HABER MERKEZİ
Toplum uçurumun dibinde. Atlasalar mı, atlamasalar mı? Eril sömürgeci zihniyet salyalı ağızlarla keyifle politikalarının sonuç almasını bekliyor. Uçurumdan kendini atanların ya da atılanların sayısı artıkça kan dereleri oluştukça değirmenin çarkı daha hızlı dönüyor. Bu değirmenden çıkan ürünler ise soykırım, katliam, tecavüz, onursuzluklar, ahlaki ve kültürel sapmalardır. Bu değirmenden çıkan ürünler halkın “yaşam ambarını” tarumar ediyor, yaşam kıtlığına sebep oluyor. Ama sömürgeciler için yedek kan depoları oluşuyor. Ne de olsa gelsin paralar, ölsün insanlar. Sömürgeci küflenmiş zihniyet taze kanla gençleşebileceğini düşünüyor. Bu yüzden kan kokan ağızlar ölüm diye “bar bar” bağırıyor. Bağırıyor, çünkü onu dinlemeyen arkasını dönen yaşama güneşe dönük bir insanlık gerçeği var. Bu gerçeklik eril sömürgeci zihniyeti zorluyor olmalı ki bütün politikalar yakıp yıkma temelinde gerçekleşiyor. Düşünceler ve iradeler rehin alınıyor. Direnenler ise her türlü kirli uygulamaya maruz kalıyor. İnsanlık ve yaşam düşmanları bu uygulamalarla başarıya ulaşacağını umuyor ve her geçen gün inkâr ve imhaya dayanan politikalarını derinleştiriyor. Yakıp yıkmakla, talanla, tecavüzle, katletmekle, onursuzlaştırarak köle ve iradesiz bir toplum yaratmak istiyor. Yine en iyi bu sistemin erleri biliyor ki uyanan direnen bir halk gerçekliği var. Parçalamak istediği topluma, istediği kıvamı veremeyen sömürgeci eril zihniyet toplumsallığa karşı savaş açmıştır. Saldırılar yaşamın her alanına yöneliktir. Özellikle değerlere karşı muazzam bir saldırı var. Tamamen ahlaki ve kültürel değerlerin imhasına yönelik saldırılar toplumda derin bir yara açmakla beraber çok ciddi duyarsızlıklar bu çarka ortak olma durumları maalesef sıkça yaşanmaktadır. Bu durum normal hale getirilmiştir. Peki bu saldırılara nasıl karşı çıkılabilir?
Bireyciliğe indirgenmek istenen yaşama karşı en büyük cevap toplumsallıktır. Aksi halde toplumsallıktan beslenilmediğinde birliktelik ruhu ön plana çıkmadığında parçalanma ve dağılma kaçınılmaz olur. Bu durum da sömürgeci sistemin parçası olmak anlamına gelmektedir. Yalnızlaşan birey savunmasız olduğu için birincil kurbandır. Halbuki toplumsallığın gelişkin olduğu bir zeminde kimse kolay kolay saldırmaya yeltenemez. Çünkü, toplumsallığı oluşturan ahlak, politika, direniş ve maneviyatla örülmüş sıkı bir duvardır. Bu duvara saldırı yaşama saldırı olarak kabul görüldüğü için müthiş bir karşı koyma ortaya çıkıyor. Yükselen sesler sömürgeci eril zihniyetin korkulu rüyasıdır. Sömürgeci eril sistem toplumsallığı güçlü bir toplumda dokunduğu her taştan ayrı bir direnme ve karşı koyma gücü ile karşılaşınca istemeye istemeye geri çekilir. Yine bu durumu en iyi çözümleyen bir taraf olarak sömürgeci sistem toplumu parçalayarak birer birer sindirmeyi hedefliyor. Maalesef saldırıların odağında en önde kadınlar bulunuyor. Saldırılar kadını sindirmeye, tecavüze, katletmeye, köleleştirmeye, iradesiz bırakılmaya yöneliktir. Neden kadın? Çünkü toplumsallık kadının en belirgin özelliğidir. Mesela ailedeki toplumsallık açısından örnek verecek olursak; anne çocuk konusunda yönetici, bakıcı, yoldaş yani bir bütün olarak statü sahibidir. Yani evdeki toplumsallık anne merkezlidir. Günümüzde baba daha çok maddi olarak varlığını hissettirir. Çünkü eril zihniyet için yaşam maddileşmiştir. Toplumsallık öz değerlere dayandığı için anne etrafında şekillenir. Anne yoğun maneviyat demektir. Maneviyat da yaşam için gerekli olan her şeydir. Maddiyat çevresinde sadece çıkar grupları oluşabilir o da içinde her türlü hile ve yalan barındırır. Kadın çocuğu doğurmakla kalmaz onu yaratmak için emek verir. Peki kadın hangi ölçülerle yaratır? Ahlaki, politik toplumun yaşam ölçüleriyle. Komünal ve toplumsal dayanışmaya dayanan, salt bireyi değil toplum çıkarlarını ön plana çıkaran hissin ve anlamın belirginleştiği yaşam ölçülerine göre geliştirir. Toplum şahsında kadına yönelik saldırılar çok sistematik ve yoğun gerçekleştiği için maalesef ölçülerde aşınma gerçekleşmiştir.
Bin yıllardan beri kadının bilgisi, tecrübeleri, manevi gücü ve iradesiyle örülen yaşam kadının sömürülmesiyle darbe almıştır. Bu darbe toplumsallığa indirilen en büyük darbedir. Dikkat edilirse bir toplumda kadın ne kadar bilinçsizse ne kadar statüsüz bırakılmışsa toplum o denli bağımlı köledir. Genel bir yargı olarak eğitim aydınlanmadır. Hem bireysel hem kurumsal olarak kadın eğitim olanaklarından yoksun bırakılmıştır. Neden eğitim ihtiyacı doğuyor? Dünya değişiyor, dönüşüyor, gelişiyor hatta bazı konularda daha da gerileşiyor. Sürekli olarak olumlu ya da olumsuz değişim dönüşüm döngüsü var. Kadının yeni oluşuma göre kendini var edebilmesi için bilmesi gerekir. Bu durumu büyük bir tehlike olarak gören eril sömürgeci zihniyet kadının bilinçlenmesinin önünü kapatmak için her türlü hileye ve kandırmacaya başvurur. Temel yaşam haklarını ayrıcalık olarak sunar ve bu şekilde parlak gözlere perde indirir. Yaşam enerjisini sömürür. Günümüz şartlarında her ne kadar bazı kesimlerde bu uygulamalar işlevdeyse de genel olarak çok güçlü bir kadın direnişi vardır. Bütün baskılara, zorbalığa rağmen öğrenen, öğrendikçe bilinçlenen, bilinçlendikçe irade olan bir kadın gerçekliği vardır. Elbette bu gerçeklik karşısında sömürgeci eril zihniyet çözümsüz kalmıyor kirli uygulamalarının dozajını artırarak toplumu ahlaki zehirlenmeye maruz bırakıyor. Bu duruma yakın zamandan örnek verecek olursak; Kürdistan’da toplumun çeşitli anlayış yapılanmaları vardır bunlardan biriside feodalizmdir. Bugüne kadar işlenen kadın cinayetlerinin çoğu feodal gurura dayanan “NAMUS” olgusuyla izah edilmiştir. Ama büyük bir çelişkidir ki bugün aynı anlayış sahipleri devlet eliyle yapılan tecavüzlere ve katliamlara karşı kuzu kesilmişlerdir. Ortada ne anlayış ne de onursal tepkinin belirginliği kalmıştır. Batman Gercüş’te 15 yaşındaki bir çocuğa 27 kişi tecavüz ediyor, çocuk 3 defa hamile kalıyor, iki kadına zorla fuhuş dayatılıyor ama tek bir insan bile bütün bunlar yaşanırken tepki göstermiyor. Devlet eliyle gerçekleştirilen bu alçaklık ve ahlaksızlık karşısında sadece sessiz kalınıyor. Olayın açığa çıkmasından sonra tecavüzcü polis, asker ve kurucular yine rahat rahat gezerken olayı açığa çıkaran ajansa baskılar üstüne baskılar yapılıyor. Bu duruma karşı çıkan kadınların sesi kısılmaya çalışılıyor. Toplumdaki ahlaki bozukluğu bu olaydan saptamak doğru olur. Yine biraz daha geriye gidecek olursak İpek Er olayında da İpek ölüme gönderilmiş fakat T.C. devletinin faşist eri bütün kirliliğiyle yaşamaya devam etmektedir. İpek Er olayı ile ilgili halkın nabzını ölçen bir programda eril zihniyete bulanmış, kokuşmuş ağızlardan da İpek’i suçlayan dehşet cümleler çıkmıştır. Bu durumun temelinde eril zihniyetin kadın düşmanlığı yatsa da asıl sebep düşman bilincinin zayıf olmasıdır. Faşist T.C. toplumla o denli oynamıştır ki toplum ahlakın yitirilişine doğru sürüklenmektedir. Artık her şeyi açık bir şekilde yapan faşist T.C. yargılanmamanın verdiği rahatlıkla kadın ve çocuk tecavüzlerini yaygınlaştırmıştır. Yurtsever halkı temelinden çürütmek için Kürt kadınlarına yönelmektedir. Bu zihniyet Kemalizm’in Dersim ve Zilan katliamlarında kadına yönelik başlattığı tecavüz geleneğinin devamıdır. Günümüzde bu gelenek bazen faşist bir belediye başkanı bazen bir bakan bazen bir polis, bir asker ve satın aldığı ihanetçi kurucu oluyor. Dünyanın her yerinde kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet, baskı durumları yaşanmaktadır ama Kürdistan’da bu durum daha da özelleştirilmiştir. Kürdistan’da kadın sadece kadın olduğu için değil politik ve ulusal kimliği dolayısıyla hedef kitle olarak seçilmiştir.
Kürt toplum yapısını çok iyi tanıyan faşist T.C. namus olgusu gereğince adete kavanozlara hapsedilen kadınlara ve gözden sakınılan çocuklara tecavüz ederek topluma hem güç gösterisinde bulunuyor hem de onursuz kılma temelinde toplumun ahlaki yapısına en büyük zararı bu şekilde vermeye çalışıyor. Bu durumun doğrudan tanığı halkımız, özellikle genç kadınlar, hayatı karartılan genç kadınların ve çocukların alamadıkları yardımın çığlığına öfke çığlığı olup T.C. den hesap sormalıdır ve cezalandırılmalıdır. Kürdistan topraklarında kadına yapılan bu faşizm halkın vicdan mahkemelerinde gereken karşılığı bulmalıdır. Hiçbir gerçek saklanılmamalı çocuklar intikam ruhuyla büyümelidir ki bir daha kimsenin hayatı karartılmasın. Toplum bilinci canlı kaldıkça Kürt halkının başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Hala Kürt kelimesini kullanabiliyorsak bu imha ve inkâr politikalarına karşı birlik ve direnme ruhunun sonucudur. Gün birlik, direnme ve sömürgeci faşist yapılardan hesap sorma günüdür…
Nurhak Boran Amanos