HABER MERKEZİ
Arjin Garzan (Leyla Altan) Anısına
Tanrıçam, seni nasıl yazacağım, kalemim sana nasıl kıyıp senin yokluğunu karalayacak? Senden sonrasına nasıl cesaret edecek, sen her yerde nefes alırken… o nur yüzünle her yerde doyasıya gülerken… o kelimeleri nereye sığdıracağım! Yokluğuna inanmamışken, her gün geleceğini hayal ederken nasıl yazarım seni, nasıl?..
Yokluğunun cehenneminden, ızdırabından, kabullenmişliğin ihanetinden kaçarken, asla hakkını veremeyeceğim o ilahi güzelliği hangi imgelere dökeceğim? Ne olur akıl ver bana, beni bu inanmazlığa inandır. Ne olur yanımızda olduğunu söyle, yine çay iste benden, yine yollara düş, yine en zor anımızda yanımızda ol, dağ gibi yüreğinle sevgi, sabır dolu kucağına al. Cennet ruhunda, saçlarının kıvrımında, gül yüzünde dolaştır beni…
Yine dostça sohbetlerine, ışıkla bezeli huzuruna kat beni… Yine varlığının hepimizin varlığı olduğunu göster. Yine yaşamın zorluklarına rağmen katıla katıla gül, hiç eksilmiyordu yüzünden gülüşler, hiç ama hiç… Hayat ona acı yüzünü gösterse de o kadar tutkuluydu ki aldırış etmeden, acıyı sineye çekerek, hatta güç kaynağı haline getirerek, ikisine de ortak olmayı biliyordu. Biliyordu sevmeyi sevilmeyi, onuru onurlandırmayı, güç olmayı güçlendirmeyi, seni en derinden hissetmeyi, hissettirmeyi, paylaşımı paylaştırmayı, aşklı olmayı aşık ettirmeyi… Aşık da oydu Maşuk da…
ALNINDA YILDIZ TAŞIYANLARDANDI
Varlığı güzellik, yokluğu ise varoluşundan dolayı katlandığın ince bir acıydı. O kadar güzel, anlamlı, coşku dolu yaşardı ki, bu yaşam selinin bir gün akamayacağını tasavvur edemezdin. Bir gün hiç olamayacağını, başka diyarlara göçeceğine tanık olmak, yaşamın durmasıyla eşdeğerdi. Doğallığının çekiciliği ortaklaşmayı, biraradalığı oluşturuyordu. Toplumcu, sürükleyici en önde olandı. Yaşamın her alanında alnında yıldız taşıyanlardandı…
Gittiğin günü hatırlıyorum. Arjin, gideceğini duyduğunda güzelliğine başka güzellik eklenmişti. İçi içine sığmıyordu. Kozluk’un, Batman’ın yollarına düşecekti… Mala ALİ Yunus’un efsaneleriyle yeniden buluşacaktı. Çocukluğunda anlatılan efsuni direnişlerin öykülerinden, dedesinin kahramanlarından biri olacaktı. İsyancı Yunus ailesinin tarihine ne kadar yaraşırdı. Heybetli, direngen, asi ve kavgacı duruşuyla… Özgürlüğüne tutkulu, başkaldırıyı yaşam bellemiş, onursuzluğa daima yüreklice, cesurca karşı durmuş bir bilge dedenin torunuydu Arjin… O damar o topraklardan kopsa da ondan hiç eksilmemişti. O hala dedesinin izinde Kozluk ovasının dörtnala koşan çığlığıydı.
ARJIN GARZAN-LEYLA ALTAN
Batman’ın satırlarla parçalanan, kurşunlara dizilen, ölüsünden bile korkulan, karanlıklara terk edilen cesetlerin intikamını, hep yüreğinde taşır, isyan gecelerinde işlenen faili meçhulleri hafızasında taptaze tutardı. Babasız kalan çocukların umudu, geleceği, sessizliğe gömülen kadınların çığlığı olmaya yeminliydi. Artık çocukların gözleri önünde babalarının vurulmaması, yaşamların hançerlenmemesi için yeminliydi, Berwar’ca intiharı intihar etmeye, yaşamı AGİT’çe yeniden örmeye, dedesinin miras kalan özgürlük kalesini yeniden korumaya… Erivan’la, Devrim’le, Kozluk’u yeniden fethetmeye, anasına özgür bir ülke bahşetmeye…
ÖLÜMLER DANS EDERKEN HAZIRLANDIK CENGE
O kutsal yolda, yol arkadaşları olan Erivan’la, Berfin’le oradan oraya koşuyor, durmadan hazırlıklarını yapıyorlardı. Yeni elbiselerini saatlerce deneyip çıkarıyor, kendine yakıştırmaya çalışıyordu. Biz böyle hazırlanırdık cenge, yüreğimizi avucumuzda taşıyarak, ölümle dans ederek, bayrama gider gibi düşerdik düşlerimizdeki yolculuklara…
Garzan’a ancak böyle her yönüyle kuşanmış bir kadın gerilla yakışırdı. Silahının bütün inceliklerini tamamlıyor, denemelerde bulunarak, düşmana kolay yenilmemek, öfkesini zaferle taçlandırmak için canla-başla bütün ruhuyla adeta yeni katılan bir savaşçının heyecanıyla, amansızca hazırlanıyordu. Garzan hissediyor muydun? Arjin, senin için delicesine hazırlanırken, ayak seslerini duyuyor muydun? Saçlarının esintisi yüzüne çarpıyor muydu? Gülüşleri yüreğine su serpiyor muydu? Yüreğinin her zaman senin için çarptığını ve çağlayanlar gibi coşarak sana aktığını ve seni doyasıya kucaklamaya can attığını biliyor muydun? Biliyor muydun on yıl Avrupa’da senin hasretinle yanıp tutuştuğunu ve sana kavuşma umudunun ona yaban ellerde güç verdiğini…
Avrupa’dan geldiğine dair tek işaret üzerindeki sivil elbiselerdi. Sanki hiç oranın havasını solumamıştı. Solusa bile içine çekmemişti. Aynı bedende kendi ruhunu, zamanını yaşamıştı. Heybetli, kendine güvenen duruşuyla çevresine daima güç verirdi. Başını omzuna koyabileceğin, sıkıntılarını anlatabileceğin, sabrına hayran olabileceğin biriydi. O kadar sabırlı ve sağduyuluydu ki onu bazen sinirlendirmek için özel çaba sarfetmen gerekirdi. Derya gibi sabırlı, ilkeler konusunda ise hırçın bir nehir gibiydi. Anaçtı, dostçaydı. Sevgisi tertemizdi. Sırtını dayayabildiklerindendi. ARJIN, asla gözün arkada kalmazdı. Sana verdiği güven karşısında kendinden utanırdın. O güvene layık olmanın muhteşemliğine kapılırdın. Arkadaşlığının dostluğunun saflığı ve güzelliğiyle adeta seni onure ederdi.
EN ÖNDE VURUŞMAK İSTEDİ
Bizim gibiler için gidenlerin ardında kalmak ölümden beterdir. Korkunç bir sızıdır, yürek yarasıdır. O hayallerinin peşine düşmeye yol almış tutkulu bir maceracıydı. Kafasına bir şey koydu mu mutlaka yapardı. İsyancıydı, inatçıydı. Gerillada dağların zirvelerine yol alanlar, zirveleşirler. Kanatlanır, uçar zirvelere konarlar. Her gerilla cengin en ön saflarında vuruşmak ister. Özgürlük için kavgada olmak, kanının son damlasına kadar, fedaice direnmek bir tutkuydu. Bu tutkuyu yerine getirmek için şahinler gibi kanatlanır. Ana topraklara doğru yol alınır. ‘Her yol, her başlangıç zordur’ diyordu. Amaç edindiğin yolun güzelliği ve o yolun sonunda ulaştıkların o zorlukların hepsini unutturur… Daha doğrusu o zorluklar sana o yolu daha çok sevdirir. Yolu sadece sonucu güzelleştirmez, bir de o yolun yolundayken yolu öğrenirsin.
HERŞEY VE HERKES SENİ ÇAĞRIŞTIRIYOR
Bu çağ, bu zaman bilmez ki kendini onun için adayanları… Bilmez ki her gömdüğü yüreğin özgürlüğün ruhuna dönüştüğünü… İnsan yoldaşlarını kaybettiği zaman yalnızlığından uçurumlarında dökülüyor gibi… O an yaşam bir utanca, ağırlığa dönüşüyor. Nicelerinin bizlere kazandırdığı yaşam o kadar kutsal ki, içinde yaşamaya kıyamıyorsun. Senin gibilerinin yoldaşı olmak hem çok ağır hem çok güzel… Güzelliği sen ve yaşadıklarımız, paylaştıklarımız, ağırlığı bu yüceliği yaşatabilmek ve sahip çıkmak…
Arjin’im, o kadar sevenin var ki, o kadar yürekte yer edinmişsin ki ve o kadar çoğalmışsın ki herşey, herkes seni çağrıştırıyor…