HABER MERKEZİ –
“Heval Rıfat hayatın içinde pişen bir bilgeydi. Ne de olsa Sinopluydu, kendi deyimi ile ‘Diyojen’in memleketlisi’ydi. Heybesinde çok şey biriktirmişti. Devrime olan inancı yüksekti. İleri yaşına rağmen gençlik ruhunu, coşkusunu ve devrimci romantizmi yitirmemişti. Rojava’da yükselen devrim ateşini, yüreğinde hissediyor, heyecanını yaşıyor ve halkın-devrimin sofrasında aktif yer almak istiyordu.”
“Devrimci olmanın yaşı yoktur. Devrimcilik ruh ister, yürek ister, bilinç ister. Devrimci anlam arayışçısıdır aynı zamanda. Her şeyi sorgular, amaçlı yaşamayı esas alır. ‘Nasıl yaşamlı’ya yanıt oluşturarak güne başlar. Toplumsal özgürlüğe ulaşmanın yolu; yol ve yolcu gerektirir ve devrimciler birer yolcudur. Yol yolcuyu çeker. Amacına kilitlenen devrimciyi bağlasan durmaz, duramaz. Su misali akar yatağını bulur. Özgürlüğü kendine amaç edinmiş birisinin nesnel olarak yükü hafiftir. Tüm eşyası sırtında taşıdığıdır. Evi-barkı sırtındadır. Ancak manevi yükü ağırdır. Eril egemen, tahakkümcü sistemi karşısına alır. Anlayışla, zihniyetle uğraşır. İnsanda bilgeliği ahlakı ve inancı esas alır. Devrim de, devrimcilik de insanı yaratma sanatıdır. İlkin insan kendinden başlar. Devrimcilik inanç ve yürek işidir. Heval Rıfat (Karker Kobanê) gerçek manada hakikat yolunda yol alması gerektiğine inanan koca bir yüreğe sahip bir devrimciydi. Yüreğinde vicdan, inanç, arayış vardı.
Benim için çok anlamlı olan ve Hareket olarak tarihi bir öneme sahip 2. Büyük Zindan Direnişimiz sürecinde tanıdım Heval Rıfat’ı. 12 Eylül 2012’de başlattığımız açlık grevi eylemimize bütün zindan yapımızın dahil olmasıyla direnişimiz büyümüş, yayılmış ve ateş topuna dönmüştü. Eylemimizin son üç haftası boyunca ailelerimiz cezaevi kapısının önünde nöbet tutmaktaydılar. İşte o vakit Gebze’de Zindan Direnişi’ne ses verebilmek, yanında olabilmek için Heval Rıfat da nöbet eylemine katılıyor. Yağmur yağdığında nöbet eyleminde olanları evine götürüyor, sahip çıkıyor “Evimin ve gönlümün kapıları anlamlı yürüyenlere, direnişçilere ve hakkını arayanlara sonuna kadar açıktır” diyordu. Ama bunu yaparken mahcubiyet duygusunu da dışa vuruyor, onca yıldır Gebze’de yaşıyor olmasına rağmen zindanda bulunan siyasi tutukluların görüşüne gitmemenin mahcubiyetini de dile getiriyor. Kendini suçlu hissediyor ve görüşe gelen annelerimize “İçerinde arkadaşlar beni mutlaka görüşüne yazsın” diyor. Her görüş gününde, görüşten çıkanlara soruyor “Beni görüşe yazan oldu mu?” diye. Ne yapmak istediğinin kararlılığıyla görüşe gelmenin ısrarındaydı. “Bir de kızlara söyleyin Önderliğin Savunmalarını, kimi konuları tartışmak istiyorum” diye haber gönderince kendisini 2012’nin Kasım’ında görüşçüm olarak yazdırdım.
Heval Rıfat ile tanışmamız kapalı görüşte oldu. Görüş kabininde beyaz saçlarıyla ve masmavi gözlerinden taşan sevecen gülümsemesiyle sanki ilk tanışma değil de yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi koyu bir sohbete dalıvermiştik. Yaklaşımları oldukça candan ve sıcak olması rahat ve güvenli bir atmosfer oluşmasına neden olmuştu. Daha ilk sohbetimizde “Size ulaşmak çok zormuş be arkadaşım” diyerek sitemleriyle birlikte eleştirilerini de sunmuştu. Hemen ardından geniş ve derinlikli bir özeleştiri yapmak gerektiğine inanmış iki üç görüş boyunca özeleştiri vermişti. Büyük bir ciddiyetle konuşuyordu. Sanki karşısında bir tek kişi değil de onu dinleyen bir kalabalık karşısında özenle, kelimelerini seçerek cümlelerini oluşturuyor, geçmiş yaşamında önemli bulduğu konuları tek tek analiz ederek özeleştirisini yapıyordu. “Derin bir özeleştiri yapılmadan yeni bir başlangıç da yapılamaz, diyor Önderlik. Bunu kendim için yakıcı bir ihtiyaç olarak görüyorum” diyordu. Geçmişte takılı kaldığı konuları tek tek açığa çıkartıp aşmak istiyordu. Ancak yol-yöntemde sıkıntı yaşıyordu. Üç hafta her salı günü saat 10-11 arası görüşe çıkıp Heval Rıfat’ı dinledim. Özeleştirisini bitirince “işte ana hatlarıyla gerçekliğimi ortaya koydum. Şimdi bana ışık olmanı, perspektif sunmanı istiyorum. Kaybettiğim benliğimi yeniden bulmak istiyorum.” demesi ne kadar özlü ve mütevazı olduğunu ortaya koyuyordu.
Onunla uzun vadeli bir tartışma programı yaptık. Bir Halkı Savunmak adlı Önderliğin kitabından konu başlıkları belirledik. Yıl boyunca ortak olarak yaşadığımız sorunlara çözüm oluşturabilmek için tarihi, cinsiyetçi bakışı, tarihin güncellikle bağını tartıştık. Bilimi, felsefeyi, sosyolojiyi, kapitalizmi ve güncel siyaseti, yaşamsal sorunlarımızı tartıştık. Tartıştıkça yolumuzu bulmayı hedefledik. Sorguladık. Cesur eleştiriler yaptık ve samimi itiraflarda bulunduk karşılıklı. Yoldaş olmanın, yoldaşlaşmanın temel ilkelerinden biri de kaygısız, açık, aleni, olmaktır. Yoldaşına inanmak güvenmektir. Heval Rıfat ile aramızda en az 25-30 yıl yaş farkı olmasına rağmen davranışlarında kuşak farkını hissettirecek en ufak bir yaklaşım görmedim desem yeridir. Her zaman anlamaya ve anlatmaya özen gösteren yaklaşımları samimi bir atmosfer oluşmasına neden oluyordu.
Arnavutluktan asimile edilmiş bir ‘Türk’ olarak (Arnavut kimliğine sürekli sahip çıkıyordu.) Önderliği bir başka seviyordu. Önderlikten konu açılınca gözlerinin içi parlıyor, heyecanla doluyordu. “Önderlik sadece Kürt halkının önderi değil evrensel bir önderdir. Sadece kendinize mal etmeyin” diyordu sürekli. Tartışmalarımızın pratik yansımasına da çok özen gösteriyordu. “Söylediklerimizin karşılığını bulması gerekir.” diyerek hayatını değiştirmeye özen gösteriyordu. Demokratik Modernite ve Özgür Halk dergilerini ilçede dağıtmaya başlamıştı. HDP ilçe binasında pano yapmış, savunmadan kimi konuları kısa kısa yazıp panoya asması, gelen gidene “Panodaki yazıları okuyun, tartışalım” demesi kendinde yarattığı değişimlerin ve arayışların sonucuydu.
Özellikle de feodal ve milliyetçi yaklaşımlar karşısında çok zorlanıyordu. “Bu tür algı ve yaklaşımlar Önderliği anlama ve uygulama önünde en büyük engeldir” der ve kızgınlığını her haliyle belli ederdi. “Özürlük sadece Kürtlere gerekli değil, hepimize gereklidir” derdi. Yine bilinç düzeyimiz çok zayıf” diyerek tartışmalarında sorgulamanın kapılarının açılmasını sağlamak isterdi.
Rojava Devrimi’nden büyük bir heyecan, coşku duyuyordu. Çetelerin yaptığı katliamları anlatırken çocuk gibi olur, gözlerinden yaş gelir, yanağında asılı kalırdı. Duygu yüklü bir insandı. Rojava Devrimi’nin başlamasıyla “Önemli olan, kazanımlarımızı nasıl koruyacağımızdır” diyerek sürekli temkinli bir sorgulama ve arayış içindeydi. “Ne yapmalı” ve “Nasıl yaşamalı” sorusuna yanıt arıyordu.
Kobanê kuşatılmıştı ve haberlerde sürekli “Kobanê düştü naralarının atıldığı günlerde Heval Rıfat da ‘ne yapmalı’ya kendi nezdinde yanıt vermiş ve artık konuşmanın, kıyıda, köşede veya yerinde durmanın artık bir anlamının kalmadığına karar vermişti. Oldukça mütevazice döşenmiş küçük bir ev bir arazisi vardı. Evini Kobanê’den göç eden bir aileye bıraktı. Arazisini satıp, parasını Kobane’ye bağışladı.
Heval Rıfat gitmeden önce son bir kaç görüşümüzde, kararı üzerine ve yaşamda çıkabilecek engeller, engelleri aşma yöntemi, yapılması, dikkat edilmesi gerekenler ve birbirimizden beklentilerimizi tartışmıştık ve sözleştik: Heval Rıfat nerede olursa olsun ben cezaevinden çıkınca ilk önce mutlaka gidip heval Rıfatı görecektim. Heval Rıfat da kendine çok iyi bakacaktı. Orada da bilimi ve felsefeyi, devrim sorunlarımızı tartışabileceğimiz, etrafı çiçeklerle dolu bir kamelyada beni karşılayacaktı. Gitmeden önce kuantumla ilgili kitaplar getirmişti bana ve ben de mutlaka kuantumla ilgili okuyacak, derinleşecektim. Heval Rıfat’a göre sanatsız ve gülümsemesiz devrim olmazdı, onun için sanatsal ruhum ve yeteneğim gelişsin diye bana bir darbuka getirmişti. “Yanıma geldiğinde profesyonelce ritim çalmasını öğrenmiş olmalısın” diye de vasiyet etmişti. Aslında iletişimde olduğu herkesi ayrıntılı gözlemler tanımayı esas alır, ihtiyacının ne olduğunu tespit eder ve bir şekilde önerilerini sunardı.
Heval Rıfat hayatın içinde pişen bir bilgeydi. Ne de olsa Sinopluydu, kendi deyimi ile ‘Diyojen’in memleketlisi’ydi. Heybesinde çok şey biriktirmişti. Devrime olan inancı yüksekti. İleri yaşına rağmen gençlik ruhunu, coşkusunu ve devrimci romantizmi yitirmemişti. Rojava’da yükselen devrim ateşini, yüreğinde hissediyor, heyecanını yaşıyor ve halkın-devrimin sofrasında aktif yer almak istiyordu. Duruşunda ne yapmak istediğini, nasıl yaşamak istediğini bilmenin kararlılığı vardı. Ve tercihini devrimden yana yaparak yola koyulmuştu. Kobanê’de buluşma sözleşmesi ile yoldaşımı uğurlamıştım.
Gider gitmez inşa çalışmalarına başladı yoldaşımız. Kütüphane ve müze yapmaya koyuldu ilkin. Müze; şehit yoldaşlarımızla yaşamanın, inancı, kararlılığı ve şehide verilen değerin simgesiydi. Kütüphane ise; bilgi, bilim, bilinç, aydınlanma ve anlam vermedir. Zihniyet devrimi gerçekleştirmeden yapılacak hiç bir devrimin gerçek bir zaferle taçlanmayacağının derin bilincindeydi. Önderliği anlamak için, okuma, araştırma bilinç gerekiyordu. Devrimin diyarında kurulacak bir kütüphane böyle bir rol oynayabilirdi. Çünkü inşa yeni başlıyor ve inşaya zihniyetten başlamak gerektiğinin farkındaydı. Yaşam ve ilk elden yapacağı işlerin seçimini oldukça stratejik bir bakış açısıyla yapmıştı.
Fakat emek ve duygu yüklü bu stratejik çalışmaları yarım kaldı. Tarihin en karanlık kötülüğü DAİŞ, Kobanê yenilgisinin hıncı ile 26 Haziran 2015’te Kobanê’de gerçekleştirdiği katliamla yüzlerce kişi ile birlikte Heval Rıfat’ı da bizlerden ayırdı.
Rıfat Heval’i tanıdığıma çok mutluyum. Yoldaşlığına layık olabilmek için izinde yürüyerek, yüksek katılım performansıyla sorumluluklarıma sahip çıkacağımın sözünü veriyorum. Seni hep özeleyeceğim yoldaşım.”
Gebze Cezaevi’nden arkadaşları