HABER MERKEZİ –
Kürt varlığı ve özgürlüğü Önderliğin temel çıkış noktasıydı
Önderliksel çıkış, zihniyet yapılanışı; var olan anlayışları ve ideolojik-politik çizgileri eleştirmek temelinde oldu. Onları birçok yönüyle yanlış buldu. Onlarla bir olamadı ve onlardan koptu. İlk çıkıştaki ulus devlet ideolojisinden tümden kopamayınca hep kendi içinde çelişkili kaldı. Bu çelişkiye rağmen Önderlik hep pratik gelişmeyi esas aldı. Kürt varlığı ve özgürlüğünün mücadelesini yürütüyordu. Sadece bir teorisyen değildi, bir devrimciydi, düşünce gücü kadar eylemi de geliştiriyor, düşünceyi eylemde sınıyor, eylemi düşüncenin aydınlatıcılığında yürütüyordu. Böylece kendisi için eylemin dayanaklarını esas aldı. Kürt varlığı ve özgürlüğü temel çıkış noktasıydı. Böyle olunca düşünce alanındaki her çelişkili durumda Kürt varlık ve özgürlüğünü geliştiren pratiği esas aldı, düşünceyi yeniledi, değiştirdi. Her zaman öz güce, halkın örgütlü gücüne dayanmayı esas aldı, hiç kimseye sırtını dayamadı; özgüç, özgürlük ve bağımsızlık başından beri temel bir ilkeydi. Bunlar Önderliği yaratıcı kılan, dogmatizmin etkisinden kurtaran, üretken hale getiren temel bir duruş ve tutumlardı. Düşünce ve teorinin pratik ile çeliştiği her durumda pratiğin öğreticiliğini esas aldı, yeni bir parti yapısı ve ona dayalı yeni bir mücadele ortaya çıkardı. Ulus devlet ideolojisinin bazı kalıplarını esas alıyor olsa da teori düzeyinde, karar düzeyinde pratikte geliştiren ne olduysa onu esas aldı ve bu çelişik durum pratik gelişmeyi engelleyemedi.
Somut değişim paradigma değişimi ile oldu
Bu süreç, paradigma değişimi ile somutluk kazandı. Zihniyette özgür ve bağımsız duruş daha fazla somutlaştı. İdeolojik-politik çizgide yeni bir kuram, yeni bir sosyalizm anlayışı gelişti. Devlet ve sosyalizmin, yine devlet ve demokrasinin çözümlenmesi yeni bir alternatif sistemin formüle edilmesini getirdi. Önderlik, böylelikle demokrasi ile sosyalizmi birleştirdi. Komünalizmin demokrasiyle, özgür birey ile bağını ortaya çıkardı. Böylece yeni bir politik program, politik çözüm modelini devlet + demokrasi şeklinde ortaya koydu. Ama toplumun, devlet dışı kendini örgütlemesi temelinde Demokratik Ulus inşasıyla Demokratik Konfederalizm sistemi temelinde yeni bir devrimsel gelişme mücadelesini ortaya çıkardı. Bu da Önderlik zihniyetinin gelişimini ifade etmektedir. Dikkat edilirse paradigma değişimini sağlayan düşünce yapısı nüve olarak en başından beri vardır. Baştan itibaren düşüncede bağımsızlığı ve özgürlüğü esas alması, Önderliği paradigma değişimine, yeni bir düşünsel sentez ortaya çıkarmaya götürdü.
Elbette bunun tarihsel toplumu teorik olarak izah eden boyutları, felsefi boyutları, ideolojik boyutları, politik-stratejik boyutları da var, çünkü bir program öneriyor. Böylelikle Önderlik bir yöntem değişikliğine de gitti. Mevcut diyalektiği dar ve dogmatik buldu. Diyalektiği reddetmedi ama bazı yönlerini eleştirdi, düzeltilmesini istedi ya da düzeltti. Yine programsal olarak devlet + demokrasi programını ortaya çıkardı. İdeolojik boyutta özgür birey ve demokratik komünü geliştirdi. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlüğüne dayalı demokratik toplum paradigmasını tanımladı. Toplumun politik-ahlaki gerçeğini ortaya koydu. Kadın özgürlüğüne dayalı özgür birey ve demokratik toplum tanımını geliştirdi. Bunu da kadro ve partide somutlaştırdı. En üst düzeyde yaşanır hale getirdi. Partiyi toplumsal sorunların analiz edildiği bir laboratuvar olarak tanımladı. Çözümünü partide yaratıp toplumsal mücadeleye dönüştürmeyi öngördü. Partide felsefi-ideolojik çözümü yarattı. Mevcut kadro duruşu ve kadro ölçüleri, ilkeleri onu var eden parti yaşamı ile onun ideolojik çerçevesini oluşturdu. Öngördüğü, hedeflediği, ulaşılmasını istediği toplumsal gerçekliğin bir küçük toplulukta yaşanmasını sağladı.
Bu bakımdan ideolojik çizgi, partide somutlaşan ve yaşama geçen bir çizgi oldu. Partiyi her zaman ideolojik çizginin yaşandığı bir alan olarak gördü. Kadroyu sürekli bunu gerçekleştiren, yaşayan olarak ele aldı, sonraya ertelemedi. Bunlar daha çok diğer hareketlerde sonraya ertelenen durumlardı. Önderlik ise sonra değil, anı anına kadro ve partide değişimi geliştirerek buradan topluma taşırma ve adım adım sonuca doğru giden bir değişim ve gelişme yaratma yöntemini öngördü. Yoksa bütün değişiklikleri ‘devrim’den sonraya bırakan, devrimi de askeri eyleme, darbeye ya da iktidarı ele geçirmeye indirgeyen anlayışla hiçbir yere gidilemiyordu. Öyle bir devrim de, değişim de var olmuyordu. Konjonktür uygun hale geldiği zaman ideolojik-politik adımlar atılabiliyordu. Birinci Dünya Savaşı içerisinde konjonktür oluşmuştu, Rusya’da böyle bir adım atılabildi, Ekim Devrimi gerçekleşti, ama devrim temelinde ortaya çıkan gelişmeler yeterince toplumsallaşmadı ve kalıcı hale gelemediler. Bu yüzden de 70 yıl sonra çözülmekten kurtulamadılar.
Önderlik ise kişilik devrimini, zihniyet ve vicdan devrimini esas aldı. Devrimi kişilikte yapmayı, kişilikte yaşanır kılmayı, fedai militan kişiliği, özgür bireyi, özgür kadını en üst düzeyde gerçekleşmiş biçime getirerek partiyi bu düzeyde bir toplumsal öncü halinde örgütlemeyi öngördü. Toplumsal mücadelenin, yürüyüşün kurmay heyeti olarak yeni bir parti ortaya çıkardı. Baştan itibaren düzenden kopmayla başlayan, yeni bir ölçü temelinde gelişen, fedaileşen, mücadeleye en ileri düzeyde, gerilla temelinde katılan, öncülük eden, kadro ölçüsüne dayalı yeni bir parti tanımı geliştirdi. PKK’yi böyle bir parti haline hem getirdi, hem de tanımladı. Önderliğin, “Adı bir parti ama tepeden tırnağa yeni bir yaşam” sözü bunu ifade etmektedir.
Önder Apo’nun 3 Mart’ta İmralı’da ve 27 Nisan’da telefon ile yaptığı görüşmede Ortadoğu’daki sorunların çözümüne ilişkin olarak “Mesele bizim meselemizdir, Ortadoğu sorununun çözümü için bizim güçlü olmamız lazım” değerlendirmesini bu açılardan anlamak büyük önem taşımaktadır.
Buradan yola çıkarak elbette sorulması ve cevaplandırılması gereken temel sorular şu temelde olabilir: Parti’nin kadro ve militanları olarak Önder Apo’un önümüze koyduğu perspektifi ne kadar anlıyoruz ve uyguluyoruz? Önderliğin dile getirdiği sorunlar ve sorunların çözümü noktasında parti kadroları olarak kendimizi işin neresinde görüyoruz? Esası nasıl olmalıdır? Yine parti kadroları olarak Önderlik çizgisini ne kadar yaşamsallaştırıyoruz?
Önderlik zihniyet devrimini birinci devrim olarak görüyor
Dikkat edilirse Önderlik çizgisi ve tarzı başarılı olmuştur. Önderlik, zihniyet devrimini, birinci devrim olarak görüyor, bütün diğer çalışmaları ona bağlı o eksende yürütüyor. Önder Apo’nun örgütleyip geliştirdiği parti sistemi pratikte başarı kazanmıştır. Bu da birinci boyutta zihniyet devrimine, zihniyet alanındaki çalışmalara, gelişmelere dayanmıştır. İlk çıkışta küçük bir gruptu, yeni bir partiydi, bu alan için sadece sosyal bilim çalışmaları, yeni düşüncenin üretimi yeterli oluyordu. Bu temel üzerinden demokratik ulus gelişmiş, Ulusal Diriliş Devrimi gerçekleşmiştir. Şimdi ise Demokratik Kurtuluş Devrimi’nin, Demokratik Özerklik Devrimi’nin gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Toplumun kendi demokratik özyönetimini gerçekleştirmesi, bunun eğitimini alması, örgütlemesini yapması gündeme geliyor ki, bunlar sadece sosyal bilimle yürümüyor. Bunun için daha sistemli eğitim, örgütleme çalışmasına, sanat-edebiyat gücünün kullanılmasına ihtiyaç duyuluyor. Artık sadece parti eğitimi ya da bir grup eğitimi değil, toplum eğitimi de yapılıyor. Sadece bir parti ya da grup eğitimi olsaydı bunun eğitimi için sınırlı teorik çalışmalar yeterli olurdu, ama gündeme toplum eğitimi geldi mi, yetersiz ve dar kalıyor. Zihniyet değişimini toplumda da geliştirmek gerekiyor. Yetersiz ve dar kılındığında da dönemin parti çalışması başarıyla yapılamıyor, bu da zihniyet çalışmasının gücü yapılmadığı anlamına geliyor.
O halde bu dönemin zihniyet boyutunun gerektirdiği, öngördüğü çalışmalar yeterince yürütülmesi, olmazsa olmaz kabilindedir. Bu temelde ne kadar zihniyet devrimi o kadar pratik mücadele, ne kadar ideolojik-örgütsel mücadele o kadar siyasi-askeri mücadele geliştirilebilir. İdeolojik-örgütsel mücadeleye dayanmayan siyasi-askeri mücadele başarı getirmez. Diplomasi, istihbarat, askerlik, eylem ortaya çıkarmaz. Böyle olmayan çalışmaların gelişmediğini, kök salmadığını, sonuç vermediğini, başarı getirmediğini görmek ve anlamak önem taşımaktadır.
Özgür toplumu yaratmak için öncülük ölçülerinin böyle olması gerektiği, ancak böyle bir öncüyle toplumsal değişim dönüşümün gerçekleştirilebileceği, toplumun bu ölçülere geldikçe özgürleşebileceği ve toplumsal özgürlüğün bu düzeye gelmesiyle partinin işlevini tamamlayacağı gerçeği anlaşılıp görülebilmelidir. Parti yaşamında, kadroda somutlaşan özgür birey, demokratik komün, özgür yaşam ölçüleri içselleştirilip sahiplenilmelidir. Bunun anlamına, önemine, bilincine yeterince varılması hedeflenmelidir.
Kasım Engin