HABER MERKEZİ –
“Dilan sistem içerisinde yaşamayı daha çocukluğunda kendisine yedirememiş genç bir Apo’cuydu. Özellikle Türkiye metrepollerinde yaşama zorunluluğu onu dahada öfkelendiriyordu. Dilan Kürdistan’da devlet teröründen metrepollere sürülen binlerce Kürt çocuğundan yanlızca bir tanesiydi. Hiçbir sürgün, acı, baskı Dilan’ın yurtsever duyguları önünde engel teşkil edememişti. Dilan’ın sistemle ilk gerçek yüzleşmesi İzmir’de lise sıralarında gerçekleşmişti. Gençliğinin verdiği derin arayış ve heyecan onda mücadele gerekçeleri yarattığı gibi büyük bir öfke ve isyanıda kendi kişiliğinde yaratıyordu. Dilan’ın en çok öfkelendiği şey Kürdistan Halk Önderliği Reber Apo’nun esaret altında olmasıydı. Lise yıllarında “Önder Apo’ya özgürlük” kampanyası Dilan’da büyük bir heyecan yaratmış ve ilk kez profesyonel devrimciliğe adım atmıştı. Okulunda gerçekleşen bir aramada kampanya dökümanları yakalanınca Dilan ‘cezalandırılmak’ amacıyla okuldan atılır.
Dilan buna nasıl cevap olması gerektiğini düşünürken en büyük cevabın sistemden güçlü bir kopuş ile verilebileceğine kanaat getirerek yönünü özgür dağlara Kürdistan topraklarına çevirmektedir. Büyük bir heyecan ve coşku ile kendini Kürdistan dağlarında bulan Dilan iyi bir militan iddiasını Apocu iradeye sahip olarak kanıtlamıştı. Dilan ‘Dağı gören ve yaşayan dağ gibi olur’ sözünün vücut bulmuş haliydi. Tüm yoldaşalarına müthiş bir moral kaynağı olduğu zamanlar sık rastlanan zamanlardı. Fakat Dilan’ı içten içe boğan bir şeyler kendini hep tekrarlamaktaydı. Dilan artık tek bir genç kadının yaşamın hiçbir alanında geri kalmaması için, tek bir kadının acı çekmemesi, ezilmemesi için tüm yaşamını ortaya koyarak büyük bir iddianın sahibi olmuştu. Dilan Devrimci görevlerini yerine getirmek için geldiği İstanbul’un Sancaktepe ilçesinde kaldığı eve gece yarısı yapılan baskın sonucunda ’25 kurşun’ ile katledildi. Bu saldırı faşizmin korkulu rüyası olan tüm genç kadınlara açık bir devlet tehdidi olmaktaydı.
Dilan son tören için İzmir’e gönderildiğinde onu arkadaşları, sevenleri, yoldaşları karşılamıştı. O yoldaşlarından birisi de devlet terörü karşısında baş eğmeden ölüme meydan okuyan Deniz Poyraz yoldaştı. Deniz çocukluk arkadaşı, mücadele arkadaşı Dilan’ın tabutunu sırtladığında aynı zamanda büyük bir sorumluluk, öfke ve intikamıda sırtlamıştı. Faşizmin tüm ağır baskılarına rağmen mücadelenin her yerinde fedakarlık gösteren Deniz yoldaş Türk devletinin paramiliter çetelerinin eliyle 17 Haziran’da İzmir HDP il binasında Yoldaşı Dilan’ın katilleri tarafından altı kurşun sıkılarak yaşamını yitirdi. İsimler ne kadar farklı olursa olsun devlet terörünün değişmemesinin en büyük sebebi Apocu genç kadınların ortaya çıkardığı çelikten iradedir.
Paris katliamından, Ekin Van’a, Seve, Pakize, Fatma’dan Hevrin Xeleflere devlet terörü durmaksızın devam etti. Saldırılar genç kadınların öfkesini daha da büyütmekte ve bugün Zap, Metina ve Kürdistan’ın her karış toprağında sömürgeciliğin ensesinde hiç soğumayan bir namlu olarak savaşmaktadır. Türk devletinin her sıkıştığında mahsumları ve sivilleri katletmesi bir yöntem değil, devletin gerçek yüzü ve karekteridir. Modern gerilla direnişi, içerde Kürt halkının tükenmek bilmeyen mücadelesi, devleti bu denli bir katliamı yapmaya mecbur edecek kadar zorladığı aşikardır. Bizlere Deniz’in Dilan’ın yoldaşlarına kalan en büyük miras kesintisiz direniş ve zaferdir. ‘Bir Deniz gitti bin Deniz geldi, Benim başım dik ben onur duyuyorum’ diyen anne ve babanın çağrısı tüm acıları içine gömen tüm Kürt anne ve babalarının gizli kalan çağrısıdır. Bugün gençliğimizin vicdanına hitap eden bu çağrıyı öfke ile bileyip isyana dönüştürmek Tüm Kürdistan gençliğinin ve genç kadınların intikam yeminidir.”
Munzur Serhad