HABER MERKEZİ –
“Dünya savaşıyla beraber Kürtlere karşı bir inkar ve imha dönemi başladı. İngiliz ve Fransız emperyalizmi, yeni yetme Türk milliyetçiğiyle el ele verip, Kürtler üzerinde korkunç bir inkar ve imha geliştirdiler. Kürtlerin yüz yıl önce, ulusal bir önderlik ve ulusal bilince, birliğe sahip olmamalarınında bunda etkisi oldu. Kürtlerin ulusal bilince, örgütlülüğe, önderliğe sahip olmamaları, emperyalist güçlere ve yeni kurulan Türk ulus devlet yetkililerine, Kürtleri inkar, imha etme güç ve cesareti verdi. Kürtler içindeki dağınıklık, örgütsüzlük, ulusal bir önderliliğin olmaması bu sonuçlara yol açtı. Modern olarak Kürtlerin ulusal bilince, örgütlülüğe sahip olmaları, 20 yüzyıl’ın son çeyreğinde PKK ile başladı. Eğer PKK tarih sahnesine çıkmasaydı, Kürtler, Türk uluslaşması içinde şimdiye kadar erimişti, asimile olmuştu. PKK’nin tarih sahnesine çıkması, Kürtlerin, asimile olmasını hem engellemiş ve aynı zamanda Kürtlerin ulusal bilince sahip olmalarını ve örgütlülüğünü geliştirmiştir. Yani Kürtler için yeni tarih PKK ile başladı.
PKK’den önce, bazı irili ufaklı Kürt hareketleri olmuş ama güçlü bir ulusal önderliğe sahip olamamaları, özgüce sahip olamamaları, Kürt ulusal önderliği haline gelmelerini sağlayamamış, tarihe karışmalarına yol açmıştır. Kürtler ilk kez PKK’yle uluslaşma sürecine girmişler, kendi kimlik ve kültürlerini yeniden keşfetmişler, kendi özlerine dönüşü yaşamışlardır. Kürtlerin inkarı, katliamların ve sürgünlerin olması, emperyalist ülkelerin, Türk inkarcı devletine, kesintisiz desteğiyle oluyordu. Türk devletide bu destek karşılığında, Türkiye’nin kapılarını, topraklarını, kaynaklarını, emperyalizme sonuna kadar açmıştı. Siyasi olarak emperyalizmin uydusu ve oyuncağı olmuştu. Türk inkarcı devlet için tek amaç, Kürtlerin Türkleştirilmesiydi. Bunun için Türk devleti varını yoğunu ortaya koymuştu. Kürtler, emperyalizmin çıkarlarına kurban edilmişti. Avrupa ve Amerika, Kürtleri kendi ekonomi-politik çıkarları karşılığı,Türk devletine adeta kurban etmişti. Bu konuda hiç bir ahlak ve kural tanınmıyordu. Çünkü emperyalizmde-kapitalizmde uluslararası siyasi ve ekonomik çıkarlar söz konusuyla, ezilen bir ulusun ve sınıfın ne değeri olmabilirdiki!
Emperyalizm ve yerel işbirlikçileri zaten bu inkar ve imha üzerine bu siyasetlerini kurmuşlardı. PKK’nin gelişip güçlenmesi, hem Türk devletinin Kürtler üzerindeki inkar siyasetini durdurmuş, hemde emperyalizmin bölge siyasetine alternatif bir ideolojik çizgi geliştirmişti. Yani yüz yıllık emperyalist çizgi ve inkar siyaseti tehlikeye girmişti. PKK’nin Kürdistan’da ve Ortadoğu’daki varlığı, emperyalizmin çıkarlarını sarsıyor ve bölgedeki yerel işbirlikçilerine darbe üstüne darbe vuruyordu. PKK, bütün gücünü Kürtlerde alsada, askeri eğitim ve hazırlıklarını Arap topraklarında, Ortadoğu sahasında yapıyordu. Suriye bu konuda önemli bir alan olma işlevide sahipti. Suriye de Hatay meselesi ve su sorunu gibi kimi konularda Türkiye ile sorun yaşıyordu. Suriye yönetimi bu siyasetiyle, Türkiye yönetimine karşı bir denge politikasına sahip oluyordu. Kürtler konusunda, Suriye rejimi de, Türkiye rejimiyle aynıydı diyebiliriz. Yani Suriye’de de bir inkar vardı ve Kürtler kimliksizdi. Emperyalizmin ve Türkiye devlet yönetiminin baskı ve tehditlerinden korkan Suriye yönetimi, Kürt halk Önderi Öcalan’ın, Suriye’den ayrılmasını istemişti.
Öcalan da,durumun ciddiyetini anlamış ve Suriye’ye yönelik olası bir saldırının olmaması için, Suriye’den kesin ayrılma kararı almış ve ayrılmıştı. Aslında UNİTED NATİONS-BİRLEŞMİŞ MİLLETLER mülteci kanunları gereği, Öcalan, Suriye’de siyasi bir mülteci olarak kalıyordu ve herhangi bir ülkenin, Öcalan git deme ve Suriye’ye de bukonuda baskı yapma hakları yoktu. Ancak emperyalizmin çıkarları ve inkar siyaseti söz konusu olunca, hiçbir kural be yasa işlemiyordu, işe yaramıyordu. Rusya gibi, ezilen dünya’ya yakınlığıyla bilinen bir ülkenin bile, MAVİ HAT PROJESİ gibi bir ihalenin karşılığında, Öcalan’ı kabul etmemiş, geri çevirmişti. Öcalan, demokratik siyasi çözümü geliştirip, Kürt sorununun kavgasız ve kansız bir şekilde çözelim umuduyla demokratik olduğuna inandığı Avrupa’ya gitmişti. Demokratik olduğunu ve insan haklarının merkezi olmakla övünen Avrupa ülkeleri, Öcalan’a kalma hakkı tanımamış ve İsrail’in, Amerika’nın da içinde olduğu bir komployla, Öcalan’ı Şubat 1999’da Kenya’da, Türk devlet yetkililerine teslim etmişlerdi. Çok alçakça ve adice planlaşmış bir komploydu. Bu komploda hiçbir insani ilke ve kural geçerli değildi. Kürtlerin kimliği, dilleri, ulusal varlıkları, ulusal önderlikleri, Avrupa’nın ve Amerika’nın umrunda bile değildi. Ki Kürt sorununun aslında mimarı bunlardı. Bu komplo aslında Kürt halkına karşı yapıldı.
Öcalan, bir şahıs değil, bir halkın temsilcisi ve bir ideolojik çizginin lideriydi. Öcalan’ın yeni siyasi çizgisi, emperyalizmin bölge dengelerini be yerel işbirlikçilerin inkar, sömürü ve imhaya dayalı siyasetini etkisizleştiriyordu. Her ülke bu komploda çeşitli hesaplar ve planlar yapıyordu. Yunanistan, Kıbrıs ve Ege’de çeşitli tavizler peşindeydi. Rusya, Mavi Hat Projesiyle doğal gaz satma peşindeydi. Emperyalizmin hedefi zaten belliydi. Yüz yıllık tavşan kaç tazı yakala siyesetinin ömrünü bir yüz yıl daha uzatma peşindeydi. PKK’nin, Öcalan olmadan 3-5 ay gibi kısa bir sürede dağılacağının hesabını yapıyorlardı. Kürtler ve gençler, emperyalizmin hiçte hesaba katmadığı bir direnişle hem örgütlülüğü korudular ve hemde Öcalan’a birşey olursa, Dünya’yı başlarına yıkacaklarını gösterdiler. Emperyalizmin sözcüleri, Kürtlerin ve PKK’nin böyle bir direniş gösteceklerini beklemediklerini itiraf etmek zorunda kaldılar. Hatta dönemin başbakanı Ecevit, ” Öcalanı bize neden teslim ettiler, hala anlamış değilim ” dedi ve emperyalizmin bu komploda esas rolü oynadığını ve Türkiye’nin aslında bu komploda pek bir rolü olmadığını itiraf etmiş oldu.
Yani Avrupa, Amerika ve İsrail olmasaydı, Türkiye tek başına bu işin üstesinde gelebicek güçte değildi. Son 23 yılda Öcalan, her ne kadar baskı ve esaret altında olsada, büyük bir direniş göstermiş, geliştirmiş olduğu yeni paradigmayla, emperyalizmin bölge siyasetine darbe vurmaya devam edecekti. Emperyalizmin ve yerel işbirlikçi güçlerin korktuğu, Öcalan’ın, halkların kardeşliğine ve komünalizme dayalı yeni çizgisidir. Bu çizgi emperyalizmin korkulu rüyasıdır. Kürtler son on yılda bütün Kürdistan parçalarında daha örgütlü ve güçlüler. Kürtler ulusal birliği güçlendirdikçe, komplo ve inkar siyaseti daha çok etkisizleşmeye ve parçalanmaya devam edecektir. Ulusal birliğin olduğu yerde ne inkarcı güçler dayanabilir nede emperyalizm tutunabilir. Kürtlerin yapmaları gereken, yeni dönemde daha güçlü olmak ve ulusal birliği dört parçada daha çok güçlendirmek olmalıdır. Çünkü yüz yıllık emperyalizm ve inkar siyaseti, Kürtlerin örgütsüzlüğü ve dağınıklığı üzerine bu inkar ve imha siyasetini, komployu devreye koydular. Öyleyse Kürtlerin yapmaları gereken, ulusal birliği, önderliğin etrafında kenetlenerek güçlendirmek ve Kürtler üzerindeki oyunları, inkarı, imhayı tam olarak yıkmak ve Kürtleri ulusal olarak özgürleştirmek olmalıdır. Çünkü Kürler özgürleştikçe, bölge halklarıda özgürleşecek ve böylece hem emperyalizm ve hemde emperyalizmin bölgede kurduğu yerle işbirlikçi yönetimler bitecek. Bölgede Kürtler içindeki bu işbirlikçi kesim-ler hiç kuşku yokki Barzaniler ve KDP’dir.”
Kemal Söbe