HABER MERKEZİ –
Benim yürüyüşümde değer üretme süreklidir
PKK olayında ne üstte, ne altta zorlama yoktur. PKK olayında doğrular uğruna her zaman büyük savaş olmuştur ve bu kanıtlanmıştır. PKK, bütün zorluklara karşı sınanmıştır. Bir taktiğin büyük başarısı sadece bir zevktir, bir arzu büyüklüğüdür, insanı büyük yapan bir çabadır. Neden bundan kaçınılıyor? Siz bu dili, bu bedeni ne zaman çalıştıracaksınız? Hayret ettiğim nokta şu, binlercesi bir arada, ancak en basit bir soruna dahi anlam veremiyorlar. Doğru bir gidişatı kararlaştıramıyor, birbirleriyle konuşmaya, gerektiği kadar kafa kafaya vermeye yanaşmıyorlar. Bol bol inanmadıkları şemalar, ucuz kararlar geliştiriyorlar. Ardından son derece bireyci ve bütün o kararları anlamsız kılan ne kadar davranış varsa sergileniyor -en başta komutan diye tabir edilen kişi bu kargaşaya öncülük ediyor- ondan sonra gel de bu işin içinden çık. Düzenlemeye zaten inanmıyor ve tehlikeli buluyorlar. Bireycilikleri için derin esaslı ilkeler dahilinde düzenlemeye gerek duymuyorlar. Çünkü yine bireysel hesaplar var. Sırf o basit bireyciliğin, güdülerin ve bir günü keyfince geçirmenin uğruna tarihle, bütün bu çabalarımızla oynanıyor. Aslında geçirilecek keyfi bir gün, keyfi bir an da yok, sadece kendilerini kandırıyorlar. Ama bunu yaparken bütün değerleri işlemez duruma getiriyorlar. Bu yapılanlar doğru mu? Hayır. Şimdiye kadar hep böyle yapmadınız mı? Evet. Peki neden? Susuyorsunuz, cevap yok. Sizin gidişatınıza, yürüyüşünüze, görevlerin üzerine gidişinize anlam veremiyorum.
Ben de insanım. Ben de bu halk adına hareket ediyorum. Ama nereye gidiyorsam imkansızın peşindeyim. Hiçbir zaman sizin gibi hazır imkanlarla yürümedim. Hiçbir zaman bana görev belirlenmedi. Ancak hep yeniyle ve yaratıcı çabayla uğraşıyorum. Yürüyüşüm hep bu temeldedir ve hiçbir zaman çaba sarf etmekten bıkmadım, hiçbir engele takılıp kalmadım. Benim yürüyüşümde değer üretme süreklidir. Adam hiçbir şey yapmamış, canından sıkılıyor, ülkesi, halkı ve örgütü için ciddi hiçbir değer kazanması da yok, kendi kendini yaratma şurada kalsın, var olanı da bozuyor ve bunu da sorun yaparak bize dayatıyor. Ve biz de yutuyoruz! Şimdi saflarımız böyleleriyle dolu. Akıllı ve dürüst arkadaşlarımız ise, “Fark edemedim, güç yetiremedim, uzlaştım” diyorlar. Onlar da varlığı yokluğu belli olmadan yaşayıp, savaşıp gidecekler. Bunları tamamen yanlış buluyorum, bizimle, bizim yürüyüşümüzle hiçbir ilgisi yok. Bu iş para pulla ya da rica minnetle olsaydı, biz bu yöntemleri de denerdik, ama bunlarla olmaz. Bu dava bu tutumla kazanılmaz, hatta adımı bile atılmaz. Bireysel önyargılarla, farklı taleplerle, kendi benliği için bir şey istemekle bu dava yürümez. Bu dava, ancak geliştirmek istediğimiz çerçevede yürüyebilir. Bu dava, “Ben bütün halkımı kazanıyorum, bütün partimi kazanıyorum, bütün halkım benimdir, bütün partim benimdir, ben bütünüyle partininim, halkınım” tutumuyla yürür, yoksa “Bu kadar verdim, bu kadar istiyorum” hesabıyla değil. Şimdi bütün komuta ve yönetim yapılarımız böyledir, “Neler verdim, neler almak istiyorum” hesabındadırlar. Ben bu yaşa geldim, bu kadar çaba sahibiyim, ama benlik anlamında talep edilecek hiçbir şeyimin olduğuna inanmıyorum. Kaldı ki anlayışım şu: Ben bütünüyle partinin ve halkınım, halk da benimdir. Benim bunun dışında bir yaklaşımım olamaz. Bir de kendi anlayışınıza bakın: Bin bir türlü fitne fesat hesabı; “Örgüt bana ne verecek, hangi rütbeyi verecek, halk beni nasıl eller üstünde tutacak, beni nasıl yaşatacak” veya “Ben kendimi nasıl yaşatacağım” hesapları. Bunların hepsi yanlış. Basit bir eylem yapmış, bunun karşılığında birçok talep ileri sürüyor, “Rütbem artsın, keyfim artsın, kimse bana yaklaşmasın” diyorsunuz. Bu taleplerin hepsi yanlış, ama sizde var. Bunların hepsi bizim parti tarzımızı bozuyor. Fakat herkes bu konuda neredeyse birbiriyle yarıştı. Hele bazıları, en üst düzeyde dahil, çılgınca yarıştılar. Yapıdan bazıları umduğunu bulamayınca kaçıyor. Sözümona hakkı var, hakkına dayanan talebi var ve onu bulamayınca kaçıyor. Bu durumlar doğru partileşmeyi egemen kılmamaktan kaynaklanıyor. Benim de bir tarzım var, bana inananlar ve benimle yürekte bir olanlar kaçmaz.
Yaptığınız bütün yanlış hesaplar, Önderlik duvarına çarpıyor
Bütün bunlar açıktır. Uydurduğunuz bazı tarzları artık terk etmelisiniz. Eğer başarmak mümkünse parti tarzına gelmekle mümkündür. İçimizde ajan olabilir, iflah olmaz kişilikler olabilir. Biz, onları da görebiliriz. PKK’yi bu kadar boz bulanık, yine komutayı böyle başı boş kişiliklerle dolu yürütmenin anlamı yoktur. Bu kişilikler PKK’nin temel kişilik özelliklerine göre değilse ne diye komutan olsun? Ölçüleri uygun değilse, biz bunları ne diye taşıyoruz? Ya kendilerini uygun hale getirir yürürler ya da biz bunları kabul etmeyiz. Bunları kabul etmeye mahkum muyuz, bunlara boyun eğmek zorunda mıyız, bu kadar güçsüz müyüz? Değiliz, ama işte bu tarzı siz icat ediyorsunuz. Böylelikle bilerek veya bilmeyerek önümüze en büyük zorlukları siz çıkarıyorsunuz. Partiden anlayan bazı kişiler bunun savaşımını vermeliydi, ancak basit bencillikleri yüzünden vermediler.
Her zaman söylerim, “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” Yaptığınız bütün yanlış hesaplar, Önderlik duvarına çarpıyor, partinin gerçeğine çarpıyor ve geri dönüyor. Demek ki, on yıl daha dayatsanız da bu hesaplar geri dönecek. Doğrusu budur. Bu hesapları anında bırakacaksınız, bıraktıracaksınız. Birçok kalantor gibi kişilik, örgütün şurasına burasına yığılmış. Biz bunlara mahkum değiliz. Biz bunları içimizde tutamayız. Bunlar inançsızdır, hiçbir gelişmeden haberleri yoktur, kimseye saygıları yoktur. Bu bireysel talepçiler, insanlarımızın başına bela olup görevin kutsallığının farkında olmayanlardır. Bireysel yaşam peşindedirler. Örgüt kendilerine tam uygun olmadığından, örgütü kendilerine uygun hale getirmek için yıkıyorlar. Bireysel yaşam hesapları hayata geçecekmiş! Bu kişilik büyük suçludur. Bu tutumlar karşısında ilk yapılması gereken iş, bu planlarını yerle bir etmektir. Sizde yürek yok mu? Sizde örgüt davasına inanç yok mu? Görevli olmanızın en temel vazgeçilmez birinci şartı, gecenizi gündüzünüzü bu temelde bir örgüt uğraşısına vermektir. Nerede bir yetersizlik varsa üzerine gideceksiniz. “Tarzı tutturma” derseniz, onu da düşünüp hazırlayacaksınız.
Biz, bu insanların iflah olmayacağına inanmıyoruz. Düşmanın bir deyimi vardır, “Bu halk adam olmaz” der. Biz bunu kabul etmiyoruz. Biz bal gibi adam oluruz. Bütün işlerimizi doğru yapabiliriz. Kendimiz buna yeterli olabiliriz. Bu, devrimcilerin dilidir, bizim dilimizdir. Bu, bizim tarzımız ve gerçeğimizdir. Düşmanın dilini ve tarzını bırakacaksınız. O, “Adam olmazlık, yetmezlik, beceremezlik, hep yenilmek” gibi düşüncelerinin hepsi düşmanın dayatmasıdır.
Şimdi “Çalışma zorluğu, bir alanın zorluğu var” diyeceksiniz, ancak bizim bütün süreçlerimiz böyle geçmiştir. Kimse bize bir süreci rahat başaracaksınız dememiştir. En güvendiğimiz dostlar da dahil olmak üzere herkes en inanılmaz zorlukları karşımıza çıkarmıştır. Hatta sizler bile bize, bütün süreçlerde zorlukları artırmaktan başka bir şey sunmadınız. Ama buna rağmen gerçekten yürüdük ve gerçekten başardık. Parti tarihini düşünün, kimler kimlere ne kadar yardımcı oldu. Kimler bu işleri büyük bir ısrarla geliştirdi. Bütün dostlukları da biliyorum, hepsi çıkar peşindeydiler. Hepsi, bir vermeden on almak istiyorlardı. Ama bunlara rağmen işleri ilerlettik. Bizim tarzımız budur. Bizde hiçbir zaman sınırlı bir engel karşısında daralma olmamıştır. Oysa siz hazır imkanları, hazır ortamları bile değerlendiremiyor, sınırlı bir tedbiri bile geliştiremiyorsunuz. “Her şey hazır gelsin” diyorsunuz. Neredeyse sahte bir zaferi benden hazır bekleme havası içindesiniz. “Bu adam zaferi de getirecek” diyorsunuz. İnsaf edin! İnsanlar, dogmalara ve mucizelere inanırlar, ancak inananlar bile büyük savaşırlar. Bizimkiler ise hiçbir şey yapmadan, sözümona böyle zaferleri bekliyorlar. Bu bir moda haline gelmiş. Bütün bunlar anlaşılırdır ve sanıyorum çok iyi anladınız. Anlamadıysanız, anlama işini mutlaka tamamlamanız gerekiyor. Yola çıkacaksanız, yola böyle çıkmak gerekiyor. Başka türlü bu canınıza yazık olur. Kendinizi bu anlamda kararlaştıramadıysanız çok yazık. Bu canlarınız boşa gidecek ve bunun sorumlusu da ben değilim. Her koşul altında görev gerçeğine bağlı kaldım. Bu ortadadır. Hiçbir yere gücüm yetmiyorsa, gücüm kendi kişiliğime yeter. Hiç olmazsa kendi kişiliğimi olumsuzluklara malzeme yapmam, kişiliğimi savunurum. Terbiye, gerçek parti ölçüleriyle hareket etme budur. Sizi bunun dışında hiçbir şey iflah etmez. Öyle bir ortama, öyle bir mücadele sürecine giriyorsunuz ki, bu halinizle perişan olacaksınız. Bazı inançlarınız, bazı umutlarınız var, bunların hepsi başınıza yıkılacak ve kötürüm kalacaksınız. Başarısız kalan insanın değeri olmaz. Bir başarısızlık, iki başarısızlık derken kendiniz için yaşamı anlamsız hale getirirsiniz. Zaten bunu yoğunca yaşıyorsunuz.
Biz sonsuz inanç adamı ve sonsuz çaba sahibi olmak zorundayız
Bu bir kader değil, sizin tarzınızın bir sonucudur. Hiçbir zaman insanlarla alay etmem ve küçük görmek istemem. Ama siz, ısrarla bir çerçeveye oturmamakla, titiz olmamakla, büyük hassasiyet içinde olmamakla alaycı konumunuzu kendiniz ortaya çıkarıyorsunuz. Bu aşamadan sonra kendimizi sıradan, şahsiyetsiz bir kişilik olarak dillere düşüremeyiz ve bu güne kadar düşürmedik. Ama sizin bu halinizle PKK’nin en kişiliksiz, en alay edilecek, en kötü durumlara düşecek bir parti haline gelmesi işten bile değildir. Neden? Yine bu tarzınız yüzünden, yine bu temsil durumunuzun yetersizliğinden. Bana istediğiniz kadar dayatmalarda bulunsanız da, ülkemiz ve halkımızın içinde bulunduğu bu aşamadan sonra ortaya çıkardığınız her tür yetmeyen, olumsuz, amaca cevap vermeyen gelişmeleri kabul edemem, onaylamam. PKK’nin her şart altında kesinlikle saygı duyulması gereken bazı değerleri vardır. Kimse bizden bu değerlerden taviz vermemizi bekleyemez.
Şehitlerimiz var, kişilikleri emredici bir komutadır ve gerekleri yerine getirilecektir. Halkımızın beklentileri vardır, halkımızın insanlık yerine konulması gerektiğine dair sözümüz vardır ve bunların gerekleri yapılacaktır. Bunun önünde hiçbir engelinizi, hiçbir yetmezliğinizi de kabul edemem. Biz insana güveniriz, insanı esas alırız. Bize göre insan başarır. İnsanın, doğru yola girdikten sonra yapamayacağı hiçbir şey olamaz. Bunun için bu çarpık yürüyüşünüzü kabul edemem, anlam veremem, onay da veremem. Burada aramızda bir savaş var. Burada dönüşmesi gereken ben ve parti değil, sizsiniz. Biz sonsuz inanç adamı ve sonsuz çaba sahibi olmak zorundayız. Bunlar PKK’yi PKK yapan veya bizi hedeflerimiz konusunda başarıya götürecek olan esas kişilik özelliklerimizdir. Örneğin ben en zor koşullarda bile öyleyim. Benim için de bu şartlar geçerlidir. Neden siz de öyle olmayacaksınız?
Esas eleştiri gerçeği budur. Eleştiri gerçeği bu noktada bu sonuca ulaşmanın silahıdır. Bu noktayı tutturuncaya kadar eleştirileceksiniz. Eleştiriden kurtulmak için bu kişiliğe ulaşmak gerekir. Söylediğim çalışma tarzına, çalışma kişiliğine, başarı kişiliğine ulaşmayıncaya kadar eleştiri okları bir an bile alnınızdan eksik edilemez. Bu oklar çalışmayan ve başarmayan her yerinize, her tarafınıza saplanacak. Bunlardan mezara kadar da kurtulamazsınız.
Her şeyden önce PKK’deki ciddiyeti anlamak zorundasınız. Bu ciddiyet, eleştiri ciddiyetidir. PKK tarihine bakın, her şeyi eleştiri temelindedir. Yani eleştiri amansızdır ve ölüme kadardır. Ölümüne kadardır, mezarda da devam ediyor. Belirttiğimiz ölçüleri bunun için koyduk. Bu ölçülere ulaşıncaya kadar PKK’de amansız bir eleştiri tufanı altındasınız. Gücünüzü yetirinceye kadar gözünüzü bile açamazsınız. Bu neden gereklidir? Çünkü başka çare yok da ondan. Herkes kurtuluş bekliyor. Çok konuşuyorsunuz, bir şeyleri çok istiyorsunuz ve buna ulaşmak da mümkündür. Özlemleriniz, hayalleriniz var, bunlar da ancak bu kişiliğe ulaşmakla gerçekleşir. Başka hiçbir şey bizi tatmin etmez, bizi doyurmaz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 25 Mart 1997 tarihli çözümlemesidir