HABER MERKEZİ –
“Öz savunma, ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikasıdır. Daha doğrusu, kendini savunamayan toplumun ahlaki ve politik vasfı anlamını kaybeder. Toplum ya sömürgeleşmiştir, eriyip çürümektedir.
Ya da direniştedir, ahlaki ve politik vasfını yeniden kazanmak ve işlerliğe kavuşturmak istemektedir. Öz savunma, bu sürecin adıdır. Kendisi olmakta ısrar eden, sömürgeleşme ve her türlü tek taraflı dayatıcı bağımlılıkları reddeden toplum, bu tutumunu ancak öz savunma olanakları ve kurumlarıyla geliştirebilir. Öz savunma sadece dıştan tehlikelere karşı oluşmaz. Toplumun iç yapılanmalarında da çelişki ve gerginlik her zaman mümkündür. Demokratik toplum olmada ve varlığını sürdürmede en az sermaye ve iktidar tekellerinin saldırılarını ve sömürülerini sınırlandıracak ölçüde öz savunma yapılanmasını ve eylemliliğini oluşturup hazır, işler halde tutmak şarttır
Gerillaya da söylüyorum. Dağa çıkarsan savaşmayı bilmiyorsan ölürsün, bundan tamamen sen sorumlusun. On beş yıldır Gandhi’yi solda sıfır bırakacak şekilde barış mücadelesi veriyorum, ama olmazsa sizler de varlığınızı ve özgürlüğünüzü koruma mücadelesini vermelisiniz. Vermezseniz ölürsünüz. Amaç varlıklarını ve özgürlüklerini koruma olmalıdır. Bu artık Kürtler için bir varoluş ve öz savunma savaşıdır.
Her canlının, üç tane temel gereksinimi vardır. Bu, beslenme, korunma ve üremedir. Hatta cansızların bile kendini koruma sistemleri vardır. Bir atomu bile incelediğinizde böyle bir özelliği olduğunu göreceksiniz. Hep Gül örneğini veriyorum. Gül, kendini korumak için dikenleniyor. Dikenleri olmadan gül olmaz. Bu nedenle yine söylüyorum. Mutlaka koruma olmak zorunda. Her canlının beslenmeye, korunmaya ve üremeye ihtiyacı vardır. Bu, bilimsel bir durumdur, bilim de böyle diyor. Ben bunu bu amaçla söylüyorum.
Yüz yirmi beş sayfalık savunmamda da değinmiştim. Ben Gül Teorisi diyorum. Gül üzerine düşündüm. Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir Gülün, bir bitkinin bile öz savunması vardır. Öz-savunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gül kadar bile kendimizi savunmaya hakkımız yok mudur? Öz savunma kutsaldır. Hatırlıyorum küçükken bizim köyde ihtiyar bir amca vardı, diyordu ki, “biz kuru tahtalar gibiyiz”. Ben “bu nasıl olur?” diyordum. Bir ağaç bile kayaları delerek kök vermekte, kendini yaşatabilmektedir. Bunun kadar da mı olamıyoruz? Bu savunmalarımda da öz savunmayı derinlikli açtım.
PKK’nin gençleri, tecrübeli yaşlı ve orta kadroları var, olgunlaşmış, eskiden daha güçlü durumdadırlar. Türkiye’de devasa açlık, işsizlik sorunları var. Bu durum bile çözümsüzlük halinde tehlikenin işaretini veriyor. Eğer sorun çözülmezse bunlar kendilerini savunacaklar, kendi çözümlerini kendileri ortaya çıkaracaktır. Ben burada bir çözüm yolunu illa ki savaş olacağını söylemiyorum. Başka çözüm yolları da olabilir, kendileri karar verirler.
Meşru müdafaa hakkı kullanılır, bu evrensel bir haktır. Ayakta kalmak için her canlı kendisini savunmak zorundadır. Bitki-hayvan bütün canlılar için bu geçerlidir. Ben daha önce de belirtmiştim, “Gül Teorisi” demiştim. Gül bile yaprakları dökülürken dikenleriyle kendi öz savunmasını yapıyor, kendisini koruyor. Bu böyle anlaşılmalıdır. Bu öz savunma hukuki, ekonomik ve diplomatik çalışmalarla güçlendiğinde kendiliğinden fiilen demokratik özerklik ortaya çıkıyor. Böylesi bir durumda demokratik özerklik de fiilen zaten gelişir. Dört temel alanda öz savunma, hukuk, ekonomi, diplomasi olarak gelişebilir demokratik özerklik.
Ben geçen görüşmelerde devrim süreçlerinden bahsetmiştim. Bu süreçlerden şunun için bahsediyorum. Devrim süreçleri bir başladı mı kontrolden çıkar, hiç kimse kontrol edemez. Şu an Türkiye’de bu tehlike var mı, var.
Örneğin son şeylerine bakıyorum. Ben olsam böyle kale gibi ve yüksek teknolojiyle donatılmış yerlere yönelmez, bu kadar kayıplar vermezdim. Benim tarzım daha farklı olurdu. Dışarıda olsaydım Cudî gibi uygun yerlerde iyi üslenirdim, sonuç alıcı eylemlere yönelirdim. Bir yere üslenmek riskli olur muydu, evet olurdu ama büyük kazandırıcı da olabilirdi. Ya tam kazanırdım, ya tam kaybederdim! Yanlış anlaşılmasın ben kimseye savaşı yükseltin, derinleştirin demiyorum. Bir tespit yapıyorum, bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Kale gibi korunan karakollara Donkişotça saldırılar PKK’yi yok eder. Böyle eylem tarzı olamaz.
Gelişmeler gösteriyor ki yeni bir çatışma süreci ihtimal dahilindedir. KCK de bundan sonra bir savaş kararı alırsa bu “devrimci bir savaş” olmalıdır. Devrimci savaşın kendine göre yöntemi, tarzı, sanatı olur. Devrimci savaşın yöntemi, tarzı, sanatı farklıdır. Savaşı yürüteceksen öyle eskisi gibi gidip bir-iki polis öldürüp kaçmakla, karakola doçkayla birkaç el ateş etmekle olmaz. Bu yöntem devrimci savaş yöntemi değildir. Devrimci savaş denilen şey, örneğin Colêmerg, Amed’de binlerce, on binlerce insanı yanına alıp, ayağa kaldırmak, onlarla birlikte çatışmak, savaşmaktır. Bir ağ gibi her yerde örgütlenip, her yere hakim olmaktır. Savaşı da bu örgütlü hakimiyet üzerinden yürütmektir. Geçmişteki gibi kontra, JİTEM tarzı eylemlere bulaşılmamalıdır. Böyle yapabileceklerse, her yere hakim olup, bu JİTEM tarzı, kontravari tehlikelerin önüne geçebileceklerse savaşsınlar, savaş kararı alsınlar. Ben yine buradan belirtiyorum, böylesi bir durumda da sorumluluk kendilerinindir.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan