HABER MERKEZİ –
Biz yaşam hareketiyiz
Ben daha ölmedim, ben öldükten sonra arkamdan her türlü numarayı çevirebilirsiniz. Ama henüz kolum bazı yerlere ulaşıyor ve herhalde biraz etkinliğimiz de var. Bu etkinliği hesaplayın ve adımınızı ona göre atın. “Çocukluk yapacağız, psikolojik hastalık dayatacağız, kendimizi ölü gibi, yarı ölü gibi yapacağız” dersen, ben de sana bu yöntemini git anana dayat derim. Bunları yutmam, bu yaramazlıklarınıza boyun eğmem asla söz konusu olamaz. Eminim ki, ezici bir kesiminiz böyle yapıyordur; ölü gibi kişiliklerini dayatıp, çalışmıyor, kendilerini bile eğitmiyorlar. Bu, bir intihar yaklaşımıdır. Bunun yaşamla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece dilediği gibi bir yaşam istiyormuş. Dilediğin gibi yaşam ne yaşamıdır? Düşmana karşı kendini ayaklandırmayan kişi yaşamayı bilir mi? Size yaşamın tanımını yaptım, yaşamın felsefesini ortaya koydum. Bunlar çok önemlidir. Ama siz yine kendinizi bildiğimiz veya gördüğümüz tarzınızla yaşatın. Fakat o yaşamı da düşman bitiriyor, onu da kanıtlamışım. Senin bildiğin tarzda yaşamak, düşmana hizmet temelinde yaşamaktır. İktidar bilimi, özgürlük bilimi, bunu kabul etmiyor. “Bildiğimiz gibi olsun, bir gün paşa gibi yaşayalım da, düşman gelsin, ölürüz” demeniz için sizi dağa çıkartmadım. Benim tarzım apayrıdır. Sen silahı benden aldın, sözünü de bana verdin, öyleyse bunlara bağlı olmayı bileceksin. Sizde keyfiyet, kendini konuşturma değim olaylar müthiş gelişmiş. “İstediğim gibi savaşır ölürüm, bu can benim değil mi, nerede neyi patlatırsam patlatırım sana ne” diyemezsiniz. Sen bu canı bu temelde adamadın. Örgüt normları var, örgütün kural ve kaideleri var, taktiği var, bunları esas alacaksın. Yani canını öyle kolay vermek bile akıllı bir şey değil. Biz yaşam hareketiyiz, sanırım şimdiye kadar bundan bir şey anlamamışsınız.
O halde böyle ölü gibi yaşamak, yaşamak mıdır? Dağda yaşamak biraz örgütsel, eğitsel olmayı gerektirmiyor mu? Orada en eski arkadaşlarımız var, fakat insanlar o kadar eğitimsiz bırakılmış. Hiç eğitmeden yaşanılabilir mi? Nasıl yaşayacaksınız? Sizi neden öyle yaşatalım ki? Git düşmanın bir bekçisi ol, bu daha değerlidir. Düşmanın bekçisi olmanın kıymetini bilirim, ama dağda eğitimsiz, örgütsüz bir bela gibi yaşamaya yaşam demem. Siz daha yaşamın ne olduğunu bilmiyorsunuz, hiç biriniz bunu anlamadı. Düşman sana o kadar zorbalık da yapabilir. Peki sen düşmana etkili bir darbe vurabildin mi? Ben sana silah verdim, bu silahla intikamını aldın mı? Senin emrine parti verdik sen bu partiyi düşmana karşı savaştırdın mı? Yok, o halde insan kendini biraz doğru tanımlamalıdır.
Bazılarınız uzun süre zindanda kalmış ve sıkılmış, bunun için biz de diyoruz ki, amansız vurun. Kaldı ki bırakalım arkadaşları, gerekli olan her şeyi ben her gün veriyorum. Bunları bütün yönleriyle kavramaya, varsa çelişkileriniz onları çözmeye çalışmalısınız. Ben size zindana girin demedim ve zindandaki uygulamaları size ben dayatmadım. Bana kalsaydı, kolay kolay zindana girmezdim. Zindana giren birisi de direnmesini iyi bilir. Özellikle özgürlük silahına bir kez daha kavuştu mu, en iyi savaşan kadro o olur. Bana göre zindan kadrosu eğer tutarlıysa, kendini bela yapmak istemiyorsa, PKK’de en amansız kişilik olması gerekir. Ben bunun dışında zindan tanımı yapamam. Bunu ilk günde de söyledim. Ben de altı ay zindanda yattım, bir dakikalık tokat yedim. Aldığım bir sonuç var; asla bir daha zindana girmemek ve bunun intikamını almak. Bir dakikalık tokat ve altı ayda zindanda tutuldum ve bir daha girmemeliyim dedim. En önemlisi de kendi kendime, intikam almanın hesabını yap dedim Doğru olan bu değil mi?
Düşman bu kadar vuracak, siz geleceksiniz, “Ben partileşemem” deyip partiyi boşa çıkaracaksınız; bu düşmanın rehabilitesine ses vermedir. Tam düşmanın istediği gibi birisi olup çıkmadır. Yani böylelikle düşmanın politikası tamamen uygulanmış oluyor. Örgütlenmemek, partileşememek demek; düşmanın kişilikte kazandığı zafer demektir. Çünkü en fazla savaşan örgüt PKK’dir. Sen bu silahla savaşamıyorsan, düşman sana her şeyi kabul ettirmiş demektir. Belki de bir ajansın. Örgütlenemiyorsan, savaşamıyorsan, ikide bir örgütlenmeye gelemiyorsan, tüm bu işlere en küçük bir ilgi duymuyorsan, o zaman sen zindanda kurulan, “önderliği” bile olan farklı bir “PKK” örgütündensin! Bunun böyle olmadığını ancak amansız partileşmekle kanıtlayabilirsiniz. Bana göre bir dakika bile küfür yemek, dayak yemek amansız intikam için yeterlidir, artar bile. Benim hayat felsefesinden çıkarttığım tek sonuç bu ve doğrusu da budur!
Madem düşman bu kadar sana çektirdi, senin de örgütten isteyeceğin şudur; “Ben daha iyi ve daha etkili savaşmak istiyorum, daha etkili hesaplarım kitaplarım var, buna göre parti olanak sunsun.” Doğru yaklaşım budur. Düşman size dayatmış, vurmuş, siz de partiye dayatıyorsunuz. Anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Kaldı ki ben günlük olarak hepinizi eğitiyorum. Bütün taktik incelikleri her gün size sunuyorum. Eğer çelişkileriniz varsa birlikte yoldaşça çözelim. Mücadeleden de vazgeçebilirsiniz, ama bu da yoldaşça olmalıdır. Bana ne entrika, ne şantaj, ne provokasyon yapın; yüreğinizde dua edin, bu da yeter. “Biz Kürt yaramazlığını konuşturacağız” derseniz, ben de size söylüyorum; ben öyle bir Kürt’üm ki, asla buna cesaret etmeseniz iyi olur. Anamın örneğini hatırlayın, hiç kimse bana “Ben dökülmüş bir haldeyim, lümpenim, serseriyim, kabadayıyım, delirmişim, bilmem neyin oğlu, neyin kızıyım” diye kendisini dayatmasın. Ben sapasağlam ayaktayım. Anama daha on yaşındayken, anlamlı bir şey yaptım, hesabını verdim ve çıktım. Herkesle hemen hemen böyleyim. Biraz bizi anlayacaksınız. “Zindandan çıkmışız, bize dokunmayın” şeklindeki bebeklikleri bırakalım. En zorlu görevi biz yürütüyoruz ve bin defa şükredin ki, size bu özgürlük ortamını sunmuşuz. Bana kimse emrediyor mu, bana kimse bir kuruş verdi mi? Bunu emekle yapmadım mı? Bu diyarlarda tek bir olanak var mıydı? Hepsini böyle tırnakla söküp almadık mı? Bu yoldaşlık değil de nedir? Bu halkın güvenini size sunmadık mı? Bu halkın güvenini, bu örgütlenmeyi yaratarak size yaşam imkanını açmadık mı? Size, yemenizden, içmenizden tutalım silahınıza kadar, hepsini bulmakla düşmanınıza karşı koyma olanağını sunmadık mı? Bütün bunlar yalan mı, bunları hiçe mi sayacaksınız, bütün bunların gökten indiğini mi sanıyorsunuz? İnsan biraz hesabını kitabını iyi yapmalıdır.
Ölçüyü kaçırıyorsunuz, ailecilik yapıyorsunuz, Kürt aymazlığını, kafa karışıklığını yaşıyorsunuz, bir de kendinizi kurnaz sanıyorsunuz. Bizi çok daraltıyorsunuz, anlamazlıktan geliyorsunuz. Kendi bildiğinize veya zavallılığınıza çok sevdalıca bağlanıyorsunuz. Artık bunlar aşılmalıdır. Yaşadığımız tarihi süreç bu yönüyle sizin için de bir çözümleme, kendini yeniden yapılandırma imkanıdır. 15 Ağustos Atılımı’nın onuncu yıldönümünü yaşıyoruz. Bu kadar şehit var, bu kadar acı var, bu kadar korkunç çabamız var, hepiniz bundan sorumlusunuz. Tekrar sizi böyle bir imkana kavuşturmamıza şükredin ve bu sefer kendinizde en anlamlısını yapma kararlılığını geliştirin. Bu en doğrusudur ve son derece gereklidir. Başka türlü iflah olunmaz, başka türlü Türkiye için de en küçük namuslu bir pratik adım atılamaz. Türkiye devrimcilerinin anısına da bunu yaptık, bütün Kürdistan şehitlerinin anısına da yaptık ve doğrusu buydu. Saygı gören, desteklenen bu oldu. Bunları, sizin durumunuzu fazla abartarak söylemiyorum. Bunları genel bir yaklaşım temelinde belirtiyoruz. Bunları, özellikle ulusal hareket içinde, Parti içinde, doğru mücadele, doğru iktidarlaşma, eskinin, yeninin doğru katılımının nasıl olması gerektiği ve bu özellikleri kazandırmak için belirttik. Umarım bir şeyler öğrenirsiniz. Öğrenmek için de kendinizi yetkin kılın. Özellikle böylesine önemli dönemeçlerde kendinizi yanılgılarınızdan kurtarın. Bizi güç duruma düşüren birçok hususlarınız var. Bunların üzerine cesaretle gidin.
Yenilikler başlangıçta insana zor gelir, ama insan ancak bu yeniliklerle büyüyebilir, ulusal hareket kesinlikle bununla mesafe alabilir. Sizi ancak partileşmek güçlendirebilir. Bunun dışında yol, yöntem görmüyorum. Olsaydı, ben size sunardım. İmkanımız, çaremiz budur, buna layık olmayı bileceksiniz.
Verdiklerimiz aynı zamanda partileşmenin esaslarıdır. Benim partileşmeden anlayabildiğim budur. Fakat siz halen işin ciddiyetinin farkında değilsiniz. Kürt insanı ayrı bir kişiliğe sahip. Ruanda’da da Tutsi aşireti önce vurdu, sonra vuruluyor. Onlar için de o bir çözüm. Bizimkiler Ruanda’daki Tutsi aşireti kadar bile kaçamıyorlar, vuramıyorlar, vurulamıyorlar. Bizimki daha sancılı. Bunlar benim hayret ettiğim noktalardır. Sizdeki duygular, tutkular yanlış mı? Duygularınız, düşünceleriniz niye böyle? Bunu kavrayamıyorum. Yaşam eğilimleriniz niye böyle? Hangi yaşamın esirisiniz? İnsan bazen bunun karşısında ürküyor.
Parti bir özgürlük aynı zamanda bir mücadele alanıdır
Yanımıza gelen biri, ilk adımı attıktan sonra, ajan bile olsa kurallara dört dörtlük uymak zorundadır. Hepiniz gönüllü geliyorsunuz. Gönüllülük, disiplini baştan kabul etmeyi gerektirir. Yaklaşımlarınız yetersiz olabilir, birisi çılgın olmadıkça kurallara uymayı kesinlikle bilecektir. Zaten çılgın olana da çılgınca karşılık verilir. Kaldı ki anlamayan ve kavramayanlar da değilsiniz.
Kızlarda görebildiğim; madem biz onları eşitliğe ve özgürlüğe layık biçiminde ele alıyoruz, onların da bu şansı iyi değerlendirmesi gerektiğidir. Yani kadın eğitim ve örgütlenmesinin ne kadar önemli olduğu, ilk defa böyle bir şansın, fırsatın tanınmış olduğu açık. Bunu bileceksiniz. Bunun dışında başka bir şey peşinde koşulamaz. Ben hemen her konuşmamda, hemen her açılımda kadına yer verdim. Sizin çok ciddi özgürleşme sorunlarınız var, çok ciddi kişilik sorunlarınız var. Kendini süs gibi görerek şu tarafa, bu tarafa atarak işin altından çıkamazsınız. İşinize gelirse, yoksa nereye kaçarsanız kaçın. Parti bir özgürlük alanı, ama aynı zamanda bir mücadele alanıdır. Duygusallıkla dayattığınız, yansıttığınız geri özellikleriniz var. Onlarla bir yere varamazsınız. Parti böyle ciddi bir ortamdır. Kendinizi doğru eğitmeyi bilmedikçe sürecin altından çıkamazsınız.
Belirttiğim diğer hususlara ilaveten, kadın özgürlük problemlerinize daha gerçekçi yaklaşmak zorundasınız. Bu, bir fırsattır. Kadına hiçbir yerde kendini yetiştirme fırsatı sunmazlar. Kadının ezikliğini kabul edemeyiz. Kadının özgürlüğünü anlamlı buluruz, ama siz kendi ellerinizle bunu bile değerlendiremezseniz çok kötü bir konuma düşersiniz. Kadının asırlık sorunları var. Bu sorunların düşüncesini bile sağlayamazsanız, şansınızı oldukça kötü değerlendirmiş olursunuz. Unutmayın ki, yeni yeni kendinize geliyorsunuz, ağzınız yeni yeni laf yapıyor, düşünce gücüne yeni yeni kavuşuyorsunuz. Bu önemli bir gelişmedir. Fakat bir meta gibi “Kendimi kime ayarlayayım” demeye alıştırılmışsınız. Basit bir cinsel meta olarak, kendini şuraya, buraya pazarlama olmamalıdır. Bu konuda birçok ilkeyi belirledim; kesinlikle geleneksel yaklaşım ilkesine göre yaşamayacaksınız, bir alım satım konusu olmaktan çıkacaksınız, cinselliğe dayalı hayallerle kendinizi avutmayacaksınız. Cinselliğin doğru yolu, doğru yaşanmasından tutalım, doğru toplumsal, siyasi yaşama katılmaya kadar her şeyin bazı ölçüleri var ve ortaya çıkarılmıştır. Bunları bileceksiniz. Bunun fırsatını bulmayınca “Küstüm, darıldım” derseniz bunu asla kabul edemeyiz, bunu söyleyeni içimizde tutamayız. “Benim de kendi ölçüm var” veya “Buluruz bir ahmak yöneticiyi, onu kandırırız” diyemezsiniz. Bu parti içinde böyle ahmak yöneticiyi de bırakmam, sizi de bırakmam. Size çok yönlü anlattım; bir Kürt oyunu, bir Kürt kapanı olduğunu size defalarca söyledim. Bu kapanı kırdık, en azından içimizde kırdık ve bunun anlaşılmayan hiçbir yönü de yok. Ben özgürlüğe inanıyorum, özgürleşmeniz gerektiğine çok yüksek değer biçiyorum. Ama gelmiş daha yeni yetme, erkek var gözü kadında; kadın var, gözü basit kadınlığıyla etki kazanmakta, doğru dürüst yaşama katılmayı öğrenmemiş, bilmiyor, kaba kadın ölçüleriyle etkilemek istiyor veya erkek, yönetici olmuş diye onunla kadın kazanmak, kadını etki altına almak istiyor. Ne olursa olsun bunları asla içimizde barındıramayız. Karınız da olsa, kocanız da olsa bunu kabul etmeyiz.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ı 11 Ağustos 1994 tarihli çözümlemesi