HABER MERKEZİ –
Dünya genelinde her geçen gün derinleşen sağ-sol ayrışması ve faşizm; ABD’de 6 Ocak günü Trump destekçilerinin Washington sarayını basmasıyla en açık yüzünü gösterdi.
Washington Sarayı, Trump’ın başkanlık koltuğuna gelmesiyle birlikte, dünya çapında göstermeye uğraştığı imaj ağır darbeler yedi. Övgüler yağdırılan ABD demokrasisi, Trump başkanlığı süresince yaşananlar karşısında dibe çöküşü yaşadı.
Kongre baskını, ABD’nin 10 yıldan fazla bir süredir yaşadığı bölünmenin, kendi içlerinde ve aralarındaki çeşitli anlaşmazlıklarla sağ-sol çekişmesinin boyutunu ifade eden keskin bir doruk noktasıydı. Sol kesim; başkanlık, Temsilciler Meclisi ve Senato’da çoğunluğu elde ederek sağcıları büyük bir yenilgiye uğrattılar. Fakat bu zaferlerden mutlu olanların, düşmanlarının bir kerede ve sonsuza kadar yenilmiş olduğunu ve savaşın bittiğini düşünmeleri bir hatadır. Burada kişilerden değil politik, kültürel, toplumsal ve ekonomik akımlardan bahsediyoruz. Kişiler gidicidir ama akımlar arasındaki çatışma kalıcı ve süreğendir. Sağ kesimin başını çeken Trump her ne kadar 2020 ABD seçimlerini kaybetmiş olsa da seçimlerin başlamasından bu yana kolay kolay gitmeyeceğini her fırsatta dillendirmişti. 20 Ocak’ta koltuğu Biden’e bırakmak zorunda olduğunun bilincinde olan Trump son celsede halkı kışkırtma yoluna giderek yaratılan kaos ortamından yararlanmayı hedefledi. Fakat beklentilerinin aksine sağcı Trump destekçilerinin ABD kongresine yaptığı baskın dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılandı. Birçok dünya lideri yaşananları “dehşet verici” diye nitelendirdi ve “demokrasiye saldırı düzenlendiğini” söyledi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olanlardan üzüntü duyduğunu belirtirken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
Avrupa’da en sert tepki doğrudan Trump’ı hedef alan bir mesaj yayımlayan Almanya Dışişleri Bakanı Maas’tan geldi. yaşananların “demokrasi düşmanlarını” sevindirdiğini, “Trump’ın seçmenin iradesine saygı göstermesi” gerektiğini ifade etti.
ABD yönetiminin tanımadığı Venezuela’nın hükümeti ise Washington’un başka ülkelerde kışkırttığı şeylerin bu kez kendi başına geldiğini belirtti.
Fransa, Çin, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Hindistan’dan da benzer tepkiler geldi.
Dünya devletlerinden gelen bu tepkiler faşizmin hortlatıldığı sağ-sol ayrışımının keskinleştiği ABD’yi dizginleştirir mi? Kısa süreli belki, ama uzun süreli bir çözüm yaratmayacaktır.
Ayrıca Trump’ın kışkırtmalarıyla Kongre binasını basan göstericilerin saldırılarına karşı sadece dünya devletleri değil Trump’ın kendi kabinesinden de kınama sesleri yükseldi.
Başkanı sık sık eleştiren Cumhuriyetçi Kongre üyesi Lynne Cheney, Twitter mesajında “Kongre binasında anayasal görevini yerine getirmeye çalışanları önlemeye çalışan bir çetenin şiddet dolu saldırısını yaşadık. Başkanın bu çeteyi oluşturduğuna, başkanın bu çeteyi tahrik ettiğine ve başkanın bu çeteye konuşma yaptığına şüphe yok” dedi.
Kınamalar, Trump’ı partisi içinden eleştirenlere özgü de değildi. Sık sık başkana destek veren Arkansas Senatörü Tom Cotton da “Başkanın seçim sonuçlarını kabul etmesi, Amerikan halkını yanlış yönlendirmeye son vermesi ve çete şiddetini reddetmesi zamanı geldi de geçiyor” dedi.
İstifalar Havada Uçuştu
Kongre baskınındaki şiddet olayları nedeniyle hakkında azil çağrıları yükselen Trump’ın kendi saflarında da istifalar havada uçuştu.
First Lady Melania Trump’ın Özel Kalem Müdürü Stephanie Grisham ve Beyaz Saray Sözcü Yardımcısı Sarah Matthews, protesto için istifa etti. Beyaz Saray sosyal işlerden sorumlu sekreter Rickie Niceta da görevinden istifa eden isimler arasında.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde istifa eden üst düzey yetkililer arasında Avrupa ve Rusya’dan sorumlu Ryan Tully, Afrika’dan sorumlu Erin Walsh, savunma politikalarından sorumlu Mark Vandroff, kitle imha silahlarından sorumlu Anthony Rugierro ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’dan sorumlu Rob Greenway de bulunuyor.
Trump’ın Çin politikalarında önemli rol oynayan Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Matt Pottinger’in Çarşamba günü istifa ettiğini, Perşembe günü de Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyinde Trump’a danışmanlık yapan en az beş üst düzey yöneticinin istifalarını sunduğunu elde edilen bilgiler arasında.
Cumhuriyetçi isimlerin Trump’ın eylemlerini açıktan kınamaları, Trump’ın azil sürecinin başlatılması ve istifalar Trump’ın Cumhuriyetçi partisi içindeki çatlakların derinleştiğinin somut göstergesi oldu.
Trump, 1960’lerden bu yana kavramsal ve kurumsal olarak Amerikan kurulu düzenini tanımlayan liberal Amerikan düzenine baş kaldıran, muhafazakar, aşırı sağcı ve ırkçı karşı devrimin, deyim yerindeyse lideri oldu.
Özcesi Trump döneminin tarif edici özellikleri, içeride kutuplaşma, bölünme, anti demokrasi, yükselen ırkçılık ve köktendincilik (Evanjelizm), yabancı düşmanlığı, ekonomik korumacılık, zenginleri kollayan vergi siyaseti, anti-liberal muhafazakar sosyal ve hukuksal ideolojik yaklaşım olarak ifade edilebilir.
Trump ABD’ye Kaybettirdi
Demokrasi, hep birlikte kararlar almak, sonuçları ne olursa olsun katlanmak ve saygı göstermek için varılmış bir sözleşmeler bütünüdür. Herkese demokrasi dersi vermeye çalışan ABD; yaşanan son kongre baskını, seçimlere karşı Trump’ın takındığı tavırlar demokrasiye dahil bir kırıntının bile kalmadığını bizlere göstermiş oldu.
Kuşkusuz ki Trump döneminde zirveyi gören sağcılık ve ırkçılık iç kaosu tetiklemiş, kutuplaştırma ve ötekileştirmeyi derinleştirmiştir. Trump’ın savunduğu ve uygulamak istediği politikalar yeni olmadığını sadece taktik değişikliğine gidildiğini söyleyebiliriz. Yine, ABD’nin dünya sorunlarıyla ilgilenmeyi bırakıp içe dönmesini savunan izolasyonist akım 1990’lardan beri varlığını sürdürmüştür.
Uzun yıllardan beri izlenen bu strateji Trump dönemiyle beraber ABD’nin dünyadaki ve Ortadoğu’daki politikalarının sonuçsuz kalmasına neden olmuştur.
Kapitalist Modernitenin temsilciliğini yapan ABD dünyadaki ve özellikle de Ortadoğu’daki hiçbir soruna adil ve kalıcı, gerçek bir çözüm üretemedi. Adeta bu sorunları alevlendirerek arkasını dönüp tutarsız ve dengesiz politikalarını uygulamaya devam etti. En çok da bölge halkları üzerindeki sömürgeciliği palazlandırdı. Özelde de Ortadoğu’nun en kadim halkı Kürtler üzerinde Trump şahsında ABD’nin yürüttüğü kirli siyaset ve politikalar halen akıllarda tazeliğini koruyor. Bunun yanında Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiye planlarında oyun kurucu, örgütleyici ve koordinesi olduğu herkesçe bilinen bir gerçek.
Biden’in Trump’ın ortaya çıkışında rol aldığı ABD profilini aşması için ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik bilindik yaklaşımlarını aşması gerekiyor. Bu nedenle Dünya’nın en güçlüsü olmayı amaçlamayı bir tarafa bırakın, Biden ABD’si Trump gibi haklı olanın kazanımına müdahale edecek veya müdahalede bir etkisi olacaksa kayıpları dahada büyür. Trump, netice itibari ile ABD başkanıydı ve kimse Trump’ın ABD politikalarına hizmet etmediğini iddia dahi edemez.