, erkeğin kadına karşı çeşitli biçimlerde günlük yaşamın her anında şiddet uygulaması demektir. Kadınların küçük yaşta evlendirilmesi, kadın sünneti, kadınların işsizleştirilmesi, kadınların eğitim ve sağlık haklarının geliştirilmeyişi, kadın emeğinin görmezden gelinmesi, kadınların ucuz emek gücü olarak kullanılması, kadınların fuhuşa-uyuşturucu almaya sevk edilmesi, kadın karşıtı medya politikaları eril zihniyetin kadın düşmanı politikalarını ortaya koymuştur.
Şunu çok net ortaya koymak gerekiyor. Kadına karşı şiddet politikalarının artması, Önderliğimize dönük İmralı da geliştirilen yaklaşımlardan uzak olarak değerlendirilemez. Önderliğimiz ile görüşmelerin kesilmesinden bu yana kadına yönelik şiddet artarak sürmektedir. İmralı da uygulanan baskı ve işkence sistemi derinleştirildikçe, Türkiye, Ortadoğu ve dünyada kadına yönelik şiddet uygulamaları da giderek artmıştır.
Örgütsüz kadın her gün her saniye ölen kadındır. Şiddete karşı örgütlenmek için öncelikle bu zihniyete öfkenlenmesini bilmemiz gerekiyor. Devlette kadının yeri yoksa o hükümeti ortadan kaldırmasını bilmemiz gerekiyor. Şiddete karşı özsavunmamızı geliştirmesini bilmemiz gerekiyor. Bunun için 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü bir günlük sembolik bir gün olmamalı, her an her alanda örgütleme gününe dönüştürülmelidir.
Serhildan Garzan
Kaynak: Komalên Jinên Ciwan