HABER MERKEZİ –
İntikam tarihini arkana al ve yürü!
M. Hayri Durmuş Yoldaşın sözünü unutamayız. Bütün PKK’liler için; “mezar taşıma borçluyum diye yazılsın” derken, bunu sadece kendisi için söylemiyordu. O yine bir şeyler vermişti. O an için hem de büyük vermişti. Sizler sadece yemişsiniz; vermekten değil, her gün yemekten bahsediyorsunuz. Dolayısıyla halkın hamalıyız ve borç denilen kavrama açıklık getirmek kadar verme gücünü de gösterebilmeliyiz. Bunlar doğru örgütsel yaklaşımlardır. Örgütsel yetmezlik bir borçluluk oluyor, gizlilik bir borçluluk oluyor, aslında savaşın bütün hususları doğrudan birer borçtur. “Ben bütün bunları götüremediğim için suçluyum” diyor. Bize vasiyet bırakıyor, “hiç olmazsa bunu siz ödeyin” diyor.
Şimdi yine anlayamadığınızı söyleyemezsiniz. Anlamadım deseniz de her gün başınıza bela kesilirim. Bir değerler sistemi olduğumuza, bir şeyler yapmamız gerektiğine inanacağız. Bunu lafazanlıkla geçiştiremeyiz. Savaş gerçekliğiyle alay edercesine, kendi canıyla bile alay edercesine yaklaşarak karşılık veremeyiz. Bu, ajanlık olur. Objektif ajanlık çok kötüdür. Siz onunla kendinizi dayatamaz ve yürütemezsiniz. Yani bu savaşa varım diyorsanız, yanlış ve başarısız yaşamı, onun savaşa yansıtılmasını dayatamazsınız.
Ben bu planı daha fazla açmak istemiyorum, açıkça gözler önünde cereyan ediyor. Düşmanın başı her gün bağırıp çağırarak, “Kuzey Irak üzerine ortak bir planla yürümek istiyoruz” diyor; Irak rejimiyle de alttan anlaşması söz konusu veya KDP şöyle bütüne egemen olmak istiyor. Ya da KDP bütün sömürgeci devletlere verdiği güvenceyle Kürdistan’daki bütün devrimci-yurtsever güçleri boğmak istiyor. “PKK kıskaca alınmıştır, teslim olmaktan başka çareleri kalmamıştır, her gün çözülüyorlar, çöküyor ve kaçıyorlar” deniliyor. “Bu kadar vuruyoruz, peşindeyiz” diyorlar. Bütün bunlar bir planın göstergeleridir. Düşmanın başı ve her düzeydeki temsilcileri işi gücü bırakıp “peşindeyiz” çığlıkları atıyorlar. Ekonomileri alt-üst oluyor fakat umurlarında değil. Kitlelerini kandıracakları kadar kandırmışlar, kendi halkını soyup soğana mı çevirmişler, hiç umurlarında değil. O yüzyıllardan beri yaptıkları bir iş. Yeter ki o barbarlık bir kez daha başarsın!
Binlerce yılın intikam anlayışı bir şey ifade edecek ise; dar ağaçlarında bu kadar can verenleri ve işkencehanelerde bu kadar katledilenleri unutmamışsak, günlük olarak da maddi ve manevi yaşamı kahredilenlere önderlik etmek istiyorsak, bunların ahdinin ve şu son şeref sözünün sahibi ve sözcüleri olmak istiyorsak, nasıl yaklaşmamız gerektiği açıktır.
Düşman bu tarihi iliklerine kadar arkasına almış, zulüm ve ihanet tarihini arkasına almış yürüyor. Bundan hiç kuşku yok. O zaman sen de intikam tarihini arkana al ve yürü. Ne güne duruyorsun? O bütün plan ve perspektiflerini arkasına almış yürüyor, sen de geç. O her adımını büyük bir dikkatle atıyor. Sen de at, ne güne duruyorsun? Peki, gerçekten ortayolculuğa yer bırakmamak için cepheler bu kadar karşı karşıya gelmişken, tarih bir kez daha böyle tekerrür biçiminde senin başında patlatılmak isteniliyorken, sen nasıl bunalımlı, dar ve yüzeysel olduğunu söyleyebilirsin? Bunu dersen, sen en büyük namussuz ve düşkün değil de nesin? Hani devrimciliğin, hani tarihe doğru sahip çıkışın? Hani özgür ve onurlu yaşam için biraz istem ve hak sahibi olacaktın? Bu yürüyüşle, bu savaşımla intikam alacağına inanıyor musun? Başaracağına inanıyor musun? Hayır diyorsan, o zaman sen kimsin, nesin? Bu soruları kendine soracaksın ve cevabın da “tanıyorum, farkındayım, daha da ötesi ne yapmam gerektiğini de iyi biliyorum, hazırlıklıyım” olacak. Elinden geldiğince bütün gücünü, olanakları ve fırsatları değerlendir. Vurulması gereken yeri iyi belle, dönemi iyi hisset; “ilk kurşunu, ilk hamleyi, taktik atılımı nerede ve ne zaman başlatacağımı iyi biliyorum, sözüme bağlı olarak bunun gereklerini anı anına yerine getiriyorum” de. Militanın özü de, sözü de kendini biraz böyle dile getirir.
Bizi Antep gecekondularında vurmak istediler
Kendime ahdim var, kolay kolay satacağımı sanmıyorum. Kendimi sizin koyduğunuz hallere koymayacağım. Kendi halkım için olduğu gibi, gücüm yettiğince bütün insanlık tarihine karşı da direneceğim. Başka türlü düşman karşılanamaz; başka türlü sosyalizmin ve ulusal kurtuluşçuluğun savaşı verilemez.
Bu sinsi plan devrilmek zorunda, parçalanmak zorunda. Ama halk savaşçılığına gerçekten inançlı bir tarzda sarılma olursa bu olur. Sizler hiçbir zaman bu doğru militan tarzı tutturamadınız. Ben bunları çözmeye çalışıyorum. Hiç olmazsa bundan sonrasının başarı şansını yükseltmek istiyorum. İşte sizi yine çok şanslı bir dönemin eşiğine kadar getirdik. On sekiz yıl önce elimizde bir tek tabanca yoktu, bir kuruş paramız yoktu, çıplak yürekten başka avucumuza alacağımız bir gücümüz yoktu. İntikamımızı nasıl alacaktık? Ama şimdi her şey var. İntikam almak isteyen için arayıp da bulamayacağı hiçbir şey yok. Savaş var, ortam ve olanak da var; hem at hem de meydan var, silah da var. Biz yine kendi kararlılığımızla bu hayli özel savaş olaylarına ve bunların yardakçılarına yöneliyoruz.
Bizi Antep gecekondularında vurmak istediler; şimdi biz Güney Kürdistan’ın eteklerinde bunların peşindeyiz. Bunları kendi merkezlerinde takip ediyoruz. “Sen bize bu haksızlığı dayattın, bu ihanet tarihiyle bize yönelme cesaretini gösterdin, seninle hesaplaşacağım” diyorum. Ben de sözümün adamıyım. Kim adımı takmışsa takmış, adım “intikam alan” ise, o zaman biraz intikam almaya çalışacağım. Tamam, böyle çok fakir ve kullanılmaya çok uygun bir durum bize dayatılmış olabilir ama gözümüzü açmayı becerdik. Talih mi dersiniz, tesadüf mü dersiniz, bilinç mi dersiniz ne derseniz deyin, biz bir fırsatını bulduk, biraz intikam alma düzeyine geldik.
Şu çok açıkça görüldü: Özel savaşı arkasına almış, onun emrine giriyor. İlk darbeyi yaptırtıyor ve üzerinde Kürtçülük yapıyor. Daha dün, özel savaşın emrindeki bir hain Kürt, başını nasıl doğrultuyor? Kürt kimliğini kabul edecek ama Türk devletine mutlak bağlılık içinde olacak! Güya devrimci savaş bu birkaç ay içinde eziliyormuş, plan başlatılmış, son derece umutlular. Bu kadar umutlu olmasalardı, başlarını böyle uzatmayacaklardı. İhanet, Türkün vahşi ve barbar gücüne çok umutlu bakıyor.
Bu 1992 Güney Savaşında da aynen böyle bakıyordu ve “yaşasın TC” diye bağırıyordu. Zor anlarda gerçek sahiplerini böyle sloganlarla karşıladı. Şimdi daha fazla güveniyor, herhalde güvence almış. Eminim büyük ajanlık ve ihanet hareketi gün sayıyor. Devrimci militanlık ve yurtseverlik Güney’de bastırılıyor ve tasfiye ediliyor; Kuzey de bastırılıyor ve tasfiyeye gidiyor ve onlara büyük bir Kürdistan sofrası kuruluyor. Sat satabildiğin kadar, ye yiyebildiğin kadar; kırk yıl değil, dört yüz yıl daha yeter, bu sülaleyi kurtarabilir.
Planın ne kadar acımasız olduğu çok açık. Vatan, halk, özgürlük ve yaşamla hiç ilgisi olmayanların, gırtlağına kadar çapulculuğu, emek sömürüsüne ve insan kanına batmış olanların gerçekten insanlık tarihi kadar eski bir ülkeyi bu kadar inkar etmeleri ve yine insanlık kadar eski bir halkı bu kadar alaya almaları, hala ellerini çekememeleri ve bu konuda son bir iddiayla “başarıyorum” adı altında kendilerini inandırmaları ve yüklenmeleri söz konusu. Bizim halkımız gerçekten güçsüz olabilir, önemli oranda çarpıtılmış da olabilir. Fakat nasıl söylesem, kendi payıma benim için yaşam biraz da böyle intikam almasını bilmektir.
Şimdiye kadar intikam alan benim, siz değilsiniz. En uzun süre yaşayan benim, siz değilsiniz. Düşmanın en çok korktuğu benim, siz değilsiniz. En çok aldatılan, kullanılan sizsiniz, ben değilim. Güçsüz bırakan ben değilim, sizsiniz. Düşmanından bir türlü doğru dürüst hesap soramayan ben değilim, sizsiniz. Verdiği tüm sözlere karşılık vermeyen sizsiniz, ben değilim. Neden? Bunu kendinize sormalısınız. Gerçeklik buysa, düşman buysa, insanlık ve yurtseverlik buysa, yaşama sahiplik etmek buysa ben onun da zenginiyim, ben onun da söz sahibiyim, ben onun da vericisiyim, onda da ben sorumluyum, onda da ben başarılıyım. Saygınız ciddiyse, bu tarzı biraz kendinize yakıştıracaksınız. Hiç olmazsa bundan sonra yaşam umutlarınıza, varsa bazı dürüstçe niyetlerinize bir işlerlik kazandırmaya çalışın. İntikam alma yemininiz varsa, ona başarı şansı verin. Bu kadar alçak ve kalleş bir düşmana bir darbe indirmek istiyorsanız, buna başarma olanağı verdirmeye büyük özen göstermelisiniz.
Önünüzde dünya dursa bile bu savaşıma engel teşkil etmez
Ben deli miyim, doğru tarz üzerine neden bu kadar yüklendim? İğne ucu kadar fırsatı görüp yüklendiğimde, çok ince eleyip sık dokuyorum. Bu çok gereksiz? Hayır, bunun öyle olmadığı anlaşılıyor. Böylesine bir düşmana karşı başka hiçbir yöntemle ve hiçbir biçimde yaşamı kurtaramazsın. Bütün sözlerin gafilce söylenmiş sözler olmaktan ve çok acı bir sonla karşılaşmaktan kurtulamaz. Biz de çok ucuz bir tarihin yenilmiş ve çöp sepetine atılmış malzemesi olmaktan kurtulamayız. Ben böyle bir sonuçla karşılaşmak istemiyorum. Söz verdiğim değerleri öyle kolay çöp sepetine attırmak istemiyorum.
Çok güçsüz olabilirim, geçmişim çok iddiasız olabilir ama biraz güçlendik ve idealimizi büyüttük. Geçmişte size iyi savaşım olanakları vermeyebilirdik, buna olanak olmayabilirdi. Ama şimdi var. Görüyorsunuz PKK tarihi, şehitler tarihi çok çarpıcı. En önemlisi de bugünümüz çok çarpıcı. İhanet kadar ondan intikam alma, özel savaş kadar devrimci savaşı müthiş geliştirmek durumundayız. Zaten bugüne dek gelinmiş. Türk tarihinde çok sık söylenir: Küffara şöyle kılıç çektik, Yunanı böyle denize döktük, Ermeni’ye şöyle yaptık. Ama bunların hiçbirinde bizim üzerimize yüründüğü kadar ve her türlü savaş kuralını bir yana iterek, hiçbir savaşta kullanılmayan yöntemleri devreye sokarak yürünmedi. Savaş yasaları hiçbir dönemde bu kadar çiğnenmedi. Tarihteki hiçbir savaşta gerçekten böylesine pis bir özel savaşım uygulanmamıştır. Bu neden böyledir? Karşımızdaki düşman, tarihteki tüm kirli yöntemlerine ek olarak, bu çağın her türlü kirli yöntemini de ekleyip sonuca gitmek istiyor. İnsanlık gerçeğiyle çelişkisi onun tarih gerçeğinde, onun yaşam gerçeğindedir.
O halde eğer bütün bunlar doğruysa, çok önemli bir savaşımın içindeyiz. Kendi gerçeğimizi de biraz anlamışsak, bu yaşam şansını, ondaki savaşımla bunu özgürleştirme şansını müthiş kullanacağız. Doğruyu anlamamak değil, ölçüleri edinmemek değil, fırsatları kullanmamak değil, bunlar ne kelime? İlk andan son ana kadar, her şey sonuna dek amaca bağlı olduğu kadar, uygun araçlarla savaşımda taktikler her yerde yeterlidir, sonuç alıcıdır. Bu verilen sözün tek doğru ve pratikte gerçekleşen biçimidir. Nefes alıp veriyorsunuz, işte bu; bunun gereklerini yerine getirmeye yeter. Bir parça ekmek buldunuz mu, çok zorunlu bazı ihtiyaçlarınızı giderdiniz mi, gerisi tam doğru taktiklerle savaşmadır. Bunun dışında bir şey PKK çizgisini, onun şehadet temelindeki gelişimini ifade edemez. İfade etmedikçe de başarılı olamazsınız. Tek doğru başarılı çizgi gerçeği budur. Bunun uygulama esasları bellidir. Biz bunu böyle ele alıp günümüze kadar taşıdık ve her zaman kazanmasını bildik. Bundan sonra da daha fazla kazanmak istiyoruz. İnanıyorum ki, esaslar kadar günlük uygulama alanına da güç getirirseniz, önünüzde dünya dursa bile bu savaşıma engel teşkil etmez.
Özellikle özel savaşımın bu en lanetli ve mutlaka tarihin çöp sepetine atılması gereken, en az onun kadar bir tahribatın sahibi olan ihanetin, bu yüz karası hastalığın, mutlaka savaşılarak insani, ulusal ve toplumsal gerçekliğimizden koparılıp atılması gereken bu kirin, her türlü hastalığın bu iğrenç kaynağının ve yaşamın önündeki en büyük engelin aşılması büyük bir savaş gerekçesidir. Bu, amacı çok parlak bir biçimde önümüze serdiği gibi, onda yoğunlaşmayı da müthiş çekici kılar. Bütün bunlar savaşçı militanın, her sahada savaşının niteliklerinde yansır. Kendini böyle yansıtan, böyle oluşturan veya somutlaştıran kişi de yeter ki nefes alıp versin. Böyle biri hele özgürlük dağlarına ulaşmışsa, hele en kahramanca savaş birlikleriyle omuz omuza ise o kişi çok savaşır ve çok başarır.
Hepinizi binlerce mevziyle donattık. Bunları göreceksiniz, doğru yapacaksınız; bu amaca böyle bir yaklaşım kadar, onun gerçekleştirilmesi yöntemlerine de adınız gibi açıklık kazandıracaksınız; en yaşamsal adımları attığınızı bilerek, her adımınızı başarı şansı yüksek ve her anınızı bir savaşçı gibi değerlendirip yükleneceksiniz. Bu sizi sözünüzü verdiğiniz, kendinizi adadığınız ve sonuçta gerçekten kabul edilebilir bir insanlık yaşamı olarak değerlendirebileceğimiz bir yaşama doğru çekebilir.
Bunu başarmalıyız diyoruz, bunun dışında da yaşamın olabileceğine inanmıyoruz. Her zamankinden daha fazla bunun olanaklarıyla karşı karşıyasınız. Kesinlikle bunları doğru ele alacak ve hakkını vermesini bileceksiniz. Bu Şehitler Ayı ve Şehitler Gününde, bu biçimiyle kazanılmış Şehitler Partisine doğru bir savaşçı olmaya büyük özen göstereceksiniz. Gerekirse kendinizi düzelterek, bu partinin yetkin bir savaşçısı olma sözüne işlerlik ve başarı şansı kazandıracaksınız. Bunun dışında hiçbir yaşam belirtisine fırsat vermeyeceksiniz. O zaman olası tüm engellemeleri rahatlıkla yerinde yaklaşımlarla aşabileceksiniz. “Benim yolum sürekli başarının yoludur, şehitlerin yoludur ve bu yol da zaferin yoludur” diyecek ve mutlaka başaracaksınız.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 18 Mayıs 1994 çözümlemesinden alınmıştır