HABER MERKEZİ – Yazılı bir açıklama yapan Avrupa Demokratik Güç Birliği (ADGB), 1 Mayıs’ın bir kez daha salgın gölgesinde karşılandığını belirtti.
Salgın sürecinin kapitalizmin sağlık sistemine ve insan yaşamına verdiği değeri çok açık bir şekilde ortaya çıkardığı da dile gelen açıklamada, “Tükenmişliğini, yetmezliklerini, emperyalistler arasındaki çelişkileri Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın birçok coğrafyasında görünür kıldı. Kapitalizmin insanlığın hiçbir derdine çare olmadığı, aksine sürekli sorun üreterek insanlığı öldürdüğü net bir şekilde bir kez daha görüldü.
Ancak emperyalistler bir dizi ‘yeni’ yöntemlerle bu gerçekliğin üstünü örterek, yeniden güç toplayıp sömürü düzenlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Bir yandan ‘sanayi 4.0’ uygulamalarıyla, ağırlıklı robotların kullanılacağı yeni bir üretim sürecine geçiş koşullarını zorlarken, diğer taraftan dünyanın her yerinde dipten gelen dalgayı bastırmak, kontrolü elde tutmak için baskıcı, otoriter hatta faşist yönetimleri devreye sokuyorlar” denildi.
“Kapitalizmin yaşadığı krizin faturasını halk ödemeyecek”
İşçi ve emekçilerin büyük bedeller ödeyerek kazandığı haklarının, salgın bahanesiyle tek tek ellerinden alınmaya çalışıldığını da vurgulayan ADGB şunları belirtti:
“İnsan hayatı değil sermayedarların kârları esas alınarak, çalışma koşulları giderek ağırlaştırılmakta. Çalışma saatleri yükseltilip, ücretler düşürülmekte, esnek çalışma yaygınlaştırılmakta. Sendikal örgütlenme ve grev hakkı gasp edilmekte, emeklilik yaşı yükseltilirken emekliler yoksulluğa mahkum edilmekte. İşsizlik – yoksulluk, hayat pahalılığı tavan yaparken, toplu iş sözleşmelerinde 0 zam dayatılmakta.”
Yaşamın her alanında patriarkanın yarattığı cinsiyet ayrımcılığının pandemi sürecinde yaşamı daha da zorlaştırdığı da vurgulanan açıklamada, “Kadınların görünmeyen emeğindeki görünmezliği büyütmüşken, kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları artmışken, İstanbul Sözleşmesi Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da imzacı ülkelerin bir kısmında tartışmaya açılırken, diğer kısmında da gerektiği gibi hayata geçirilmemekte.
Salgın sürecinde üniversite öğrencilerinin zaten kısıtlı olan çalışma koşulları tamamen ortadan kalkmışken, üniversite ödeneklerini ödeme zorunluluğu, eğitim hakkını zora sokarak gençliğin geleceği karartılmakta. Yaşamın her alanına giren dijital dünya ile, çocukların sosyal yaşamı sıfırlanınca çocuk intiharları yükseldi.
Mülteciler, salgın koşullarında hijyenden uzak ortamlarda tutulmakta, insanlık dışı muamelelere maruz bırakılmakta, çoğunlukla da sığınma talepleri ret edilerek geldikleri ülkelere zorla geri gönderilmekteler.
Kapitalizmin tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi bu krizin de faturası, işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere, göçmenlere, mültecilere kısacası tüm ezilen halka ödettirmek istemekte. Bu yaptırımların karşısında dipten gelen dalga yavaş yavaş kabararak su yüzüne çıkmaya başlıyor. Tüm baskı ve salgın yasaklarına rağmen kitleler alanlarda, krizin faturasını ödemeyeceklerini haykırıyorlar” dedi.
Açıklamaya şöyle devam edildi:
“Kitlelerin öfkelerini kontrol altında tutmaya çalışan emperyalistler ise; ırkçı, patriarkal, bölücü, baskıcı, militarist politikalarını devreye sokuyorlar. Son yıllarda Avrupa devletlerinin birçoğunda iktidara gelen hükümetlerin sağcı, ırkçı hükümetler olması, derinlerden faşizmin ayak seslerinin duyulmaya başlaması şüphesiz tesadüf değil. Yeni çıkartılan ‘güvenlik yasaları’ ile, demokratik hak talepli eylemlere dahi polis aşırı güç kullanarak saldırırken insanlar tutuklanmakta, dernekler, evler, iş yerleri sıradan bahanelerle basılmakta… Bugün artık Almanya ve Avusturya’da ordunun, polisin, istihbarat birimlerinin içinde sağcı, ırkçıların örgütlendiği bir sır değil… Baskıcı politikalarla, estirilen korku rüzgârlarıyla, susturulmuş, sindirilmiş, militarize edilmiş, itaat eden, boyun eğen bir toplum yatarılmaya çalışılmaktadır. Diğer taraftan emperyalistler arasındaki çelişkiler dönem dönem su yüzüne çıksa da, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırılarda birlikte hareket edebilmektedirler.
Örneğin Türkiye’de R. T. Erdoğan ve şürekası AKP+ MHP iktidarı, Kürt halkına yönelik sınır içi – sınır dışı inkâr ve imha politikalarını veya işçi sınıfı ve emekçilere yönelik her türlü saldırıyı gerçekleştirmeden önce emperyalist fikir babalarından icazet alır. Bu katliamlarda kullandığı silahların büyük bir kısmını Almanya ve Fransa’dan almaktadır. Sadece 2021’in ilk üç ayında Almanya, Türkiye’ye 8 milyon 975 bin 504 Euro değerinde silah satışına izin vermiştir.
Böylece dünyanın bazı coğrafyalarında savaşlarla, bazı coğrafyalarında çıkartılan ırkçı, sağcı, korku üzerine inşa edilen politikalarla toplum bölünüp parçalanmakta…
Emperyalistlerin bugün bütün coğrafyalarda topyekün saldırıları karşısında, ilerici devrimcilerin birleşmeleri ve mücadeleyi ortaklaştırmaları zorunluluktur.
ADGB olarak, her şeyin daha da fazla zorlaştığı salgın koşullarının gölgesinde karşıladığımız bu 1 Mayıs’ta, tüm işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere, anti faşist, anti kapitalist herkesi, emperyalist saldırılara karşı mücadeleyi ortaklaştırmaya, krizin faturasını ödemeyeceğimizi bir kez daha haykırmaya sokağa çağırıyoruz.”