HABER MERKEZİ –
“Kürdistan halkının geleneksel bayramı olduğu kadar, çağdaş anlamda kendi ulusal kimliğini geçmiş tüm yıllardan daha fazla açığa çıkararak, kendi halk savaşımını sağlam temellerde ve bir daha yenilmemecesine yaşayarak ulaştığı bu yeni yıl Newroz tarihini göz önüne getirdiğimizde 2602 miladi, 1990 yılı bir anlamda Partimiz’in de başta Nusaybin ve Cizre halk isyanı olmak üzere, tüm ülkede ulusal kimliğe ve özgürlüğe dönüş hamlesini daha da ileri bir düzeye taşırarak karşılaması gerçek bir kutlama anlamına geliyor. Yeni şeyler derken, esas olarak mücadelede ulaştığımız yeniliği anlamalıyız. Bir yandan Partili militanların şahadeti, diğer yandan halkımızın kanlı isyanı Newroz’un nasıl karşılanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu temelde mücadelenin vardığı düzey gerçek bir umut kaynağı, yaşamın vazgeçilmez yeni bir şeklidir. Bu da, ister düşmandan kaynaklansın, isterse de iç engellerden kaynaklansın, bir daha önü kesilmez bir kurtuluş akımı haline gelme, dönülmez bir kurtuluş yolunda yürüyüşün içinde olmak demektir. Bu işe kendimizi değiştirmek için duyulan sorumlulukla düşüncemizi zorlayarak, çabalarımızı bitmez tükenmez kılarak bu temelde nasıl kazanılır? sorusuna bir cevap vermek istedik. Ortaya çıkan gelişmeler hem büyük bir çabanın sonucu, hem de büyük bir yılın başlangıcı anlamına geliyor. Halklar zor dönemleri yaşadıklarında ki, bu halk Kürdistan halkı ise bir kader gibi gittikçe tükenen ve adına yaşam, yabancı işgal, hatta sömürgecilik bile denilmeyecek, bundan da öteye eşine ender rastlanan bir tükeniş sürecinde ise, burada düşünce ve davranış üretmek insanın temel özelliklerine sahip çıkmanın vazgeçilmez bir gereğidir. Bu anlamda yaratılanlar önemli sonuçlardır ve yeniye ulaşmada muazzam sağlam bir başlangıçtır.
Nereden ne kadar sonuç aldık, neye nereden sağlam bir başlangıç yapıyoruz? sorularına gittikçe net cevaplar vermek istediğimizde olguların iç içeliğini görürüz. Dolayısıyla yeni yılımız, Kürdistan halkının dünyada ve bölgede yoğun olarak yaşanan gelişmeler karşısında ayağa kalkışının ister eski tarihsel geçmiş, ister yakın tarih ve Partimiz PKK önderliğinde gelişen kurtuluş aşaması, en çok umuda kalkan ve buna en çok muhtaç olan hatta bir diriliş çabası da diyebileceğimiz bir çabanın içindedir. Halklar, partiler ve kişiler, yılları sonuç ve başlangıç anlamında çok net bir şekilde gündemleştirerek değerlendirmeye tabi tutarak yürütürler. Eğer bu halk Kürdistan halkı ve onun adına öncülük iddiasında olan PKK söz konusu ise; gündemimizi doğru belirlemek, sağlam başlangıçlarla değerlendirmelere girişmek, bunun pratik çabasını, yürüyüşünü yapmak ve gerçekten çok büyük bir güç sergilemek demektir. Burada güçlü olan kişi; kendini aşmak, gelişmelere (ki, bu bizde varlık – yokluk ve diriliş meselesidir) cevap vermek, buna sürekli güç getirmek ve mücadeleye en az tahribatla yol aldırmayı bilmek zorundadır. Çünkü bu çok önemlidir. Bu anlamda sorumluluk ciddi duyuluyor ve dava adamlığı bu temelde kavranılıyorsa, kapasite ve biçim kazanmak vazgeçilmezdir, gereklerini karşılamak ise zorunludur.
Yeni yılda, halk ve Parti için olduğu kadar, daha çok da militanların kendilerini köklü gözden geçirmeleridir. Bu, önlerinde bir görev olarak durmaktadır. Bir anlamda bağlı olduğu göreve yeterli olma, onu hiçbir bahane ileri sürmeksizin karşılama rolün vazgeçilmez gereğidir. Herkes işlerine mutlaka böyle yaklaşmak durumundadır. Kürdistan insanına baktığımızda; rolden uzaklaşma çok yoğun, rolü doğru kavrama çok sınırlıdır. Parti içi de dahil en hayati işlerine tersinden yaklaşma, zaafları konuşturma, onu yaşama, yaşatma ve giderek düşkünlüğe sevdalanma bizde çok katı bir gelenektir. Ve bu hak ettiğimiz veya mutlaka ulaşmamız gereken yeniye ulaşmayı sancılı kılıyor. Sonuçta da yenilenme olmayınca duraklamaya yol açıyor. İmha sürecini yaşadığımız için, belki de farkına varılmayan ama kaybetmememiz gereken noktada kaybettiğimiz anlamına geliyor. Bizde insanlar nasıl yaşadıklarını bilmedikleri gibi, nasıl ölmeleri gerektiğini de bilmezler. Yaşam ve ölüm bir anlamda bizim için anlamını yitirmiştir. İşte bu anlamda mücadelemizin diğer bir anlamı da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Yaşamın tanımını yapmak, ölümün de ne olduğunu kavratmak, birbirlerini ispatlayan, gerçekleştiren özelliklerdir. Ölümle yaşam arasında sanıldığından daha da ince bir fark vardır. Bizde bu fark yitirilmiştir. Yaşıyor muyuz, ölü müyüz? belli değildir. Tüm hatalar bu ayırımın sağlam yapılmayışından kaynaklanıyor. Genelde insan soyuna ve onun halklarda gerçekleşmiş ve kabul edilir biçimlerine nasıl yaklaşmalıyız, bu temelde yaşamın neresindeyiz ve neresinde olmalıyız? sorularına cevap veremediğimiz gibi, nasıl ölüyoruz, kimler bizi öldürüyor, nasıl öldürüyorlar? sorularına da yetkin cevaplar veremiyoruz. Bırakalım ideolojide, politikada, askerlikte sağlam bir pozisyonda savaşmayı, bütün bu hususlarda her şey ağza, göze bulaştırılmıştır. Bundan dolayı bilinen hatalar zinciri sökün etmekte, nerede, nasıl vurulduğumuz, yine nerede, nasıl kazandığımız pek belli olmamaktadır. Sonuçta da ortaya çıkan ulusal gerçeklik şudur: Yüzyıllardan beri hep ayağa kalkmak istemiş, fakat darbe yemiş, giderek biraz daha ölüme yaklaşmış ve can çekişmiştir. İşte günümüze doğru geldiğimizde de kimsenin sahip çıkmadığı, gerçekten de metelik kadar değer vermediği bir halk büyüyor, gelişiyor.
En başta kendi rolümü yeniden gözden geçirmeye çalışarak, kendimi nasıl değerlendirmeliyim diye düşündüm; nereden geliyorum, nereye ulaşıyorum, uzun yolda kurtarılanlar nelerdir, ne kadar yanılgısız bir tutum içindeydim, tüm zaaflarımla birlikte neyim, bundan sonra nasıl götürmeliyim, objektif olarak kendime nasıl yaklaşmalıyım, kendimi yanıltmadan nasıl değerlendirmeliyim? dedim.
Newroz, böylesi bir yaklaşımı gerektiriyor. İnsan, evrende gerçekten olağanüstü bir varlık ve düşünen bir maddedir. Bu da çok büyük bir aşamayı ifade ediyor ve halen üzerinde biraz düşündükçe hayretler içinde kalmamak elde değil. Varlığına inanmak bile olağanüstü bir yaklaşım istiyor, yani insan türü söz konusu olduğunda bunu basite almamak gerekiyor. Evrende ulaştığı boyutlar kudretli olduğu kadar, çok heyecan verici ve ızdırap verici, acılı bir varlık olduğunu da düşündürüyor. Burada felsefe yapmak istemiyoruz ama yine de gerekiyor. Çünkü insan tanımına sağlam ulaşmazsak, ondan kaynaklanan çok çeşitli toplumsal gelişmelere de anlam yükleyemeyiz. Dolayısıyla nelere yetenekli olup olmadığını da çözemeyiz. Kısaca, insana en büyük yeteneği hasretmek yerindedir. Gözümüzde çok büyüttüğümüz tekniklerin şahı insanın kendisidir, onun yetenekleridir! O açıdan biz kendi savaşımımız da dahil her şeyin temeline insanı yerleştirirken, en güçlü tekniğe dayandığımızın bilincindeyiz. Eğer insanın işlenmesi tam olursa, atom bombasından daha kuvvetli, bıçaktan, kılıçtan daha keskin bir güce ulaşabiliriz. Eğer işlenmez duruma getirilmişse tekniğin çok kötü bir kullanımıyla karşı karşıyayız demektir. Pas tutmuş insan tekniği köreltir veya kendisini çürütür, ters vurur ve diğer tüm gelişmeleri durdurur. Yeteneklerimizi Kürdistan halkının gerçek yeteneklerine dönüştürmeliyiz. Parti’nin bugünkü işleyişi, eğitimi, tecrübesi yaşama yolunda çaba sarf eden insana ulaşmak içindir. Kir, pas tutmuş, işlemez duruma gelmiş yapıdan kurtulmak, işleyen insana ulaşmak ve yeniyi yaratmak içindir. Bu anlamda biz her zamankinden daha fazla yeniye ulaşmanın ve onu yaratarak elde etmenin önemli bir şansını yakalamış sayılıyoruz. Bundan kuşku duyulmamalıdır.
Newroz, bahara açılma, baharla birlikte her şeyin doğuşa geçmesi anlamına gelir. Belirttiğim gibi, biz de yaşam dalgasına kapıldık. Bu dalgalar içerisinde iyi yüzülmeli, kıyıya ulaşabilirsen ne mutlu sana. Ama şimdi boğulmamaya çalışıyoruz. O zaman işin gerçeğini iyi bilmek gerekir. Yaşam öyle kolay kazanılmaz ve gerçekliğimizi beğenmediğimi de söyledim. Sizlerin çok rahatlıkla avunabileceğiniz, tatmin olabileceğiniz birçok olguya öyle yaklaşmıyorum. Bunlarla günlük olarak savaşıyorum. İşte bu bir öncülük olayıdır ve bunu da yürütüyoruz. Kendimi de gözden geçireceğimi söyledim. Bu işleri zorla bu düzeye getirmediğimiz biliniyor. Çünkü sağlam temelleri olmayanların işleri bu noktaya getirmesi düşünülemez. Kürdistan’da herkes herkesi aldatabilir ama ben asla! Kürdistan’da herkes herkesi zorla şuraya veya buraya götürebilir ama ben asla! Kürdistan’da herkes herkesi parayla işletebilir ama ben asla! Yine de en yürekli, en fedakar ve en büyük hareketi biz oluşturduk ve bunun sorumlusu durumundayız. O zaman bu nasıl oluyor? Aslında bu sır işin özünde gizlidir. Türk barbarizminin TC patentli en son buluşlarıyla, Kürdistan düşkünlüğünün günümüzde vardığı düzey birbirleriyle karşılaşırsa ve sizlerde böylesi bir ortamda doğup yaşam sevdasına kapılırsanız bu sonuçlar ortaya çıkar. Fırsatımız olsaydı sizleri tek tek yargılayıp gözden geçirseydik ve netliğe ulaştırsaydık. Herhalde sizler için açılan yolda yürümeyi becerebilirsiniz. Kendimi acımasız bir şekilde çok yönlü gözden geçiriyorum, dönüştürüyorum. Bunun karşısında herkes şoke oluyor. Bunlar yalnız eylem çapında olanlardır, birde düşünce çapında şoke olma çok yaygındır. Gençsiniz, belki yürekleriniz bunu fazla kaldıramaz, beyniniz fazla kavrayamaz ama durum tam şok yöntemleriyle sonuç almadır. Ben de sizler gibiydim ama kendimi yeterli hale getirebildim. Aslında çoğunuz bir kaç şokun altında bayılmışsınız fakat farkında değilsiniz. Herhalde birçok arkadaş yalnız buradakiler için söylemiyorum şok geçirmişler, onun de için taktiğe, önderliğe oturamıyorlar. Şok geçiren kişi taktik önderlikten anlar mı? Şoke olmuş! Tabii bu yaklaşımlar durumu kurtaramaz. Kürdistan’da hiç kimsenin özlemine böyle cevap bulunamaz.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 1990 yılında yapmış olduğu Newroz konuşmalarından derlenmiştir.