HABER MERKEZİ –
“PKK’nin gücü Önder Apo’nun toplum tahlillerinin derinliği ve bu derinliği kadında bulmasından gelmektedir. Kadını toplumun omurgası olarak ele alan bu paradigma, ezilen bir halkın en ezilen yanına dokunmayı başarmıştır. Bu başarı, Kürt kadınının Ortadoğu’nun tarihte çakılı kalmış köklü tarihselliğine dokunmasındandır. Ortadoğu’da en önemli toplumsal halka Kürtlerdir ve Kürt halkında da en önemli toplumsal halka kadındır.”
PKK bir kadın partisidir. Kadın özgürlük paradigması, PKK kimliğinin ruhunu ve bedenini inşa etmektedir. Bunu dost ve düşman herkes bilmekte ve dillendirmektedir.
20. yüzyıla girerken Ortadoğu, tarihin bir döneminde çakılı kalmış bir toplumsallık içindedir. Üstüne üstülük özgürlük değerlerini hemen içselleştiremeyecek kadar egemenlikli zihniyetlerin hakimiyetine maruz bırakılmıştır. Böyle bir Ortadoğu’da İslam dininin etkileriyle birlikte betonlaşmış bir erkek egemen kimliği yaşam bulmuştur. Ve Ortadoğu tüm çıkışlarında, tüm sosyal mücadelelerinde bir boşluk, bir tanımlanamayış ve bir eksiklik bilinciyle 20.yüzyıla kadar gelmiş, ancak hakim zihniyetin etkisiyle de bu eksikliği giderememiştir. Böyle bir yapılaşmanın içinde Kürt ve Kürdistan ise, inkar edilmiş, varlık inşasına dair kimi çıkışları hep erkek egemenliğinin yıkıcılığıyla baskılanmış ve nihayetinde varolamamıştır.
Önder Apo’nun Kürt ve Kürdistan tanımları tarihsel, toplumsal olduğu kadar edebi, felsefik ve derindir. Anlam derinliği kimi zaman salt edebi anlatım olarak algılandığından yeterli toplumbilimci yorumlara kavuşturulamamış, karşılığını hakettiği kadar bulamamış olsa da varolmaya yetecek düzeyde bir evrensel anlamı da barındırmıştır.
PKK’ye dair ilk okumaların en çarpıcı ve kapsayıcı yanları kadın özgürlüğü ve toplumsal özgürlükle ilgili olanlardır. PKK’nin gücü Önder Apo’nun toplum tahlillerinin derinliği ve bu derinliği kadında bulmasından gelmektedir. Kadını toplumun omurgası olarak ele alan bu paradigma, ezilen bir halkın en ezilen yanına dokunmayı başarmıştır. Bu başarı, Kürt kadının Ortadoğu’nun tarihte çakılı kalmış köklü tarihselliğine dokunmasındandır. Ortadoğu’da en önemli toplumsal halka Kürtlerdir ve Kürt halkında da en önemli toplumsal halka kadındır. Ve Önder Apo bu halkayı keşfederek PKK’nin inşasını gerçekleştirmiştir.
Bir sosyalist mücadele olarak doğan PKK’nin kadın özgürlüğüyle buluşması kendiliğinden olmadığı gibi taktiksel de olmamıştır. Önder Apo’nun büyük tarihsel hissiyatı, zihniyet özgürlüğünü derinden yaşaması onu sosyalizme yöneltmiştir. Bundan dolayı lise yıllarında okuduğu bir kitap vesilesiyle “Muhammet kaybetti, Marks kazandı” derken kendi toplumunu arayan, kendi toplumunu inşa etmeye yönelen bir gencin sosyalizmde bu arayışlarını gerçekleştireceğini keşfetmesiyle mümkün olmuştur. Bu anlamıyla sosyalizm, kapitalist modernite karşısında kadın eksenli bir varoluş, toplumun eksik tarafını inşa etmekle özgürlük mücadelesine bir kapı aralayıştır. Kapitalist modernitenin endüstriyalizm, kapitalizm ve ulus devlet ayaklarına baktığımızda her üçünün de erkek egemenlikli bir sistem sayesinde varolabildiğini, her üçünün de erkek egemenliğine dayandığını, toplumun tamamına erkek eksenli bir kölelik hiyerarşisi dayattığı görülmektedir. Önder Apo’nun, Sosyalizm’in Alfabesi kitabını okuduktan sonra sosyalizmin kazandığına İslamiyetin kaybettiğine dair tarihsel söylemi, genç yaşına rağmen milyonların kaderini kapsayan büyük bir belirlemedir. Ortadoğu tarihinin seyrini değiştirecek önemdedir. Aradan geçen yarım asırlık dönem, bu belirlemenin Ortadoğu’daki gelişmelerin seyrini değiştirdiğini, Önder Apo’nun paradigmasının dünya insanlığıyla buluşması ile birlikte evrenselleşerek görünür olduğunu göstermiştir.
Soykırım saldırıları karşısında, Kürt halkının uçurumun eşiğinden dönme aşamaları da PKK öncülüğünde kadın özgürlüğünde derinleşen mücadeleyle birlikte gerçekleşmiştir. Önder Apo, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ni geliştirirken “sosyalizmde bir açılım” yaptığını belirtmiştir.
Türk devleti kadını Kürt toplumsallığına karşı bir silah olarak kullanmıştır
Kadın partisi olmak, PKK militanları, sempatizanları, PKK taraftarları açısından bir övünç kaynağıdır. Bu durum, Kürt toplumunda büyük devrimler yaratmıştır. İlk etapta anlaşılmasa da salt Önder Apo’ya duyulan güvenden dolayı kabullenilen bu belirleme, yıllar içinde Kürt toplumunu, Kürt insanını, Kürt kadınını ve Kürt erkeğini dönüştürerek, değiştirerek, kadını anlamaya, kadın gerçeğini bilmeye, kadın varoluşunda kendi varoluşunu görmeye yöneltmiştir. Bu yönelişlerin her biri bir özgürleşme ve özgürleştirme edimi olarak toplumda yerini almıştır. Kuşkusuz kendi içinde anlamama, anlamaya gücü yetmeme, pratikleştirmeye güç getirememe, verili hakim kimlikten vazgeçememe gibi durumlar da yaşanmıştır. Ancak devrimin kendisi bu durumları engel olarak tanımayacak, onları aşıp geçecek büyüklüğe ulaşmıştır. Kürdistan özgürlük devriminde kadın öncülerin ardından direniş saflarına koşan, soykırımcı rejime karşı direnişe geçen, kahramanlaşan örnekler de bunu göstermektedir.
PKK’nin kadın kimliği konusundaki iddialı çıkışı, soykırımcı faşist Türk devletinin kadını, Kürt toplumunda klasik namus anlayışı temelinde kullanmaya, Kürt toplumunu kadın olgusuyla vurmaya götürmüştür. Gerçi Türk devleti bu politikayı Kürt halkına karşı tarihte de günümüzde de yoğunca kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir.
Yine kadın militanların cenazelerine karşı savaş kurallarını hiçe sayan her türlü ahlak dışı saldırıyı gerçekleştirmiş, el uzatmış ve hakaret etmiştir. Aynı politikayı dönem dönem erkekler üzerinden de geliştirmiştir.
Kadın gerçeği, PKK’de örgütlü, planlı, bilinçli bir toplumsal irade haline gelmiştir
Kadın partisi olarak şekillenen PKK, Önder Apo’nun sürekli tarihe, toplumsallığa ve devrim diyalektiğine yaptığı katkılar, ard arda sağladığı açılımlar ve müdahaleler sayesinde sürekliliğini koruyabilmiş, kesintisiz mücadele diyalektiğini sürdürebilmiştir. PKK’nin süreklileşen bir özgürlük mücadelesi olarak tarihe adını yazdırması, zaten kendi başına onun kadın kimliğini, kadınca olan yanını göstermektedir. Kadın gerçeğinin akışkan, doğurgan, üretken ve yaşam kurucu yanı PKK’de örgütlü, planlı, bilinçli bir toplumsal irade haline gelmiştir. Bundan dolayı bütünlüğün içinde yaşanan mücadeleler, savaş, düşünsel devinim, çatışmalar, tartışmalar, eğitimler, zorluklar, kendini yenilemenin ve özgür kişiliğe-özgür toplumsallığa ulaştırmanın tüm devinimleri bu akışkanlığı, bu doğurganlığı, bu üretkenliği ve yaşam kuruculuğu anlatır. Birçok örgütten temsilcilerin dile getirdiği bir örnek vardır: “Eleştiri bizi parçalıyor, sizi ise daha fazla birbirinize yaklaştırıyor.” Bu hakikat, PKK kurucu militanlarından Ali Haydar Kaytan Yoldaşın “Eleştiri bir inşa eylemidir” sözüyle de daha bir anlaşılır oluyor.
Önder Apo’nun kurduğu PKK diyalektiği öyle güçlüdür ki, toplumsal iradeye, özgürlüksel iradeye katılamayan, kendini toplumsallığında ve tarihinde, özgürlüğe kilitlenişinde bulamayanlar PKK’nin dışına düşüyor. Öze ulaşmanın yolunu kaybedenler ‘posa’ oluyor ve dışına düşüyor. İlginç olan şudur ki, ‘posa’ tanımı Önder Apo’nun soykırıma uğramış Kürt için kullandığı terimdir. PKK’nin özüne ulaşamayarak dışına düşenin posa olması, bir anlamda soykırıma uğramış olmak, soykırım etkisinden kurtulamamak oluyor. Öze katılamayanın posa olup dışarı atılması, kadın gerçeğiyle de güzel örtüşmektedir. Kadın varoluşunda, fikrinde ve bedeninde de öze karışamayan, varoluşun inşasına katılamayanın dışarı atıldığı, kadın dünyasında, evreninde yer edinmediği bilinir. Fikirsel olarak olduğu kadar bedensel olarak da bu böyledir. Varoluşu bedensel ve ruhsal olarak ikiye ayırmak insanı anlama çabasında, hakikatin bütünselliğine zarar verme anlamında riskler barındırsa da bu alışkanlıktan tam olarak kurtulamadığımız kesindir. Bundan şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Özgür varolmak ve süreklileşmek isteyen, üretken, doğurgan, akışkan olmalı, yaşam kurucu olmalı, yaşamın inşasına tüm benliğiyle her zerresine kadar katılmalıdır.
PKK ile Kürtlük, özgür bir tanıma kavuşma şansına ulaşmıştır
PKK öncesi Kürt toplumu içinde kadın gerçeği, üzeri örtülmüş ve küllenmiş bir hakikat gibidir. Her ne kadar soykırımcı faşist Türk devleti, üzeri betonlanmış dese de toplumda ve tarihte birçok gerçeğin üzeri örtülmüş olsa da betonlanamamıştır. Şüphesiz soykırım saldırıları büyük zararlar vermiş ve Kürt kimliğinin tahribatlara uğramasında büyük rol oynamıştır. Kürt kişiliğinin kısır, kendisi olamayan, kendi toplumsallığını bulamayan, egemenine göre kendini konumlandıran, korkak, birlik duygusuna ulaşamayan, her tür sistem içinde tekil olarak varolmayı tek varoluş sanan bir durumda oluşu, Önder Apo’nun deyişiyle “İnsan ile hayvan arasında bir ucube” oluşu soykırımın sonucu, posalaşma düzeyini göstermektedir. Ancak tüm bu özellikler PKK çıkışıyla birlikte sarsılmış ve giderek bu özelliklerin bir varoluş biçimi olmadığı görülmüştür. Kürt toplumunun Kürt insanı tanımı değişmiştir. Devrim zaten en başta budur. Kürt insanı kendisi olamayanı, toplumunu tanımayanı, egemenine yakınlaşanı ayıplamış, birlik olamayanı, korkak, bireyci olanı reddetmiş ve hor görmüştür. PKK ile Kürtlük özgür bir tanıma kavuşma şansına ulaşmıştır. Varlığı, kendisi olmaya, egemene karşı durmaya, birlik olmaya, cesarete koşullandırmıştır. Böyle bir ortamda Kürt kadınının her türlü varoluşsal çıkışı, eylemi, tüm toplum tarafından takdir edildiği gibi kadın, tüm toplumun da doğal öncüsü olmuştur. Toplum, düşman üzerine yürümede, erkek egemenliği karşısında kendini var etmeye cesaret eden kadında geleceğini görmüş, bu kadına umutla bakmıştır. Saraların, Binevş Agalların, Bêrîvanların, Bêrîtanların, Zîlanların, Delallerin, Nûdemlerin duruşunda kendi varlığını, özgürlüğünü ve geleceğini gören tüm toplum bireyleri, Kürt kadınının bu hakikatini kendi temel hakikati bilmiş ve esas almıştır. Bu gerçeklik, kadının toplumun doğal öncüsü olması anlamında, büyük inşa rolünü oynamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti en fazla itibarsızlaşmayı kadın mücadelesi karşısında yaşamıştır
Kürt inkarı üzerinden kendini var eden Türk soykırım sistemi, inkarcı ve katliamcı faşist Türkiye Cumhuriyeti, Kürt toplumu üzerinden kendini inşa eden baskı rejimi olarak en fazla itibarsızlaşmayı, kadın mücadelesi karşısında yaşamıştır. Kürt kadınının özgürlük mücadelesi, erkek egemenliğinin en kaba uygulanışı olan TC devlet sisteminin inkara, katliama, tekçiliğe dayalı şekillenişine büyük darbe vurmuştur. Kadın olmak, kadın toplumsallığıyla yaşamak ve kadınca değerleri esas almak konuları Türk devlet sisteminin erkek egemenlikli politikalarınca büyük vahşetle karşılanmıştır. Uyanan, varolma mücadelesine kalkışan, direnişe geçen Kürtlere düşman tarafından katliamlarla cevap verilmesini, Kürtler yok oluş olarak görmemişlerdir. Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Sakinelerin varoluş eylemlerinde bunu görmek mümkündür. Hayrilerin son nefeslerinde söyledikleri sözler, özgürlüğü her gün doğuran bir ana gibi yaşamı sarmaktadır. Mazlumların zindanı aydınlatan bilinçleri, özgürleşme eylemleri, Kemallerin düşmana büyük darbeler vuran sözleri ve eylemleri, TC devletinin erkek egemenliğine büyük darbe vurduğu kadar, sonraki dönemlerin özgürlükçü, direnişçi bireylerini doğurduğu yarattığı ve mücadeleye kattığı, bilinçle donattığı için eğitici, yaratıcı, doğurucu ve inşa edici olmuşlardır. Tüm bunlar erkek zihniyetinden uzaklaşmak ve kadının evrensel anlamına ulaşmak anlamına gelmektedir.
Kendini var etmeyi bilen dilimiz, kültürümüzün direngenliğinden kaynağını almaktadır
PKK militanlarının erkek egemenlikli sisteme vurdukları darbenin önemi büyüktür. Ancak daha da önemlisi kadın özgürlük mücadelesinin vurduğu darbedir. DAİŞ somutunda bugün itiraf edilenler TC’nin, Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi karşısındaki çaresizliğini, itibarsızlaşmasını ve çöküşünü nasıl hızlandırdığını göstermiştir. DAİŞ çetelerinin, Kürt kadınlarının eliyle öldürülme korkusunu tüm dünya bilir. Türk soykırımcı rejiminin aynı korkuyu, itiraf etmese de derinden yaşadığı bilinmektedir. Öyle ki, kadın militanların eylemleri sonrasında Kürt kadını karşısında duyulan korku daha da artmış, tüm kadınlardan korkulmaya başlanmıştır. Zîlan arkadaşın eyleminden sonra tüm hamile kadınlardan şüphelenilmesi ve “güvenlik nedeniyle arama” adı altında eziyet edilmesi, erkek egemenlikli Türk askerinin-polisinin direnen Kürt kadını karşısındaki korkusunun derinliğini göstermektedir.
Mücadelemizin evrenselleşmesine bir örnek de dil üzerinden verebiliriz. Bilindiği gibi Kürtçe dili, soykırım saldırıları karşısında büyük kesintilere uğramış, büyük darbeler almıştır. Buna rağmen direnen, kendini var etmeyi bilen bir dilimizin olması, kültürümüzün direngenliğinden kaynağını almaktadır. Kürtler bir yandan Türk, Fars, Arap soykırım sistemlerine karşı varoluş mücadelesi vermekte, kesintiye uğrayan zamanları telafi etmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken dahi büyük saldırılar olmakta, direniş sürmektedir. Bir yandan da dilimiz kimi siyasal çıkarlara kurban edilmektedir. Barzanilerin uluslararası kamuoyunda tek bir kelime Kürtçe konuşmamaları soykırımı kendi zihniyetlerinde gerçekleştirdikleri, halkımızın diline de uyguladıklarını gösterir. Mevcut durumda bir egemen baskısı olmamasına rağmen Barzaniler somutunda yaşanan bu durum, Kürt düşmanlığıyla, köle şekillenişle açıklanabilir. Ancak diğer tarafta Kürdistan Özgürlük Mücadelesi saflarına katılan, PKK’den etkilenen, bu mücadeleyi benimseyen ve özgürleştirilen Kürdistan alanlarına gelerek özgürlük mücadelesine katılan, kendini var etme mücadelesini Kürdistan’da veren dünya enternasyonalist insanlığını da tanımaktayız.
Bu insanlık, PKK ile, Önder Apo paradigmasıyla dünya insanlığının umudu olmaya aday bir yeni soy değeri yaratmaktadır. Ve bu soy değerini yaratırken Kürdistan topraklarına gelmekte, kendi anlamını bu toplumsallıkta bulmakta, Kürt dilini öğrenmektedir. Bugün artık Kürtçe devrimin dili olarak, özgürleşen insanlığın evrensel, ortak dili olmaya doğru yol almaktadır.
Bunu salt Kürtçenin zenginliğiyle, büyüklüğüyle açıklamaya çalışmak bizi milliyetçi eğilimlere götürebilir, bundan dolayı dikkatli olmak gerekir. Ancak bu durumu şöyle adlandırmak mümkündür: İnsanlık değerleri, Ortadoğu’dan çıkarak tüm dünyaya yayıldı, büyük devrimler gerçekleştirdi. Fakat bu değerler, devletçi sistem tarafında büyük baskılara uğradı, özgürlüğünden edildi. Ancak 21. yüzyılla birlikte Önder Apo’nun Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’yla birlikte yeniden bir ışık gördü, yolunu buldu ve yönünü Kürdistan’a döndü. Bugün Kürdistan’da gelişen büyük devrim, tüm dünya insanlığının özgürleşmesinin manifestosunu tarihe maletti. İnsalık, bugün Önder Apo’nun yeni paradigmasıyla özgürlük umutlarını büyüterek mücadele kararlılığını geliştiriyor. Kürt dilinde kendini ifade etmenin sadeliği, anlam derinliği, kadın özgürlüğüyle yüklü toplumsal süreğen anlamı sayesinde de bir ortak evrensel dil tercihi yaptı. Kürt dili, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi PKK ile sıkıştırıldığı sınırlardan kurtulmuştur. Bugün dünyanın her yerinden insanların Bakur ve Rojava Kürdistan’a giderek Kürtçe öğrenmesi, hiçbir diplomatik, devletçi çıkar olmadan Kürt dilini öğrenerek Kürtçe konuşması, etkinlikler düzenlemesi büyük anlam taşımaktadır. Halklar diplomasisi denilen de tam da budur. Önder Apo’nun paradigmasının Kürt diliyle yaygınlaşması da, paradigmamız gibi dilimizin de kadın özgürlükçü yanını göstermektedir.
Başta da ifade ettiğimiz gibi PKK bir kadın partisidir. Bununla birlikte PAJK somutunda Kürdistan Özgürlük Mücadelesi kadın partileşmesiyle Ortadoğu ve dünya kadınlarıyla buluşma iddiasında önemli bir düzey yaratmıştır. Özgürlük ideolojisinde buluşarak tüm dünyada Kadın Özgürlük İdeolojisi ekseninde bir Dünya Demokratik Konfederalizmi inşa etme, özgür demokratik bir inşanın zeminlerini oluşturma mücadelesinde önemli bir aşamaya gelen kadın partileşmesi PAJK, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin derinleştirilmesi, yaygınlaştırılması, tüm toplumsal, siyasal, düşünsel alanlara uygulanmasının perspektifini oluşturmuştur. PAJK çatısı altında bilinçlenen, özgürlük bilincini toplumsallaştıran Kürdistan kadını, bölge ve dünya kadınlarıyla buluşarak bu bilinçlenmeyi evrenselleştirmektedir. Bu mücadele düzeyi, Önder Apo paradigmasının küreselleşmesinde en temel rolü oynamıştır.
Bir yandan özgür eş yaşam anlayışı, tüm iktidarcı ilişkilerin toplumu zehirlemesine karşı panzehir olmaktadır. Öte yandan ise eşbaşkanlık sistemi, tekçi faşist erkek sistemlerine karşı duruş ve özgürlükçü bir alternatif olmakta, büyük parçalanmışlık yaşatılan toplumda bir denge yaratmaktadır. Bunun yanı sıra kadın bilimi olan Jineoloji ile hakim erkek zihniyetinin yaratımı olan tüm ‘bilimlere’, bilimcilikten kendini arındıramayan tüm zihniyet kalıplarına karşı özgür düşünceyi toplumsallaştırmaktadır. Tüm bunlar, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’yle sürekliliğini sağlayan ve bundan dolayı da kadın partisi olarak kimliğini somutlaştıran PKK’nin evrenselleşmesinin de göstergeleridir.
Bugün Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigmasın’dan etkilenen dünyanın dört bir tarafındaki kadınlar Önder Apo’nun özgürlüğünde kendi özgürlüğünü görmektedir. Bugün tüm dünyadan kadınlarının aynı duygu, aynı düşünce ve aynı eylem etrafında buluşması, büyük anlam inşası demektir. Ve bu anlam inşası, hakikaten kadıncadır. Bu hakikat eyleminin özgürlükler doğurması da duyguyu, düşünceyi, eylemi yükseltip Önder Apo ile birlikte yaşayarak zirve yapacak ve evrenselleşerek yeni bir çağın başlangıcı olacaktır.”
Dilzar Dîlok