HABER MERKEZİ –
“Güney Kürdistan’daki küçük KDP yönetimi büyük Türk faşist-soykırımcı rejimi yalnızca politikalarında esas almamakta, iktidar ve yönetim düzeyinde de taklit etmektedir. Basına yansıdığı kadarıyla Mesrur Barzani ve Neçirvan Barzani arasında bir kutuplaşmanın yaşandığı anlaşılmaktadır. Şuan da Güney Kürdistan’da Osmanlının Taht Oyunlarını aratmayan bir iktidar kavgasının yaşandığını artık herkes bilmektedir. Ancak bu kavga ve çatışmanın perde arkasından değil de, açıktan yürütülüyor olması çok ilginç bir durumdur.
Kendisine Kürt diyen bir yönetimin işgal altındaki ülkesinin çıkarlarını düşüneceğine kendi içinde iktidar hesapları yapması KDP ve Barzanilerin ihanet gerçekliğine has bir durumdur. İktidarcı güçler sömürgecilik emellerini sürekli Kürtlerin bu çatışma ve çelişkilerine dayanarak gerçekleştirmişlerdir. Kürt toplumu PKK ve Önder APO’yla birlikte bu tarihsel tersyüz oluşun bilincine varmış, kendi özyönetimine ihanetin ne kadar büyük tahribatlara yol açtığını görmüştür. Dolayısıyla Kürdistan’da PKK hareketi gelişene kadar sözde Kürt parti ve örgütlerinin yaşadığı da bu tarihsel ihanet durumunu canlı tutmak olmuştur. PKK hareketinden sonra bu tarihsel ihanet pratiği sürekli gerilemiş, ancak tümüyle ortadan kalkmadığı için de yaşanmaya devam etmiştir.
Günümüzde bunun KDP ve Barzaniler şahsında yaşanması hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. Zaten tamamen ihanet ve işbirlikçilik üzerine kurulmuş olan bu partinin böylesi kavga ve çatışmalar yaşaması kendisi açısından gayet doğaldır. Mesrur Barzani’nin son zamanlarda çok fazla gündemde tutulması, büyük başkan sıfatlarıyla pohpohlanması ve cilalanması aslında bu iktidar çatışmasını gözler önüne sermektedir. Mesrur Barzani’nin sıra dışı bir şekilde iyi başkan veya iyi yönetici imajıyla gündemde tutulması, sürekli hakkında melek imgesiyle propagandalar yapılması hem yaşanan çatışmayı hem de iktidarın ne menem bir illet olduğunu gözler önüne sermektedir.
Geçmiş süreçte sömürgeci Türk Faşist Şef Erdoğan’ın da ülke içindeki farklı kliklere karşı ne tür oyunlar oynadığı ve kendisini sürekli pohpohlattığı bilinmektedir. Erdoğan kendisiyle ilgili sürekli Müslüman ve adil başkan imajını oluşturmaya çalıştı. Bunu da yolsuzluğa karşı çıkan reis, fakir fukara dostu, halkına ve milletine bağlı yönetici teraneleriyle yapmaya çalışmış, Kürt Özgürlük hareketini terörize ederek meşru mücadele ettiğini ileri sürmüş ve darbecilerle, ülkeyi bölmek isteyenlerle mücadele ettiği yalanlarıyla bu propagandaları besleyerek toplumda büyük algı operasyonları yapmıştır. Elbette tüm bunların Erdoğan’a önemli faydaları olmuştur. Ancak tüm bunlar Erdoğan’ın iktidarını güçlendirmekten ziyade, yalnızca ömrünü uzatmasına yaramıştır. Politik açıdan çözümsüzlüğü yaşayan bir iktidarın ömrünü uzatma çabaları tükenişte olduğunu ifade eder.
Şimdi Erdoğan’ın Türkiye’de yaptıklarını Mesrur Barzani yapmaya çalışmaktadır. Aslında yalnızca faşist şef Erdoğan’ın yaptıklarını taklit etmekte ve bu uygulamalarla iktidarını güçlendireceğini ummaktadır. Mesut Barzani’ye iktidar ya da bölgesel yönetim başkanlığı Mustafa Barzani’den kalmıştır. Çünkü şeyhlik ve beylik kurumlarında iktidar babadan oğula geçer. Barzani ailesi de hem şeyhlik hem de beylik ailesidir. Doğal olarak Mele Mustafa’dan Mesut Barzani’ye hem şeyhlik hem de beylik geçmiştir. Ancak günümüz koşullarında toplum şeylik ve beylik düzeninin bu babadan oğula iktidar devrini kabullenemediği için Mesut Barzani’den Mesrur Barzani’ye iktidar devri farklı yöntemlerle gerçekleştirilmek istenmektedir. Bu yöntemde faşist şef Erdoğan’ı taklit etme yöntemidir. Erdoğan kendisiyle ilgili nasıl ki toplumda büyük başkan, iyi başkan, babacan adam imajı yaratmışsa, Mesrur Barzani’de bu çabanın içerisine girmiştir. Yalnızca bununla da sınırlı kalmamıştır, Erdoğan gibi çevresinde kendisine bağlı bir grup örgütlemiş ve bu grubun alavere dalavereleriyle çevresindekileri susturmaya çalışmıştır. Mesrur Barzani’nin Reber Ahmet’i içişleri bakanı yapması Erdoğan’ın Süleyman Soylu’yu içişleri bakanlığına getirmesini anımsatmaktadır. Çünkü İçişleri bakanlığı her yönetim açısından en önemli bakanlıktır ve iktidarı ayakta tutan temel yönetim erkidir. Adından anlaşılacağı gibi içişleriyle ilgilenir, doğal olarak tüm yönetimi ve iktidarı ayakta tutar. Hükümetlerde birçok devlet ve yönetim kurumu içişleri bakanlığına bağlıdır. Faşist Şef Erdoğan da bu gerçeğe dayanarak en önemli bakanlığına kraldan daha kralcı Süleyman Soylu’yu getirmiştir. Şimdi Mesrur Barzani’de aynısını yapmaktadır. Reber Ahmet gibi kraldan daha kralcı bir kişiye içişleri bakanlığını telim etmiştir. Çünkü Reber Ahmet’te Soylu gibi ahlaksız bir kişiliğe sahiptir. Zaten Mesrur Barzani’nin Parastin’ın başkanı olduğunu göz önüne getirirsek, Parastin içindeki en önemli masa olan şantaj, tehdit ve düşürme yada diğer adıyla ahlaksızlık üretme masasının başında olan Reber Ahmet’in de İçişleri bakanı olması gayet anlaşılırdır.
Mesrur Barzani’yle faşist şefin benzerliğini ortaya koyan bir diğer örnek ise Mesrur Barzani’nin başbakan olduktan sonra ilk iş olarak Parastin’ı kendisine bağlamasıdır. Faşist Şef Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda ilk iş olarak MİT’i Cumhurbaşkanlığına bağlamıştır. Aynı işlemi Mesrur’da denklemin kendisine uyarlamıştır. Eskiden Parastin Bölgesel Yönetim Başkanına bağlıydı, yani Mesut Barzani’ye, ancak Neçirvan Barzani Bölgesel Yönetim Başkanı, Mesrur Barzani’de Başbakan olunca bu durum değiştirilmiş ve Parastin Başbakanlığa, yani Mesrur Barzani’ye bağlanmıştır. Özcesi Mesrur Barzani Güney Kürdistan yönetiminin tüm önemli kurumlarına kendisine bağlı kişileri getirerek ileride babasından icazet almayı hedeflemektedir. Ki Mesut Barzani’nin de esas isteği iktidarı oğluna devretmektir. Şuan yalnızca bunun zeminini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bunun kendi içinde birçok önemli nedeni bulunmaktadır. Birincisi Neçirvan Barzani siyaset olarak İran’a daha yakındır, Mesrur ise Türk faşist soykırımcı rejimine ölümüne bağlıdır. Hatta ilk icazetini de Türk özel savaş rejiminden almıştır. Mesrur Barzani bu Gladio güçlerinin ajanıdır ve Mele Mustafa’nın Mesut Barzani’ye verdiği salık olan Türkleri esas alma öğüdüne uyarak Kürdistan’ı geçmişten daha fazla düşmana peşkeş çekme istemindedir. İşin ilginç yanı Güney Kürdistan yönetimi ve Barzani ailesi içerisinde en fazla ahlaksız yapan birisinin en ahlaklı, dürüst bir insan olarak yansıtılması, en çok yolsuzluk yapan, para kaçıran birisinin fakir fukara babası olarak gösterilmesi ve Kürdistan’a en çok ihanet eden birisinin en yurtsever bir kişilik olarak pohpohlanmasıdır. Tüm bunlar yapılması muhtemel olan beylik ve şeyhlik kurumunun babadan oğula geçişini sağlama hazırlıklarıdır.
Beylik ve şeyhlik için, daha doğrusu iktidar ve kendi çıkarları için bu kişiliklerin Kürdistan’ı düşmana daha çok peşkeş çekecekleri ortadadır. En son Şengal’i işgal planı yapmaları bunun en bariz göstergesidir. Diğer husus ise Parastin’in PKK başta olmak üzere diğer demokrasi güçlerini etkisizleştirmek için canla başla çalışan bir istihbarat ve kontra örgütü olarak çalışması da buna bir örnek olarak gösterilebilir. Aslında takke düşmüş ve kel görünmektedir. Parastin’ın MİT’in güney Kürdistan şubesi olduğu, güney Kürdistan yönetiminin de MİT’e bağlı bir yönetim olduğu artık açığa çıkmıştır. Bu nedenle güney Kürdistan’ı faşist şef Erdoğan yönetiyor, Hakan Fidan’da Güney Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı sıfatını taşıyor denilse yerinde bir tanım olacaktır. Bunun nedeni faşist şef Erdoğan’ın Güney Kürdistan’ı kendisine bağlı bir eyalet olarak görmesidir. Haliyle kendi eyaletine de en güvendiği adamı, yani Hakan Fidan’ı başkan yapacaktır. Bu nedenle kendisini güney Kürdistan’ı yönetiyor sananlar ve faydasız iktidar hesapları yapanlar kendilerini kandırmaktadır. Barzani ailesi tarihte hiçbir zaman Güney Kürdistan yönetiminin gerçek sahibi olmamıştır. Kendisini yalnızca öyle sanmıştır. Güney Kürdistan’ı şimdiye dek gerçekte Türk faşist devleti ve NATO’ya bağlı Gladio yapılanmasıyla birlikte MOSSAD yönetmiştir. KDP sadece bunun örtüsü olarak kullanılmıştır.
Sonuç itibariyle Kürdistan’da durumu özetleyen Kürtçe bir deyim vardır; “ker kerê me ye, lê belê kurtanê wê ne ême ye” Mesrur Barzani sözde olan iktidarı için kavga etmeyi ve faşist şefi taklit etmeyi bırakıp gerçekleri oynasa bu Kürt halkı için en iyi görevi yerine getirmek olurdu. Diğeri ihanetin kapılarını daha fazla açmaktan öteye gitmez. Mesrur’un iktidar hesapları için taşıdığı kararlılığını göz önünde bulundurursak Kürdistan için durumun ne denli vahim olduğunu görebiliriz. Güney Kürdistan halkı tüm bu ihanet politikalarına ve iktidar kavgalarına karşı Kürdistan Özgürlük Hareketine katılmalı ve bu sömürgeci güçlere haddini bildirmelidir. Kürdistan’da özgürlüğe giden yol Önder APO’nun özyönetim yolunda mücadeleye katılmaktan geçmektedir. Kürdistan parçaları içerisinde en fazla bedel ödemiş olan, şimdi de en fazla yoksulluğu ve baskıyı yaşayan Güney Kürdistan halkı bu sömürgeciliği hak etmemektedir. Güney Kürdistan halkı herkesten daha çok özyönetim gerçekliğini hak eden bir halktır ve şimdi herkesten daha çok buna ihtiyacı vardır. Sömürgeciliğe karşı da herkesten daha fazla meşru mücadele yürütmesi gereken bir halktır.”
Masiro Camino