BEHDİNAN – Nûçe Ciwan Ajansı olarak Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Botan Kato ile Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerinde geliştirilen tecrit, son süreçte yayılan sağlık durumuna ilişkin haberler, Garê Zafer ruhunun sokaklara yansıması ve yaklaşan Newroz Bayramı’na ilişkin röportaj gerçekleştirdik.
Her Kürt gencinin kendisine gerçekten sorması gerekiyor. Ben değilsem kim ve şimdi değilse ne zaman? sorusuyla üniversite gençliğinin rol ve misyonuna dikkat çeken Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Botan Kato, “Kürdistan gençliğinin bir an önce sorumluluğunun bilincine varıp mücadeleye girişmesi gerekiyor. Her şeyden önce biz şunu belirtiyoruz; Kendi toplumuna, kendi davasına, kendi özgürlük mücadelesine yönünü çevirmelidir.” dedi.
Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Botan Kato ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.
4 – Bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atanmasının ardından öğrenciler direniş geçti. Halen de direnişleri devam ediyor. Hem genel olarak üniversitelerdeki direniş geleneğini, Bakurê Kurdistan’da bulunan üniversitelerin bu direnişe katılım düzeyini hem de Boğaziçi Üniversitesinde gelişen direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Şunun çok iyi anlaşılması gerekiyor. TC devleti aslında bir Kürd’ün soykırımı üzerinde karar altına alınan kurulması için onaylanan veya o dönemin koşullarında eğer bu halkın soykırımı gerçekleştirilecekse birçok şeye izin verilen bir devlet gerçekliğindedir. O yüzden kuruluş felsefesinde bu vardır. Özellikle Kürdistan’da geliştirdiği soykırım politikası, Kürdistan’da geliştirdiği faşizm politikasına hiç kimsenin ses çıkarmaması için temel hedef aldığı kitle gençliktir. Özellikle üniversite gençliğidir. B u açıdan gelip son sürecin bütün politikaları, devletin politikaları bu anlamda anlamak, kavramak gerekiyor. Elbette bir hareketlik var son zamanlarda özellikle artık bir bütün üniversiteleri el atma durumu var devletin, sistemin…
Öncelikle şunu net bilmek gerekiyor. Gerek Kürdistan’da gerek Türkiye boyutunda her gencin şunu iyi bilmesi gerekiyor. Bu devletin geliştirdiği bütün politikalar aslında bir oyundur. Aslında Kürdistan veya Türkiye veya bilinçli gençlik üzerinde ciddi bir tuzaktır ve bu tuzaklarla örülmüş yaşamı, eğitimi aslında tümüyle gençleri bu tuzağa çekerek bu bahsettiğimiz politikalarını bahsettiğimiz işte siyasetlerini sürdürmek veya egemenliklerini hegemonyalarını sürdürmek istiyorlar. Bu açıdan da üniversite gençliği üzerinde özellikle böylesi bir saldırı gerçekleştiriyor. Bu yeni bir şey değildir. Bu, özellikle son 5 yılın geliştirdiği politikaları sonucunda aslında bir bütünen susturulan, yozlaştırılan, düşünceden, akıldan, bilimden Felsefe’den tümden düşünceden kopartılan bir kuşağın sonucunda bu politikalar rahat harekete, hayata geçirebiliyor.
“Boğaziçi’ne kayyum atanması bir başlangıçtır direniş büyümezse büyük tahribatları kendisiyle getirecek”
Bugün İstanbul’da Boğaziçi’ne kayyum atanması aslında yeni birşey değildir. Bu zaten son 5 yıllık bir projedir ve bu projenin sonucunda yozlaştırabildiği oranda düşünceden gençleri koparta bildiği oranda bu politikalarını hayata geçiriyor. Bu belki son işte yansıyan boyuturdur ama bu bir başlangıçtır. Bu Boğaziçi bir başlangıçtır. Boğaziçi bundan sonra gençler, üniversiteler okuyanlar, düşünenler üzerinde aslında nasıl bir tahribatı, nasıl bir saldırı gerçekleştireceğinin, biraz daha somut, öne çıkan, başlangıç boyutuyla bir gelişmedir. Çünkü bundan sonrası çok daha büyük tahribatları kendisiyle getirecek. Çünkü devlet veya bugün AKP-MHP faşizmi öyle bir boyuta gelmiş ki kendisi karşısında en ufak bir sesi çıkartanı bile ezme anlayışındadır. Ezip bitirme durumundadır. Çünkü korkuları onu boyuta getirmiştir. Artık korku, korku onların derler ya artık “kendi gölgesinden bile korkak” bir duruma gelen bir sistem söz konusudur. Bu açıdan da üniversite gençliği üzerinde geliştirilen politikalar aslında bunu çok daha geliştirecek büyüteceklerdir.
“Üniversite gençliği 68 kuşağını iyi kavramalıdır”
Elbette Boğaziçi’nde bir direniş var. Şu bir gerçektir. Bir toplumda eğer okumuş kesim, eğer düşünen kesim zayıfsa, düşünen kesim ortada yoksa itaat eden ve tamamıyla yoz, teknik, sanal yaşayan bir kuşak gelişirse orada özgürlüğe dair orada bilime dair orada demokrasiye dair orada hak, hukuk, adalete dair hiçbir şey gelişmez. Bugün üniversite gençliğinin Türkiye’deki rol ve misyonuda bu temeldedir. Bunu sadece kişisel bir mesele veya bir Boğaziçi meselesi olarak görüp değerlendirmemek gerekir. Bu aslında ilkokuldan başlayan işte ortaokul, lise ve bir bütünen toplumda ki gençlik üzerinde geliştirilen yozlaştırma siyasetinin aslında son versiyonu üniversitelerdir. Üniversiteler artık sistem açısından farklı bir anlam ifade ediyor. Eskiden üniversiteler demek, bir toplumun aslında geleceğini veya bir toplumun yaşamını belirleyen insanları yaratma, bilimin, özgürlüğün, düşüncenin aslında gelişimini sağlayan kurumlardır. Ama TC, AKP-MHP faşizmiyle birlikte aslında bu tamamıyla şuanda özünden çıkartılmış durumdadır. Tam tersi bir bataklık yuvasıdır artık.
Üniversiteler artık çürümüş zihniyetin, yoz iktidar, faşist zihniyetinin kendine aslında faşist kadrolar oluşturduğu, kendi yaşamını sürdürmeye çalıştığı, iktidarını sürdürmeye çalıştığı bataklık yuvalarına dönüştürülmüştür. O açıdan bugün üniversitelerde okuyan herkes aslında bir yönüyle buna hizmet etmektedir. Bu sisteme karşı çıkmayarak, buna karşı bir direniş bir cevap vermeyerek aslında bunun yolunu bunun imkanlarını daha da kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan üniversite gençliğine düşen görev ve sorumluluklar sıradan değildir. Normal bir yaklaşım veya normal bir ele alış biçimi olamaz. Doğru bir temelde ele alıp kendi görev ve sorumluluklarını ya da bir üniversiteli nasıl olmalıdır? Bir üniversitelinin görev ve sorumlulukları nelerdir? Üniversitelerin bir toplumun geleceğinde, aydınlanmanın, bilimin, düşüncenin gelişimindeki rol ve önemi nedir? Bir ülkenin geleceğinde rol sahibi demokrasisinde hukuk ve adaletinde rol boyutu ne olmalıdır? Bunları doğru ele almazsa, doğru değerlendirmezse ciddi anlamda ileriye dönük tahribatlar çok daha fazla artacaktır.
“68’den bütün üniversitelere bırakılan bir miras var”
Başta üniversitenin, üniversiteli gençliğin kendi bireysel kaygılarını, bireysel arayışlarını, bireysel bir yaşam peşinde koşmayı, toplumun yaşamından kopuk ele almaması gerekiyor. Çünkü toplumu düşürülmüş bir genç, istediği kadar istediği üniversiteyi okuyabilir hiçbir önemi yoktur, hiçbir yeri yoktur. Zaten şuanda mevcut Türkiye gerçekliğinde üniversite okumanın hiçbir anlamı yoktur. Üniversiteyi bitirmek demek Türkiye toplumu için Türkiye’deki gençler açısından hiç bir anlam ifade etmiyor. Ne toplumun geleceğinde rol oynayabiliyor, ne öğrendikleriyle, okuduklarıyla, ne de kendisine biçilen üniversiteli misyonuyla hareket etme imkanı yoktur. Bu açıdan da bireysel düşünmeyi bireysel kaygılarla bireysel hesaplarla hareket etmeyi bir tarafa bırakması gerekir. Tamamıyla kendisine biçilen rol neyse, neyi oynaması gerekiyorsa buna yoğunlaşması gerekiyor. Bunun üzerinden hareket etmesi gerekiyor. Bunun için yeterince bir miras da ortaya çıkmıştır.
68 Kuşağı ve üniversitelerde gelişen direniş, mücadele 68’den sonra bütün üniversitelere giderek yayılan özgür düşünce, özgür tartışma ve birçok konuyu aslında tartışarak gerekli karşılığı, gerekli direnişi geliştirerek büyük bir değişimin nasıl yaratılabileceğinin örnekleri vardır. Bunu açıdan üniversiteler çok zengin bir mirasada sahiptir. Üniversitelerin bu açıdan özellikle Kürt Özgürlük Hareketi ile hareketimiz de açığa çıkan üniversite gençliğinin toplumda oynadığı rol, gerek bilinçlenme açısından gerek örgütlenme açısından gerek bir bütünen aslında mücadeleyi topyekün kılma adına belli sorumluluklar çıkartabilir, görev üstlenebilir. Böyle bir sorumluluk da bekleniyor. Kaldı ki birçok dünyada üniversite gençliği, örneğin bir Şili örneği vardır. Üniversite gençliği bir hükümetin bütün politikalarını belirliye biliyor. Üniversite gençliği bir devletin ekonomi politikasını, siyaset politikasını, demokrasiye olan yaklaşımını, adalete olan yaklaşımını bütün bunları belirleyen pozisyondadır. Üniversiteler bu rolünü iyi görmeli ve oynamalıdır. Bunu doğru ele alırsa Türkiye’de ve özellikle Kürdistan’da aslında önemli bir değişimi yaratabilecek bir potansiyeli de vardır.
“Üniversitelerin bir an önce harekete geçmesi gerekiyor”
Boğaziçi’nde, ODTÜ’de aslında bunun örnekleri açığa çıktı ama biz bunun çok yetersiz olduğunu, özellikle bazı üniversiteler var. Mesela bir Dicle Üniversitesi, mesela Yüzüncüyıl Üniversitesi veya Çukurova Üniversitesi, Mersin Üniversitesi. Bütün bunların aslında bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. Boğaziçi’nde ortaya çıkan direniş aslında en pasif yeriyle Boğaziçi’nde kalması gerekirdi. Bütün üniversitelerde bu mücadelenin, bu direnişin bütün boyutlarının ortaya çıkmış olması gerekirdi. Biz gerçekten soruyoruz. Acaba bu üniversiteler, bu ülkenin gerçekliğini görmüyorlar mı? Bu devletin bu faşizmin içine toplumu içine sürüklediği durumu görmüyorlar mı? Yani ekonomik boyuttan tutalım, toplumsal sorunlara adalet sorunundan tutalım özgür düşünce, bilime kadar her boyutuyla aslında tamamıyla batmış bir devlet, bir gerçeklik ortadadır. Peki bunun karşısında üniversite gençliği kendini nasıl bir sorumlulukla buna yaklaşıyor, biz buradan soruyoruz. Üniversite gençliği bu açıdan sorumluğunu bilmelidir. Eğer bu devlet bu faşizmi bu kadar körüklemişse eğer bu kadar çarpma, çalma bu kadar faili meçhul, bu kadar hukuksuzluk, adaletsizlik bu kadar hastalık topluma yayılmışsa bu kadar faşizm her istediğini her şekilde yapabiliyorsa bunun temel sorumlusu üniversitelerdir, üniversite gençliğidir. Bunu çok iyi bilmesi anlaması gerekir.
“Kürdistan gençliği kendi toplumuna yönünü çevirmelidir”
Üniversiteler bunu doğru anlayamazsa, doğru okuyamasa ve doğru bir mücadele geliştiremezse Boğaziçi belirttiğimiz gibi bunun başlangıcıdır. Biz özellikle üniversitelerde okuyan Kürdistan gençliğine sesleniyoruz. Kürdistan gençliği için belirtiyoruz. Bu kadar toplumuna bir saldırı var. Bu kadar değerlerine bir saldırı var. Kimliğine, kültürüne bu kadar vahşileşmiş faşizan saldırılar var ve bu üniversitelerde böyle bir yaşamı böyle sessiz, köle, düşünemeyen bir yaşamı kabullenmesi kabul etmesini biz nereye koyacağız? Yani bunun toplumdaki yeri, anlamı ne olacak? Yani bu bir ihanettir. Herşeyden önce Kürdistan gençliğinin anlaması gerekiyor. Kendi toplumuna, kendi değerlerine, kendi halkına sırt dönmedir. Bu halkına her tür saldırı geliştirilecek ve kendisi bir devletin sözde bilim yuvaları olan düşüncenin geliştirdiği özerk alanlarda okuyacak ve dışında bir yaşam dışında bir arayış içerisinde olacak. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.
Kesinlikle Kürdistan gençliğinin bu noktada bir an önce bunun sorumluluğuna, bunun bilincine varıp mücadeleye girişmesi gerekiyor. Mücadeleye girmesi gerekiyor. Üniversitelerde binlerce, belki milyonları bulan Kürt gençleri var, o üniversitelerde okuyor. Her şeyden önce biz şunu belirtiyoruz: Kendi toplumuna, kendi davasına, kendi özgürlük mücadelesine yönünü çevirmelidir. Kendisini bu özgürlük mücadelesiyle bütünleştiren bir arayış ve tutum içerisinde olmalıdır. Özgürlük mücadelesi kendi halkının kendi toplumunun özgürlük mücadelesiyle yaşamayan onunla bütünleşmeyen her genç bu noktada her Kürt genci bu noktada kendini gerçekten büyük sorgulamalıdır. Büyük bir özeleştiri boyutuna girip bunu gerçekleştirmelidir. Özgürlük mücadelesine yönünü, yüzünü dönmelidir
“Bir halk direniyor, bir halkın evlatları direniyor”
Bir halk direniyor, bir halkın evlatları direniyor. Onlarca bedel karşılığında bu direniş gerçekleşiyor. Zindanlarda onlarca, binlerce yoldaşlarımız bu halkın yiğit evlatları direniyor. Diaspora’da, dünyada Ortadoğu’da her yerde halkımız direniyor. Bunun karşısında kendilerine düşen görev ve sorumluluklar da vardır. Bunun karşısında bireysel bir yaşamı ve yoz bir yaşamı, bireysel çıkar hesabı üzerine bir yaşamı düşünmesi kabul edilir bir durum değildir. O açıdan bedeli ne olursa olsun, onurlu yaşamda onurlu bir gelecek kurmakta ısrar etmesi gerekir. Bu onurlu yaşam, onurlu arayışta mücadeledir, özgürlük mücadelesidir. Bu da üniversitelerde başlayarak kampüslerde başlayarak halka inerek aslında bir bütünün bu sorumluluk ve görevlerini üstlenmesi gerekiyor. Kesinlikle üniversite gençliğinin bu açıdan süreci doğru kavraması gerekiyor.
Her şeyden önce önderliğimiz üzerinde geliştirilen bir soykırım önderliğimiz şahsında bir halk üzerinde geliştiren bir soykırım var ve en önemlisi önderliğimize yönelik ciddi bir yönelim var. Ciddi bir yaşamına kast etme var. Buna karşı herkesin şunu iyi kavraması gerekiyor. Önderliğimiz bizim kesinlikle kırmızı çizgimizdir önderimize bir yaklaşım bizim hiçbir şekilde hiçbir kaygı, hiçbir tereddüte girmeden her şeyi yapma gerekçemizdir ve bu en temel sorumluluk da üniversitelere düşmektedir. Üniversitelerin bir an önce bu açıdan harekete geçmeleri gerekiyor. Çünkü önderliğimizin geliştirdiği düşünce, düşünce hareketi, düşünce gücü, özgür düşünce, insanca, insanlık açısından geliştirdiği düşünce bugün dünyayı etkilemektedir. Dünya gençliği, üniversitenin dünyanın her yerinde üniversite gençleri gelip Kürdistan’da önderlik düşüncesiyle önderlik felsefesiyle buluşuyor ve önderlik düşüncesiyle özgürlük mücadelesine katılıyor. Bu açıdan da üniversite gençliğinin her şeyden önce önderliği doğru okuması gerekiyor, kavraması gerekiyor. Kürdistan gençliği bu açıdan büyük bir gaflet içerisindedir. Önderliği okuyarak önderliği anlayarak büyük bir mücadele geliştirilebilir. Bu açıdan da üniversite gençliğinin bu tarihi sorumluluk ve görevi üstlenmesi ve bu rolü oynaması gerekiyor.
5 – Son süreçte Kurdistan gençliği üzerinde yürütülen özel savaş politikaları ağırlaştırılarak kaçırma, rehin alma ve tutuklamalar yoğunlaştırılmıştır. Özellikle genç kadınlar üzerinde yürütülmek istenen taciz, tecavüz ve bir bütünen gençlik üzerinde yürütülen uyuşturucu ve ajanlaştırma politiklarına ilişkin neler söylemek istersiniz?
Aslında Kürdistan gençliğinin bu açıdan süreci doğru okuması gerekir. Düşman gerçekliğini faşist TC gerçekliğini doğru okuması gerekiyor. Yani faşizm belirttiğimiz gibi bir halkın soykırımı üzerinden kendini var etmiş, kurmuş, kurumlaşmış bir yapılanmadır. Bunun karşısında da gençliğe yönelimi nasıl olacak? Bir bütünen aslında politikalarıyla, yönelimi ile direnen kesimi yalnızlaştırmak yada direnmeyen veya teslim olan kesimi artırarak bir bütünen direnen kesime yönelme ile bunu gerçekleştirecek. Çünkü direnişi ne kadar küçültürse, ne kadar az bir kesimle sınırlı bırakırsa, yönelimlerini ona göre çok daha artıracaktır. Çok daha vahşileştiren, ahlaksızlaştıran boyuta getirecektir. Bununla Kürdistan gençliği üzerinden böyle politikalar hedeflenmektedir. Örnekleri var. En azından görüyoruz toplumda. Şu anda mesela taciz, tecavüzden tutalım kaçırmalarla, ajanlaştırmalarla aslında bir bütünen gençlik üzerinde böylesi topyekün bir saldırı komsepti devreye koymuştur.
“Devletin bu çete yapılanmasının en temel korkulu rüyası gençliktir”
Aslında devletin bu çete yapılanmasının en temel korkulu rüyası gençliktir, gençlerdir. Bu açıdan kesinlikle gençliği bitirmek, gençliği susturmak ve gençliğin bu mücadelenin dışında tutmak temel arayışları olacaktır, temel politikaları olacaktır. Kürdistan’da da bu politikalarını çok farklı boyutuyla, gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Özellikle özel savaş boyutuyla Kürdistan gençliği üzerinde ciddi bir soykırım bir aslında tamamıyla yozlaştırma tamamıyla özünden kopartma arayışları var, politikalar var. Bu sadece bir eğitimle veya sadece geliştirdiği farklı politikalarla yürütme boyutunda değildir. Artık psikolojik boyutundan tutalım, fiziki saldırılara kadar, düşünce kavramından tutalım duygu kırımına kadar bir bütünen aslında geliştirdiği bir savaş boyutu var. Kürdistan gençliğinin şunu iyi anlaması gerekiyor. TC Devleti veya TC çete yapılanması aslında bitme aşamasındadır. Kürdistan yurtsever kesimi üzerinden bu politikalar çok daha derinleştirilmektedir. Bunu da tamamıyla aslında bir psikoloji yaratarak, aslında yürütülecek mücadelenin bir karşılığı olmadığını göstermeye çalışarak böyle bir politika ile hayata geçiriyor. Bunuda çeşitli yöntemlerle yapıyor. Işte direnen kesimi veya mücadele eden kesimi veya düşünen kesimi hedef göstererek, hedef haline getirerek, kaçırarak veya ortadan kaldırarak veya farklı yönelimlerle bu hedefleniyor, bu hedeflenmektedir. Buna karşı bir mücadele veya bu faşizm karşısında bir mücadele nasıl geliştirilmelidir?
“Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi karşısında TC zorlandıkça saldıracaktır”
TC Devleti Kürdistan gençliğinden çok korkmaktadır. Kürdistan Gençliği’nden çekinmektedir. Bu açıdan düşünebilecek direnişe geçebilecek en ufak bir kırıntıyı bile ortadan kaldırmak isteyecektir. Bunun için neyi dayatacaktır, tamamıyla onursuz bir yaşamı dayatacaktır, ajanlaştırmayı dayatacaktır. Tecavüz ederek, toplumu ahlakından kopararak, kendi toplum halk gerçekliğinden kopararak bu onursuz bir kuşak, onursuz bir gençlik durumu yaratarak mücadeleden koparmak isteyecektir. Elbette temel amacı aslında bitirmektir, soykırıma uğratmaktır. Ama bunun karşısında gelişen bir mücadele var. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin geliştirdiği mücadele karşısında TC Devleti zorlandıkça politikalarınıda buna göre belirlemektedir. Buna göre uzun bir süreye yayabilmektedir.
ilk etabı nedir? Mücadeleden koparmak, direnişten koparmak, düşünceden koparmak veya işte devlet yönelimlerini, devlet politikasını Kürt halkı, Kürdistan üzerinde geliştirdiği işgal soykırımına karşı sessiz konuma getirerek bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Özellikle son 5 yılda Kürdistan gençliği üzerinden açıkça hedeflediği böylesi politikalardır. Çünkü Kürdistan gençliğinin özgürlük hareketiyle birlikte yükselişi, toplumun geleceğinde rol alması, işte toplumunun öz savunmasında önemli bir boyuta gelmesi. Onlar için ciddi bir kaygı, korku durumu yaratmıştır. Bunun üzerinden bunu ortadan kaldırmak isteyeceklerdir. Bu açıdan da saldıracaklardır, tutuklayacaklar, pasif kılmaya çalışacaklardır, ajanlaştıracaklardır veya farklı yönelimlerle tamamıyla yoz, onursuz bir duruma getirmeye çalışacaklardır. Şu anki politikalarında bunu açık bir şekilde yaptıklarını görebiliyoruz. Kürdistan gençliğinin düşmanını tanımayan hafızasız bir duruma getirmesini sağlıyor. Düşmanını tanımayan bir genç, bir gençlik Kürdistan’da veya Türkiye’de nelere sebep olacağı, nelerin gelişmesine imkan sağlayacağını da ortaya koyuyor.
“Öfkesini kinini doğru örgütlemeli ve harekete geçmeli”
Eğer bugün TC devleti bu kadar saldırıyorsa ve ya bu kadar yoz bir yaşamı Kürdistan gençliğine dayatıyorsa Kürt halkına soykırımı dayatıyorsa. Aslında biraz da bu Kürdistan gençliğinin şu anda içinde olduğu durumdan kaynağını almaktadır. Bunun karşında Kürdistan gençliğinin içinde olduğu durumu kesinlikle kabullenmemesi gerekiyor. Devletin bu politikalarına karşı şunu çok iyi kavraması gerekiyor. Benim içinde bulunduğum durumdan kaynaklı halkıma gençlerime veya bütünen topluma bu politikalar dayatılıyor. Bunu kendisinin iyi kavraması gerekir. Sessiz kalarak pasif kalarak aslında sistemin düşmanın geliştirdiği yozlaştırma, ahlaksızlaştırma, onursuzlaştırma politikalarının bir sonucu olarak bu durumun geliştiğini bilmesi gerekiyor. Kürdistan’da eğer gençlik gerçek anlamda rolünü ve misyonunu oynarsa gerçek anlamda beklenen sürece beklentilere cevap olursa, TC devletinin bu tür politikaları geliştirmesi söz konusu bile olamaz. Bunu iyi anlaması, kavraması gerekir ve kesinlikle mevcut pasif durumundan çıkması gerekir. Öfkesini kinini doğru örgütlemeli ve harekete geçmesi gerekir. Düşmanın Kürdistan sokaklarında geliştirdiği yozlaştırıcı asimile eden kendi toplum gerçekliğinden kimliği ve halk gerçekliğinden uzaklaştıran politikalarına karşı ciddi bir direniş gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu bilinçlenme temelinde bu harekete geçme temelinde ve bu eyleme geçme temelinde olmalıdır. Bu acil bir durumdur.
Kürdistan gençliği zafere gittiğimiz, zafere odaklandığımız bir dönemde rol üstenmesi gerekiyor. Mücadelede daha önemli bir görev, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Bu açıdan da içinde bulunduğu durumu aşması gerekiyor. Bu durumundan çıkması gerekiyor. Özellikle Sur diyelim, Cizre diyelim, Nusaybin diyelim, Gever gençliği açısından diyelim, Botan bir bütünen Botan Gençliği açısından diyelim. Mevcut durum kabul edilemez. Özellikle büyük beklentiler içerisinde olduğumuz Botan Gençliği, Amed gençliği, Gever gençliği, Serhat gençliği, bir bütünen Metropollerde yaşayan Kürdistan gençliği yani bunlar üzerinde ciddi bir sorumluluk var, önemli görevler var. Yani bu açıdan Kürdistan gençliğinin gerçekten sistemin, devletin, faşist çetenin yarattığı etkiyi, korkuyu, kaygıyı kırması gerekiyor.
“Geliştirilecek direniş TC devletini bozguna uğratacaktır”
Gençliğin şunu bilmesi gerekiyor. Devlet veya faşist yapılanmalar bu korkuyu derinleştirdikçe saldırılarını daha da artıracaklardır, yönelimlerini daha da boyutlandıracaklardır. Bu açıdan içinde bulunduğumuz durum, sistemin bu politikalarına fırsat vermeyen pozisyonu gelmesi gerekiyor. Bu açıdan Kürdistan gençliğinin gerçekten bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. Şunu Kürdistan gençliği de açık bir şekilde göstermiştir. Buna karşı geliştirilecek bir direniş aslında bitmiş, tükenmiş, tamamıyla umudunu yitirmiş TC devletini büyük bir hüsrana da uğratacaktır, büyük bir bozguna da uğratacaktır. Yani Kürdistan gençliği üzerinden bu politikaları geliştirerek aslında tümden sahte duygularla sahte yaşam arayışlarıyla, sahte gelecek hayalleri ile aslında gerçeklikten, mücadeleden, olması gerekenden, kendi gerçekliğinden koparmaya çalışıyor.
Bizim şunu bilmemiz gerekir Kürdistan gençliğinin şunu bilmesi gerekiyor. Bir toplum yok olmaz, bir toplum ortadan kaldırılamaz. Ama bir toplum yozlaştırılarak, gençliği yozlaştırılarak, gençliği asimile edilerek gençliği özünden kopartılarak, o toplum ortadan kaldırılabilir. O toplum özünden kopartılabilinir. O toplum dilinden, kültüründen, özgürlüğünden uzaklaştırılabilir. Bu açıdan da TC devleti Kürdistan halkını, Kürdistan toplumunu ortadan kaldıramayacağını fiziki saldırılarla yoketmelerle kaldıramayacağının farkındadır. Bu açıdan politikalarının temel merkezinde bu vardır. Yani asimile ederek eriterek yok etme. Bu politikaların soykırım politikalarının şu andaki mevcut boyutu merkezine bunu koymuş durumdadır. Çünkü geliştirdiğimiz özgürlük mücadelesi aslında bir bütünen Kürdistan’ı bitiremeyeceğini Kürt halkını bitiremeyeceğini görmüştür TC Devleti, TC faşizmi. Bu açıdan da neyi gerçekleştirecek? Temel merkezine bir gerillası üzerinden, önderliği üzerinden, direnenler üzerinden soykırım aynı zamanda Kürdistan gençliği üzerindende asimile, eritme, yozlaştırma, ahlaksızlaştırma politikalarıyla bu toplum eritilmeye, bitirilmeye çalışılacaktır. Kürdistan’da devlet düşmandır, Kürdistan’da TC faşizmi düşmandır ve senin soykırımın üzerinde oradadır. Seni bitirmek üzerine oradadır. Seni yok etmedikçe, seni ortadan kaldırmadıkça bu faşizm bu faşist güruh seni bırakmayacaktır. Bu açıdan da varlığı sana sunduğu bütün yaşam, sahte yaşam, sahte duygular, sahte arayışlar aslında bu oyunun bir parçasıdır. Bu kurduğu tuzağın bir parçasıdır.
“Özgür bir yaşam olmadan hiç bir yaşamın karşılığı olmayacaktır”
Kürdistan gençliğinin her şeyden önce bunu anlaması, kavraması gerekiyor. Belirttiğimiz gibi örnekleri vardır. Işte Batman’da sahte duygularla bir genç kadın üzerinde geliştirdiği ve bununla binlerce genç kadın üzerinde aynı politikaları geliştirdiğini kendileri de belirtmektedir. Ya da Dersim’de işte yurtsever bir aile çocuğunun polis çocuğuyla yaşadığı ilişki sonucunda ortaya çıkan son ortadadır. Bütün bunlar aslında sadece göze gelen veya görünen boyutuyla politikalardır. Ama şu anda bütün Kürdistan toplumuna bu politikalar dayatılmaktadır. Bunun karşısında Kürdistan gençliğinin net tutum sahibi olması gerekiyor. Bizim her şeyden önce özgürlüğe ihtiyacımız var. Özgürlüğümüz olmadan, özgür bir yaşam olmadan, hiç bir yaşamın, hiç bir arayışın bir karşılığı olmayacaktır. Eninde sonunda vahim bir son işte bir bitiş olacaktır. Bunu Kürdistan gençliğinin anlaması gerekiyor. TC Devleti, Kürdistan’da geliştirdiği savaşla geliştirdiği katliamlarla geliştirdiği politikalarla bunu defalarca kanıtlamıştır. Bu açıdan bizim şöyle bir gerekçemiz olamaz. Bizim yarına dair, bizim yaşamımıza dair, bizim bireysel hesaplarımıza dair arayışlarımız var, yaşamımız var, böyle bir gerekçeleri olamaz. Tam tersine bizim mücadele etme gerekçelerimiz var. Bu devlet bütün maskesiyle bütün kirli politika ve yüzüyle ortadadır, ortaya çıkmıştır. Bugün değer ailelerimiz üzerinde geliştirilen müthiş bir saldırı var, müthiş bir onursuzlaştırma politikaları var.
“Emine ananın direnişi karşında gençlik kendini sorgulamalıdır”
Emine ananın, Emine Şenyaşar ananın bir direnişi söz konusudur. Işte evlatları herkesin ortasında bütün halkımızın, bütün insanların görebileceği şekilde katledildiler ve şu anda büyük bir saldırı konsepti geliştiriliyor. Ama buna karşı gençliğin içinde olduğu durum yada ne durumdadır gençliğin bunu kendisine sorması gerekiyor. Bunu sorgulaması gerekiyor. Eğer gençlik aktif bir mücadele içerisinde olursa eğer gençlik bir arayış içerisinde olursa, eğer gençlik bulunduğu her alanda bunun mücadelesini her boyutuyla hem taktik hem tarz olarak geliştirirse TC devleti böyle bir yaklaşıma cesaret edemez. Halkımız da analarımıza böyle yaklaşmaya cesaret edemez. Şunu bilelim; gücümüz vardır ve şunu net bilelim bu TC devleti bitmiş durumdadır. Bittiği için bu kadar saldırganlaşmaktadır, bittiği için bu kadar ahlaksızlaşmaktadır, bittiği için bu kadar çirkinleşmektedir. Bu açıdan da biteceğini bildiği için her tür yozluğu her tür ahlaksızlığı her tür çirkinliği geliştirmektedir. Bununda en temeline gençliği bırakmıştır. Çünkü gençlik direnmezse gençlik harekete geçmezse gençlik mücadele etmezse, bu devlet açısından politikalarının yürüttüğü savaşın sonuç alması demektir.
6 – Son olarak Kurdistan, Türkiye ve bütün devrimci, yurtsever gençliğe çağrınız nedir?
“Her yerde Kürdistan gençliği direniyor”
“Her yerde Kürdistan gençliği direniyor. Avrupa’da direniyor, Başur’da direniyor, Rojhilat’da direniyor. Rojava’da büyük bir örgütlenme ağı oluşturmuş ve dünyaya mal olmuş aslında dünyaya bütün gençlere, bütün ezilen toplumlara ilham veren bir direnişi gerçekleştiriyor. Bakur gençliğinin de bu konuda geliştirdiği mücadeleyle rolünüde üstlenmesi gerekiyor. Yani şunu her Kürt gencinin kendisine gerçekten sorması gerekiyor. Ben değilsem kim ve şimdi değilse ne zaman? Bu açıdan 68 kuşağının geliştirdiği bu slogan aslında şu anda Kürdistan gençliğinin temel bir görevidir. Temel sloganı olmak durumundadır. Sorması lazım ben değilsem kim ve şimdi değilse ne zaman? Bu açıdan da harekete geçmesi gerekir.
Ne yapabilir? Sadece zayıf ya da sadece tek bakan bir boyutuyla mücadele değil, her boyutuyla evin içinde olur, sokakta olur, çarşıda olur, üniversitede olur. Yaşamın her alanında bu direnişi yaşamının merkezine koyması gerekiyor. Biz bu direnişi büyütmezsek. Biz bu özgürlük mücadelesini, büyütemezsek, geliştiremezsek gelişebilecek her soykırımın, toplumumuz, halkımız üzerinde geliştirilecek her tür saldırının temel sorumlusu biz olacağız. Bunu kendisine kabul etmesi gerekir. Bunu kendisi üzerinden çözümlemesi gerekiyor ve kabullenmemesi gerekiyor. Botan’ın en yurtsever mahallelerinde ajanlaştırma nasıl gerçekleşebiliyor, yoz bir yaşam nasıl dayatılabiliyor, sistem yaşamına nasıl bu kadar hevesle koşulabiliniyor. Mesela Yurtsever gençler kesinlikle bunun karşısında harekete geçmelidir. Yani bunu tartışıp buna karşı bir mücadele geliştirmesi gerekir. Benim mahallemde benim şehrimde, benim ilçemde böyle bir genç olamaz. Sisteme hizmet eden, düşmana hizmet eden, düşman politikalarının etkisine giren, onun hizmetinde çalışan bir boyutu kabullenemez, kabullenmemelidir. Bu açıdan da harekete geçmelidir.
“Her şeyden önce Kürdistan gençliğinin ilk hedefi özgürlük safları olmalıdır”
İlla ki mücadele yöntemleri belli yöntemlerle sınırlı olacak diye bir kaide yoktur. Bu açıdan da eylem yapması gerekiyor. Mesela 2, 3 kişi bir araya gelir ve hedefine düşmanı veya işbirlikçileri veya ajanları veya sistemle AKP-MHP faşizmiyle çalışan kişileri hedef alır ve eylemini gerçekleştirir. Bu imkanlıdır. Bu eskiden beri Kürdistan gençliğinin her zaman gerçekleştirdiği durumlardır. Mahallemizde işbirlikçi mi var? Yanımızda sistemle çalışan kişiler mi var? Faşizme hizmet edenler mi var? Yani ki biz biliyoruz mesele her yerde sistem, Devlet bu tür işbirlikçilerini geliştirmiş. Zor bir şey değildir. 3, 4 tane genç bir araya gelir, plan yapar ve bu temelde hedef belirler ve eylemini gerçekleştirir. Bunun dışında da binbir mücadele yöntemleri vardır. Ciddi toplum üzerinde ciddi bir psikolojik baskı mı var? Psikolojik olarak sistemin düşmanın yarattığı özel savaş etkileri mi var? Buna karşı mücadele edecek, buna karşı kendini eğitecek, kendini örgütleyecek ve bu politikaların halkımız üzerinde etkili olmasına, geliştirilmesine izin vermeyecek. Bu direniş zayıflarsa hedef benim. Bu hedefin ben olmaması için bu hedefin bir bütünen halkımız, bütün toplumumuz olmaması için benim bir an önce bu direnişe katılmam lazım.
Her şeyden önce biz diyoruz ki, bu direnişin en onurlu yeri olan mücadelenin en kutsal boyutu olan ve en aktif yürütülecek yer olan özgürlük saflarıdır. Her şeyden önce Kürdistan gençliğinin ilk hedefine amacına koyacağı yer özgürlük safları olmalıdır. Bunun dışında Kürdistan gençliğinin yapabileceği her mücadele aslında meşrudur. Her mücadele geliştireceği her direniş yöntemi mücadele yöntemi meşrudur.
“Her zamankinden daha güçlüyüz”
Kürdistan gençliği şunu bilmelidir. Önderliğimize bir kasıt vardır. Direk önderliğimizin yaşamına dair bir kasıt vardır ve bunun karşısında Kürdistan gençliği tarihi bir görev ve sorumlulukla yüklüdür. Kürdistan gençliği bizler için bu kadar bir mücadele geliştirilen bizler için bitmiş üzerine beton dökülmüş bir yokluktan bizi var eden, bizi yaşanır hale getiren, bizi özgürlükle tanıştıran, bizi onurlu yaşam bizi yaşama durumuna getiren önderliğimizdir ve önderimiz üzerinde böylesi bir kasıt vardır. Yaşamına dair bir kasıt vardır ve bu kesinlikle bizim hiçbir şekilde karşısında sessiz kalacağımız bir durum değil. Kaldı ki biz diyoruz ki önderliğimize en ufak bir yaklaşım bizim için dünyayı yerle bir etme gerekçesidir. Bizim için her yeri cehenneme çevirme gerekçesidir. Bu gücümüz de vardır. Bu irademiz de vardır. Bu inancımızda vardır. Ve bunu her Kürt genci de bilmelidir. Kürdistan Özgürlük Hareketi, Kürdistan gençliği her zamankinden daha güçlüdür. Her zamankinden daha fazla zafere yakındır ve her zamankinden çok daha fazla mücadelesini boyutlandırılmıştır, arttırmıştır. Bu açıdan da bu inançla, bu bilinçle, bu kararlılıkla, bu iradeyle kendisini bu mücadeleye katmalıdır. Bulunduğu yerde harekete geçmelidir.
Düşman tutukluyor mu, tutuklasın düşman yokmu etmeye çalışıyor bu düşmandır, bunu 40 yıldır yapıyor, bunu yüz yıldır yapıyor. Bu yeni birşey değildir. Ama bunun karşısında bizim şunu bilmemiz gerekir, zafer direnenlerin olacaktır, mücadeleyi direnenler belirleyecektir. Geleceği direnenler belli edecektir. Bu belirleyen, bu tarihi yazan boyutunun dışında kalmak, Kürdistan gençliğine yakışır bir durum değildir. Kaldı ki bütün dünyanın umudu Kürdistan gençliğidir. Bütün Ortadoğu toplumunun halkının umudu Kürdistan gençliğidir. Bu açıdan da Kürdistan gençliğinin sıradan bir direnişten öte öncü rolünde, öncü misyonunda, öncü düşüncesinde sorumlulukları vardır ve bu temelde de harekete geçmesi gerekiyor.”