AMED – Halklar Önderi Abdullah Öcalan, 22 yıldır İmralı Adası’nda ağır tecrit altında tutuluyor. AKP-MHP faşist iktidarının Halklar Önderi Öcalan üzerindeki tecritle birlikte savaş politikalarını da derinleştiriyor. BU ısrarı her defasında başarısızlıkla sonuçlanan AKP-MHP faşizmi, son olarak Garê’de yenilgiye uğradı. Bu kez 23 Nisan’da Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik operasyon başlatan faşist iktidar, 20 gündür Metîna bölgesinde takılı kaldı.
AKP-MHP faşizminin tecrit politikaları, Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik operasyona ilişkin değerlendirmelerde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) genç Milletvekili Dersim Dağ, Nuçe Cîwan’ın sorularını yanıtladı.
1 – Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit derinleşiyor. Sadece Türkiye ile sınırlı mı? Uluslararası güçlerin rolü var mı?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uzun yıllardır bir tecrit durumu söz konusu. Ancak tecrit politikasında AKP-MHP iktidarı yada Türkiye tek başına denilemez. Aslında 1998 Ekim’de uluslararası komployla esir alınan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’na getirilmesiyle Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiyesi amaçlandı. Hem hegemonik güçler hem Türkiye planları, Kürt halkının mücadelesiyle komployla birlikte boşa düşürüldü. Gelinen süreçte son 6 yıldır yeniden derinleştirilmiş bir tecrit politikasıyla karşı karşıyayız. Bu aynı zamanda Kürt halkına yönelik soykırım politikasıdır.
Bu politika, 2015’te bir kez daha savaş politikasıyla devreye konuldu. Tecrit, savaş politikalarıyla paralel yürütülüyor. O süreçte verilen mücadele, tüm oyunları, planları bozdu. Bir kez daha aynı politikayı devreye koydular. Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiye planlarıyla, Ortadoğu’nun kaderini değiştirmeyi amaçlıyorlar. Kürt halkını kırıma uğratarak, Ortadoğu’da kendi dengelerini kurmaya çalışıyorlar. Hem AKP-MHP iktidarı hem de hegemonik güçler Ortadoğu’ya yönelik planlarını hayata geçirebilmek için Kürt’ün varlığını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Tecrit politikası da bu nedenle sürekli derinleştiriliyor. Ancak tecrit bu kez sadece Kürt halkına değil, bir bütünen Ortadoğu halklarına uygulanıyor.
2 – Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili 14 Mart’ta ortaya atılan iddiaların yarattığı kaygılar sürüyor. Ancak kesintili bir telefon görüşmesi dışında bir haber alınamadı. Başvurular da reddediliyor. Sizin de yer aldığınız 200 gün süren eylemlerin ardından Adalet Bakanlığı’nın açıklamaları vardı? Tutulmaya sözleri hatırlatacak olursak, neler söylersiniz?
8 Kasım 2018’de Leyla Güven öncülüğünde cezaevlerinde başlayan ve 200 süren açlık grevleri ve ölüm orucu eylemlerinin temel talebi, yasaların uygulanmasıydı. Çünkü hukuki hiçbir engel olmamasına rağmen Kürt Halk Önderi ne ailesi ne avukatlarıyla görüşme gerçekleştiremiyordu. Bütün iletişim hakları elinden alınmış durumdaydı. Elbette bu süreçte direnişin karşısında hiçbir alternatifi olmayan Adalet Bakanı, görüşmelerin önünde hukuki hiçbir engelin olmadığı açıklamasında bulundu. Hukuki bir engelin olmadığını bizler de biliyoruz. İmralı tecrit sistemi başlı başına hukuksuzluk ve vicdansızlık üzerine kurulu bir sistem. Tecrit siyaseten bir politika haline getirildi. Yoksa hukuki hiçbir zemini yok.
Bu sistem sadece İmralı Adası’yla da sınırlı değil, bugün tüm ülkeye yayılmış durumda. Nitekim darbe döneminde hazırlanan anayasa bile uygulanmıyor. Türkiye kendi anayasasını tanımıyor. 200 günün sonunda direniş karşısında görüşmeler başladı ve avukatlar Kürt Halk Önderi ile görüşme gerçekleştirdi. Görüşmelere rağmen tecridin sonlandırılmadığını Kürt Halk Önderi de bizler de dile getirdik. Nitekim Kürt Halk Önderi’nin çağrısıyla eylemi sonlandırırken de mücadelenin süreceği mesajı verildi.
Ancak 5 görüşme sonrasında yine engellemeler başladı, görüşmeler kesildi. Verilen sözler tutulmadı. Tecrit bir kez daha derinleştirildi, Kürtlere karşı savaş da paralel olarak derinleştirildi. Bugün bir kez daha tecride karşı açlık grevi eylemleri sürüyor. Bir süre “disiplin cezası” ile başvurular reddedildi ancak bu süre bitmesine rağmen bu hukuksuzluk devam ediyor. Bu durum tecridin hukuki sebeplerden değil, siyasi sebeplerden olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Adalet Bakanı’na sözlerini hatırlatıyoruz. Hukuksuzlukların en büyüğü İmralı’da başlıyor. Bu politikayla ülkenin hukukuna en büyük darbe yapılıyor. Hukuk adına ülkede bir şey kalmadığının en büyük göstergesidir. Tecrit politikasına bir an önce son verilmelidir. Tecrit, Türkiye halklarına yapılan en büyük kötülüktür.
3 – Tecrit derinleştikçe, savaş derinleşiyor” tespitinde bulundunuz. Nitekim 2015 yılında yeniden ağırlaştırılan tecritle birlikte savaş da derinleşti ve bugün Zap, Avaşîn ve Metîna’da yeni bir operasyonla sürüyor. AKP-MHP iktidarı, tecrit ve bununla orantılı sürdürdüğü savaş politikalarıyla sonuç alabilir mi?
Bu operasyonlar ilk değil, defalarca denendi. Her seferinde başarısızlıkla sonuçlandı, çözüm olmadı. Kürt sorunu savaşla çözülmez, operasyonla çözülmez. Ancak son operasyonda meselenin sadece PKK olmadığını görüyoruz, bir bütünen Kürt halkının varlığı hedefleniyor, Kürt coğrafyası hedefleniyor. Güney Kürdistan’da aslında Kürt’ün kazanımlarına yönelik bir işgal politikası yürütülüyor. Bu şekilde
Kürdistan’da kendi egemenlik kurmak istiyorlar. Bu politika defalarca denendi. Başarısızlığın üzerine başarısızlık eklemek dışında bir sonuç getirmedi. Kürt’e karşı yürütülen savaşta hiçbir zaman başarılı olamayacaklar. Çünkü karşılarında bir halk gerçekliği var. Bu nedenle savaş asla ama asla çözüm getirmez, başarı getirmez ancak başarısızlığı getirir. Bu Türkiye halklarına zarar vermekten başka bir şey getirmeyecektir. Savaş sadece iktidarın sonunu getirir. Çünkü ülke ekonomik olarak batıyor, siyasi kriz derinleşiyor. O nedenle bir an önce savaş ısrarından, tecrit ısrarından vazgeçilmeli.
4 – Çözüm nedir?
Çözüm Kürt halkının iradesi Sayın Abdullah Öcalan’da, çözüm İmralı’da, çözüm müzakerededir. 2013-2015 yılları arasında bu çok net bir şekilde tüm dünya kamuoyu tarafından görüldü. Çözümde ısrarcı olunsaydı, masa devrilmeseydi, çözüm iradesine sahip çıkılsaydı, Ortadoğu’da huzur sağlanacaktı. O nedenle çözüm kesinlikle savaş değil, Kürt Halk Önderi ile diyalogdur.
5 – Bir sessizlik hali de söz konusu. Tecrit ve savaşın yarattığı bu tablo karşısında gençler nasıl bir rol oynamalı?
Kürt halkı da gençleri de kadınları da 8 Mart ve 21 Mart’ta Newroz meydanlarında çözümün mesajını açık bir şekilde verdi. Aslında artan faşizme karşı direniş kararlığı da ortaya çıktı. Bu anlamda saldırılar arttıkça, direnişin de büyüyeceğini biliyoruz. Her alanda saldırılar arttıkça, gençler daha fazla sesini yükseltiyor. Son süreçte de gençlere, kadınlara, halklara yönelik saldırılar artarak devam ediyor. Çözümün direniş olduğunu biliyoruz. Kadınların birlik olup, kadın düşmanı politikaları yürütenlere karşı sesini yükseltmesi gerekiyor. Çözüm, Kürt varlığını soykırıma uğratmaya çalışanlara karşı ulusal birliği sağlamaktır. Çözüm gençlerin her alanda direnişi büyütmesidir. Aslında tecrit de savaş da tamamen gençlere yönelik bir politikadır. Çünkü bütün politikalar, her alanda yaşanan krizler kaynağını tecritten alıyor. Bu nedenle gençler ve kadınlar, tecride, savaşa, çözümsüzlüğe karşı her alanda sesinin yükseltmeli, direnişi büyütmeli, öncü rollerini oynamalı.
Bugün bir direniş söz konusu ancak artan faşizm karşısında eksik kalıyorsa, faşizmin panzehiri olan direnişi daha da yükseltmek gerekiyor. Bu direnişin öncüsü kadınlar ve gençlerdir. Çözüm direniştedir, halkın iradesindedir. Çözümü hiçbir zaman iktidarlar, hegemonik güçler getirmedi, her zaman halkın kendisi getirmiştir. Bu kez de gençler, kadınlar ve Kürt halkı kendi iradesi, mücadelesi ve direnişiyle çözümü getirecektir.