HABER MERKEZİ – Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması talebiyle 27 Kasım’da Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklar tarafından başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 30’ncu günü geride bıraktı.
Açlık grevi eylemlerini, siyasi ve toplumsal hedefini ve açığa çıkardığı iradeyi Strasbourg açlık grevi eylemcilerinden Deniz Sürgüt ile konuştuk. Deniz Sürgüt, Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecride karşı başlattığı açlık grevi eylemine, “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” şiarı ile Fransa’nın Strasbourg kentinde 14 Kürt aktivistle beraber katıldı.
Açlık grevi eylemi, büyük bir irade eylemidir
Sürgüt, konuşmasına 2018 açlık grevinde gerçekleştirdikleri fedai eylemler ile şehit düşenleri anarak başlarken, açlık grevi eyleminin iyi anlaşılması gerektiğini belirtti. Açlık grevi eylemini her şeyden önce büyük bir irade eylemi olarak niteleyen Sürgüt, zindanlardaki tutsakların ellerinde irade ve canlarından başka bir şey kalmadığı zaman bu eyleme başvurarak direndiklerini belirtti.
Sürgüt, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Neden bu eylem bu kadar anlamlı ve önemi ağırdır? Orada sen düşmanına çok açık bir mesaj veriyorsun. Diyorsun ki ‘doğrudur, sen bizi dört duvarın içine koymuşsun, üzerimizde hep baskı uygulamak istiyorsun ama sen beynimi, kalbimi ve irademi teslim alamazsın. Ne kadar zulmünü benim üzerimde farz kılsan da ben teslim olmuyorum.’ Bu açıdan açlık grevi zindanlarda teslim almak için yürütülen politika ve yaklaşımlara karşı büyük bir irade ortaya koymaktır.”
Bu eylemin sonucu kesin zaferdir
Açlık grevi eyleminin başladığı andan itibaren kaybetmesinin mümkün olmadığını belirten Sürgüt, eylemin sonucunun kesin zafer olduğunu ifade etti. Bu eyleme ‘yemek yememe’ gibi bir yaklaşımla bakılmaması gerektiğini söyleyen Sürgüt, “Elbette açlık grevi eylemine sadece fiziki bir boyutla da bakmamak gerekir. Kendini aç bırakmak, hiçbir şey yememek gibi bakılmamalı. Özünde yüzde yüz irade eylemidir. Kişisel değil, toplumsaldır. Süreli değil, tarihseldir. Böyle bir özelliği vardır.”
27 Kasım’da zindanlarda başlayan açlık grevi eyleminin de kesin bir zafere ulaşacağına inandığını ifade eden Sürgüt, eylemin bireysel değil, toplumsal bir eylem olduğunu ve sonuca ulaşması için de halkın da bu eylemi güçlü bir şekilde sahiplenmesi gerektiğini belirtti.
Moral kaynağı; inancı, ideolojisi, geleceğe dönük umutları…
Eylemcilerin moral ve motivasyonunu inançlarından, inandığı ideolojiden aldığını belirtirken, en büyük moral kaynağı olarak geleceğe dönük umutları olduğunu ekledi.
Türk devletinin kendisini özel savaş üzerinden yaşatmak isteyen faşist bir devlet olduğunu belirten Sürgüt, “Eylemcilerin iradesini kırmak için her türlü yol ve yönteme başvurur. Biz bunu sadece bugün görmüyoruz. 2018 açlık grevi eyleminde de bunu gördük. 2012 büyük açlık grevi eyleminde de gördük. 1982 Amed zindanında da gördük. İradelerini kırmak, aldıkları motivasyonu parçalamak için her türlü özel savaş yönetime başvuruyor. Bu yöntemlere karşı en büyük cevap da sürekli bir eylem hattında inançla, büyük bir motivasyonla devam etmektir. Faşizm karşısında kandırma durumları olduğunda cevap, direnişi güçlendirip büyütmektir. Biz bunu nerden görüyoruz? Amed zindanında Kemal Pir arkadaştan, Mazlum Doğan arkadaştan, Büyük Açlık Grevi direnişçilerinden görüyor, biliyoruz. Direnişi, eylemi devam ettirdikçe zulüm ve faşizm yenilgiye gidiyor.”
Sadece Önder APO değil, tüm insanlık değerleri tecrit altındadır
Halkın desteğinin çok önemli olduğunu ifade eden Sürgüt, “Özellikle halkın ayakta olan tüm dinamikleri gündemlerini, kalplerini, beyinlerini bu arkadaşlarla birleştirmeli. Bu arkadaşların isteği nedir? Önder APO üzerindeki tecridin kırılmasıdır. Biliyoruzki sadece Önder APO’nun şahsına tecrit yok, onunla birlikte tüm halk, toplum, inanç, insanlık değerleri tecrit altındadır. Bu arkadaşlar sadece tecritin kırılması için değil, Önder APO’nun özgürlüğü gerçekleşsin, tüm halkların geleceğe dair umudu haline gelmiş bu fikir ve düşüncelerin özgürleşmesi için bu açlık grevi eylemine girmişlerdir.” değerlendirmesinde bulundu.
Gençlerin müdahalesi sonrası başarı kaçınılmazdır
Gençlerin ve özelde de genç kadınların bu süreçte çok önemli bir sorumluluğu olduğunu belirten Deniz Sürgüt, gençlerin yerinde durmayarak farklı eylem tarzları ile sürece müdahale etmeleri durumunda başarının kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Tercih hakkımız yok: Direnişçi arkadaşların etrafında kenetlenmek zorundayız!
Özgürlüğü sağlama zamanı hamlesine öncülüğün şu anda zindanlarda başlatılan açlık grevi eylemi ile yapıldığını belirten Sürgüt, kendi geleceğini Önder Öcalan’ın fikirlerininde gören herkesin sürece aktif bir şekilde katılması gerektiğini belirtti.
Sürgüt, değerlendirmesinin son bölümünde ise şunlara değindi:
Şu anda cezaevlerindeki açlık grevinde olan arkadaşlar öncülüğü yapıyor. Biz mecburuz. Bir tercih ya da seçim şansımız yok. O arkadaşların etrafında toplanmaya mecburuz. Onların eslerini dışarıya ulaştırmalı, çığlıklarını tüm dünyaya ulaştırmalıyız. Taa ki önceki açlık grevinde olduğu gibi faşizm yine geri adım atmak zorunda kalana ve bitişi daha çabuk olana kadar. Biz biliyoruz ki düşmanımız en zayıf dönemindedir. Halkın büyük bir direnişi olursa bitişi daha çabuk olur.
Bu esas üzerinde çağrımız var. Özellikle çağrımız gençlere ve genç kadınlaradır. Zaman, durma zamanı değildir. Sokakların, eylemlerin zamanıdır. Bu arkadaşların sesini tüm dünyaya duyurma zamanıdır.
Tüm açlık grevi eylemcilerine başarılar diliyoruz. Diyoruz ki “Zamanı geldi, şimdi özgürlük zamanı”