HABER MERKEZİ –
“Yürekten gelen bir ezgi, bazen birçok şeyi tercüme etmeye yetiyor. İçte yaşanan duygu kabarmasını ifadeye kavuşturmakta zorlandığın an imdada yanık ezgiler yetişiyor. Bir bakırsın uzun bir gerilla yolculuğundasın, bir bakarsın eski zamanların romantik anılarında kocaman bir ateşin başında koyu sohbete dalarken ağız dolusu kahkahalarla dağı taşı inletirsin. Her anı mutluluk, her anı heyecan, her anı arayış ve kendini bulma. Bazen bir yoldaşın sesinden türküler dinlersin bütün berraklığıyla, bazen yaralı bir arkadaşın ağrısını dindirmek için olmadık komiklikler yaparsın, bazen ayrılıkların hüznüyle son kez sevgi saçan gözlere bakınca bir daha görecek miyim kuşkusu içini kemirirken bulursun kendini. En ağırı da her şeyini paylaştığın, gerekirse uğrunda canını çekinmeden vereceğin bir yoldaşın son nefesini verirken son bir umutla gözlerinin içine bakarken buluverirsin kendini. Evet, her bir söz başka bir anı, başka bir yaşanmışlık, başka bir duygu, bambaşka ruh halleri yaratır insanda. Onun için müzik dinlemek hem acı hem de güzel duyguları bir arada yaşatıyor insanda. Bir mısrada yüzünde tebessüm yaratırken, bir diğer mısrada hüznün ağırlığı altında bulursun kendini. Hiçbir şeyini hatırlamadığım anların çoğunlukla denkleşen bir şarkının mısraları bana hatırlatır. Sanatın etkisini her şeyin üstünde olduğunu hissettiğim anlardır. İnsanın yüreğine işleyen, yaşanmışlıkları anlamlı kılan her şey…
Bir yoldaşın gülüşünde Kürdistan’ın bütün güzelliklerin görmek şaşırtıcı gelebilir ama öyledir. Yaklaşık bir hafta on gündür yoldayım. Geçtiğim her yer bir başka hitap ediyor benliğimin derinliklerine. Neredeyse her adımda yıllardır görmediğim arkadaşlarla karşılaşmak kadar, gencecik pırıl pırıl yüreklerle buluşmak daha bir güzellik katıyor yol kavşaklarında gerçekleşen tesadüfi buluşmalara. Yılların özlem ve hasreti sözlere sığmaz oluyor o kısacık anlarda. Sözler yerine gözler konuşur bir anlığına. Sevgiyi, özlemi, acıyı ama aynı zamanda umudu anlatan o anlamlı gözler, bakışlar… Bir bakışta anlayıverirsin bakan gözlerin anlattıklarını. Konuşmadan yüreklere dokunmak, yüreğine dokunulmak….. İnsanın içine bütün varlığıyla işleyen tam da budur. Ancak aşkla bakan gözler, seven yürekler böyle hisseder. Her bir gerilla, yoldaşlarına, dağlarına, ovalarına, ülkesinin havasına, suyuna ve vatanı için direnen davasına aşkla bakar. Aşkın tutkusuyla hisseder. İşte bizimki de bir aşktır ayrılıklarda demlenen. Mesafeler uzadıkça özlemle nakşedilen. Söylenen ezgide derin hissedilen. Fazla konuşulmayan, sevdasını dağların asiliğinde sessizce büyüten ozanlar gibi. Nedense bizde adettendir; sevdiğini anlatmaz yüreğinde yaşarsın. Belki de Kürdün sevgisine asalet katan, yaşanması ve yaşatılmasını zorlu kılanda bu… Anlatılmayan ama uğrunda ölümlere yürüyen, asi, heybetli, destansı sevgiler…
Neredeyse yirmi yıldır görmediğim arkadaşları beklenmedik bir zamanda, bazen yol üzerinde, bazen konaklanmak için uğradığım bir yerde karşımda görünce zamanın anda nasıl anlama kavuştuğunu dördüm. Zaman, mekan, yaşanmışlıklar, yarım kalmışlıklar ve hiç yaşanmamışlıklar…. İlkin insan bir duraksıyor. O anı tarif edecek, dile getirecek tek bir sözcük bulamıyor. Her şeyin yetersiz kalacağını, yaşanmışlıklara ve aradan geçen zamana hakkını verebilecek bir sözcüğün olmadığını düşünüyor. Sessizce, duygular, hisler ve aradan geçen onca zamanda yaşanan derin ayrılık hüznü yüklü gözler konuşur. Söze hacet kalmadan her şey, açık, berrak ve bütün çıplaklığıyla serili veriyor ortalığa. Bir anlık o karede donup kalıyorsun. O an hiç bitmesin istiyorsun. Bütün geçmişi ve geleceği o anda fotoğraflamak istiyorsun. Yükselen yüce dağların, nazlı akan ırmakların, kanat çırpan kuşların, doğadaki bütün canlıların tanıklığında yılların eskitemediği sevgi yüklü yürekleri kucaklıyorsun. Var mı bundan daha muhteşem bir duygu? Hiç sanmam.
Sıcacık kucaklarken bir yoldaşı, o an sadece onu değil, birlikte kaldığım ve aramızda olmayan bütün güzel insanları tek vücutta sıcaklığını hisseder oluyorum. Bazen farkında olmadan boğazımın düğümlendiğini, sessizce gözlerimden yaşların süzüldüğünü fark ettim. Bir tarafımı kavuşmanın verdiği mutluluk oluştururken, öbür yanım yitirdiklerimizin yarattığı ince sızı ile kıvrandı. Keskin bir bıçağın bir anda bıraktığı ince ama keskin sızı gibi… Hiçbir zaman unutulmayan ve kapanmayan yara gibi. Her birimizin yüreğinde binlerce izin olduğu gibi…
Bu kadar ağır gelen yaşanmışlıklar yeni katılan genç arkadaşlar ilaç gibi geliyor. Heyecanla bakan gözleri, beklentileri, özgür dağlarla buluşma coşkuları, acemilikleri, kaygısız çocuksu gülüşleri, bana geçmişimi ve anda sorumluluklarımı hatırlattı. Sıcacık gülen gözleri, o kadar dokunaklı ki, çoğu zaman onlara duygusal ve korumacı yaklaşmama neden oluyor. Sanki ben kendim katılırken onlardan daha da genç değilmişim gibi… Ya da tersi geçerlidir. Belki de bana geçmişimi hatırlattıkları için öyle yaklaşıyorum. Yaşadığımız zorlukları onlar yaşamasın, ama tattığımız bütün güzellikleri fazlasıyla tatsınlar diye. Bilemiyorum, her türlüsü bana çok iyi geldi. Yitirdiklerimizin acısıyla kor gibi yanan yüreğime bir serinlik verdikleri kesin. Onlarla kalmak, sohbet etmek, geçmişi paylaşmak, geleceğe dönük iddia düzeyimizi gençliğin ruhuyla ortaya koymak, çay içerken geçmişteki olduğu gibi güzel anlarda ortaklaşma sağlamak bana çok şey kattı. Bütün yüreğimle teşekkür ederim güzel kadınlar, sevgi yüklü yoldaşlar. İyi ki varsınız. İyi ki özgürlük uğruna tereddütsüzce toprağa yatan yoldaşlara omuz verip izlerini takip ediyorsunuz. Nasıl ki yokluğunuz cehennem ateşini andırıyorsa, varlığınız özgürlük cenneti gibi aydınlık yayıyor. Gülüşünüzle, yaşama renk, geleceğimize umut ışıldıyorsunuz. Parlayan gözlerinizde özgürlük bayrağının hep daha yükseklerde dalgalandıracağınızın sarsılmaz ısrarını ifadeye kavuşturuyorsunuz. Mardinlisi, Amedlisi, Bitlislisi, Batmanlısı, Kobanêlisi, Muşlusu, Hakkarilisi, Mahabatlısı, Süleymaniyelisi, Arabı, Farsı, Avrupalısı, Amerikalısı, aynı amaç, aynı hedef özgürlük diye haykırışı…. Dağların heybetiyle buluşan bu güzellik, direnişin anlamını bir başka söyler oluyor. Direniş bu renklilikle öyle bir ihtişam ve görkem kazanıyor ki hiçbir sanatçının, edebiyatçının, ressamın, sinemacının gücünün anlatmaya kadir olmadığı doğallıkta bir özgürlük ırmağı gibi akar sonsuzluğa. Evet, onlarla direniş bir başka güzellik kazanıyor. Her yer direniş, her yer kültür, her yer özgürlük, her yer sanat. Dağlar direniş giyinir, ırmaklar direniş akar, kuşlar direnişe kanat çırpar bütün doğa direniş gülümser onlarla, bizlerle, hepimizle…
Ey asil duruşlu güzel kadın…
Sen ki dağlara vermişsin yüreğini
Çocuksu gülüşünde ki asalet
Coşturur yüreğimdeki özgürlük ateşini
Varlığın özgürce var olacağımızı muştular
Çiçeğin özüne damlayan su misali
Besler umudumuzu özgürlük çığlığının tüm dünyayı ulaşacağına
Hep sana doğrudur umutlarım
Başkasından medet ummadan
Ya seninle varlığım anlam kazanacak
Ve direnişindeki güzellikle acılar son bulacak
Ya da özgürlük sağlanmadan adın hep direniş olacak
Saçların direniş, tenin umut kokacak…”
Rûken Bakur