HABER MERKEZİ –
Kendini kandırmayan biri doğru yolda yürürse, her şeyi yapabilir
“Bize yiğit kişi gerekmez mi? Gerekir. Bu dönemin yiğitliği nedir? Örgütlemedir, taktiktir, büyük ruhtur, bağımsız bir yaşamdır, ağlamak değildir, şikayet etmek değildir. Geniş bir ruhtur, bir aşktır hep halka verir, bütün halka veren bir ruhtur. Sizde bu söylediklerim var mıdır? İnsanın ruhunu karartıyorsunuz. Size bakıldığında insanın uykusu geliyor. Büyük komutanlar olsaydınız, şimdi siz beni sürüklerdiniz. Tabii, uykunuz bizim uykumuz oluyor, darlığınız darlığım oluyor, beni de seviyenize indirmek istiyorsunuz. Seviyenize inmemek için direniyorum. Düşmandan beter büyük bir savaşı parti içinde yürütüyorum. Şimdi ne kadar arkadaşlarım varsa hepsinin üzerinde duruyorum. Filan kes ne yapıyor? Gece-gündüz onlarla aramda bir savaşım vardır. Çok iyi biliyorum ki denetim olmazsa, satar, yok eder. Nasıl elinden çıktığını bilmiyorlar. Her gün partiyi parçalıyorlar, ama haberleri yok. Her gün üzerlerinde duruyorum. Yani boğazımız patladı, kendimizi her tarafa ulaştırdık. Kendini buraya yetiştir, oraya yetiştir ki bu arkadaşlarımız düşmesinler, parçalanmasınlar. Yani öyle güçlü bir kaç tanesi olsaydı bu kadar yorulur, kendimizi bu hale bu kadar sokar mıydık? Sebep siz kendinizsiniz.
Çocuklar gibisiniz. Bir yandan “katılıyoruz” diyorsunuz ama, sizi ülkeye bıraksak, yanacaksınız! Hepsi de “devrim, özgürlük istiyoruz” diyorlar. Devrimi, özgürlüğü isteyen biri böyle mi olur? Git öl! Ana-babalarınızı nasıl ağlamaktan çıkartacağız? Halkın derdini büyütmek, onları ağlatmak için değil, onlar için bir yaşam yapmalısınız. Göreviniz budur. Ama yapamıyorsunuz. Bunun için yaşamınızı çok düşkün görüyorum. Ve ayıptır diyorum. Tenezzül de etmem. Bir şey daha var; bu yaşamdan nasıl razısınız? Öyle düşkün yaşamı nasıl kabul ediyorsunuz, bu yaşama nasıl tenezzül ediyorsunuz? Burada beyniniz, ruhunuz dar ve iyi olmayan bir çok şeyi kendinize layık görmüşsünüz. Benim şimdi bu kadar imkanım, bu kadar gücüm var, yine de özel bir yaşama tenezzül etmiyorum, etmem! Yani sizi bundan biraz uzaklaştırsak, daralacaksınız. 20-30 yıldır ayaklarım belki toprakta değil, gözlerim belki kapanma fırsatı bulmamış, yine de “daraldım, yoruldum, bir kez dinleneyim” demiyorum. Halen de uçuyorum ve koşuyorum.
Sizleri bir-iki gün yürütürsek, pat deyip düşeceksiniz. Yani takatinizi düşürmüşler, içinizde bir şey bırakmamışlar diyebiliriz. Siz uçabilir misiniz? Hayır! Koşabilir misiniz? Hayır! Hep öyle güzel, hoş hareketler yapabilir misiniz? Hayır! Siz büyük sözler söyleyebilir misiniz? Hayır! İnsana bir ilham verebilir misiniz? Hayır! Bir güven verebilir misiniz? Hayır! Düşkün Kürtleriz, eski çaresiz Kürt’üz, demekle de olmaz. Sizlere yazıktır. Sizin gibi gençlerin yaşamı böyle geçirmeleri ayıptır. Daha da ötesi gönderdik, şimdi de bazılarınız ülkeye gitmek istiyor. Gönderdik, sesleri kesildi, ölüler. Öyle güçlü haberlerini duymadık. Bir arkadaşın yükseldiğini, yer tuttuğunu, öyle bir önderlik yürüttü ki halk şaşıp kalıyor, denileni şimdiye kadar görmedik.
Her şeyden önce devrimi kendinizde yapmanız gerekir
Raporlarına bakıyorsun yüzde doksan hep şikayet dolu. Çocuklar gibi yazıyorlar. Bunların tümü ülkeyi kurtarmak için gittiler, halkı yapmak için gittiler, “Parti gelsin, beni yapsın, öğretsin” diyorlar. Her şeyi partiden istiyorlar, kendimiz yapalım demiyorlar. Zayıf insanlar böyle yaparlar.
Bunun için gece-gündüz partinin örgütlemesi, parti yaşamı üzerinde duruyorum. Önderlik daha çok düşmana karşı değil, Kürt insanının nasıl düzeleceği, nasıl birlik olup yürüyeceği üzerinde duruyor. Gerçekten de Kürdün yaşamından korkulur. Yani insanımızda bir şey kalmamış. Bu yaşamı serbest bırakırsan kendi kendisini yok eder. Bunun için kendinizi parti yaşamına katın, ona ulaşın, eski yaşamı kendinizde bırakmayın, yer vermeyin. Yeni yaşam nedir? Parti ideolojisi-siyaseti bunu önünüze koyuyor. Şimdi siz küçük meselelerle oynuyorsunuz, buna hakkınız yoktur, temel olmayan şeylere gözlerinizi bile açamamışsınız. Büyük sorunlara, temel hususlara sonuna kadar kendinizi vereceksiniz. Buna göre diğer şeylerin; yemeğin, sözlerin, eşyaların değeri vardır diyebilirsiniz. Yani Önderlik esasları üzerinde doğru durun. Önderlik yaşamı, parti yaşamı, tarzı, temposu, üslubu üzerinde durun. Katılım üzerinde durun. Bir çok eski şeyi kaldırın. Her şeyden önce devrimi kendinizde yapmanız gerekir. Öyle olmazsa, Kürtlüğü yürütemezsiniz. Eski yaşam, eski üslup çaresiz insanındır. Öyleyse kendinizi nasıl yapacaksınız? Önderlik yapmışız, bazı imkanları size vermişiz, kendinizi yormalısınız. Basitlikle, köylü kurnazlığıyla, ikiyüzlülükle önder, iyi adam olunmaz. Eskiden yıllarca okur, çile çekerlerdi, bir derece yükselmek için. Partinin ki de böyledir. Öyle çile çeker gibi, yıllarca üstatların yanında kalırcasına kendi üzerinde durmak gerekir. Öyle küçük bir imkanı bile üstatların yanında 5-6 yılda ancak öğrenirler. Partinin işi de küçük bir iş değildir, daha fazla üstatların yanında öğrenmek gerekir. Bunun için üzerine ağırlık vermeniz gerekir. Siyasi çalışmayı aranızda oyuncak yapmışsınız. Eğitimsiz, terbiye olmadan, düzen olmadan “her şeyi yapabiliriz, her şeye hazırız” diyorsunuz. Halk iki sözcükten acizdir, sen parti siyasetiyle oynuyorsun. Çok kimseyi kaçırtıyorsun. Niye böyle yapıyorsun arkadaş? Bakın, diğer sanatlar, en basit sanatlar bile, ne sanat olursa olsun öyle mi yapıyorsunuz? Hayır!
Siyaset sanatı en büyük sanattır.
Siyasi terbiye her terbiyeden ileridir, büyüktür, daha zahmetlidir.
Siyasi çalışma, çalışmaların babasıdır.
Her çalışma, siyasi çalışmaya bağlıdır.
Siz her meselede yana yatıyorsunuz. Hazırlıksız, yol-yöntem de bilmeden yapıyorsunuz. O zaman da tabii darbe yenilir. Şimdi rahatsızlıklar var; halk “bu gençleri böyle aramıza göndermeyin” diyor. Benim etkim olmasa, halk sizi kabul etmeyecek. “Terbiye ve üslupları partiye layık değildir” diyor. Sizi eksik sayıyorlar, partiden olmazsa size merhaba vermeyecekler. Bunun için niye kendimi böyle yaptım, hep kendimi güne kusursuz hazırlamalıyım, birisi benim hakkımda bu kadar söz söyler, benden razı olmazsa, “Önderim” diyebilir miyim? Bu en büyük ayıp olur. Sizin her yanınız kusur dolu, hiç de kendinizden haberiniz yok. Hatta kusurlarınızın fazilet sayılmasını, “iyidir” denilmesini istiyorsunuz. Eksiklik ve yetmezliklerinizi insanların üzerinde sürdürmek istiyorsunuz. Bunu vicdan kabul eder mi? Ama sizin vicdanınız kabul ediyor, ruhunuz kabul ediyor ve işte bunun için bozuk kalıyorsunuz, sevilmiyorsunuz. Partiden olmazsa, kimse size selam bile vermez. Niye her gün sizi böyle yapıyorum? Doğru söz, doğru adım, böyle büyük hizmet niye yapıyorum? Halk benden razı olsun diye. Ağalar gibi yaparsam olur mu? Ağalar da sizin gibi yapmazlar. Zorla olur mu? Olmaz tabii.
Yapamayacağınız şeylerle oynamayın
Burada bir kez daha parti üzerine, parti yaşamı, önderlik tarzı, esasları üzerinde durmak gerekir. “Ben varım, kararlıyım” diyen bir kez daha kendini yapılandırmalıdır.
Partinin imkanları eskisi gibi değildir, geniştir. Lakin çalışma da eskisinden daha zahmetlidir. Düşman üzerimize çok güçlü geliyor, yük ağırlaşmış. Bunun için, “parti güçlüdür, beni yürütebilir” dememelidir. Yani öyle değildir, eskisinden daha çok işini yapmak gerekir. Parti beni sürüklesin dememeli, kendini partiye yük etmemelidir.
Bir kez daha örgütleme üzerine, Önderlik üzerine yaptığımız çözümlemelerin üzerinde yoğunlaşmalısınız. Kendinizi yapmazsanız, (yenilemezseniz) PKK’de yer edinmeniz mümkün değildir. On yıl sonra da bu değerlendirmeyi yine böyle söyleyebilirim. Kendini tam PKK’nin ruhuna, nizamına sokmayan biri, çizgisine tam sokmayan biri kendini kandırır ve bela olur. Bunun için daha başlangıçtan beri kendinizi iyi katın diyorum. Kendinizi siyasi kadro haline getiremezseniz, sempatizan kılın, küçük bir çalışmanın üyesi kılın, her şeyin değeri vardır ama, derhal kendinizi önder saymayın. Yapamayacağınız şeylerle oynamayın. Bu iş eğer siyaset ise, tamamen karşısında ağırbaşlı olunmalıdır.
Benimki de böyledir. İlişkilerin üzerine gidiyorum, bir çalışmanın üzerinde bir gün duruyorum, büyük düşünce, nizam ve ölçerek yaklaşıyorum. Başka bir arkadaş gibi değilim. Onlar bir şey yapıyor, ben kendi başıma başka bir şey yapıyorum. Veya bütün arkadaşların tarzı bir yana, benimki bir yana. Hepsi de “Önderlikleyiz” diyorlar ama, ben bir tek arkadaşın bile tarzıyla değilim. Hepsinin tarzında, yürüyüşünde eksiklik görüyorum. İlerleyemiyor. İlerleme olmuyor. Düşmanın karşısında bunu söyleyemiyorsun. Başka da toplumsal, ailesel yaşamınız var, bu konuda da dikkat etmeniz gerekir. Toplumsal, ailesel yaşamınızı parti içinde de sürdürmek istiyorsunuz. Bu da doğru değildir. Öyle yapmamak gerekir. Burada hepinizden büyük bir dönüşüm isteniliyor. Toplumsal, ailesel tarzdan kendinizi uzaklaştırmalısınız. Ondan kesmelisiniz. Bunu yapmazsa partiyi kendisine aile yapmış olur.
Parti aile değildir. Parti savaşın öncüsüdür, nizamları esasları vardır, bunların üzerinde yürüyor.
Büyük bir hizmet içinde olmazsam, soluk almam mümkün değil
Sen, “evim gibi, yöremdeki evler gibi olsun” diyorsun. “Arkadaşlığı ahbap-çavuşlar gibi yapalım” diyorsun. Yalnız siz tek değil, eski arkadaşlarımız da Önderliğin üzerinde böyle durmak istiyorlar. “İşte biz eski arkadaşız, ayıplarımızı, eksikliklerimizi görmeyiz, birbirimizi idare ederiz” diyorlar. Eğer ben de öyle yapsaydım, bu mücadele sürmezdi. Ben tam siyasi, tam örgütçü olmasaydım, arkadaşların rüzgarına kapılsaydım, şimdi elimizde bir şey kalmazdı. İşte kendinize bakın, yaşamınız siyasi, örgütsel bir yaşam değildir. Keyfi, dost, mahalli bir yaşamdır. Kürt halkı siyasi-örgütsel değil. Burada ailenizin verdiği tarzla parti içinde yürümek istiyorsunuz ki, bu da olmaz. Mesela benim savaşım, Önderliğin köylülük, aile, küçük-burjuvazi, ağalık karşısındaki savaşımı ne kadar büyüktü ve şimdiye kadar da sürüyor. Basit ilişkileri kabul etmiyorum, ikiyüzlü, siyasi olmayan, değersiz ilişkilerin her gün karşısındayım.
Toplantı yapıyorum, eğitim yapıyorum, ilişki yaratıyorum, hepsi siyaset temelindedir. Bu yirmi-otuz yıldır böyledir. Bir gün bile ağzımdan siyaset dışı bir sözün çıkması mümkün değil. Siyaset dışı bir adım atmam mümkün değil. Böyle yaptık bu halk böyle oldu. Ben de sizin gibi köylülük yapsaydım, basitlik yapsaydım bu iş buraya kadar gelir miydi? Elden giderdi. Siz de şimdi Önderlik hattında yürümek istiyorsunuz. Yaşamımızın nasıl sürdüğüne bakın. Yürekle herkes “varız” diyor, ama bunun için insandan ne istendiği hususuna gelince herkes kaçıyor. Her gün sorun, şikayet. Kendinizi öyle yapın ki bütün halk sizi sevsin. Ben bütün arkadaşlara söylüyorum; biri bana senden iğne ucu kadar rahatsızım desin, derhal kendimi düzelteceğim. Dostların arasında birisi senden rahatsız olduk, bizi incitiyorsun desin o dakikada yine kendimi düzenlerim. Ama size bakıyoruz, aylarca, yıllarca sizden sıkılıyoruz, halkı rahatsız ediyorsunuz, ama kendinizden haberiniz yok. Sözleriniz, yaşamınız, ruhunuz insanı daraltıyor, kendinizden haberiniz yok.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Ekim 1993 çözümlemesinden derlenmiştir