AMED – Fiziki yok olmak bir yok oluş değildir. Ve bir halk sadece katledilerek yok edilmiş olmaz. Kültürünü, mirasını, tarihini yok ettiğiniz halk zaten yok olmuştur. Yıllarca devam eden savaşlarla Kürt halkı her türlü yöntemle yok edilmeye çalışılmış hafızasız, tarihsiz bir toplum haline getirilmek istenmiştir.
Türk devletinin son olarak Amed’in Sur ilçesinde tarihi Sur evlerini yıkarak yapmaya çalıştığıda bu olmuştur. Kendisini ilk olarak Sur’da direniş devam ederken evini terk etmediği için çocuğuyla tutuklanarak cezaevine gönderilmesiyle duymuştuk.
15 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Remziye Tosun’un Sur’daki birçok aile gibi evi yerle bir edildi. Türk devletinin Sur’daki tarihi evleri yıkarak yeniden yapılandırmasını HDP Amed Milletvekili Remziye Tosun ajansımıza değerlendirdi.
Sur’da bulunan tarihi evlerin yıkılması ve yerine yeniden evlerin yapılmasının Kürt halkını hafızasızlaştırmak olduğunu söyleyen Remziye Tosun devamla; “Kürtlerin bir hafızası var, bir bilinç tarihi var ve bundan asla geri adım atmayacaklardır” dedi.
HDP Amed Milletvekili Remziye Tosun, Sur üzerine yağtığımız söyleşide şunları belirtti:
“Barış sürecinden sonra, çatışmazlık durumunun kaldırılmasıyla beraber zaten topyekün bir saldırının devlet tarafından yapılacağı açıktı. Çünkü sayın Öcalan ile görüşmelerin kesilmesi, insanlar arasında büyük bir tepkiye sebep olmuştu ve barış sürecini tamamen yok olması da topyekün bir saldırının açıkça göstergesiydi. 7 Haziran seçimlerinden sonra tamamen bir yönelim oldu. Sur’daki gençler bunu kabul etmedi ve buna karşı sokaklarda kendi sokağımı, toprağımı koruyorum diye bir çalışma yürüttü.
O zaman her türlü saldırıya karşı fuhuşa, uyuşturucuya karşı “Sokağımı Koruyorum” diye bir kampanya başlatılmıştı. Halk tarafından büyük bir sahiplenme olmuştu. Çünkü ilk defa kendi kendini yönetme, kendi mahallesine, sokağına, evine sahip çıkma diye bir kampanya başlatılmıştı. Özellikle fuhuş ve uyuşturucuya karşı başlatılan bu kampayaya halk da büyük ilgi göstererek o çocukları sahiplenmiş, benimsemişti. Çünkü halk orada o çocukları, o gençleri sahiplenmeseydi o kadar uzun sürmezdi. Resmi rakamlara göre 103 gün deniliyor ama orada hemen hemen bir yıla yakın sokakları sahiplenme, sokakları tutma süreci vardı. Bunu sadece Sur halkı değil bütün dünya artık biliyor. Bir yıla yakın orada bir sahiplenme oldu. Bu sahiplenme ile beraber 7 Haziran seçimlerinden sonra iktidarın kaybetmesiyle beraber saldırıların olacağı apaçık ortadaydı ve saldırı oldu. Oradaki gençlere karşı, oradaki ailelere karşı, oradaki halka karşı bir saldırı oldu.”
“Örgütlü bir gençlik her yerde halkı bilinçlendirmeye çalışır”
İktidar sürekli şöyle diyordu: Sur kentleşmeye giderse orada çocuklarını bağrına basmazlar, kapılarını açmazlar. Çünkü Sur bir örgütleme yeridir. Şimdiki Kaynartepe ile de benzeştirebiliriz. Çünkü orada da şimdi bir öyle bir şey var. İnsanlar hapishaneye çevrilmiş evlere girdikleri zaman orada bir örgütleme olmayacağına inanıyorlar. Çünkü her taraf binalaştırıldığı zaman, her yere kameralar takıldığı zaman, MOBESE’ler takıldığı zaman rahat hareket edemezler diye düşünüyorlar. Halbuki öyle değil. Yani örgütlü bir kesim, örgütlü bir gençlik ve bilinçli gençler yetiştirdiği zaman her yerde hareket eder, her yerde çalışmasını yürütür ve her yerde de halkı bilinçlendirmeye çalışır.
Şimdi Sur’daki yıkımların amacına baktığımız zaman orada ki komünal yaşamı, oradaki örgütlü yaşamı, oradaki kadın bilincini tamamen yok etmeye, gençlerin örgütlenmesine, bilinçlendirilmesine engel olmaya dönük bir çalışmaydı. Oradaki dostluk, arkadaşlık sahiplenme çok farklıydı. Şimdi oradaki evlerde yaşayan insanlar biz evlere değil de hapishanelere yerleştirildik diyor. “Biz sokaklarımızı, evimizi özlüyoruz. Sur’dayken, birisi hasta olsaydı, düğün olsaydı, bayram olsaydı hemen birbirimize koşardık. Ama burası öyle değil. Eski komşuluk ilişkilerini özlüyoruz” diyorlar. Ve gerçekten de devletin yapmak istediği tam da bu insanları psikolojik olarak hafızasız bırakmaya çalışmak. Ama şunu da söyleyebiliriz, ne olursa olsun Kürtlerin bir hafızası var, bir bilinç tarihi var ve bundan asla geri adım atmayacaklardır. Nerede yarım kalmışsa oradan tutup tekrar o örgütlülük, o bilinçle yürüteceğini de biliyoruz.
“Kendi evimi, kendi taşımı, kendi ocağımı istiyorum”
Devletin insanları orada ne kadar perişan ettiğini Sur sürecinde çatışmalı dönemde insanların parkta yattığını, sokaklarda kaldığını, hatta hastaneye sığındıklarını biliyoruz. Acil servislerde oturup gecelediklerini biliyoruz ve böyle bir hafızayı asla kimse yok edemez. Çünkü o acıları yaşayan bir halkız. Ve Sur’daki halk genellikle doksanlı yıllarda köylerde evleri yıkılan, yakılan, talandan geçirilen bir halktı, ikinci üçüncü defa yerlerinden göç edildiler. Yapılan şimdiki ucube evleri o zaman cüzi bir miktarla alarak ya da halkı TOKI’lere yerleştirip Sur’u tamamen ticaret alanına açma projesiydi ve oradaki TOKI karşılığında da borçlu kaldılar. Şimdi Sur’da da aynı şekilde aileler isyan ediyor. TOKI de aynı şekil. TOKI’de 40.000 karşılığında ev verilip tekrar orada da kredilerle borçlandırıldılar. Ama buradaki çok fazla. TOKI’dekiler 60.000, 70.000 bin borçlandı ama burada 1 milyon. Gerçekten oradaki halkı çok zorlar ve oradaki evleri zaten iktidar yıktı. İktidar yaptığı için de o evler insanların, oradaki mülk sahiplerinin ve şu ana kadar o evlerin teslim edilmesi lazımdı. Ama son 5 yıldır hala Sur sokaklarında yasak sürüyor ve yine diyorum orası insansızlaştırmak, hafızasızlaştırılmak isteniyor. Amed’in ya da Sur’un taşları bazalt taşlarından. Bazalt taşların tarihine baktığımız zaman yazın açılan hava alan, kışın da kapanan evleri sıcak tutan taşlardı. O dönemde yumurta akıyla toprakla karıştırılıp yapımı oluşturulmuş. Surların bütün yapımı böyle yumurta akıyla bazalt taşlarıyla yapılmış ama onlar ne getirdi?
Ermeni soykırımı gibi değerlendirebiliriz. Çünkü Kayseri’de yani Batı’dan Kürdistan’a taş getirmişler ve o evler şimdi Kayseri’den getirilen taşlarla yapılmış. Yani nedir? Siz bu taşlarla böyle yaptınız bizde sizi Türkleştirilmiş taşlarla terbiye etmeye çalışıyoruz. Nasıl ki Ermeni soykırımında çocuklarını alıp yetimhanelere götürüp çocuklarını sonra onlara düşmanca yetiştirdiler ve kendi elleri ile kendi halkını bombalattırdılar bu da öyle. Basit gelebilir ama derinliğine baktığımız zaman çok anlam taşıyan bir şey. Kayseri’den taş getirmek ne demek? Bazalt taşlarını topla, tanklarla, silahlarla yıkın, Kayseri’den, Batı’dan, taş getirin. Sur’da bize söz de toledo yaptılar? Büyük bir ihtimalle hak sahiplerine verilmeyecek. Çünkü ben orada bir mülk sahibiyim ve hiçbir şekilde bana o evim hala geri verilmemiş ve ben hiçbir şekilde oradaki evi de kabul etmedim. Ben kendi evimi, kendi taşımı, kendi ocağımı istiyorum.
“Gençlere ihtiyacımız var”
Son dönemde gençler kaçırılarak ajanlaştırılmak isteniyor. Her köşe başında gençlerin GBT’lerden geçtiğini görüyoruz. Fuhuş ve uyuşturucu bataklığına yönlendirildiklerini görüyoruz ve gerçekten de bir insan olarak bir kadın olarak bir anne olarak gerçekten de insanın onurunu tamamen incitiyor ve insanın yüreğine dokunan bir hal alıyor. Bunun karşısında bütün genç kadın arkadaşlarımız, genç erkek arkadaşlarımızın bilinçlenmesi ve uyuşturucuya fuhuşa karşı direnmeleri ve bu şekilde örgütlülüğünü daha da büyütmeli. Gençlere şunu diyebilirim gerçekten bizlerin onlara ihtiyacı var. Çünkü bizim önümüzü açanlar gençler olacaktır.
NÇ / Niştiman Amed